Küresel emperyalizm, kalkınma ve tarım * “Millî Olmayan” Tarım Ekonomisinde Çöküş

Cumhuriyet – Prof. Dr. Duran BÜLBÜL – 18 Ağustos 2020 Salı
Konuyu bir ekonomist gibi değil, Cumhuriyet aydını olma iddiasındaki birisi olarak ortaya koyacağım.

Bildiğiniz gibi Cumhuriyetimiz dönemin en güçlü emperyal güçlerine karşı tüm ulusun ateşten gömlek giyerek verdiği bağımsızlık savaşı temeline dayanır.
Türk devrimi; önce bağımsızlığımızı sağlamış, sonra da saltanatın lağv edilmesiyle yurttaşlarımızın saltanata “ümmet” olma boyunduruğundan ve de hilafetten ifadesi bulun “Şeriye Devlet Düzeni”nden çıkış devrimidir.
Bağımsızlığın ilk temel ilkesi; kendi kendine yetme ve çağdaşlaşmadır.

CUMHURİYETİN EKONOMİ FELSEFESİ

Bizim Cumhuriyetimiz; ulusun kendi gücüyle, kendi emeğine, kendi olanaklarına, kendi kaynaklarına dayanarak kalkınma modeli üzerine bina edilmiş olup kendini ne dış kaynaklara ne de iç kaynaklara sömürtmemesi ve bir “ham madde ambarı”, bir “sömürge pazarı” olmaktan çıkartılmasını amaçlar.
Nitekim Atatürk döneminde tarım ve çiftçi hak ettiği itibara kavuşturulmuş, milletin efendisi ve asil unsuru olmuştur. Tarım üzerindeki vergiler kaldırılmıştır. Bunların en önemlilerinden biri de Cumhuriyetin kuruluşu üzerinden daha iki yıl geçmeden 17 Şubat 1925 tarihinde 552 sayılı yasa ile tüm bütçe gelirlerinin yüzde 20’si”ni aşan ve ilk bütçesine 27 milyon TL gelir sağlayan “Aşar”ın kaldırılmasıdır.

ULUSAL YATIRIM EKONOMİSİ

Ulusal ekonominin temeli; tarım ve endüstridir. Türkiye Cumhuriyeti kendi kendine yeten, kendi kaynakları ve kendi olanaklarına dayanan bir “ulusal yatırım ekonomisini“ başarmak zorundadır. Bu sadece Cumhuriyetin değil, bağımsızlığın da sorunudur. Türkiye Cumhuriyeti kendine temel bir ekonomik felsefe seçmek zorundadır.
Daha önce devletçilik deneyiminin başarıları ortadadır. Bu deneyimin altına özgür ve bilimsel bir tarım ve köylülüğün koşullarını yerleştirmek gerekir. Bu halkçı, devrimci bir tarım-toprak düzenlemesi işidir. Ulusal ekonomi: Geri kalmış bir ülke için devletçi bir ekonomidir.
Türkiye’nin özgürlük ve bilim sorunu bir yerde bağımsızlık sorunudur. Bu ortamda özgürlük ekonomisi, bağımsızlık ekonomisi anlamına gelir. Bağımsızlığın ekonomisi bu yüzden kendi kendine yeten bir ulus yaratmaya yönelen ulusal bir yatırım ekonomisidir.
2020 bütçesinde, sadece tarımsal mazot üzerindeki vergi yükü toplam vergi gelirinin binde 3’üne tekabül eder ve 3 milyar TL’dir.

AKP TİPİ “AŞAR”

Bugün çiftimizin adeta belini kıran, tarıma en büyük darbeyi vuran ve eski “aşar vergi”sine bile taş çıkaran mazot üzerindeki bu vergiden ısrarla vazgeçilmezken; geçilmeyen yollar, kullanılmayan tüneller ve köprüler için 19.5 milyar, hastanelerin kirası için 10.5 milyar TL 2020 bütçesine toplam 31 milyar TL ödenek konulmuştur.
Sadece buğday için örnek vermek gerekirse; 2020 yılı için yıllık üretim ihtiyacı 21.5 milyon ton olarak belirlenirken. TÜİK’in 2020 yılı buğday üretim tahmini 20.5 milyon ton olduğu yönündedir.
2019 yılında pandemi nedeniyle buğday silolarının boşalmasın da göz önüne alırsak ülkemizin buğday açığı en iyimser tahminle 2 milyon ton olacaktır.
2019’DA 9.4 MİLYAR DOLAR TARIM ÜRÜNÜ İTHALATI!
Öte yandan dünya ülkelerinin pandemi nedeniyle artık buğday ihracatına izin vermediği de görülmektedir ki bu açığı buğday ithalatı yoluyla kapatmamız bir hayli zordur.
Hatırlatırım ki 2002 yılında tarımsal ürünlerde ihracat fazlası verilirken 2019 yılında yurtdışından 9.4 milyar dolar tarım ürünü ithal edilmiştir.
Sonuç olarak 2002 ile 2019 yılını karşılaştırdığımızda; tarımda işsizlik, istihdam, ihracat, ithalat, ekilen ve ekilemeyen araziler açısından incelendiğinde durumun ne kadar vahim olduğu görülecektir.
TARIMDA ÇALIŞAN SAYISI DÜŞTÜ
Şu an tarımda 10 milyon insanın çalışması gerekirken,2002 yılında tarımda 7.5 milyon kişinin çalıştığı ülkemizde bu sayı 2019 yılında 5 milyon kişiye düşmüştür.
Yine 2002 yılında tarımın toplam ihracat içindeki payı yüzde 4.9 iken 2019’da yüzde 3.20’ye düşmüş, Toplam ithalat 2002‘de 51.5 milyar dolar iken 2019’da 202.7 milyar dolara yükselmiştir.
TARIM KENTLERİ ELZEM OLMUŞTUR
2002 yılında tarımda 153 milyon dolar ihracat fazlası verilirken 2019 yılında 4 milyar dolar ihracat açığı verdik. 2002 yılında toplam tarımsal arazi 41 milyon hektar iken, 2019 yılında 37 milyon hektara düşmüştür. 2002 yılında ekilen tarım arazisi 21 milyon hektar iken 2019 yılında 19 milyon hektara düşmüştür.

Bu durumda tarımda kullanılmayan ve ekilmeyen 22 milyon hektar tarım arazisi vardır. Bu tarım arazileri üzerine “tarım kentleri” kurarak şehirlerde yoğunlaşmış olan genç işsizleri iş sahibi yapabilir, aynı zamanda ülkemizi tarımda dünyanın güzel ülkesi yapabiliriz.

Bilimsel ve Ar-Ge tarımına geçmek zorundayız. Tarımda suya bağımlılığı yüzde 90 azaltarak, kimyasal gübre yerine organik gübre kullanımına geçmeliyiz ve milli bir tohum merkezi kurmalıyız. Bugün barajlarımızda su biriktirememekteyiz ve kapasitesinin yüzde 17’si dolu, yüzde 83 boş bulunmaktadır. Ayrıca sulama barajları bir kamu zararına dönüşmüştür ve sulama yapılamamaktadır.
HALK, DEĞERLERİNİ KURTARDIĞI GÜN
Atatürk’ün dediği gibi çiftçilerimizin hepimizin efendisi, babası ve asil unsuru olduklarını hatırlatarak layık oldukları değere kavuşturmalıyız. O zaman yeniden milli sanayi ve kalkınmanın finansmanını tarımla yapabiliriz.
Halkımız kendi devletini istemektedir. Halk devletin temelidir. Bu temelin sahibi ise bağımsız, laik ve çağdaş bir devlettir. “Tekci yönetsel yapı” özleyenlerin gericiği ile mücadele er geç halkın mücadelesi olacaktır.
Halk, tanrısını, inancını, hayatını gericilerin ve sömürgecilerin elinden kurtardığı gün, Cumhuriyet halkına kurtarıcı penceresini yeniden açacaktır.

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/milli-olmayan-tarim-ekonomisinde-cokus-prof-dr-duran-bulbul-1759176

Cumhuriyet kitapları

This entry was posted in Doga - Cevre - Ekoloji - Tarim, Ekonomi, TARIM - EKOLOJİ, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *