Deprem değil, cehalet öldürür * “Korkuyorum… En çok da geceleri çok korkuyorum… Gözlerimi kaparsam, uykuya dalarsam, uyursam, yine sallanırız, yine deprem olur, yine her şey yıkılır, yine herkes ölür diye korkuyorum…”

Zeynep Oral / 29 Eylül 2019 Pazar / zeynep@zeyneporal.com

Deprem değil, cehalet öldürür


Bütün söylemek istediğim başlığa sığmadı. Deprem değil, cehalet öldürür. Devamı şöyle:

Deprem değil, hırsızlık, yalan ve talan öldürür. Yağmayı ve talanı özendiren, kışkırtan öldürür. Deprem değil açgözlülük, doymak bilmez iştah öldürür. Depremden çok, topraktan çalan, malzemeden çalan, vicdandan çalan bilgisiz ve sorumsuz yöneticiler öldürür. Denetimsizlik öldürür.

Deprem değil, rant uğruna, çıkar uğruna, seçim kazanma, oy kapma uğruna yasadışı yollarla imar izinleri verenler; imar afları çıkararak kente ihanet edenler öldürür.
Toplanma alanlarına gökdelenleri, AVM’leri, plazaları, rezidansları dolduranlar öldürür. Deprem için toplanan vergileri, başka emeller için harcayanlar öldürür.

En çok, en çok insan yaşamına değer vermeyenler öldürür. İnsan aklıyla alay edenler, bilime inanmayanlar, vicdanı yok sayanlar öldürür.

Şu günlerde depreme ve afetlere karşı hangi ayet, hangi duaların okunacağını ilan eden sözüm ona din insanlarıyla… “Depreme karşı ne denli sağlıklı bir sistem kurduğumuzu görmüş olduk” diye böbürlenen “devlet adamları” arasında gidip gelmekteyiz. (Ulaşımın durması; tüm telefonların, iletişimin kilitlenmesi, bilgi kirliliği ve daha nelere karşın “sağlıklı sistem” diye böbürlenilmesi cehalet değilse akıllarımızla alay etmek değil midir!)
Benim kulaklarımda ise başka bir ses çınlamakta…

Seher’in sesi

Korkuyorum… En çok da geceleri çok korkuyorum… Gözlerimi kaparsam, uykuya dalarsam, uyursam, yine sallanırız, yine deprem olur, yine her şey yıkılır, yine herkes ölür diye korkuyorum…

Deprem olmasın diye gözlerini kapamayan küçük Seher’i 1999 depreminde Değirmendere’deki çadırların birinde tanımıştım. Sekiz yaşındaydı. Korktuğu için uyumuyor, uyumadığı için korkuyordu. Sonra bir gece “yardım”a gelen ablalardan biri ona gökyüzündeki en parlak yıldızı gösterdi. O yıldız, Seher’in yıldızı oldu. Akşamları yıldızıyla konuşmaya başladı.

Ona baktıkça, onunla konuştukça korkum geçiyor… Şimdi her akşam, çadıra girmeden ona bakıyorum. Ben gözlerimi kapasam bile, benim yıldızım uyumuyor, beni seyrediyor. Ben de korkmuyorum.

Yöredeki her çocuğa bir yıldız bulmamız gerek diye düşünüyordum o günlerde. Bugün,   evrendeki tüm yıldızların çocukların yüreğindeki korkuyu gidermeye yeterli olmadığını biliyorum.

Deprem seferberliği
Şu son günlerde yaşananlar, en azından bir şeyi kesinleştirdi:
17 Ağustos 1999 depreminden hiç ama hiçbir ders almamışız!

Eğer almış olsaydık, İstanbul bugün bu durumda olmazdı. Eğer almış olsaydık, hiç ama hiç kimse bunca cehalet, gaflet ve ihanet içinde olma hakkını kendinde bulmazdı.
Biz seferberlik ilan edip “tehlike anı” geçtikten sonra seferberlik nedenini unutan bir milletiz. Bunun tek istisnası Atatürk ve arkadaşlarının Cumhuriyetin kuruluş döneminde gerçekleştirdikleri seferberliklerdir. Eğitim seferberliğini çoktan rafa kaldırıp inanç eğitimini, bilim ve ilim eğitiminin önüne geçirdik.

Prof. Mikdat Kadıoğlu, önceki akşam sosyal medyada “Deprem Seferberliği” için bir kampanya başlattı. Bir an önce bu seferberlik için güç birliği kaçınılmaz. İhtiyacımız olan geçici değil kalıcı bir seferberlik. Cehaleti geriletip ilme, bilime, hak ve hukuka, akla ve vicdana öncelik tanıyacak bir seferberlik!

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1603406/Deprem_degil__cehalet_oldurur.html
This entry was posted in DOĞA - ÇEVRE, Gundem, GÜNDEM - YORUM. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *