VANDALİZM – BİLİM – AYDINLANMA – YOBAZLIK *** HYPATIA NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ ?

Naci Kaptan
Güncellendi 02.03.2016  

Bu yazı ; Bilim kadını HYPATIA’nın kimliğinde ve bedeninde bilimin, aklın ve aydınlanmanın nasıl katledildiğini ve vandalizmin bu asırda dahi bilim  aydınlanmayı yok etmeye  doğma aklın ,tutucu bağnazlığın aydınlanmanın önünü kesmeye çalışmasının eskilere dayandığını  anlatır.
 
Bu yazı ,Vandalizm ve yobaz vandallar tarafından katledilmiş,işkence edilmiş , hapsedilmiş olan bilimin ve aydınlığın yüzü olan akılcı insanlara ve HYPATIA isimli bilim kadınının anılmasına adanmıştır …
 
Tarih içinde din adına aydın insanları katledenler,akıl aydınlanmasına karşı duranlar , kitapları yakanlar,heykelleri kıranlar bu gün de hala yok mu ?

***
 
”  414 yılının Lent bayramında, Okuyucu Petro’nun önderliğinde Cyril’in keşişleri Hypatia’nın konuşmalarından birini tamamladığı Müzenin önünde toplandılar. Bir atlı araba kapıya geldi ve Hypatia çıktı. Pusu yerinden fırlayan kalplerinde cinayet yatan kara bir keşişler grubu Hypatia’nın arabasını sarmıştı ve Hypatia’nın inmesini zorladılar. Onu soydular ve çıplak olarak yakında bir kiliseye zorladılar, onu titreyen mumlarla aydınlamış buhur kokulu loş koridorlardan sürüklediler ve sunağa getirdiler.”
 
***
 
Çağdaşları, zeka ve güzelliğin yan yana olamayacağına dair ortak kanının aksine onun hem üstün bir zekaya sahip olduğunu hem de çok güzel olduğunu söylerler; Afrodit kadar güzel  bir kadın.
 
Hypatia, ünlü filozof ve matematikçi Theon’un kızıydı. Theon matematikçi Euclid’in eserine kızının da yardımı bulunduğu söylenen bir tefsir yazmıştı. Tek bir çocuk olan Hypatia genç yaşta felsefe ve matematiğe karşı derin bir ilgi göstermişti. Babası bu konularda onu büyük bir dikkatle eğitti ve kısa bir sürede en parlak öğrencilerinden biri oldu. Suidas’a göre yazdığı eserler arasında İskenderiyeli Diophantus’un Arithmetica, Pergalı Apollonius’un Konikler ve Ptolemy’nin Matematik Kanon üzerindeki tefsirler tamamen kayıptır.  
 
Dördüncü asır, kilisenin güçlü bir siyasi teşkilata dönüştüğü Batı dünyasının bir dönüm noktasıydı. Eski dinleri, bilimleri ve felsefeleri çiğneyerek “Kilise” kalıntıları üzerinde bir dünya gücü olarak yükseldi.  
 
Dinin bağnazlarının,bilime , gelişmeye karşı olan tutumlarıyla , dünyanın ve toplumların var oluşundan bu yana irtica ve yobazlık üreterek ,felsefe , fizik,biyoloji ,matematik v.b. insanlığı daha aydınlık yaşama taşıyacak olan bilimsel ögeleri,kuramları önlemeye çalışmış ,işkenceler etmiş,öldürmüştür. Vandalizm her dönemde var olmuştur.
 
İskenderiye’de kurulmuş Serapion Kütüphanesinde dünyanın dört köşesinden getirilen, asırların entellektüel ,bilimsel birikimini barındıran binlerce el yazması kitapları da yobaz vandallar yaktılar.Yüzlerce yıldır biriktirilen bilgiler kayboldu,gitti…
 
İskenderiye kütüphanesinin tarihçesine bakmak , O devirde bilimin nasıl kabul gördüğünü anlayabilmek yönünden önemlidir.
 
İskenderiye şehri M.Ö. 382 yılında, Makedonyalı İskender tarafından kurulmuştur. Onun ölümüyle imparatorluğun dağılışı sonunda kumandanlarından Lagus’un oğlu Ptolemaeus’un eline geçti. O da Mısır’da krallığını ilan etti. Mısır’da 300 yıl devam eden bu hanedanın ilk hükümdarı olup, 383 yılında 24 yaşında iken 24 yıl hüküm sürmüştür. Savaşı sevmezdi, hiçbir zaman ülkesinin sınırlarını genişletmek hevesine kapılmadı. Kendisi daha çok bilim ve edebiyata düşkündü. Mısırlılar’ın gelenek ve göreneklerini, dinlerini benimseyerek, halkın sevgisini kazandı. Eski kanunları, dini törenleri muhafaza etmekle kalmayıp, eski Mısır hükümdarlarının lakabı olan Firavun ünvanını aldı ve onları taklit ederek öz kızkardeşiyle evlendi.  

Bu yeni devletin merkezi İskenderiye şehriydi. Yeni firavun burayı baştanbaşa onarıp, genişleterek o devrin en meşhur başkenti haline getirdi. Burada meydana getirdiği en önemli eser ise müze ve buna bağlı olan kütüphane idi. Kurulması için saray civarında ve güzel bir yer seçildi. Müzede o devirde bilinen bütün ülkelerdeki hayvan ve bitkilerin bir örneği vardı. Ayrıca botanik bahçesi ve bir rasathane bulunuyordu. Otopsi yoluyla insan vücudunun incelenmesi için bir anatomi salonu açılmıştı. Bu bilim sitesinde fizik, kimya, tıp, astronomi, matematik, felsefe, edebiyat, ve fizyoloji bilgileri için evler yapılmıştı.

İskenderiye Kütüphanesi’  M.Ö. III. yüzyılda kurulmuş ve insanlık tarihinde meydana getirilmiş olan en önemli eserlerden biridir. Eski kaynaklar, burada 900 bin cilt el yazması eserin toplandığını kaydeder
 
“Bundan sonra ünlü Serapion Kütüphanesi imha edilmişti, söylentilere göre bütün kitaplar tamamen yok olmuştu. Ama yine de Cleopatra’nın hükümranlığında olduğu gibi bu paha biçilmez elyazmaları korumak için önlemler alınmıştı. Hıristiyanlar İskenderiye’de gücü ele almaya başladığı andan itibaren bu kitaplar Hıristiyan vandalizminden uzak ve emniyetli Serapion’dan çekilip saklandı.
 
Halen Mısır ve Küçük Asya’da tek bir eserin kaybolmadığını iddia eden Kıptiler vardır. “Taş şehir” Ishmonia yakınlarında sayısız eserin saklandığı büyük yeraltı sığınaklar vardır. Belki ileriki tarihlerde bir arkeolog, Theodosius’un amacını başaramadığını kanıtlayacaktır. *1*”
 

 
Galileo Roma Bilim Akademisi üyesi ,matematikçi ,fizikçi,astronom..

Serbest düşüş matematik kurallarının sahibidir.Statik,devinim,ivme üzerine çalışmalar yapmıştır.Kuramlar geliştirmiştir.Mikroskop,termoskop,teleskop,sarkaçlı saatlerin ,su pompasının yaratıcısıdır.  Galileo Dünya dönüyor dediği için kilise tarafından afaroz
edilmedi mi ? Bilimsel veriler,teolojik bilgilerle çelişince diğer deyişle Tanrısal düzen öğretileriyle bağdaşmayınca teologlar kızdılar..
 
Galileo “İki Kainat Sistemi Üzerine Konuşmalar” adlı eserini 1632’de yayınladı. Ancak kitabı daha önce kilise tarafından yapılan uyarılarla çeliştiği için Roma’da mahkemeye çağrıldı. 1633’te bu kitap yasaklandı.
 
Galileo bir kez daha Engizisyon önüne çıkartıldı .Yaşlı ve hasta olan bilgin , yargı önünde tövbe etmediği takdirde işkence göreceği söylendi. Galileo çaresizdir; eline verilen metni diz çökerek okur:

“Ben Galileo Galilei, geçmişteki tüm yanlış ve aykırı düşüncelerimden dolayı huzurunuzda kendimi lanetliyor, bir daha öyle saçmalıklara düşmeyeceğime, kutsal öğretiye aykırı hiç bir fikir taşımayacağıma yemin ederim.”
 
Öldürülmedi ama  müebbet hapse mahkum edildi.Yetmiş yaşında hapsedilen Galileo’nun gözleri kör oldu ve 1642 yılında hapiste öldü. Görüldüğü gibi bağnaz dinciler ,din,bilim ve aydınlanmanın hep karşısında  oldular …
 

 
Hukukçu ve bilim adamı Lavoisier

1794′de solunum üzerinde deneylerini yapmakta olduğu bir sırada, Lavoisier Devrim Mahkemesi önüne çağrılır. “Yurttaş Lavoisier’in çalışmalarıyla Fransa’ya onur sağlayan büyük bir bilgin olduğunda hepimiz birleşiyor, bağışlanmasını diliyoruz,” dilekçesiyle başvuran günün seçkin bilim adamlarına yargıcın verdiği yanıt kesin ve çarpıcıdır:

“Cumhuriyet’in bilginlere ihtiyacı yoktur!”

***
 
Tarih içinde din adına aydın insanları katledenler,akıl aydınlanmasına karşı duranlar , kitapları yakanlar,heykelleri kıranlar bu gün de hala yok mu ?
 
Örnek ,Sivas’da yakılanlar…
İçine tükürülen ,kırılan heykeller.
Yırtılan, karalanan ,sansürlenen sanat eserleri.
Yasaklanan kitaplar…
Halen kabul görmeyen Darwin ….
Namaz kılmadığı,oruç tutmadığı için işkence edilenler.
Tecavüze uğradı diye eşini,kızını öldürenler…
 
Ve daha niceleri …
 
Naci Kaptan
27.02.2010
 

 
HYPATIA
 
İnsanlık tarihinde Ortaçağlar her zaman mevcut olmuştur. Farklı kılıklarla Ortaçağın belirtileri ve özellikle her türüyle fanatizm tarih sahnesinde sık sık karşımıza çıkar. Hıristiyanlığın ilk yy.larında Amonious Saccas tarafından İskenderiye’de kurulan Yeni Eflatunculuğunun; İskenderiye Felsefe Okulu’nun bir üyesi olan filozof Hypatia da böyle bir fanatizm kurbanıdır.

İ.Ö. 332/1’de Lübnan’daki Sur şehrini ele geçirdikten sonra Mekadonya kralı Büyük İskender Mısır’a boyun eğdirmek üzere yola çıkar ve tarihçi Plütark’a göre Mısır’ı aldıktan sonra orada şehir kurmak ister. O zamanlarda orası Faros adında bir adadır. İskender burayı görünce pek hoşlanır ve mimarlara şehri kurmaları emrini verir. İskenderiye şehri çabuk gelişir. Ptolemaios’ların başkenti olarak bir ticaret merkezi, liman şehri olduğu gibi, büyük bir sanat ve kültür merkezi de olur. Müze ve kütüphane şehrin en önemli kuruluşlarıdır. Müze üniversite gibi bir yerdir. Orada çalışanlar bilim, felsefe konuları üzerinde derin araştırmalara girmişlerdir. Müze’nin en değerli tamamlayıcısı da kütüphanesidir. Ptolemois Soter’in emri üzerine bu kitaplığı kurmuş olan Faleron’lu Demetrios beş yılda ikiyüzbin cilt kitabı bir araya topalmış olmakla övünmüştür. Sonra da kütüphane gittikçe artan zenginliklere dar gelmeye başlayınca, Tanrı Serapi adına yapılmış muazzam anıtın-Serapion’un salonları da oraya eklenmiştir. Söylenen göre Julius Caesar devrinde İskenderiye Kütüphanesi’nde yediyüzbin cilt bulunuyordu ki bunların başında başlangıcından o güne kadarki bütün Grek edebiyatı eserleriyle sayısız bilim kitabı da geliyordu.Bu muhteşem kütüphanenin de VI. Yy’da din kavgaları sırasında yakılıp yıkıldığını belirtmek o dönemin korkunç tablosunu çizmek için gereklidir.

Hypatia, İ.S. IV. Ve V. Yy’larda yaşamış olan Yeni Eflatuncu bir kadın filozof ve matematikçidir. 350 yılında İskenderiye’de doğmuştur. İlk eğitimini İskenderiye Felsefe Okulu’nun yöneticisi olan babası Theon’dan almıştır. Özellikle Geometri çalışmıştır.

Çağdaşları, zeka ve güzelliğin yan yana olamayacağına dair ortak kanının aksine onun hem üstün bir zekaya sahip olduğunu hem de çok güzel olduğunu söylerler; Afrodit kadar güzel Polos Athena.

Kaldelilerin kehanetlerini, büyücülüğün sırlarını sınırlı sayıdaki müridine öğreten Genç Plitark’ı gördüğü Atina’da bir süre yaşamış olduğu söylenir. İskenderiye’de bilim ve felsefe eğitimi vererek, bilime ve felsefeye hayat kazandırır ve okuluna içlerinde şehrin valisi Orestes ve daha sonra Ptolemaios psikoposu olan Kyreneli Synesios da olmak üzere sayısız dinleyici çeker.

Theodosius gözlerini, yüzyıllardır dünyanın kültür merkezi olarak ünlenen İskenderiye’ye çevirdi. Büyük Müze zaten Konstantin devrinde Katolik rahiplerin kontrolüne verilmişti, ancak Serafim diye bilinen büyük bina kompleksleri halen paganların elindeydi. O sıralarda muhteşem Serapis Mabedi eski din ve bilimlerin öğretildiği bir üniversite olarak kullanılmaktaydı.
 
Serapion Kütüphanesi dünyanın dört köşesinden getirilen, asırların entelektüel çabasını temsil eden muazzam bir kitap koleksiyonunu içermekteydi. Bu her iki pagan bilgi merkezi Kilisenin önünde ciddi bir engel oluşturmaktaydı ve Theodosius yönetiminde bunların imhasına şahit olmaya kararlıydı.  
 
Bu sıralarda büyük filozof Olympius, Serapis Mabedinde kadim felsefeyi öğrenmek isteyen kalabalık bir öğrenci kitlesine dersler veriyordu. Olympius’u Suidas şöyle tanıtmıştı:
 
“Harika edinimler, asil bir kişilik ve inanılmaz belagata sahip bir adamdı.”
 
Şehirde Hıristiyan Kilisenin başı İskenderiye Başpiskoposu Theophilus’tu. Gibbon bu kişiyi şöyle tarif etti: “Barış ve erdemin sürekli düşmanı, elleri altın ve kanla kirlenen cüretkar ve kötü bir adamdı.”  O denli açgözlüymüş ki kitap çalıp yabancılara yüksek fiyatta satmak için Serapion’daki kölelere rüşvet verdiği söylenmektedir. Hıristiyanların bir Hıristiyan Kiliseye çevirmek üzere el koydukları Osiris Mabedinin yıkımları sırasında, bazı pagan semboller bulunmuştu ve Theophilus bunlarla alay etmek üzere pazarda sergilemişti.  
 
Paganlar doğal olarak kutsal sembollerin umumi yerlerde saygısızca aşağılanmasına itiraz ettiler ve bir ayaklanma meydana çıktı. İmparator Valisi ve kalabalık bir ordunun desteğiyle Theophilus Serapis Mabedine Olympius’un önderliğinde sığınan paganlara saldırdı. Akıl almaz zalimlikler uygulandı. İmparator Theodosius olayı öğrenince yerin imhasını emretti ve Hıristiyanlar emri yerine getirmeye başladılar. Mabedi yağmaladılar, Serapis heykelini parçaladılar ve sokakta sürüklediler ve sonrada yaktılar. Bu 398 yılındaydı. Bina bir harabeye dönüştürüldü ve daha sonra ayaklanmada ölen Hıristiyan “şehitlere” adanmış bir Hıristiyan Kilisesi üzerine inşa edildi
 
Cyril iktidara geçişini ilk başta Novitiyanlara, sonra Yahudilere yönelik bir dizi zulümle kutladı. İskenderiye’nin kuruluşundan beri Yahudiler bu şehirde hoş karşılanmasına karşın, Cyril Sinagoglarına karşı kışkırtıcı bir kitlenin başında saldırdı. Silahsız ve müdafaasız kalan Yahudiler kendilerini koruyamadılar. İbadet yerleri harabeye çevrildi, bütün eşyaları yağma edildi ve şehirden kovuldular.
 
Her ne kadar Kiliseden altın ve gümüş kaplar çalıp satışından yararlanmaktan hakkında dava açıldığı bilindiyse de, Cyril Hıristiyan tarihinde Kilisenin bir “Azizi” olarak geçmiştir. Ama küçük çapta hırsızlık yapmanın karanlık ünü dini tarihe kaydedilmeyecekti. Onu gerçek suçu çok daha ciddiydi – bu suç tarihin en asil kişilerinde biri Hypatia, son Yeni Platoncunun katliydi.  Büyük İskender tarafından Batı ve Doğu’nun birleştiği bir büyük kültürel başkent olmak üzere kurulan İskenderiye’de o zamanlarda yaşananları filozof Helena Petrovna Blavatsky şöyle anlatır;

“Küçük Asya’da bütün Doğu’ya, Mısır’a, Filistin’e yayılmış bazı çok bilgili Koptlar (Mısır Hıristiyanlarına verilen ad ) kitaplıkların topluca yok edildiğine daha fazla inanmadılar. Örneğin Antonious ve Klopetra tarafından hediye edilen Bergama’nın üçüncü Attalusunun kitaplığından bir tek cildin bile yok edilmedini söylerler. Bu zamanlarda, Hıristiyanların İskenderiye’de güç kazanmaya başladıkları andan itibaren, iddialarına göre ( 4. yy’ın sonlarına doğru ) Anatolius; Laodike Psikoposu ulusal tanrılara, Pagan filozoflara ve kutsal öğrenimlerinin hazineleri korumak için etkili tedbirler almayı benimseyen alim büyücülere hakaret etmeye başladı.

Ardında en alçak ve çıkar düşkünü cani ününü bırakan bir piskopos; Teophilus, İskenderiye’nin ünlü bir büyücüsü ve okült biliminin seçkin bir alimi olan Antoninus adlı bir kimse tarafından, yabancılara yüksek fiyatlarla sattığı kitapları çalmaları için Serapion’un kölelerine rüşvet teklif etmekle suçlanmıştır. Tarih bize Teophilus’un ve ondan daha az ünlü olmayan halefi ve yeğeni Kiril’in nasıl M.S. 389’da filozofların en iyilerini ve Hypatiayı zalimce öldürdüğünü anlatır.

Hypatia Atina’da yaşadığı sürede Plotinus, Porphyry ve Iamblichus tarafından kurulan Yeni Platoncu okullarla temas kurup bu okula kendini özdeşleşti. Daha sonra İskenderiye’ye geldiğinde ünlü Müzede konferanslar ve dersler vermeye başladı. Burada, zarafeti, engin bilgeliği, gençliği ve olağanüstü güzelliği geniş bir öğrenci ve hayran kitlesi çekmeye başlamıştı. Soylu İskenderiye ailelerin evlerine davet edilmişti ve arkadaşları arasında zamanının en güçlü kişileri: İskenderiye Valisi Orestes ve Cyrene Başpiskoposu Synesius vardı.
 
Yeni Platoncu okulu yıkımın arifesinde en yüksek doruklarına çıkmıştı. Hypatia, Mısırı kadim Misterleri konusunda binlerce yıldan beri en yakın anlayışına getirdi. Teurji konusundaki bilgisi Misterlerin pratik değerini yeniden onarmıştı, böylece yüz yıl önce Iamblichus tarafından başlatılan işi tamamlamıştı. Plotinus ve Porphyry’nin yolunu izleyerek kişisel Benliğinin Evrensel Benle birlik kurabileceğini gösterdi. Ammonius Saccas’un yolunu izleyerek bütün dinler arasındaki benzerlikleri ve kaynaklarını açıkladı. 
 
Hıristiyan dogmanın istikrarsız temeli Yeni Platoncu okul Aristo’nun tümevarımlı mantık metodunu uyarladığında daha da açığa çıkmıştı. Mantık ve şeylerin uslamlamalı makul açıklanması bu yeni esrar dininin en çok nefret ettiği şeyler arasındaydı. Hypatia Hıristiyanlığın dogmalarını alıntı yaptığı metafizik alegorileri irdelediği zaman ve bunları halka açık konferanslarda açıkladığı zaman Hıristiyanların sadece şiddetle yanıt verebileceği bir silah kullanmıştı. Eğer okulunun devam etmesi izin verilseydi, Kilise tarafından yürütülen hile açığa çıkmış olurdu. Yeni Platoncu ışık Hıristiyanlığın yamalarını fazla aydınlatıyordu.     


 

414 yılının Lent bayramında, Okuyucu Petro’nun önderliğinde Cyril’in keşişleri Hypatia’nın konuşmalarından birini tamamladığı Müzenin önünde toplandılar. Bir atlı araba kapıya geldi ve Hypatia çıktı. Pusu yerinden fırlayan kalplerinde cinayet yatan kara bir keşişler grubu Hypatia’nın arabasını sarmıştı ve Hypatia’nın inmesini zorladılar. Onu soydular ve çıplak olarak yakında bir kiliseye zorladılar, onu titreyen mumlarla aydınlamış buhur kokulu loş koridorlardan sürüklediler ve sunağa getirdiler. Bir ara eziyetçilerin ellerinden kurtulmuştu, etrafını sarmış kara cüppeli keşişler karşı bembeyaz ayağa kalkmıştı. Bir çift laf söylemek için ağzını açmıştı, ama sesi çıkmadı. Çünkü o anda Okuyucu Pedro bir vuruşla onu yere yıkmıştı ve keşişler üzerine kapandılar. Ölü bedenini sokaklarda sürüklemişler, istiridye kabuklarıyla etini kemiklerinden sıyırdılar ve kalanı yaktılar.    
 
Böylece Hypatia yok oldu ve ölümüyle Yeni Platoncu okul sona erdi. Bazı filozoflar Atina’ya gittiler, ama okullar İmparator Justinian emriyle kapatıldı. Yeni Platoncu hareketinin yedi filozofu Hermias, Priscianus, Diogenes, Eulalius, Damaskias, Simplicius ve Isidorus’un Justinian’ın zulmünden Uzak Doğuya kaçışıyla bilgelik öğretisi kapanmıştı.
 
414 yılındaki Hypatia’nın ölümünden tam bin beş yüz yıl sonra 1914 yılında Hıristiyan devletlerinin Dünya savaşı başladı. Bu iki olay arasında bir bağı var mı? Hypatia’nın ölümü dünyanın bin yıl cehalet ve batıl inançlar bulutlarıyla kaplandığı Karanlık Çağların başlangıcını işaret etmiştir. Şimdi de devinimimizde buna tekabül eden bir notaya gelmiş bulunuyoruz [not: bu yazının yazıldığı zamana göre]. Geçmişteki dehşet verici olayların tekerrürünü önleyecek bilgi bu zamanımızın Teosofistlerde mevcuttur
 

HYPATIA NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ?

Şüphesiz ki Yeni Eflatuncularıni Hıristiyan kitle saldırılarına süratle maruz kalmalarının bir sebebi de “katı gereklilik”ti. Bu günlerde Hint Oryantalistlerinin ve tufan öncesi dönemlerin Pyrrho septisizm ( şüphecilik felsefesi) taraftarları unutulmuştu. Biri bile bilinmediği gibi, modern buluşalrıyla Darwin kehanetlerde bile görülmüyordu. Bu durumda en güçlü olanın ayakta kalması kuralı tersine çevrilmişti; Yeni Eflatuncular açıkça Aristo’nun tarafına tuttukları günden itibaren yok edilmeye mahkum edildiler.

4. yy’ın başlarında kalabalıklar, alim talihsiz Hypatia’nın ilahi Eflatun ve Plotinus’un doktrinlerini açıkladığı akademi’nin kapısında toplanmaya başladılar. Hypatia böylece Hıristiyanların başkalarını kendi dinlerine sokmaya çalışmalarını engelledi. O, aynı zamanda başarıyla, Papazlar tarafından icat edilen kutsal “gizemlerin” üzerindeki sis dağıttı. Tek başına bu, hem kendini hem de takipçilerini teklikeye atmaya yeterli olabilirdi.

Birçoklarını yeni dine katılmak için ayartan Hıristiyanlar tarafından, aksi takdirde anlaşılmayacak olan entrikalarına son rötuşu vermek için kolaylıkla ödünç alınan, tamamen bu Pagan filozoflarının öğretileriydi. Eflatuncu ışık, dindarlık perdesi altında yapılmış uydurma işin üzerinde, herkesin ‘ifşa edilen’ doktrinlerin nereden geldiğini görmesini sağlayacak kadar uygunsuzca parlak biçimde parlak bir şekilde ışıldamaya başlamıştı. Fakat hala daha büyük bir tehlike vardı. Hypatia, Atina okulunun yönetici Plütark tarafından eğitilmiş ve büyücülüğün bütün gizemlerini öğrenmişti. O çoğunluğu eğitmek için yaşarken, hiçbir tanrısal mucize, meydana geldikleri doğal sebepleri açıklayabilecek biri varken üretilmezdi. Hükmü, etkili ve güzel söz söylemesine tutulduğu, alçaltıcı ve batıl inikatlara dayanan otoritesi, kendisinin değişmez doğal kanunu kayası üzerinde duran otoritesinden daha önce çökmek zorunda olan Kiril tarafından imzalandı. Onun yaptığı gibi, kilisenin altın ve gümüş kaplarını satacak ve parayı harcadıktan sonra duruşmasında yalan söyleyecek bir aziz, tabii ki herşeyle suçlanabilir.

Tek başlarına nefret edilen Pagan bilginleri ve onlardan daha az alim olmayan Gnostikler, dıktrinlerinde şimdiye kadar bütün bu tanrısal kuklaların iplerini tuttular. Bir kez perde kaldırıldığında, eski Pagan ve Hıristiyan dinleri arasındaki bağlantı açığa vurulacak ve sonra araştırmanın küfür ve günah olduğu Gizemlere ne olacak? Doğuş için Hıristiyanlığın benimsediği tarihler, çarmıha gerilme, yeniden dirilme ile ritler ve seramonilerin çesitli Pagan mitlerinin astronomik alegorilerine benzerliğindeki böylesi bir rastlantı ile yeni dinin kaderi, eğer kilise kulluk eden İsa bahanesiyle çok bilgili filozoflardan kurtulmasaydı ne olabilirdi? Bizim kendi yüzyılımızda, eğer hükümet darbesi başarısız olsaydı üstün gelen dine ne olabilirdi tahmin etmek doğrusu çok güç olurdu. Fakat her olasılıkta ortaçağları entelektüel bir karanlık dönemi yapan, Batı ülkelerini alçaltıp, o zamanların Avrupalısını bir Papualı vahşi seviyesine indiren durumlar ortaya çıkmamış olurdu.

Serapion’un yıkılışında, Hıristiyan kalabalıkları ve Pagan inananları arasındaki kanlı gürültü, İmparator’un karışmasıyla, mükemmel bir Hıristiyan görünümünün Latin haçı ile sona erdi.

Theon’un şehit edilen kızının, matematikçinin ölümü ile, Yeni Eflatunculara İskenderiye’deki okullarına devam etmek için hiçbir olasılık kalmadı. Genç Hypatia’nın hayatı boyunca, şehrin valisi orestes’e etkisi ve onunla olan arkadaşlığı kanlı düşmanlarına karşı filozofların güvenliğini temin etti. Ölümü ile en yakın dostlarını kaybettiler. Çok geniş ve çeşitli bilgisinden, soylu faziletlerinden ve karakterinden ötürü onu tanıyan herkes tarafından nasıl sayıldığını, bize ulaşan parçalarından Ptolemaios psikoposu Synesius’un M.S.413’te ona yazılmış mektuplarından çıkarabiliriz; “Talihimin acılığını diğer herşeyden daha çok yatıştırabilecek tanrısal ruhunuzun varlığından dolayı kalbim müteessirdir”. Başka bir zaman şöyle der; “Oh, benim annem, kız kardeşim, öğretmenim, benim velinimetim! Ruhum çok üzgün. Kaybettiğim çocuklarımın hatırası beni öldürüyor… Ümit ettiğim gibi sizin benden daha şanslı olduğunuzu öğrendiğimde ve sizin haberlerinizi aldığımda, en azından yalnızca yarı yarıya mutsuzum” (X. Ve XVI. Mektuplar)

Hıristiyan psikoposlarının, cezbedilmiş olduğu itikata ailesini, çocuklarını ve mutluluğunu teslim eden en soylusuna ve en değerlisine, kehani bir hayal kendisine kalan tek dostu, “annesi, kız kardeşi,velinimetinin” sonunda okuyucu Peter’in sopasının darbeleri altında pelte gibi dövülmüş tanınmaz bir et ve kan kitlesine dönüşeceğini – genç, masum vücudunun parçalara ayrılacağını, ‘Çok iyi tanıdığı aynı psikopos Kiril!in; TAKDİS EDİLMİŞ AZİZ’in!! Emriyle kemiklerinden istiridye kabuklarıyla parçalanan etlerinin ve artıklarından geri kalanlarının ateşe atılacağını söyleseydi duyguları ne olabilirdi.

Okuyucudan kilisenin altın ve gümüş süslemelerini satmaktan ve parayı harcamaktan suçlanan ve suçlu bulunan Kiril’in aynı kişi olduğunu akılda tutmasını rica ediyoruz. Suçunu kabul etmiş fakat kendini parayı yoksullar için harcadığı gerekçesiyle mazur göstermeyi denemiş ama bunun için kanıt verememiştir.

Arius’un ikiyüzlülüğü ve cemiyeti ünlüdür. Böylece ilk Hıristiyan azizlerden biri ve Teslis’in kurucusu, tarihin sayfalarında bir katil ve bir hırsız olarak görünüyor! Daha dünya tarihi olaylarının kayıtlarında Hıristiyanlık kadar kanlı bir din hiç olmamıştır.

HYPATIA’NIN ESERLERİ

Hypatia “Diofanto Üzerine bir yorumlama” yazmıştır. Diofanto 3. yy. sonu ve 4. yy. başlarında İskenderiye’de yaşamış bir matematikçi ve filozoftur. Ayrıca bir “Astronomi Kitabı” ve Bergamalı Apollonio’nun konik teorileri üzerine bir yorumlaması olduğu bilinir. Bergamalı Apolonio 3. yy’da yaşamış bir matematikçidir. Konik teorileri üzerine pek çok çalışması vardır. Bugün hala bu çalışmaların bir kısmı Yunanca’da, bir kısmı ise Arapça’da mevcuttur.

Hypatia’nın eserleri İskenderiye kütüphanesinde bulunmakta olup, kütüphanenin yanması ile birlikte yok olmuştur. Bu sebeple bugün yalnızca çağdaşlarının nefret veya hayranlıkla kaleme aldıkları yorumlar fakir şahitler olarak kalmışlardır.

Böylelikle Philaletheianlar; gerçeğin aşıkları ve onların eklektik okulu yok oldu ve genç Hypatia’nın en yüksek felsefi doktrinlerini öğrettiği, Ammonius Saccas’ın “İsa’nın bütün maksadınını eskilerin bilgeliğini eski haline iade etmek ve bunun ilk bütünlüğünü tekrar kurmak – batuıl itikatın evrensel olarak galip gelen hakimiyetini sınırlar içerisine sokmak ve farklı popüler dinlerde yerlerini bulan değişik hataları yok etmek olduğunu açıkladığı yerde Hıristiyanlığın kayıtsızca hezeyan ettiğini söylüyoruz.”

Tanrıyı öğreten filozofun “ağzından başka uyarı çıkamdı fakat diğerleri bunu en zalim, en şaytani batıl itikatın enkernasyonu olrak yorumladılar.

SONUÇ

Yeni Eflatuncu Hypatia Tanrı’nın veya ilahiyetın ifadesi olarak çeşitli dinsel şekilleri kabul eden fanatizm tarafından katledilmiştir.

İnsanları tehlikeli delilere dönüştüren fanatizmi, geçmişte olduğu günümüzde de aramızda dolaşırken belki de iyi kulak verirsek bir gölgenin endişeli kalplere şöyle seslendiğini duyabiliriz; Eğer biz sevgi bağı ile birleştiysek, hiçbir Engizisyon bizi ayıramaz.

Yalnızca ellerini uzat! Yalnızca ellerinizi uzatın!

FERİM ÇIKGEL

 
Naci Kaptan
27.02.2010 / 02.03.2016

KAYNAKÇA

** “Aşikar Edilmiş İsis”- Helena Petrovna Blavatsky
** Yolnado Calvo “Hypatia, bir tarihin sonu” adlı makalesi
** “Büyük İskender”- Plütark
*1* Hypatia: Son Yeni Platoncu – Çeviren Kemal Menemencioğlu   
http://izmir.yeniyuksektepe.org.tr/HYPATIA.asp

This entry was posted in Bilim ve Teknoloji, KÜLTÜR - EĞİTİM - ÇAĞDAŞLIK, Tarih, VANDALLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *