NATO * Bugün için NATO da 29 üye Ülke bulunuyor. NATO üyesi Ülkelerin nüfusları toplamı (Dünya nüfusunun %12 si) 935 milyondur bu nüfusun %70 i Hristiyan, %20 si Ateisttir… NATO Ülkeleri arasında, nüfusunun %90 ı Müslüman olan 82 milyonluk Türkiye adeta bir “ayrık otu” gibi duruyor, hem ekonomik hem de kültürel bakımdan.

Prof.Dr.D.Ali Ercan / 27.06.2019
daliercan@gmail.com

NATO


Değerli arkadaşlar, 2.Dünya savaşından sonra, 1949 da ABD nin öncülüğünde 12 Ülke (ABD, Kanada, İngiltere, Fransa, İtalya, Portekiz, Hollanda, Belçika, Lüksemburg, Danimarka, Norveç ve İzlanda) Avrupa’da çıkabilecek muhtemel bir Savaşa karşı ortak Savunma Paktı olan NATO’yu oluşturdular.

Türkiye de, Yunanistan’la birlikte 1952 de (DP zamanında) NATO ya Üye oldu. Buna karşın Rusya Federasyonunun öncülüğünde 17 Ülke Varşova Paktını kurdular. Bu durum Dünyanın sadece siyasi anlamda değil, ekonomik anlamda da bölünmesiydi; NATO Kapitalizmi temsil ederken, Varşova Paktı Sosyalizmi temsil ediyordu…ve bu arada Almanya Doğu-Batı olarak fiilen ikiye bölünmüştü.

İki Kutup arasındaki soğuk savaş dönemi 1989 da Berlin duvarının yıkılışı ve ardından Varşova Paktının resmen çözülüşüne, 1991 e kadar 42 yıl sürdü… Geç başlayan sosyalist birlik erkenden sona ermişti; kapitalist (yeni tanımıyla serbest piyasacı) NATO ise büyümeye devam ediyor…

1955 te Fransa’nın ve NATO ya yeni Üye olarak girmiş Batı Almanya’nın öncülüğünde Avrupa Ekonomik Toplululuğunun temeli atıldı; 2009 da adı Avrupa Birliğine (AB) dönüştürüldü.

Başlangıçtaki 6 kurucu Üyeli birliğe zamanla Avrupa Ülkelerinin hemen hepsi ve Malta, Kıbrıs RY gibi Akdeniz adaları da topluluğa alındı. Bugün Nüfusları toplamı 515 milyon (Dünyada %7) olan 28 AB Üyesi Ülkenin GSMH toplamı 22 trilyon dolar üzerindedir. (Dünyada %28) AB nüfusunun %72 si Hristiyan, %24 kadarı da Ateisttir.

Eski Varşova Paktı Üyelerinin çoğu, Polonya, Romanya, Bulgaristan, Slovakya, Çekya, Macaristan, Arnavutluk ve 3 Baltık Ülkesi (Litvanya, Latviya ve Estonya) önce (güvenlik beklentisiyle) NATO ya sonra da (refah beklentisiyle) AB ye üye oldular…

Avrupa’da başından beri hiçbir kampa girmeyen (dönek olmayan) siyasal tarafsızlığını daima korumuş olan 4 gelişkin Ülke var; İsviçre, İsveç, Finlandiya ve İrlanda.

Bugün için NATO da 29 üye Ülke bulunuyor. NATO üyesi Ülkelerin nüfusları toplamı (Dünya nüfusunun %12 si) 935 milyondur bu nüfusun %70 i Hristiyan, %20 si Ateisttir…

NATO Ülkeleri arasında, nüfusunun %90 ı Müslüman olan 82 milyonluk Türkiye adeta bir “ayrık otu” gibi duruyor, hem ekonomik hem de kültürel bakımdan.

NATO Ülkelerinin milli Gelirlerinin toplamı, Dünya GDP toplamının %45 i kadar yani 36 trilyon $ dır. Nüfus %12 iken Gelirin %45 olması NATO’da fert başına yıllık gelir ortalamasının Dünya Ortalama değerinin 3,75 katı, yani yaklaşık 41 bin $ olduğunu gösteriyor; oysa Türkiye fert başına 9 bin dolarla bu ortalamanın çok altında kalıyor. Türkiye NATO içerisinde nüfus bakımından 2. sıradadır, ama ekonomisi en kötü, en fakir Ülkedir… ABD li finans spekülatörü George Soros bir zamanlar “Türkiye’nin iyi ihraç ürünü Ordusudur” demişti….

NATO ‘nun yıllık Savunma giderleri toplamı 960 milyar dolar kadardır; yani Dünyadaki tüm Ülkelerin savunma giderlerinin %60 ı NATO nun (29 Ülkenin) payına düşüyor, Geri kalan 166 Ülkenin Savunma giderleri toplamı %40 tır. NATO Dünyada Askeri ve Ekonomik Güç olarak terazinin açık ara ağır tarafını temsil ediyor…

Peki, ABD’nin NATO içerisindeki durumu nedir?

NATO içerisinde ABD, İngiltere ve Fransa Nükleer silahlara sahip (aynı zamanda BM Güvenlik Konseyinde daimi üye) 3 Ülkedir… Dünyadaki toplamda 15 bin kadar olan tüm Nükleer başlıkların yarısı NATO nun elindedir. (Türkiye’deki NATO nükleer silahları doğrudan ABD kontrolündedir.)

ABD NATO içerisinde ;

Nüfus bakımından %35
GSMH bakımından %56
Savunma harcamaları ve Silah bakımından %80

pay ile “primus interpares” konumundadır; kısacası
NATO ≈ ABD diyebiliriz rahatlıkla…

ABD’nin temel stratejik ilkesi,”Dünyada, ABD dışındaki tüm Silahlı Kuvvetleri -her alanda- dengeleyecek bir kuvvete sahip olmak” esasına dayanır. Gerçekten de bu günkü reel durum (asker sayısı dışında) aynen bu tabloyu aksettiriyor. (ABD asker sayısı, Dünyadaki tüm askerlerin 7 de biridir; ama yüksek teknoloji farkı ile aradaki asker sayısı farkı dengeleniyor)

Her ne kadar

“konvansiyonel” silah sistemlerinde ABD Dünya genelinin yaklaşık üçte biri kadarına sahip olsa da, “nükleer” sistemlerde (Deniz altı, Uçak gemisi, kıtalar arası Füze ve Roket sistemleri..) Dünya envanterinin yarısından fazlasına sahiptir.

Değerli arkadaşlar,

güya küresel “Barış, Özgürlük ve Demokrasiyi savunmak” adına yola çıkan ve yukarıda kısa anatomisini göstermeye çalıştığım, NATO denen bu yapının ana görevi aslında “Serbest piyasa sistemini (Kapitalizmi) ve Küresel Ticaret ağının işleyiş motoru olan “küresel Finans sistemini” korumaktır.

NATO için “Emperyalizmin sopası” da diyebilirsiniz…

Bu durumda, “İngiliz-Fransız emperyalizmine ve onların yardakçısı Yunan Ordusuna ve Yurt içindeki işbirlikçilerine karşı 1920 lerde Kurtuluş ve Bağımsızlık savaşı vererek kurulmuş bir Ülkenin, Türkiye’nin emperyalist bir Toplulukta ne işi var? ” diye bir soru askıdadır.

Kore’ye asker gönderip, ABD nin yanında savaşan Türkiye Hükümetinin NATO ya Üyelik başvurusundaki (açmazı, çelişkisi ne derseniz deyin) kendilerince makul nedenleri olabilir… belki de “Düşmanımızın karşısında, hedefinde olmaktansa , içerisinde, yakınında olmak evladır…” şeklinde de düşünmüş olabilirler. kim bilir!?

NATO öncesi, yoğun Rum ve Ermeni göçlerinin Amerika’ya başladığı yıllardan beri, hiç biz zaman güvenilir ve dostane olmayan Türkiye-ABD ilişkileri şimdilerde S400 bahanesiyle daha da kötüleşiyor. Bu arada Yunan-Ermeni-İsrail triosunun ABD deki Lobilerinin ABD Yönetimini sürekli Türkiye aleyhine düşmanca kışkırtmalarını ve 1918 de Fırat’ın doğusunu Ermenilere bırakan bir Harita üzerinde sınırın bizzat ABD Başkanı W. Wilson tarafından imzalanarak onaylandığını da unutmayalım.

Son günlerde F35 ve S400 meselesinin Türkiye-ABD arasında yarattığı gerilimin giderilmesi için, NATO nun diğer üyelerinden de Türkiye lehine olumlu bir katkı görünmüyor; tam tersine, Suriye olaylarından bu yana, Avrupa’nın gözünde “IŞİD’in, El Nusranın… sempatizanı” olarak mimlenmiş bir Türkiye’yi NATO da görmek istemez havadalar…

S400 nedeniyle başlatılan çatlak büyü-tülü-rse, ki görünen o, bu durumda ekonomik ve siyasal baskılar nedeniyle, Türkiye çok ağır bedeller ödeyerek NATO dan ayrılmak zorunda kalabilir. Silahlı kuvvetlerde “tedarik zaafiyeti” başlar, Kritik malzeme eksikliğinden Jetler, Helikopterler uçamaz hale gelir…vs. üstüne üstlük “beka” sorunundan bahsedilen bir dönemde, askerlik süresinin kısaltılışı ve 130 bin askerin terhis edilişi de ayrı bir soru(n)…..

(teknik ayrıntılara, olası durumların analizine fazlaca girmek istemiyorum; çünkü bu ABD temsilciler meclisinin aldığı karar üzerindeki değerlendirmelerimi 11.Haziran.2019 da yayınlamıştım)

Gerçek şu ki, Türkiye’nin, bulunduğu Coğrafya nedeniyle, daima kuvvetli bir Orduya ihtiyacı vardır ve bu anlamda yüksek irtifa Hava Savunma sistemine de… NATO kaynaklarından kolaylıkla temin edemediği bir Hava Savunma sistemini elbette başka kaynaklardan temin yoluna gidecektir; ama Rusya’dan S400 Hava savunma sistemini almak isteyince Türkiye ile ABD (ve doğal olarak NATO) arasında ipler kopma noktasına geldi. Türkiye ‘adeta düşman devlet’ ilan ediliyor ve bölgedeki İran ile aynı kefeye konuluyor… Bu gerginlik nereye kadar gider? bilemeyiz, ama şunu ifade edebiliriz;

Olan bitenler hayra alamet değil; Suriye Merkezli Orta doğu yakın gelecekte “çok sıcak” gelişmelere gebedir. Türkiyeyi bu bataktan kurtaracak ferasetli Hükümetlere acilen ihtiyaç var…Derin kaygılarımla. æ

This entry was posted in DIŞ POLİTİKA. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *