KÖY ENSTİTÜLERİNİN KURULUŞUNUN 82. YILI * SELAM OLSUN HASAN ALİ YÜCEL’e ve İSMAİL HAKKI TONGUÇ’a

Naci Kaptan / 17 Nisan 2022
17 Nisan 1940 tarihi, köy enstitülerinin  kuruluşunun 82. yılıdır. Bu okullar varlığını devam ettirebilse idi, Ülkemiz bulunduğu yerden en az bir asır ileride ve Dünyada en gelişmiş, bilimin aydınlığına, çağdaşlaşmaya, kültürde, sanatta olgunluğa erişen, demokrasinin özümsendiği  bir devlet olarak Dünya ülkeleri arasında saygın bir yerimiz olurdu.
Bugünlerde teokrasi , bağnazlık ve yobazlıkla çevrelenmiş, cehaletin, bilmezliğin, liyakatin önüne geçtiği,  Müslüman olmanın, namaz kılmanın ve din eğitimi almış olmanın devlet yönetmek için yeterli olduğunu sananların egemen olduğu bir evredeyiz.  Araştırmayan, soruşturmayan, biat eden okumuş cahillerin devlet yönetiminde görev almaya yeterli özellikler olduğu bir süreç yaşıyoruz. Eğitimin, aydınlanmanın ve bilimin önü cehalet tarafından kesiliyor. 
Hasan Ali Yücel, Meclis’te yeri geldiğinde enstitüler hakkında ileri geri konuşanlara karşı köylüyü okutmanın yararlarını anlatır durur ve sonunda “Peki zararları nedir?” diye sorar. Toprak ağası bir milletvekili “Ben üçü beşi bilmem, bindiğim eşek benden akıllı olmayacak. Olursa düşürür, okuyan köylü zapt olmaz”der. Mesele işte budur!
KÖY ENSTİTÜLERİ kapatılmasa idi, cehalet ve yobazlık kaybolacaktı.
Türkiye her yönüyle saygın ve örnek bir ülke olacaktı.

Devrimci düşüncenin adamını yetiştirmek
Enstitüler, klasik öğretmen okulu mezunu vermeyeceklerdi. Mezunların yükleneceği görevi Köy Enstitülerinin mimarlarından dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel şu özlü sözleriyle ifade etmişti:
“Biz, istiklal mücadelesinden itibaren sosyal hayatımızda yaptığımız büyük devrimleri köylere götürecek adam yetiştirmek isteriz. Çünkü, ümmet devrinin böyle bir adamı vardır. Bu, imamdır. İmam, insan doğduğu vakit kulağına ezan okuyarak, vefat ettiği vakit mezarının başında telkin verene dek, doğumundan ölümüne kadar bu cemiyetin manen hâkimidir. Bu manevi hâkimiyet, maddi tarafa da intikal eder. Çünkü köylü hasta olduğu vakit de sual mercii imam olur. Biz imamın yerine, köye devrimci düşüncenin adamını göndermeyi isteriz.”
Türk Maarifi Hakkındaki Rapor
1924’te John Dewey tarafından hazırlanan “Türk Maarifi Hakkındaki Rapor” da yer alan bilgilerin eğitim sistemimizde Köy Enstitülerinin kuruluşunda etkili olduğu söylenebilir. 1945 yılında ülkemize tekrar gelen John Dewey, Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nü inceledikten sonra İngiltere ve Amerika’daki konuşmalarında ;
“Benim düşlediğim okullar Türkiye’de Köy Enstitüsü olarak kurulmuştur. Tüm Dünya’nın bu okulları görüp eğitim sistemini, Türklerin kurduğu bu okulları göz önünde bulundurarak yeniden yapılandırması isabet olacaktır.” (Ata, 2001; Akt. Efendioğlu, Berkant ve Arslantaş; 2010).
Necati Karaçay şu dörtlüğü söylüyordu;
Orda unutulmuş köyler vardı, gidilmeyen
Bin yıllık karanlığın ardında, uzakta…
Gittiler Onlar, ışık oldular korkusuzca,
Umut ektiler, insan ektiler Bozkırın her yerine..!
Türkiye’yi aydınlanmaya bilime ve çağdaşlığa taşıyacak olan bu büyük eğitim projesinin YOK EDİLMESİNİN ardında toprak ağaları ve siyasetçilerin iktidar kaygısı , oy kazanma hırsları vardır. Komünizm Köy Enstitülerinin kapatılması için manivela olarak kullanılmıştır.  Feodalizm, köy ağaları bu okulların saçmaya başladığı aydınlıktan ürkerek başta köy ağası Kinyas Kartal olmak üzere ürettikleri yalanlar ve iftiralarla bu değerli okulları karalayarak kapanması için gayret göstermişlerdir.
Ne yazık ki Türkiye gibi ülkelerde kişisel çıkarlar , iktidar olmak hırsı ülkenin büyük çıkarları önüne geçmiştir. Bu güzel ülke kişisel çıkarlarını ülke çıkarları önüne koyan politikacılardan dolayı gelişememiş , çağdaşlığa ve bilime yönelememiştir. KÖY ENSTİTÜLERİNİN kapanmasına neden olanları nefretle anıyorum.
Köy enstitülerinde okuyan ünlü yazar Mahmut Makal şöyle der ;
“Bu okulların kapatılması Cumhuriyet’e karşı bir yoz devrimdir. ABD’nin dünyaya ektiği en lanet tohum, o dönem üretilen yalan komünizm propagandalarıdır”
1948 yılında İnönü hükümeti zamanında başlamış olan ve 1950 yılında başbakan olan Adnan Menderes zamanında artarak devam eden Marshall yardımı kapsamında Türkiye’nin ABD’ye olan borcu sürekli artmaktaydı. Bu süreci ABD şöyle tanımlar ;
“Marshall yardımıyla Türk insanı asfalt yollarla ve köprülerle tanıştı ( Bu yardımı neden yapıyorlardı ? ; Bakınız BİR EKONOMİK TETİKÇİNİN İTİRAFLARI) Fakat Menderes çok fazla masraf yapıyor parayı hesapsız harcıyordu. Fabrikalar yapıyor ve her yere camiler dikiyordu. o kadar plansız ve programsız harcama yapıyordu ki ödeme günleri geldiğinde bizden, borç ödemek için tekrar tekrar borç istemeye başladı.”
Marshall yardımıyla Türkiye sürekli borçlanmaktadır. Toprak ağalarının ve Amerikan hükümetinin baskısıyla KÖY ENSTİTÜLERİ kapatılmıştır. Şimdilerde bütün dünyada tartışılan yüksek öğretimde probleme dayalı öğretme modeline çok benziyor. Ayrıca AB’nin yüksek öğretimde başlattığı Leonardo Da Vinci siteminin yıllar önce uygulandığı şeklinin ilk örneğidir..
İşte bu süreç içinde Amerika Köy Enstitülerini de mercek altına almış ve büyük bir aydınlanma projesi olduğunu farkına varmıştı. Amerikan hükümetinin hazırladığı bir istihbarat raporunda ‘Dikkatli olun Türkler büyük bir eğitim atılımıyla geliyor’” denilmektedir.
1940’lı yıllarda üniversitelerin özerkliğinin başladığı dönem, Hasan Ali Yücel’in dönemine, Köy Enstitülerinin kurulduğu döneme denk gelmektedir, ki bu dönemde Köy Enstitüleri UNESCO tarafından dünyaya Türk eğitimi model örnek olarak gösterilmektedir.
John Dewey, 1859-1952 yılları arasında yaşamış Amerikalı bir eğitim filozofudur. Eğitim felsefesinin temelinde yaparak öğrenme adını verdiği problem çözme yaklaşımı yani deneyim kavramı yer alan Dewey, yaparak-yaşayarak öğrenmeye ve tecrübeye önem veren pragmatizmi, mantıksal ve ahlaki bir analiz teorisi olarak geliştirmiş; deneycilik, işlevsellik ve aletçilik olarak da bilinen felsefe akımının kurucusu ünlü filozof ve eğitim teorisyenidir.
1924’te Dewey tarafından hazırlanan “Türk Maarifi Hakkındaki Rapor” da yer alan bilgilerin eğitim sistemimizde Köy Enstitülerinin kuruluşunda etkili olduğu söylenebilir. 1945 yılında ülkemize tekrar gelen John Dewey, Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nü inceledikten sonra İngiltere ve Amerika’daki konuşmalarında ;
“Benim düşlediğim okullar Türkiye’de Köy Enstitüsü olarak kurulmuştur. Tüm Dünya’nın bu okulları görüp eğitim sistemini, Türklerin kurduğu bu okulları göz önünde bulundurarak  yeniden yapılandırması isabet olacaktır.” ifadelerini kullanmıştır(Ata, 2001; Akt. Efendioğlu, Berkant ve Arslantaş; 2010).
Köy Enstitülerinin kapanması ülkemizin bağımsızlık politikasının kırılma noktası ve miladı olarak görülebilir. Bu tarihten sonra eğitimin dokusu ve felsefesi değişmiş, köylere kültürel ağırlıklı eğitim yerini ezberci eğitime bırakmıştır. Cumhuriyetin temel hedefi olan, köylüyü aydın çiftçi durumuna getirmek yerine sahipsiz, kendi sorunlarını devlete iletemeyecek kadar yalnız ve aciz bırakılmıştır. Maalesef ülkemiz o günün bu kazanımı koruyamadı. Çünkü o dönemde toplumun eğitim düzeyi, demokrasiyi sindirme bilinci, Batı’nın baskısı sonucu bu proje ortadan kaldırıldı.
Köy Enstitüleri temel esprisi şuydu: Bu eğitim modeli kişiye kendi farkına varabilirliğini kazandırıyordu. Anlıyor, düşünüyor, sorguluyor ve üretiyor. Yaptığı işin verdiği mutlulukla yaşamına anlam katabiliyordu. Bu günlerde de Milli Eğitimin içeriğinin boşaltılarak değiştirilmesi ve en değerli okulların bile imam-hatip okullarına dönüştürülmesi ANLAMAYAN – SORGULAMAYAN – ÜRETMEYEN kuşaklar yetiştirecek ve ne yazık ki ülkemiz yine sanayi ve bilişim devrimlerinde son sıralarda kalacaktır .
Bu büyük aydınlanma projesinin kurucuları Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’i ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’u saygı ve sevgiyle anıyorum.

Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde sobayı yakan amca kim?

1947 mezunu öğretmen Mehmet Şener, Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde yaşanan ve kendisini çok etkileyen “Bu amca kim?” anısını anlatır…
Ali Çuhadar, Anadolu bozkırından, Çorum’un bir köyünden Hasanoğlan’a öğrenci olarak gelir. Öğretmeni ona basımevinin sobasını yakma görevi verir. Yakıt kömürdür. Ali, köyünde tezek, odun yakar. Kömürü öğretmeni anlatmıştır ama nasıl yakılacağını bilmez.
Acemi çocuk ve yanmayan soba…
Çocuk acemi. Kömürü sobaya doldurur, altından kibriti çakar, kömür bir türlü yanmaz. Bir kutu kibrit biter ama çocuk sobayı yakamaz. Odada bulunan orta yaşlı bir adam küçük Ali’yi izler ve;
“Oğlum, sobayı yakamadın. Beraber yakalım mı?” der. Ali, öğretmenine mahçup olmamak için odadaki adamın teklifini hemen kabul eder. İçten içe çok sevinir. Kömürü birlikte boşaltırlar.
Adam: “Bak oğlum, şu köşede tahta parçaları var, onları getir. Orada keser var, onu da getir.” Getirilir ve tahtalar birlikte kırılır, sobaya yerleştirilir. Aralarına kağıt konur. Ve kibrit çakılır kağıtlar anında tutuşur.
Adam:
“Nerelisin?”
Ali Çuhadar:
“Çorumluyum, amca.”
Adam:
“Kızlar da geldi mi?”
Ali Çuhadar:
“Gelmedi amca.”
Odunlar iyice tutuşur odadaki adam bir kürek kömürü sobaya koyar. O sırada okulla ilgili sorular da sorulur Ali Çuhadar’a…Ve adam, Ali’ye bir kürek kömür attırır ve soba yanmaya devam eder. Ali Çuhadar, odadaki adamın bir an önce gitmesini ve öğretmeninin başarıyla sobayı yaktığını görmesini ister. Tam o sırada soba yakma görevini veren öğretmen içeri girer. Odadaki adamı görünce “hazır ola” geçer. Ali şaşırır…
Adam; “Allaha ısmarladık” diyerek Ali’nin elini sıkar ve dışarı çıkarken Ali merak içinde öğretmenin ceketini çekiştirir ve “BU AMCA KİM?” diye sorar.. Öğretmenin cevabı:
Hasan Ali Yücel, oğlum. Milli Eğitim Bakanımız. Okulumuzu ziyarete gelmiş.
NOT: Köy Enstitülü Mehmet Başaran’ın “Öğretmenim Hasan Ali Yücel” isimli kitabından alıntıdır.

Güncellendi – Naci Kaptan / 17 Nisan 2022
This entry was posted in EĞİTİM, KÖY ENSTİTÜLERİ, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *