PERDE ARKASI * Papa: Beni öldürmen için seni kim gönderdi? Aramızdaki konuşmayı sonsuza dek gizleyeceğime onurumla söz veriyorum… * Ağca-Humeyni-Papa ve şimdikiler

Mustafa Yıldırım / 5 Eyl 2019
mydlrm2010@gmail.com

Ağca-Humeyni-Papa ve şimdikiler


Mehmet Ali Ağca üstüne – özellikle Papa’yı vurmasından sonra- kitaplar yazıldı. Bu suikast mafya-CIA ya da KGB ile ilişkilendirildi. Onun Papa’yı vurmadan önce Bulgaristan ve Mallorca’da bulunduğu ayrıntılarıyla anlatıldı. Ne ki Türkiye’de de yazılan kitaplarda onun Avrupa günlerinden önce saklandığı yer üstünde durulmadı. Ağca, Avrupa’ya geçirilmeden önce aylarca nerede korunmuştu?

1978 sonbaharında Irak’tan sürülen Humeyni (Humeyn Köyünden Mustafa Ruhullah) Paris’te 4 ay karargah kurdu ve İran’da yıllar önce kurduğu İslam Fedaileri örgütünün başı çektiği isyanı yönetti.

Humeyni 1 Şubat 1979’da Tahran’a inmişti. Aynı gün Mehmet Ali Ağca, ülkücü arkadaşlarıyla birlikte Abdi İpekçi’yi öldürmüştü. Humeynici Tevhid yöneticilerine göre İpekçi’nin öldürülmesi hiç de kötü değildi; Türkiye’deki “Düzenin orta direği öldürüldü” diye yazıyorlardı.

Aynı yıl yakalanan Ağca, askeri hapishaneye atılmıştı. Ülkücü arkadaşlarının, subayların düzenlemesiyle hapishaneden kaçırılmıştı Ağca, önce Ankara’ya, daha sonra Konya’ya, oradan Iğdır’a ve daha sonra da İran’a götürülmüştü. Ağca’yı yurtiçinde İran’a dek götürenler, daha sonra askeri mahkemede yargılanmış; hapse atılmışlardı.

Ağca’nın sımsıkı yönetilen İran’da, Humeyni’nin inkılap muhafızları (Sipah) denetiminde nasıl olup da saklanabildiğini araştırmayanlar, o sıralar “devrim lideri” diye gördükleri Humeyni’yi Türkiye’de alkışlarla karşılıyorlardı.

Humeyni, 1976’da Necef’ten 3 mollasını Türkiye’ye göndermişti. Bunların en önemlisi İstanbul’a gönderdiği Mehdipur idi. Bu Humeyni mollası, öncelikle Erbakan’ın Akıncı gençlerinden çoğunu, daha sonra İslamcılığa-Humeyniciliğe dönen birçok ülkücüyü örgütlemişti.

Ağca da İran’a sığınmasına İmam Ali Ekber Mehdipur’un yardım ettiğini belirtiyordu:

“İmam (Ali Ekber) Mehdipur etkili bir kişiydi. Kuşkusuz [İranlı] yetkililere de geleceğim önceden bildirilmişti. 20 gün sonra Tahran’a varmıştım. Ocak [1980] sonuydu.

Beni, Tahran’ın kuzeyindeki, Humeyni’nin yönetimi almasından önce kirli devlet görevlilerinin oturduğu, seçkin semtteki lüks villaya yerleştirdiler. Birkaç gün sonra Mehdipur’dan daha yetkili ve hayatımı belirleyen adam Muhsin Rezai, eve geldi. ”

Ağca’nın sözünü ettiği Muhsin Rezai, Sipah’ın (İnkılap Muhafızları) komutanıydı. Dünyanın birçok yerindeki terör eylemlerini yönetmiş; başta Türkiye’den ve birçok ülkeden militanların İran’da askeri eğitimden geçirilmesini düzenlemişti.

İran’a giden Akıncıların da örgütlemesiyle Rezai’nin ve daha sonra da Kudüs Kuvvetleri komutanı Ahmed Davudi’nin yönetiminde saldırı timleri (İstanbul Hizbullahileri, İslami Hareket, Tevhid-Kudüs Kuvvetleri, İslami Hareket Süreci, Kürt Hizbullahileri vb.) oluşturulmuş, onlarca yerli yabancı kişi suikastlarla öldürülmüş ya da ağır yaralanmıştı.

Ağca, Tahran günlerinin ardından önce Bulgaristan’a, sonra Avusturya’ya, Mallorca’ya geçmiş; 13 Mayıs 1981’de, Vatikan’da Papa John Paul II’yi tabancayla vurarak ağır yaralamış; hapse atılmıştı.

Papa 27 Aralık 1983’te Rebibbia hapishanesinde Ağca’yla görüşürken gazetecilerle Papa’nın sekreteri onları uzaktan izlemişlerdi. Papa ile Ağca bir ara dudaklarının da okunmaması için birbirlerine doğru iyice eğilmişler; Papa, Ağca’nın kulağına fısıldamış, Ağca da Papa’nın kulağına fısıldamıştı.

Ağca’nın İtalya’daki hapisliği 19 yıl sürmüştü. Bu arada 1999’da “Tales of The Gun” adlı film dizisinin “Revolver of Europe” bölümünde kendisini oynamıştı.

13 Haziran 2000’de, İtalya Cumhurbaşkanı’nın affıyla hapisten çıkarılarak Türkiye’ye teslim edilen Ağca, Türkiye’de cinayet, soygun suçlarından 18 Ocak 2010’a dek hapis yattıktan sonra yurtdışına çıkmış; İtalyanca yazdığı kitabı, “Mi avevano promesso il paradiso. La mia vita e la verità sull’attentato al papa (Bana Cenneti Vadettiler – Hayatım ve Papa’ya yapılan saldırı hakkındaki gerçekler) 31 Ocak 2013’te yayınlanmıştı.

Ağca’nın kitabındaki en çarpıcı konu, yıllardır olduğu gibi, Papa ile Ağca’nın fısıldaşmalarıydı:

Papa: Beni öldürmen için seni kim gönderdi? Aramızdaki konuşmayı sonsuza dek gizleyeceğime onurumla söz veriyorum.

Ağca: Sizi öldürme emrini, Humeyni ve İran yönetiminden aldım.

Ağca, 8 Şubat 2013’te Roma’daki basın toplantısında, Papa ile konuşmalarını bir kez daha doğrulamıştı. Toplantıdakiler şaşkınlıklarını üstlerinden atamadan, İran’a girmesine yardım eden kişiyi anarak Tahran’da geçen günlerini ayrıntılarıyla anlattı.

Ağca’nın açıklamaları kuşkuyla karşılandı. Papa’nın sekreteri Kardinal Dziwisz de Ağca ile Papa arasında böyle bir konuşma geçmediğini belirtti. Ağca hemen yanıtlayarak, Papa ile fısıldaştıkları sırada Kardinal’in de ötedeki gazetecilerle birlikte uzakta olduğunu söyledi. İran’ın Ayetullah yöneticileri de Papa’ya saldırıyla ilişkilerinin olmadığını ileri sürdüler; ancak Ağca’nın İran’daki konukluğuna değinmediler.

Ağca’nın açıklaması Türkiye’de kısacık haber olarak geçti; onun İran’a kaçmasına yardım ettiğini söylediği Mehdipur’un üstünde yine durulmadı.

Eski Ülkücü, sonra İslamcı Yılmaz Yalçıner’in İran’a gitmek üzere 13 Ekim 1980’de kaçırdığı uçakta, İran’a geçmenin tehlikeli olacağını belirten pilota “Humeyni beni tanır” demesinin medyada ve mahkemede sorgulanmadığı gibi.

Oysa yaklaşık 13 yıldır (1965-1978) Irak’ta yaşayan Humeyni’nin, 1976 sonunda İstanbul’da görevlendirdiği Mehdipur, özellikle 1978-1980 arasında Humeynici İslam cihatçılarının yayınlarında, dergilerde (özellikle Erbakan’ın desteklediği Tevhid ve İslami Hareket dergilerinde), Cumhuriyet, Milliyet vb. günlük gazetelerde uzun açıklamalarıyla yer alıyordu.

Mehdipur İstanbul’da Humeynici örgütler oluştururken, Diyanet Başkanıyla da uzun uzun görüştü. Mehdipur’un Eminönü’ndeki camide İslam devrimi çağrıları hoparlörle dışarıya veriliyordu. Mehdipur, İran’da yeni Anayasanın Kuran’a dayandırılacağını, öteki ülkelerde de yönetime el konulması için çalışacaklarını söylüyordu. Onun bu tür açıklamaları, çalışmaları gazetelerde birçok kez yayınlanmıştı. (Zifiri Karanlıkta 1. ciltten özet, Çambaşı Yaylası, 21 Ağustos 2016)>>

Temmuz 2016 başında, Zifiri Karanlıkta (2 cilt) matbaadan çıkmıştı. Türkiye’nin gazetecileri (bir bölümüne kitap elden ulaştırılmıştı), ikisi (Mine G. Kırıkkanat, Ümit Zileli) dışında kitabı görmezden geldiler.

Humeyni’nin vasiyetiyle başa geçen Hameney 30 yıldır tam yetkiyle, astığı astık, kestiği kestik, İran’ı yönetiyor; Türkiye’nin Müslümanlarını İnkılapçı liderlerini desteklemeye çağırıyordu. Çağrı yerini öylesine buldu ki, Ayetullahlar tiranlığı tabuya dönüştürüldü.

Aydınlık gazetesinde “İyi ki doğdun devrimci Molla” başlığıyla Hameney uzun uzun övülüyordu.

Aklını-bilincini diri tutanlar için “anti-emperyalist” maskeli Hizbullahiler Atatürk’le bir tutulamaz ve dahası “Atatürk’ün ve Türklerin Cumhuriyeti söz konusuysa, gerisi asla teferruat değildir!”

e.b (ek bilgi): Ağca’nın kaçırılış serüveni; İran ve Türkiye’de Cumhuriyet karşıtı terör örgütlenmesini başlatanların, İran’a kaçarak İran medyasından Türkiye’ye saldırı programları yönetenlerin, Tahran’da İran mollalarıyla birlikte Atatürk’e “şeytan” diyerek boynuzlu maketini yakanların, casuslukların, suikastların belgeleri ve kaynaklar için Zifiri Karanlıkta (2 cilt) kitabına başvurulabilir.

Bulkaz Dağı, 22 Temmuz 2019

This entry was posted in DİN-İNANÇ, İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR, İrtica, İSTİHBARAT KURUMLARI, MUSTAFA YILDIRIM, RADİKAL İSLAM, TERÖR. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *