OYUNCULAR * KÜRDİSTAN’I TÜRKİYE’YE KURDURACAĞIM * ŞEYTANCA İŞBİRLİKLERİ; APO, ANAYASA, CEMAAT, IRAK, SURİYE

Değerli okur,

Aşağıda sizlere emekli general ,değerli Yurtsever aydın Hikmet Yavaş’ın ŞEYTANCA İŞBİRLİKLERİ; APO, ANAYASA, CEMAAT, IRAK, SURİYE VE UYUYAN TÜRK HALKI‏ başlıklı önemli bir araştırma yazısını sunuyorum.Değerli Hikmet Yavaş ülkemizin içinden geçmekte olduğu tehlikeli süreci ve bölünme olasılığını analiz ederek yap-boz parçalarını tek tek toplayarak biraraya getirmiştir. Parçaları gözden kaçırmak olağandır fakat aralarında bağıntı olanların farkına vararak bir araya getirmek ve manzaranın bütününü sunmak bir başarıdır.

Sayın Hikmet Yavaş bu zoru başarmış ve Türkiye üzerinde oynanmakta olan oyunun görüntüsünü önümüze anlaşılır şekilde koymuştur.Yazıyı sabırla okumanızı ve yayarak okutmanızı dilerim.

***

Türkiye Kurtuluş savaşından buyana hiç olmadığı kadar dış tehditlere açık ve böylesi teslimiyetçi ve savunmasız duruma düşmemiştir.AKP ,ABD tarafından kurdurulmuştur, bu konuda farklı kaynaklardan yazılar vardır..

Daha öncelerde dini tabanlı ve ABD’nin Ilımlı İslam modeline uygun bir siyasi partinin yönetici çekirdeği olarak hazırlanan Recep Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül’ün önderliğinde kurulan AKP, Türkiye’nin siyasi ve ekonomik yapısını AB normlarına uygun hale getirmek bahanesiyle çıkarttığı yasalarla hukuku delip, dış güçlerin ülkemizde yapılanmasına izin verecek hale getirip,özelleştirme adıyla , Ulusal zenginliklerimizi satarak, Ülkemizi emperyalist işgale hazırlamış ve ABD ile AB Ülkelerine Ulusal ekonomimizi ve bağımsızlığımızı ipotek etmiştir.

Türkiye AKP tarafından adeta bir kumar masasına konmuş durumdadır ;

Oyuncular ;

Emperyal Devletler,
AKP iktidarı,
Fetullah Gülen ve cemaatidir.

Bu oyunu sonlandırabilirlerse ve Ulusalcı güçleri aşabilirlerse ;
Oyuncuların her üçü de kazanacaktır.

Olası paylaşım şöyle olacaktır ;

Emperyal Devletler ;

* Türkiye’nin bağımsızlığını alacaklardır .

* Yer üstü ve yer altı zenginliklerini alacaklar,madenleri,su ve petrol kaynaklarımızı,Ulusal ekonomiyi yöneteceklerdir.

* Türkiye bundan öte Ortadoğu’da ileri karakol ve jandarma olarak kullanılacaktır.

* Asırlık emperyal proje olan Kürdistan’ın kuruluşunu AKP eliyle tamamlayacaklardır.

* Türkiye bölünecektir.

AKP İktidarı ;

* Laik demokratik Cumhuriyet’e karşı başlatmış oldukları karşı devrimi başarıyla sonlandıracaklardır.

* Cumhuriyet rejimini değiştirerek bir din devleti kuracaklardır.

* Atatürk’ün aydınlanma devrimlerini sonlandıracaklardır.

* Başbakan Erdoğan sınır bilmez hırsı ile diktatör bir başkan olacaktır.

Fetullah Gülen ;

* Nur tarikatı / cemaati din devletine dönüştürülmeye çalışılan Türkiye’de gizli iktidar ortağı olacaktır.

* Rejim dönüştürülebilirse büyük olasılıkla Hilafet canlandırılmaya çalışılacaktır.Olası halife de Fetullah Gülen’dir.

Türk Ulus Devleti ve Türk Halkı

* Sözde Türk Devleti devam ediyor gibi gözükse de , asli ve kurumsal yapısı sonlandırılacaktır.

* Laik Demokratik Cumhuriyet sonlandırılacaktır.

* Türkiye’nin Üniter yapısı değiştirilecek,Türkiye bölünerek federe yapıya dönüştürülecektir.

* Bağımsızlığımız elden çıkacaktır.

* Küresel düzene baş kaldırılmaması için “İstikrarsızlaştırma” bir silah olarak kullanılacaktır (Irak,Afganistan,Mısır,Tunus,cezayir örnekleri) Planlı olarak Derinleştirilmekte olan etnisite ve mezhep farklılıkları kullanılarak toplumsal kavgalar yaratılacak, bombalar patlatılacaktır.Özellikle kentlerde terör eylemleri artacaktır.

* Eğitim çağdaşlıktan tamamıyla kopartılacak,dini ve doğmatik eğitim uygulamasıyla ,araştırma,bilim,
icat,yaratma gibi ülkeleri ilerletecek ve çağdaşlaştıracak olan ögelerden uzaklaşılacaktır.

* Günlük yaşamda ŞERİAT hükümleri baskın olacaktır (İran,Afganistan,malezya örnekleri)

* Kadın , erkek ayrımcılığı derinleşecek ve kadın iş hayatından uzaklaştırılarak eve hapsedilecektir.

* Demokrasi bütünüyle sonlandırılacak ve TEK ADAM rejimiyle tüm hukuksal güvenceler ve evrensel insan hakları yok edilecektir.

* Çağdaş yaşam sonlandırılacaktır.Sanatın içine tükürenler artacak ve sanatçılar ülkeden daha çokça kovulacaktır.Tiyatrolar,konserler,sinemalar,barlar,eğlence yerleri kapatılacaktır.

* Şeriat hükümleri ve ulema fetvaları evrensel hukukun yerini alacaktır.

* Düşünce suçları kapsamı genişletilecek.Muhalif olanlar,yazarlar,çizerler hapishaneleri dolduracaktır.

* Sokaklarda “Din polisleri” dolaşacak,namaza gitmeyenler,oruç tutmayanlar, saçının teli,bileklerinin üst kısmı, ayak topukları,yüzü gözükenler tutuklanacak veya dövülecektir. (İran,Afganistan,Malezya örnekleri.)

* Türk halkı kendi ülkesinde artık maraba olacaktır.

Değerli okur,

Yukarıda sıralamaya çalıştığım sonuçları sizler daha da fazla genişletebilirsiniz.Yaşamakta olduğumuz bu tehlikeli ve ülkemiz ve Türk Halkı adına ölümcül sürecin durdurulması için ;

* Yapılmakta olan Küreselci emperyalist , bölücü Anayasa’nın yapılmasına izin vermeyiniz.

* Halkı aldatarak ve yanıltarak ,demokrasi söylemiyle Laik Cumhuriyet Rejimini değiştirmeye ve tek adam dayatmasıyla dikta rejimini getirmeye çalışan başbakan Erdoğan engellenmelidir.

Sıra sayın Hikmet Yavaş’ın aşağıdaki yazısındadır.

Naci KAPTAN
18.Şubat.2013

Hikmet Yavas
Şubat 17, 2013

ŞEYTANCA İŞBİRLİKLERİ;

APO, ANAYASA, CEMAAT, IRAK, SURİYE
VE UYUYAN TÜRK HALKI‏

Sunulan yazı; İmralı görüşmeleri, yeni anayasa yapım süreci, başkanlık sistemi, Kuzey Irak Kürt Federe Devletinin Türkiye eliyle kurulması ve şimdi de Kuzey Suriye Kürt Federe Devletinin yine Türkiye eliyle kurdurulması arasındaki kirli ilişkileri ve şeytani planı açıklamaktadır. Bu yazıda ayrıca:

a. Amerika Birleşik Devletleri ile Kuzey Amerika Ulusal Kürt Kongresi koordinesiyle oluşturulan ana stratejinin esaslarını,

b. Bu stratejinin, Barzani ve PKK tarafından nasıl uygulandığını,

c. İmralı süreci, PKK’nın sözde silah bırakması aldatmacası ve Kuzey Suriye Kürt Federe Devletinin kurulması arkasındaki şeytani hesapları,

d. Siyasal İktidara, başkanlık sisteminin hediye edilmesi karşılığında; Amerika, Barzani,İmralı Canisi, PKK ve Hükümet arasındaki “Al gülüm, ver gülüm” pazarlıklarını,

e. Fetullah Gülen Cemaatinin, bu kirli ilişkiler içindeki yerini ve rolünü göreceksiniz.

Yazıyı sabırla okumanız ve paylaşmanız dileğiyle selam ve saygılar sunarım.

Hikmet YAVAŞ (İZMİR)
hikmetyavas@gmail.com

ŞEYTANCA İŞBİRLİKLERİ;
APO, ANAYASA, CEMAAT, IRAK, SURİYE VE UYUYAN TÜRK HALKI

Defalarca yazdım. Bu yazdıklarım; Türkiye’deki bazı gazetelerde ve internet ortamında yayımlandı.Yazılarım hakkında wordpress. Com. Tarafından hazırlanan yıllık raporda da (http://hikmetyavas.wordpress.com/2012/annual-report/) görüleceği gibi bazıları 85 ülkede de okundu.Söz konusu yazıların dayandığı somut delillerin orijinal belgelerini de yayınladım ve hatta birkaç defa milletvekillerine de gönderdim. Ama bazı şeyleri çok çabuk unutuyoruz ve defalarca aynı oyuna geliyoruz. Örneğin:

1. 1988 Yılında, ABD ve Kanada’da yaşayan Kürt ileri gelenleri tarafından, KUZEY AMERİKA KÜRT ULUSAL KONGRESİ (Kurdish National Congress of North America) isimli bir örgüt kuruldu. Bu kuruluşun kısaltılmış adı “KNC”dir.

Söz konusu örgütün internet sitesi incelendiğinde, geçen zaman içinde çok güçlendiği anlaşılmaktadır. Örneğin: Birleşmiş Milletler, ABD kongresi, Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı (Pentagon), Kanada Parlamentosu, Kanada Hükümeti ve Avrupa Birliği ile çok sıkı ilişkiler kurmuşlardır. Yoğun lobi faaliyetleri yürütmüşler ve hatta ABD Başkanı BUSH ile yuvarlak masa toplantısı bile yapmışlardır. Yeni Başkan OBAMA’ ya yazdıkları mektup da internet sitesinde bulunmaktadır.

Kürt sorunuyla ilgili strateji ve politikalar, “KNC” kısaltılmış adıyla anılan bu merkez tarafından üretilmekte; Amerikan Hükümeti, Dışişleri ve Savunma Bakanlıklarıyla koordine edildikten sonra uygulamaya sokulmaktadır. Bunu asla unutmayalım.

KNC’nin kurucularından:
Dr. ARTİN; ” Kürdistan’ın bütün bölgelerinde bağımsızlıktan daha az herhangi bir şey kabul edilmemesi konusunda, çoğulcu bir kuruluş olan KNC’nin ısrarcı” olduğunu ilan etmiştir.

Dr. Ahmet UTHMAN ise; “Tüm ülkelerdeki (Türkiye, Irak, İran ve Suriye’deki)Kürtlerin tek bir liderlik altında birleşeceklerini ve asla kâğıt üzerinde kalacak bir otonomiye razı olmayacaklarını” belirtmiştir.Pekiyi ama KNC; Türkiye, Irak, İran ve Suriye’den ne istiyor?

Şimdi, aşağıdaki haritaya dikkatle bakın:

KNC; haritada yeşil boyalı bölgenin, Kürtlerin anavatanı olduğunu ve bu toprakların Türkiye, Irak, İran ve Suriye tarafından işgal edildiğini iddia ediyor.

İşte KNC; Bu topraklar üzerinde tam bağımsız bir Kürdistan kurmak için mücadele edeceklerini ve bağımsızlıktan daha az bir şeye asla razı olmayacaklarını açıkça ilan ediyor. Bunu da asla unutmayalım.Söz konusu haritaya, tekrar dikkatle bakarsanız, açıkça göreceğiniz gibi;

a. Türkiye’de 11-15 Milyon, Irak da 4 Milyon 347 Bin, İran’da 4 Milyon 119 Bin ve Suriye’de 1 Milyon 411 Bin civarında Kürt kökenli insan yaşıyor.

b. Türkiye’den talep edilen toprak miktarının; İran, Irak ve Suriye’den istenen toprakların toplamından daha fazla olduğu görülüyor. Açıkça, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun nerdeyse tamamına yakınını istiyorlar.

c. Eğer, ortada bir bölünüp parçalanma tehlikesi varsa; hem nüfus yoğunluğu ve hem de toprak büyüklüğü bakımından en büyük riski Türkiye taşımaktadır. Bu nedenle; Türk Halkı, gözünü dört açmalı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Ordusunun temellerini dinamitlemeye çalışan şeytanın uşaklarının oyunlarına kanmamalıdır. Bunu da asla unutmayalım.

2. Hatırlayın; “Kürt sorunuyla ilgili strateji ve politikalar, “KNC” tarafından üretilmekte, Amerikan Hükümeti, Dışişleri ve Savunma Bakanlıklarıyla koordine edildikten sonra uygulamaya sokulmaktadır. Bunu asla unutmayalım” demiştim:

ABD’nin eski güvenlikten sorumlu danışmanı ve o zamanki Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, 7.Ağustos.2003 tarihinde Washington Post gazetesinde yayınlanan “Ortadoğu’yu Dönüştürmek” (Transforming The Middle East) başlığını taşıyan yazısında özet olarak:

“Kuzey Afrika’dan İran Körfezine kadar olan Büyük Ortadoğu bölgesindeki 22 Müslüman devletin rejimlerinin gerekirse askeri güç de kullanılarak, Amerikan çıkarları doğrultusunda dönüştürüleceğini açıkladı.”

Büyük Ortadoğu projesiyle ilgili en çarpıcı açıklama ise; Amerika Birleşik Devletleri Silahlı Kuvvetler Dergisinin (Armed Forces Journal) Haziran 2006 tarihli sayısında yayınlanan “Kanlı Sınırlar” (blood Borders) başlıklı makaleyle yapıldı. Bu makalede:

“Yapılacak sınır ve rejim düzenlemeleri sonucunda, bazı ülkelerin kazanıp bazılarının kaybedeceği vurgulanıyor ve Türkiye kaybedecek ülkeler arasında sayılıyordu.” Ayrıca, sınır düzenlemelerinden sonra Ortadoğu’nun ne hale geleceğini gösteren aşağıdaki harita yayımlandı.

Amerikan resmi makamları tarafından yayımlanan haritada da; Türkiye, İran, Irak ve Suriye’den koparılacak topraklar üzerinde Özgür Kürdistan (Free Kurdistan) adı altında bir devletin kurulacağı, açıkça belirtiliyor.

Şimdi; KNC’nin talep ettiği toprakları gösteren haritayla, Amerikan resmi makamlarının yayımladığı haritayı yan yana koyup bakarsak, ikisinin de bire bir örtüştüğünü görürüz.

Tekrar ediyorum; Ortadoğu’da Kürt sorunuyla ilgili strateji ve politikalar, Kuzey Amerika Kürt Ulusal Kongresi (KNC) ile Amerikan resmi makamları tarafından koordineli bir şekilde üretilip, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında uygulamaya sokuluyor. Böylece “Arap Baharı” denilen dış destekli iç isyanlarla rejimler devriliyor ve ülkeler parçalanıyor. Bunu da asla unutmayalım.

Bu projenin eş başkanlığını da, bizim Başbakanımız yapıyor. Nitekim Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 21 Şubat 2006 günkü Meclis grubunda yaptığı konuşmada: “Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’nde bizim bir

EŞBAŞKANLIK görevimiz var” diyerek, bu ortaklığı resmen ve alenen açıkladı. Bu, ülkemizin bölünüp parçalanacağının ve “Büyük Kürdistan’ın” Türkiye’nin yardımıyla kurulacağının veya kurulmakta olduğunun işaretidir. Bunu da asla unutmayalım.

3. Pekiyi ama “Bu bölünüp parçalanma ve Büyük Kürdistan’ın kurulması projesi” nasıl hayata geçirilecek?

10- Kasım 2005 tarihinde, Kuzey Irak’taki Salahaddin Üniversitesi’nde ve 13 Kasım 2005 günü ise Sulaimania Üniversitesi’nde “KÜRT BAĞIMSIZLIĞI” konulu özel birer konferans düzenledi. Bu konferansların sonunda
“BAĞIMSIZLIĞA GİDEN YOL HARİTASI” adı altında stratejik bir plan hazırlandı. Bu yol haritası özetle şöyle:

“Birleşme yönünde atılması gereken ilk adım, Kürdistan’ı işgal eden güçlerin kimliğimizin tanınması yönünde yarattığı engelleri ve yeniden birleşmemiz karşısında oluşturdukları bloğu aşmanın bir yolunu bulmaktır.

Kürdistan’ın farklı bölgelerinde, Kendi kaderini tayin (self determination) hakkımızı elde edebilmek için farklı stratejiler gerekir.Bölünmüş Kürdistan’ın her bir bölgesindeki Kürt halkının özelliklerine ve Kürt hareketinin olgunlaşmasına uygun değişik seçenekleri ve senaryoları akılda tutmak gerekir.

…Bir bölgede tam bağımsız ulusal Kürt Devleti kurarken, diğer parçada ise bölgenin merkezi hükümetiyle federal bir Kürt Devleti oluşturmanın daha mantıklı olacağı düşünülebilir. Halen bazı bölgelerde bu mümkün olmayabilir, fakat otonomi sağlanabilir. Bu nedenle, kendi kaderini tayin (self- determination) hakkının elde edilmesi ve tekrar bileşilmesi, her bölgede kazanılacak özerkliğin derecesine bağlıdır. Belki de, 4 federal Kürt Devleti veya 4 bağımsız ulus devlet veya yapılacak bölgesel bir anlaşmayla ABD gibi BİRLEŞİK BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN oluşturulabilir” diyorlar.Açıkça görüldüğü gibi, bu strateji 6 adımda gerçekleştirilecektir:

a. Öncelikle Kürt kimliğinin tanınması sağlanacak,

b. İlk aşamada en azından bir özerklik kazanılacak,

c. Zamanla bu kazanımlar federasyona dönüştürülecek,

d. Kendi kaderini tayin ( self- determination ) hakkı elde edilecek,

e. Şartlar uygun olduğunda her bölgede bağımsız Kürt Ulus Devletleri ilan edilecek,

f. Sonunda ABD gibi “BİRLEŞİK BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN” kurulacaktır.
Kürt Bağımsızlığına giden bu yol haritasını da asla unutmayalım.

Bu stratejinin hayata geçirilebilmesi için; Atatürk Tarafından “Ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlük temeline oturtulan” Cumhuriyetimizin, Atatürkçülüğün ve Türk Ordusu ile vatansever aydınların yıpratılması ve etkisiz hale getirilmesi zorunluydu. Aksi takdirde, Türkiye bölünüp parçalanarak ve millet ayrıştırılarak bu topraklar üzerinde bağımsız bir Kürt Devleti Kurulamazdı.

Bunun için; Türkiye içindeki Müslüman maskesi takmış din tüccarı tilkiler ile Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarından da destek alınması gerekiyordu.Bu desteğin nasıl alınacağını, KNC’nin düzenlendiği 1nci Konferansın açılış oturumunda, ikinci sözü alan ve Türkiye Kürtlerini temsilen katıldığı belirtilen Süleyman KURTİR şöyle açıklıyordu:

“Pek çok Müslüman örgütleri, Ortadoğu’daki insanların sorunlarıyla ilgili değil. Türkiye Kürdistan’ında güçlü bir İslamcı hareket var. Kürtler, Kemalist hareketi yok etmek için bilimsel projeler başlattı. Geçmişte Türkiye’de, Komünist veya dinsiz olarak suçlanan Kürtler şimdi İslam’a geri dönüyor. Çünkü son zamanlarda daha çok İslamcılaşan Türk hükümetine nüfuz edebilmek için Kürtler İslam’a katkıda bulunuyor” diyor Süleyman KURTİR.

Dikkat edin:
a. Kemalist hareketi yok etmek için bilimsel projeler başlattık diyorlar. Çünkü “ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü savunan” Kemalist/Atatürkçü hareketi ve ordusunu yok etmeden ülkeyi ve milleti bölüp bir Kürt Devleti kuramayacaklarını biliyorlar.

b. Türkiye Kürdistan’ında güçlü bir İslamcı hareket var bunlardan destek alıyoruz, yani ülkeyi bölüp parçalamak için İslam Dinini kullanıyoruz diyorlar.

c. Siyasal İslam’ı kullanan Türk Hükümetine bu yolla nüfuz edip, Kürt bağımsızlığına giden yolu ve kapıları Türk Hükümetinin yardımıyla açacağız ” diyorlar. Bunları da asla unutmayalım.Defalarca yazdım;

Atatürk’e, Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğüne, canlarını ortaya koyarak terörle mücadele eden Türk askerlerine ve vatansever aydınlara yapılan itibarsızlaştırma kampanyaları tesadüfî değildir. Türk Ordusunun mensuplarına terörist damgası vurularak yapılan ithamlar boşuna değildir. Bu yalan ve iftira kumpanyası belirli odaklar tarafından hazırlanan bilimsel bir planın parçasıdır dedim.

Örneğin, Zaman Gazetesi başta olmak üzere Fetullah Gülen Cemaatinin yayın organlarının, Akit Gazetesinin ve Taraf Gazetesi ile İkinci Cumhuriyetçilerin yazdığı gazetelerin arşivlerine girin ve bakın. Sanki belirli bir yerden düğmeye basılmış gibi son 10 yılda, 365 gün 24 saat bıkmadan usanmadan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş temellerine, Atatürk’e, Türk Ordusuna ve vatansever aydınlara nasıl saldırdıklarını ve itibarsızlaştırmaya çalıştıklarını görürsünüz.

Fetullah Gülen’in bizzat kendisinin bile; Ağır hasta tutuklu subayların GATA Askeri Hastanesine sevklerini “Bu işte bir gatakulli var” diyerek engellemeye çalıştığını hatırlayın.

Fetullah Gülen Cemaatinin sözcüsü olarak bilinen Hüseyin Gülerce’nin, Müntazer Türköne’nin, Mehmet Kamış’ın ve Cemaat tarafından beslenen diğer köşe yazarlarının Atatürk Cumhuriyeti ve Türk Ordusu aleyhine yazdıkları yazılar, ettikleri hakaretler arşivlerde duruyor. Lütfen açıp bakın.

Daha 6 Şubat 2013 günü TV 8’de Gökmen Karadağ’ın yönettiği Haberaktif programında; Fetullah Gülen beslemesi, polis kökenli ve Amerika kaçkını Emre Uslu isimli zibidi, tutuklu generaller için “ALÇAKLAR” deme cüretini gösteriyordu.

Tekrar ediyorum; Atatürk’e, Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğüne, canlarını ortaya koyarak terörle mücadele eden Türk askerlerine ve vatansever aydınlara yapılan itibarsızlaştırma kampanyaları tesadüfî değildir. Türk Ordusunun mensuplarına terörist damgası vurularak yapılan ithamlar boşuna değildir. Bu yalan ve iftira kumpanyası belirli odaklar tarafından hazırlanan bilimsel bir planın parçasıdır.

4. Hatırlayın, bölücüler; “Siyasal İslam’ı kullanan Türk Hükümetine İslam Dinini kullanarak nüfuz edip, Kürt bağımsızlığına giden yolu ve kapıları Türk Hükümetinin yardımıyla açacağız ” diyorlardı.

Yine Kürt Bağımsızlığına giden yol haritasını hatırlayın; “Türkiye, Irak, İran ve Suriye tarafından işgal edilmiş topraklarımız üzerinde; önce kimliğimizin tanınmasını sağlayacağız, sonra özerklik kazanacağız, bu kazanımları zamanla federasyona dönüştüreceğiz ve şartlar uygun olunca her bölgede bağımsızlığımızı ilan edeceğiz ve daha sonra birleşip Büyük Kürdistan’ı kuracağız” diyorlardı.Bölücülerin İstediği Büyük Kürdistan’ın Kuzey Irak’daki Federe Kürt Devleti bölümünü, tıpkı bölücülerin söylediği gibi (Türk Hükümetleri yardımıyla) biz kendi ellerimizle şöyle kurduk:

Amerika Birleşik Devletleri liderliğinde, Irak’a karşı icra edilen 1nci Körfez Harekâtı sırasında, Kuzey Irak’ta Barzani ve Talabani liderliğindeki Kürtleri Saddam Kuvvetlerinden korumak amacıyla; Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın önerisi ve ısrarıyla, Temmuz 1991 tarihinde, 36ncı paralelin Kuzeyinin “Uçuşa Yasak Bölge” ilan edilmesini sağladık. Ayrıca bu bölgeyi korumak için; Amerikan, İngiliz ve Fransız birliklerinden oluşan 77 uçak ve helikopter ile 1682 personelden meydana gelen bir hava gücünü Türkiye’ye davet ederek “Çekiç Güç” adı altında İncirlik’e konuşlandırdık. Böylece; Barzani ve Talabani’yi kendi ellerimizle koruyup palazlandırdık.AKP iktidara geldiği zaman, Recep Tayyip Erdoğan siyasi yasaklıydı. Hükümeti Abdullah Gül kurdu ve başbakan oldu.

Bu sırada, Amerika Birleşik Devletleri de, Irak’a müdahale etmek (2nci körfez harekâtı) için hazırlık yapıyordu. Türk Hükümetinden 2002 yılı sonu ve 2003 yılı başında: “ Irak’a yönelik olarak gerçekleştireceği askeri harekât sırasında Türkiye’nin desteğine ihtiyaç duyduğunu bildirdi. Bu amaçla; Türk hava sahasını ve limanlarını doğrudan kullanmak, Türk hava alanlarından istifade etmek, 50.000’in üzerinde askerini Türkiye üzerinden Irak’ın kuzeyine sevk etmek ve bir yıl içinde askerlerinin lojistik desteğini Türkiye üzerinde sağlamak istediğini Türk yetkililere bildirdi.” Bu talep, Amerika Birleşik Devletleriyle beraber Türkiye’nin de; Müslüman bir ülke olan komşusu Irak’a dolaylı olarak harp açması ve Türkiye’ye yabancı askerlerin konuşlandırılması anlamına geliyordu.Türk Hükümeti,bu talebi reddetmedi.

Amerika’nın söz konusu isteklerinin karşılında ekonomik yardım talebinde bulundu. Böylece, para pazarlıkları başladı.Bu pazarlıklar olumlu bir havada ilerlerken, Amerika Birleşik Devletleri, zaman kazanmak için:
“Türkiye’deki askeri üs ve tesisler ile limanlarda gerekli yenileştirme, geliştirme, inşaat ve tevsi çalışmaları ile altyapı faaliyetlerinde bulunmak, amacıyla, Amerika Birleşik Devletleri’ne mensup teknik ve askeri personelin 3 ay süreyle Türkiye’de bulunmasına izin verilmesini” talep etti.

Başbakan Abdullah Gül; Türkiye’deki askeri üs ve tesisler ile limanlarda gerekli yenileştirme, geliştirme, inşaat ve tevsi çalışmaları ile altyapı faaliyetlerinde bulunmak amacıyla, Amerika Birleşik Devletleri’ne mensup.

teknik ve askeri personelin 3 ay süreyle Türkiye’de bulunmasına izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresini TBMM’ye sundu. Bu tezkere 6 Şubat 2003 tarihinde Meclis’te görüşülerek kabul edildi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, bu tezkerenin sorunsuz kabul edilmesi, Amerika’nın, Türkiye üzerinden Irak’a ikinci bir cephe açmak için yönelttiği isteklerin de sorunsuz kabul edileceğinin garantisi gibi görüldü.

Öyle ya, Türk Hükümeti’nin en ufak bir şüphesi veya isteksizliği olsa, altyapı hazırlıklarına başlanmasına neden izin versin ki?

Bu tezkere kabul edilir edilmez; Amerikan heyeti iş makineleriyle birlikte Türkiye’ye geldi. Limanlarda iyileştirme çalışmaları başladı. Silah ve mühimmat depolarının kurulacağı yerler belirlendi ve arazi tesviye işlerine girişildi. Amerikan askerleri, gemilerle yola çıktı ve Akdeniz’e geldi.

Ancak AKP; tezkereyi geçirmek için Amerika’dan para istiyordu, o dönemin Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ve Ekonomi Bakanı Ali Babacan Bush’a gittiler, 92 milyar dolar yardım istediler. Amerika ise toplam 6 milyar dolar yardım veriyordu.Bush, bir ara iki Türk bakana, “Benimle at pazarlığı yapmaya mı geldiniz?” diye sordu, sonra at pazarlığını anlattı:

“Teksas’ta at pazarlığı nasıl yapılır bilir misiniz? Cebinizde para vardır, at pazarına gelirsiniz, bir atı gözünüze kestirip pazarlık yaparsınız, etraftan gelenler olur, sonra bir bakmışsınız cebinizdeki para da gitmiş, at da…”

“Hiçbir müttefik, beni sizin kadar uğraştırmadı (…) Ülkenize gidin, bu tezkereyi Meclis’inizden geçirin” dedi. Hükümet; Amerikan taleplerini karşılayacak şekilde, ikinci tezkereyi 1 Mart 2003 günü Meclise sundu ve bu tezkere 3 oy farkıyla reddedildi.Bu karar, Amerika Birleşik Devletleri için büyük bir şok oldu. Limanları iyileştirmek ve altyapıyı hazırlamak maksadıyla birinci tezkereye güvenerek Türkiye’ye gelen Amerikan heyeti geri çekildi. Akdeniz’deki gemilerde perişan vaziyette bekleyen Amerikan askerleri, Güney cephesine Basra körfezine yönlendirildi.

Bu sırada, Kuzey Irak’ta bulunan iki Kürt lider Barzani ve Talabani, Amerikalılara giderek; “Kuzey’den ikinci cepheyi açmak için Türkiye’ye ihtiyacınız yok. Peşmerge kuvvetlerimizle biz, kuzeyden Saddam kuvvetlerine saldırarak Amerika’ya destek olabiliriz” dediler. Böylece, Amerika’nın en gözde ve güvenilir müttefiki oldular.

Bu arada, aceleyle yasal değişiklikler yapıldı. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mahkûmiyet kararı kaldırıldı ve böylece siyasi yasaklılığı sona erdi. Hemen, Siirt ilindeki milletvekili seçimi, bir bahane uydurularak iptal edildi. Recep Tayyip Erdoğan milletvekili adayı gösterildi ve seçildi. Bunun hemen ardından başbakanlık görevini Abdullah Gül’den devraldı.

Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlık görevini teslim almasından 9 gün sonra, üçüncü bir tezkere hazırlayarak 20 Mart 2003 tarihinde Meclise sundu ve bu tezkereyi kabul ettirdi. Bu tezkere özetle:

a. Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak’a Gönderilmesine; Bu Kuvvetlerin Gerektiğinde Belirlenecek Esaslar Dairesinde Kullanılmasına,

b. Yabancı Silahlı Kuvvetlere Mensup Hava Unsurlarının Türk Hava Sahasını kullanmasına izin veriyordu.

Böylece; Amerikan uçaklarının İncirlik Hava Üssü’nü kullanmasına, buradan kalkan uçakların Irak’a saldırmasına ve Akdeniz’deki gemilerden atılan akıllı füzelerin Türkiye üzerinden geçerek Irak’ı vurmasına izin verilmiş oldu.Bu tezkereye dayanarak, Amerika Birleşik Devletleri; İncirlik meydanını ve Türk hava sahasını serbestçe kullandı. Ama Türk askerinin Kuzey Irak’a girmesine kesinlikte izin vermedi.Nitekim Türk Hükümetinin de; Türk Askerinin Kuzey Irak’a girerek PKK’nın üslendiği terör yuvalarına operasyon yapmamasını kabullendiği anlaşılmaktadır. Örneğin:

Hazine’den sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, 22 Eylül 2003 tarihinde Dubai’de Türkiye -ABD finansman anlaşmasını imzaladı.Bu anlaşmaya göre; Amerika, Türkiye’ye 8,5 milyar dolar kredi (dikkat edin hibe değil borç) verecek ve kredinin 4 yılı geri ödemesiz 10 yıl vadeli olacaktı. Ancak, bu kredinin verilmesi iki önemli şarta bağlanmıştı. Bunlar:

a. Türkiye, Kuzey Irak’a tek taraflı asker sokmayacak,

b. Irak konusunda Amerika’yla işbirliği yapacaktı.
Hazine’den sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan’ın imzaladığı bu anlaşmayı,Amerikan Senatosu ve o zamanki Başkan Bush onayladı.Ancak bu anlaşma Türk kamuoyuna sızdı ve yoğun tepkiler üzerine Hükümet krediyi kullanamadı. Ama Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Hükümete, Kuzey Irak’a askeri operasyon yapma yetkisi verilmesine rağmen Hükümet, Türk Ordusuna operasyon yapma izni vermedi.Başbakan, Türk Ordusuna izin verilmeyiş gerekçesini gazetecilere; “İçerideki 5 bin terörist bitti mi ki dışarıdaki 500 ile uğraşalım” diyerek açıkladı.

Hâlbuki verdiği rakamlar tam tersiydi. Yani içerde 500, Kuzey Irak’ta ise 5 bin civarında terörist vardı. Terörün ana yuvası dışarıdaydı.

Böylece, göz göre göre:

a. Kuzey Irak’ta “Bölgesel Kürt Yönetiminin” yani “Federe Kürt Devletinin” temelleri atıldı.

b. PKK; Saddam kuvvetlerinin bırakıp kaçtığı cephanelikleri yağmalayıp, ağır silah ve mühimmatı ele geçirerek palazlandı.

c. Aşağıdaki haritada görüldüğü gibi; Türkiye sınırı boyunca, PKK terör örgütünün, sığınabileceği güvenli bir bölgeye kavuşması sağlandı.

d. Barzani ve Talabani; Kuzey Irak’taki tapu ve nüfus dairelerini basıp tüm kayıtları yakarak Türkmen varlığının izlerini sildiler.

e. Kendi parlamentolarını ve bakanlıklarını kurdular.

f. Merkez Bankalarını oluşturdular.

g. Kendi ordularını ve polis gücünü kurdular.

h. Ayrıca, AKP Hükümeti:

1) Kuzey Irak’ta konsolosluk açtı.

2) Erbil Uluslararası Havaalanını inşa etti.

3) Türk Havayolları uçuşları başlatıldı.

4) Türkiye’de vatandaşa satılan elektriğin yarı fiyatına, Barzani’ye elektrik satılmaya başlandı.

5) Yandaş ve Candaşlar tarafından iş ortaklıkları kuruldu ve ihaleler alındı.

6) Bu arada; “Durun bakalım. Ne yapıyorsunuz? Siz, Irak’ın meşru merkezi hükümetini tamamen devre dışına çıkardınız. Barzani’ye, tam bağımsız devlet muamelesi yapmaya başladınız” diyen Irak’ın meşru merkezi hükümetiyle de kanlı bıçaklı olduk.

7) Böylece; “Büyük Kürdistan’ın” Irak topraklarındaki Federe Kürt Devletini kendi ellerimizle kurduk.

5. Akıllanmadık. Şimdi “Büyük Kürdistan’ın” Suriye topraklarındaki Federe Kürt Devletini kendi ellerimizle kuruyoruz:

a. Hatırlayın; Suriye ile canciğer kuzu sarmasıydık. İki ülke arasındaki vizeleri bile kaldırmıştık. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Başer Esad, birbirlerine kardeşim diye hitap ediyorlardı.

b. Bu arada Amerika Birleşik Devletleri ekonomik krize girdi. Yandaki resimde görüldüğü gibi, Amerikan Halkı; “wall Street” denen Amerikan borsasını işgal etti. Borsayı kurtarmak ve savaş için artık para vermek istemediklerini ilan ettiler. Savaş karşıtı müthiş bir kamuoyu oluştu.

c. Amerikan Başkanı Obama; Irak’tan askerlerini çekme kararı aldı. Ama BOP projesini gerçekleştirmek için “Arap Baharı” adı altında başlatılan dış destekli iç isyanlarla henüz istenilen amaca ulaşılamamış,Ortadoğu haritası Amerikan istekleri doğrultusunda tam şekillenmemiş ve taşlar yerine oturmamıştı. Artık sıra, Suriye’ye de gelmişti.Bu arada Barzani de; “Kürtleri Kurtlar sofrasında bırakmayın” diye Başkan Obama’ya yalvarıyordu.

Başkan Obama; Barzani’nin Ordusunu eğitmek için, Kuzey Irak’ta sembolik bir kuvvet bırakmaya razı oldu.Amerika Birleşik Devletleri’nin esas hedefi;

Ortadoğu’da Amerikan çıkarlarının bekçiliğini yapacak ve Amerika’ya sadık ikinci bir İsrail yaratmaktı. Bu kadar emek, para ve asker zayiatı verildikten sonra, Amerikan çıkarlarını garantiye almadan, Amerika’nın Ortadoğu’yu terk etmesi ve ortalığı İran, Rusya ve Çin’e terk etmesi düşünülemezdi. Ama çözülmesi gereken bazı sorunlar vardı. Örneğin:

1) İşgal kuvvetleriyle birlikte kendi ülkesine saldırmış, Arap halkına ihanet etmiş, Irak Merkezi hükümetiyle kanlı bıçaklı olmuş, Türkiye’ye karşı PKK’yı koruyup kollamış, etrafı İran ve Suriye ile çevrili ve denize çıkışı olmayan Kuzey Irak Kürt Federe Devleti’nin tek başına bölgede yaşaması da imkânsızdı.

2) Eğer Büyük Ortadoğu Projesinde planlandığı gibi, Büyük Kürdistan Devleti’nin Suriye parçası da kurulursa, Irak Kürt Federe bölgesiyle Suriye Kürt Federe bölgesi birleşir ve böylece Akdeniz’e çıkışı sağlanabilirdi. Denize çıkışı sağlanan Federe Kürt Devleti ise, ekonomik bakımdan pekâlâ ayakta kalır ve İsrail gibi Amerikan çıkarlarının bekçiliğini yapabilirdi.

3) Ekonomik bunalımda olan Amerikan halkı yeni bir savaşa karşıydı, Avrupalı müttefikleri de ekonomik krizle boğuşmakta olup, Suriye işgaline karşı isteksizdi.

4) Öyleyse bu görev, Türkiye’ye ve BOP Eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ihale edilebilirdi. Bunun için PKK kozu kullanılacaktı. Nitekim Amerikan Başkanlık seçimleri sırasında Obama; “Türk ve Iraklı Kürt liderlerin bir araya getirilmesi yönündeki diplomatik ve ticari girişimlere önderlik edeceğini” söyleyerek “Büyük Kürdistan’ı” Türkiye’ye kurduracağının işaretlerini veriyordu.

5) Türkiye eliyle “Kuzey Suriye Kürt Federe Devletinin Kurulması Planı” şöyle uygulamaya sokulacaktı:

a) Öncelikle; Türkiye ile Suriye’nin arası bozulacak ve “Özgür Suriye Ordusu” adı verilen rejim düşmanlarına kucak açılacak ve Türkiye üzerinden yapılan saldırılarla Suriye’nin içi karıştırılacaktı.

b) Bu arada; Terörist Başı Abdullah Öcalan’ın kamuoyundaki imajı olumlu yönde güçlendirilecek ve Kürt sorununun çözümü için en önemli aktör olduğu algısı yaratılacaktı.

c) Daha sonra; “PKK’ya silah bıraktırıyoruz, artık analar ağlamayacak” sloganları eşliğinde, İmralı görüşmeleri adı altında, Öcalan’la müzakerelere tekrar başlanacaktı.

d) Bu arada “Yeni Anayasa yapımı hazırlıkları hızlandırılacak” ve:

I. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi adı altında, belediyelere yetki devirleri yapılacaktı. Böylece:

 Türkiye’nin eyalet benzeri bölgelere ayrılmasının ve Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgede kendi meclisini oluşturulmasının altyapısı hazırlanacaktı.

 Bölgedeki barajlar ile yer altı ve yerüstü kaynaklarının, bölgesel yönetimlere devredilmesi ve vergi toplama imkânlarının zemini oluşturulacaktı.

II. Anayasanın “Değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleri” tamamen yok edilecek, böylece Türkiye umhuriyeti’nin “ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlük” temeli yıkılarak federasyona kapı açılacaktı.

III. Anayasadan; “Türklük ve Türklüğe atıf yapan maddeler” tamamen çıkarılacaktı. Böylece:

 Anayasaya devletin kurucu unsuru olarak Kürtlerin ilave edilmesi imkânı yaratılacaktı.

 Türkçeye ilave olarak Kürtçenin resmi dil olarak tanınmasının, anadilde eğitim hakkının verilmesinin kapısı açılacaktı.

IV. Bütün bunların karşılığında:

 Türkiye Cumhuriyeti’nin parlamenter düzene dayanan demokratik, laik, sosyal hukuk devleti niteliği değiştirilerek “Başkanlık sitemine” geçilecekti.

 Yargı bağımsızlığı tamamen yok edilerek siyasal iktidarın emrine sokulacaktı.

 Kuvvetler ayrılığı ortadan kaldırılarak, tüm yetkiler Başkanda toplanacaktı.

 Bu yeni anayasa; PKK’nın uzantısı olarak bilinen BDP’nin desteği alınarak Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirilerek referanduma götürülecekti.

 Söz konusu anayasa; “İlk defa sivil anayasa yaptık, ileri demokrasiye geçiyoruz, artık akan kan duracak, terör bitecek, şehitler gelmeyecek, analar ağlamayacak, barış gelecek, Türkiye çağ atlayacak” sloganlarıyla halkımıza yutturulup, referandumda kabul ettirilecekti.

V. Böylece, BOP Eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve taifesine Başkanlık koltuğu hediye edilecekti.

e) Bu senaryoya uygun olarak:

I. Abdullah Öcalan; PKK’ya “Türkiye topraklarından çıkın” çağrısı yapacaktı.

II. PKK’lılar çıkarken, Türk Ordusu operasyon yapmayacaktı.

III. Kuzey Irak’a geçen PKK’lılar; silah bırakıyor görüntüsü altında Barzani’ye silahlarını teslim edecekti.

IV. Sözde silah bırakan PKK’lılar tekrar silahlarını alıp Suriye’deki PKK’nın kardeşi PYD militanlarını takviye edecek ve Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Kuzey Suriye toprakları ele geçirilip, tıpkı Irak’taki gibi, Türkiye eliyle “Kuzey Suriye Federe Kürt Devleti” kurulacaktı.

V. Böylece; Kuzey Irak Kürt Federe Devleti ile Kuzey Suriye Kürt Federe Devleti birleşecekti.

VI. Daha sonra; Yeni anayasa değişikliğiyle zaten federasyonun alt yapısı hazırlanmış olan ve Kürt özerkliğine yol açan Türkiye’ye sıra gelecekti.

VII. Bu arada İran’ın da bir şekilde icabına bakılarak “Birleşik Bağımsız Kürt Devleti’nin” kuruluşu tamamlanacaktı.

6. İşte bu plan uygulamaya sokulmuş olup, Türk Halkının gözleri önünde tıkır tıkır işliyor. Hatırlayın:

a. Daha düne kadar Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Başer Esad, birbirlerine kardeşim diye hitap ediyorlardı.Birdenbire Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Başer Esad’a;
“Firavun Esad, utanmadan sıkılmadan ben de Müslüman’ım diyorsun. Halkının sesine kulak ver. Suriye’yi terk et” dedi.

Başer Esad da; “ Erdoğan kendisini halife sanıyor” diyerek cevap verdi ve durup dururken birbirleriyle kanlı bıçaklı oldular.

b. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun önderliğinde; Suriyeli muhalifler ile Suudi Arabistan, Tunus, Ürdün, Libya, Gana, Nijerya’dan gelen paralı askerler ve El Kaide teröristlerinden oluşan militanlar “Özgür Suriye Ordusu” adı altında örgütlendi.

İngiliz yayın kuruluşu BBC; “Suriyeli isyancıların, Türkiye’de ordu tarafından gizli kamplarda özel eğitim programıyla eğitildiğini ve gönüllü toplama işinin de İstanbul’da organize edildiğini” iddia etti.İngiliz The Independent gazetesi de; “Suriye Ordusundan kaçan Albay Riad Asaad’ın, Esad rejimini devirmek için Hatay’daki kampta eğitildiğini” açıkladı.

Nitekim bu iddiaların hepsinin doğru olduğu ortaya çıktı. İşte, Özgür Suriye Ordusunun internet sitesinde; Ana üslerinin Hatay’da olduğu açıkça belirtiliyordu.

Adana’da Suriye’ye karşı operasyon merkezi kurulduğu saptandı.
Times gazetesi ve Reuters haber ajansı; Suriye Ordusundan kaçan askerler tarafından Türkiye sınırında oluşturulan “İleri Karakolun” fotoğraflarını yayımladı.El kaide teröristleri, Hatay sokaklarında silahlarıyla birlikte dolaşmaya başladı.Türkiye’den yönetilen Özgür Suriye Ordusu Militanları,Suriye’ye karşı saldırılara başladı. Şu ana kadar yaklaşık 60 Bin civarında masum siviller hayatını kaybetti.

Türkiye’nin desteklediği “Özgür Suriye Ordusu” denen militanların; tekbir sesleriyle kafa kestikleri,Suriye postanesinde çalışan sivil memurları çatıdan atarak öldürdükleri,Yakaladıkları Suriyeli askerleri, sıraya dizip kafalarına kurşun sıkarak infaz etti ettikleri, dünya gazete ve televizyonlarına yansıdı.Özgür Suriye Ordusu yetkilileri; Amerika ile 20 toplantı yaptıklarını ve ihtiyaçları olan ağır silah listesini Amerikalılara verdiklerini açıkladılar.Suriye’yi karıştıran teröristlere;

Amerikan Merkezi Haber Alma teşkilatının (CIA) kontrolünde Türkiye üzerinden silah yardımı yapıldığı iddiaları ortaya çıktı.Suriyeli teröristler, The Guardian Gazetesine; “Türk İstihbaratının sağladığı silah desteğiyle savaştıkları” açıklamasını yaptı.Suriye Devlet Başkanı; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı, teröristlere yardım etmekle suçladı ve Birleşmiş Milletlere şikâyet etti.Nitekim The Economist Dergisi; “Esad’ı devirmek için hiçbir ülkenin Türkiye kadar ileriye gitmediğini” yazdı.

c. Bu arada Başer Esad’ın askerleri; Şam’daki Özgür Suriye Ordusu militanlarıyla mücadele etmek için ülkenin kuzeyinden çekilmek mecburiyetinde kaldı. Bu durumu fırsat bilen PKK’nın Suriye kolu olarak bilinen PYD, aşağıdaki haritada görüldüğü gibi, Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları kentlerde kontrolü ele geçirdiklerini ve kendi yönetimlerini kurduklarını ilan etti.

Ele geçirdikleri kentlerde; PKK ve Öcalan bayraklarını, dünya televizyonlarının gözleri önünde törenlerle göndere çektiler.Ayrıca, PYD’nin eş başkanı; “Türkiye, Suriye’ye müdahale ederse sonuna kadar direniriz” diyerek, Türkiye’yi tehdit etti.

Bu duruma gelineceğini önceden bilen Barzani; Kuzey Irak’ta eğittiği 15 Bin Suriyeli Peşmergeyi, Suriye’ye göndererek, PKK’nın Suriye kolu olan PYD militanlarını takviye etti.Barzani, dünya televizyonlarına verdiği mülakatta; Suriyeli bir grup Kürt gencine askeri eğitim vererek Suriye’ye gönderdiklerini resmen ve alenen açıkladı.

Bu arada, bizim Başbakanımız ve Dışişleri Bakanımız; Hangi akla hizmet bilinmez, Suriye’de tampon bölge kurulmasını, Birleşmiş Milletlerden ve NATO’dan istedi.

Bu, geçmişte tıpkı Kuzey Irak’ta uçuşa yasak bölge ilan ettirip; “Aman ha, burada Kürtler ve PKK yuvalandı, devlet kuracaklar, gelin bunları Saddam’ın hışmından koruyalım” dercesine, Kuzey Irak Federe Kürt Devletinin kuruluşuna yardımcı olmamıza benzer şekilde, şimdi aynı şeyin Suriye’de teklif edilmesi hayret vericiydi.NATO ve Amerika Birleşik Devletleri, bu öneriyi reddetti.Çünkü Patriotları yerleştirmek suretiyle “Tampon Bölge” Türkiye’de kurulacaktı. Böylece:

1) Çekiç Güç gibi; politik ve ekonomik sorunlar doğuracak ve masraflı uçuşlara neden olacak bir taarruzi hava gücüne ihtiyaç olmayacaktı.

2) Gerektiğinde, Türkiye’deki patriotlar ateşlenmek suretiyle; Suriye’de oluşan Kürt bölgesine Başer Esad’ın uçaklarının taarruz etmesi önlenecekti.

3) Ayrıca bu patriotlar; gerektiğinde İran’a yapılacak saldırının ön hazırlığı olacaktı.

Bu arada, Amerika Birleşik Devletleri; Türkiye’de ve Özgür Suriye Ordusu içinde El Kaide teröristlerinin yuvalandığını ve yapılan silah yardımlarının El Kaide’nin eline geçtiğini saptadı.Bunun üzerine, Amerika Birleşik Devletleri “Özgür Suriye Ordusunu” tanımadığını ilan etti. Katar’ın Doha şehrinde, Suriye Ulusal Konseyi (SUK) adıyla 11 kişilik bir yönetim kadrosu oluşturdu. Bunun başına da George Sabra isimli bir Hıristiyan’ı geçirdi. Şimdi, Müslüman Suriye’ye karşı oluşturulan muhalefetin başında bir Hıristiyan var.

Yani,Suriye’ye “Allahu Ekber” diyerek saldıran cihadcıların liderliğini, boynunda “istavroz” taşıyan Hıristiyan George Sabra yapıyor.

Sakın ola ki hiç kimse bana; “Zalim Başer Esad halkına zulmediyordu. Esad’ın zulmüne karşı çıkmak insanlık görevi. İşlerin bu noktaya geleceğini kim bilebilirdi ki” demesin. Özgür Suriye Ordusu denen çapulcuların, Türkiye üzerinden Suriye’ye yaptığı saldırılar sonucunda, yaklaşık 60 bin Müslüman öldü. Pek çok kadına ve kıza tecavüz edildi.

Ayrıca, Kuzey Suriye’de, tıpkı Irak’ta olduğu gibi bir Kürt Federe Devletinin kurulacağı bal gibi biliniyordu. Çünkü İlki Tunus’ta yapılan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun da katıldığı “Suriye’nin Dostları toplantısında”; Ortaya çıkan en önemli sonuçlardan birisi de, Kürtlere özerklik sözü verilmesi oldu. İsyancı Suriye Ulusal Konseyi Başkanı Burhan Galyun, resmen ve alenen “Esad rejimi sonrası dönemde, Kürtlerin kendi içişlerini yönetebileceğini” söyledi. Ta işin başında her şey biliniyordu. Bu danışıklı bir dövüşün parçasıydı.

Bunun karşılığında Recep Tayyip Erdoğan’a başkanlık koltuğu hediye edilecekti. Ayrıca; yeni anayasa yapımı sürecinde Türkiye’de de Kürt Federasyonuna giden kapı açılacak ve buna karşılık PKK silah bırakıyor görüntüsü arkasında Barzani’ye teslim edilen silahlar, PKK militanlarıyla birlikte Suriye’ye kaydırılıp “Kuzey Suriye Federe Kürt Devleti” güçlendirilecekti.

Aslında PKK bitmeyecek, günü geldiğinde iyice güçlenen ve ağır silahlara kavuşan PKK; tekrar Türkiye ve İran’a karşı kullanılacak ve böylece, KNC’nin ve Amerika Birleşik Devletleri’nin istediği aşağıdaki haritada görülen “Büyük Kürdistan’ın” kuruluşu tamamlanacaktır.Hâlâ görmek, duymak ve anlamak istemeyenler için tekrar edeyim;

“Kürdistan’ın bütün bölgelerinde bağımsızlıktan daha az herhangi bir şeyi asla kabul etmeyeceğiz” diyorlar. Daha ne desinler?

7. Büyük planın Suriye ayağı işte böyle tıkır tıkır işlerken, bununla eşzamanlı olarak İmralı görüşmeleri ve anayasa çalışmaları da hızlandırıldı:

a. Öncelikle Cezaevlerindeki PKK’lılar açlık grevine başladılar ve bazıları da ölüm orucu tutmaya başladı. Hükümet, bu ölüm oruçlarına son verilmesini sağlayamadı.

b. Son çare olarak İmralı’daki terörist başı Abdullah Öcalan’a gittiler. Bebek katili; “Açlık grevlerini ve ölüm oruçlarını bitirin” talimatını verdi ve açlık grevleri ile ölüm oruçlarına hemen son verildi.

c. Bunun üzerine, malum çevreler tarafından; “Gördünüz mü? Abdullah Öcalan PKK üzerinde hâlâ etkilidir. Öcalan muhatap alınmalı ve müzakerelere başlanmalı” propagandasını yapmaya başladılar. AKP milletvekili ve Başbakanın danışmanı Yalçın Akdoğan da; televizyonları dolaşarak “Öcalan hâlâ en önemli aktör” demeye başladı.

Böylece; Terörist Başı Abdullah Öcalan’ın kamuoyundaki imajı olumlu yönde güçlendirilerek, Kürt sorununun çözümü için en önemli aktör olduğu algısı yaratıldı.

Bunun üzerine Başbakan Erdoğan; “İmralı’ya bile gidilebilir” diyerek, terörist başıyla müzakerelere oturdu.Hatırlayın;

“Müzakere benimle yürütülmeli” diyen Abdullah Öcalan’ın “Özerklik Statüsü” adı altında açıkladığı istekleri şunlardı:

1) Siyasi boyut adı altında; Türkiye’nin eyalet benzeri bölgelere ayrılmasını ve Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgede kendi meclisinin olmasını talep ediyordu.

2) Hukuki boyut adı altında:
Yeni bir anayasa yapılmasını ve bu anayasaya devletin kurucu unsuru olarak Kürtlerin ilave edilmesini ve anayasadan Türklüğe atıf yapan kelimelerin çıkarılmasını istiyordu.

3) Ekonomik boyut adı altında: Bölgedeki barajlar ile yer altı ve yerüstü kaynaklarının, bölgesel Kürt yönetimine devredilmesini ve vergi toplama hakkının kendilerine verilmesini talep ediyordu.

4) Kültürel boyut adı altında: Türkçeye ilave olarak Kürtçenin resmi dil olarak tanınmasını, anadilde eğitim hakkının verilmesini, Bölgesel Kürt yönetiminin kendi bayrağının olmasını istiyordu.

5) Öz savunma boyutu adı altında: Bölgedeki halkın savunmasını sağlamak amacıyla, bölgesel yönetimin kendi silahlı gücünü oluşturmasını ve kendi güvenlik sistemine kavuşmasını talep ediyor.Yani,PKK teröristlerinin silah bırakmayıp, bölgesel Kürt yönetiminin öz savunma gücü haline gelmesini dayatıyordu.

6) Diplomasi boyutu adı altında: Bölgesel Kürt yönetiminin komşu çevre ülkeler ve diğer parçadaki Kürtlerle serbestçe diplomatik ilişkiler kurabilmesini istiyordu. Böylece resmen ve alenen bağımsızlık talep ediyordu.

HALKI SİNDİRE SİNDİRE ALIŞTIRACAĞIZ

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland; hükümetin kendilerini genel anlamda bilgilendirdiğini açıkladı ve “Türk hükümetinin, ülkesindeki Kürt nüfusuyla ilgili konuyu etraflı biçimde ele almasını görmek istediklerini bir süredir belirttiklerini hatırlatarak, Öcalan’la müzakereleri desteklediklerini” vurguladı.

Eee artık Fetullah Gülen durur mu? Hiçbir resmi sıfatı ve yetkisi olmadığı halde, devlet içinde devlet haline gelmiş olan Fetullah Gülen; “Barış için el de öpülebilir etek de” diyerek fetvasını verdi.

Fetullah Gülen; Terörist Başının eli ve eteğinin öpülmesini istediği fetvasının arkasından, hemen anayasa çalışmalarına da el attı.Fetullah Gülen Cemaati, hemen 28nci Abant Platformu toplantısını düzenledi ve yeni anayasanın çerçevesini çizerek, sonuç bildirgesini yayımladı. Bu bildirgede yeni anayasa yapılırken özetle:

a. “Hiçbir resmi belgede, Türk vatandaşlığının sosyolojik bir tanımı olmamalıdır” deniyor.

b. Üst kimlik olarak tanımladıkları Türk vatandaşlığı kastedilerek;
“Devletin, herhangi bir üst kimlik tasarlama girişiminde bulunmaması” isteniyor.

c. Kürt kimliğinin tanınması kastedilerek; “Türkiye’nin; farklı mezhep, din ve etnisiteleri içeren fakat bunlarla sınırlı olmayan çok kültürlü yapısı, devlet ve toplum tarafından tanınmalıdır” deniyor.

d. “Yerel nüfusun talebi halinde, yer isimlerinin orijinal haline iade edilmesi ve olumsuz tarihi çağrışımları olan birtakım yer isimlerinin değiştirilmesi” istenerek, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki yer isimlerinin Kürtçeye dönüştürülmesi talep ediliyor.

e. “Eğitim müfredatı, yukarıda sözü edilen hususları yansıtmalıdır” diyerek, Kürtçe eğitime başlanması isteniyor.

f. “Yeni anayasa… Merkeziyetçiliğin azaltılması gibi konularda imzaladığı uluslararası anlaşmaların gereklerini de yansıtmalıdır… Mevcut siyasi partiler ve seçim yasaları, yerel siyaseti güçlendirme istikametinde demokratikleştirilmelidir…” denerek; yerel yönetimlere, Abdullah Öcalan’ın istediği yetkilerin devredilmesi isteniyor.

Şimdi lütfen;
Terörist Başı Abdullah Öcalan’ın, yukarıda açıklanan “Özerklik Statüsü” adı altındaki talepleriyle, Fetullah Gülen Cemaati’nin yayımladığı “Abant Platformu Sonuç Bildirgesindeki” istekleri yan yana koyup tekrar okuyun. Tıpa tıp birbirleriyle örtüştüğünü göreceksiniz. İşte “El etek öpmekten” kasdedilen budur. Amerika’nın desteği ve Fetullah Gülen’in fetvası alındıktan sonra, artık kim tutar hükümeti. Arka arkaya aşağıdaki gazete küpüründe görülen demeçleri patlatmaya başladılar.

İşte böylece;
Suriye’de bölgesel Kürt Federe Devletinin kurulması ve yeni anayasa değişiklikleriyle Türkiye’de Kürt Federasyonuna kapı açılması karşılığında, Recep Tayyip Erdoğan’a Başkanlık koltuğu hediye edilecekti.Bunun için; Başbakan Erdoğan’ın gezete ve televizyonlarda resmen ve alanen açıkladığı gibi; “PKK’nın Meclisteki uzantısı BDP ile işbirliği yapılacak.”

Söz konusu yeni anayasa BDP desteğiyle Meclisten geçirildikten sonra,
referandumla, uyuyan Türk Halkına “İleri demokrasiye geçiyoruz” sloganlarıyla yağlanıp ballanarak kabul ettirilecekti.

Hatırlayın; Başbakan Yardımcısı Hüseyin Çelik; “Gerekirse şeytanla bile görüşürüz” demişti. İşte size, şeytanca ilişkileri deşifre eden bir örnek:

Aşağıdaki harita; PKK’nın Suriye kolu olan PYD’nin ve Barzani’nin eğiterek Suriye’ye gönderdiği 15 Bin kişilik kuvvetin, kontrolü ele geçirdiği bölgeyi göstermektedir.

Urfa’nın Ceylanpınar ilçesinin bitişiğinde yer alan Rasulayn’da; PKK’nın Suriye uzantısı olarak bilinen PYD’ ye bağlı YPG güçleriyle bir Arap kabilesi arasında şiddetli çarpışmalar başladı.Erbil’de yayınlanan ve Neçirvan Barzani’nin kontrolünde olduğu bilinen Rudaw gazetesine bir demeç veren PYD lideri Salih Müslim;

“Araplar, Serekaniye’de kontrolü ele geçirirse, Derik ve Haseke’ye kadar olan bölgeyi de denetim altına alacaklardır. Serekani’nin ele geçirilmesiyle Kürtlerin çoğunlukta olduğu Cezire bölgesinin, PYD tarafından yönetilmekte olan Kobani ve Afrin ile coğrafi bağlantısının kopacağını, yani Kürtlerin coğrafi olarak birbirleriyle iletişiminin kopacağını ve iki ayrı coğrafyaya ayrılacağını” belirtti ve söz konusu Arap kabilesini Türklerin desteklediğinden şüphelendiğini iddia etti.Bunun üzerine Cengiz Çandar,8 Şubat 2013 günü Hürriyet Gazetesindeki “İmralı’da pişen aşa Suriye’de su katmak” başlıklı köşe yazısıyla Türk Hükümetini uyararak:

“İmralı Süreci, Suriye Kürtlerine ilişkin bütün bu gelişmelerden hiç etkilenmeden ve bunlardan ayrılarak, ilerleyebilir mi? Hedefine ulaşabilir mi?” sorusunu ortaya attı.Amerika, Barzani ve bölücülerle can ciğer kuzu sarması olan Cengiz Çandar’ın bu uyarısı;

Irak’tan sonra Suriye’de de ikinci bir Kürt Federe Devletinin kurulması, İmralı müzakereleri ve yeni anayasa çalışmaları arasındaki şeytani ilişkileri ortaya koymaktadır. “Aman ha, İmralı’da pişen aşa, Suriye’de su katmayın” diyor. Daha ne desin. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.

Sonuç olarak:

a. Kuzey Amerika Kürt Ulusal Kongresi (KNC) ve Amerika Birleşik Devletleri; PKK’nın tasfiye edilmesini istemiyor. “Türkiye, İran, Irak ve Suriye dâhil Kürdistan’ın bütün bölgelerinde bağımsızlıktan daha az herhangi bir şeyi kabul etmeyeceğiz” diyorlar. Artık bunu anlayalım.

b. Dünya üzerinden terörü kazıyacağını ilan eden Amerika Birleşik Devletleri, eğer PKK’nın tasfiye edilmesini gerçekten isteseydi, PKK’yı anında bitirebilir veya en azından Barzani’ye baskı yapabilir ve Türkiye’nin Kuzey Irak’a girerek operasyon yapmasına engel olmazdı.

c. Şu anda Barzani ve PKK, Kuzey Suriye’de ikinci bir Kürt Federe Devletinin kurulmasına odaklanmış durumdadır. Silahlı güçlerini burada toplayarak, kazanımlarını pekiştirmeye çalışıyorlar.

d. İmralı süreci bir oyalama taktiğidir. PKK silah bırakıyor görüntüsü altında Barzani’ye teslim edilecek silahlar tekrar PKK’ya dönecek ve Kuzey Suriye’ye kaydırılacaktır. Suriye’de amaçlarına ulaştıktan sonra; PYD ile birleşen PKK ve sözde teslim edilen o silahlar, çok daha güçlenmiş olarak tekrar Türkiye’ye ve İran’a dönecektir.

e. Hükümetimiz; Amerika Birleşik Devletleri, Kuzey Amerika Kürt Ulusal Kongresi, Barzani ve PKK’nın bu stratejisini yanlış okumaktadır. Hem Kuzey Suriye Kürt Federe Devletinin kurulmasına ve hem de yeni anayasa yapımı sürecinde vereceği tavizlerle Türkiye’de de Kürt Federasyonunun altyapısının oluşturulmasına yardımcı olmaktadır.

f. Etrafımızın ateş çemberine döndüğü böyle bir ortamda; Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin temelleri dinamitlenmektedir. Balkan harbinde, Çanakkale’de ve Kurtuluş Savaşında Türk Silahlı Kuvvetleri bu kadar komutanını kaybetmemiş ve Türk askeri bu kadar arkadan hançerlenmemiştir.

g. Fetullah Gülen ve cemaati; hiçbir yetkisi ve sıfatı olmadığı halde, devlet içinde devlet haline gelmiştir. Yargıya, seçimlere, kimlerin bakan olacağına, general tayin ve terfilerinin engellenmesine, İmralı görüşmelerine ve yeni anayasa yapımına kadar her şeye karışmaya ve her taşın altından çıkmaya başlamıştır. Türk Ordusuna karşı yapılan itibarsızlaştırma operasyonlarının başını, Fetullah Gülen medyası çekmekte olup yazılanlar ve söylenenler arşivlerde durmaktadır. Türkiye, bir cemaatin vesayeti ve sultası altına girmiş olup Cumhuriyetin bütün temel değerlerine meydan okumaktadır.

h. Tek umudumuz; üzerine ölü toprağı serpilmiş Türk Halkının, derin uykusundan uyanarak, uygulanan şeytani planların ve kirli ilişkilerin farkına varması, her platformda demokratik tepkisini göstermesi ve referandumda “HAYIR” demesidir.

Selam ve saygılarımı sunarım.

Hikmet YAVAŞ (İZMİR)
hikmetyavas@gmail.com

ŞEYTANCA İŞBİRLİKLERİ; APO, ANAYASA, CEMAAT, IRAK, SURİYE VE UYUYAN TÜRK HALKI‏

This entry was posted in Bölücü KÜRTÇÜLÜK, EMPERYALİZM, Fetullah Gülen, ORTADOĞU ÜLKELERİ, PKK TERÖRÜ, Politika ve Gundem, TSK. Bookmark the permalink.

2 Responses to OYUNCULAR * KÜRDİSTAN’I TÜRKİYE’YE KURDURACAĞIM * ŞEYTANCA İŞBİRLİKLERİ; APO, ANAYASA, CEMAAT, IRAK, SURİYE

  1. Ara bilgin says:

    Bu Kurtuluş Savaşı’ndan önceki ihanetten çok daha büyük bir ihanet! Bu uyur-gezer halk artık bu çöküşden bir kez daha kurtulamaz ve dincilere teslim olarak hak ettiği tarihin çöplüğüne gidecektir. Bu kadar basit.

  2. Pingback: OYUNCULAR * KÜRDİSTAN’I TÜRKİYE’YE KURDURACAĞIM * ŞEYTANCA İŞBİRLİKLERİ; APO, ANAYASA, CEMAAT, IRAK, SURİYE | AyHan ALEMDAR

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *