Prof. Chossudovsky’den Önemli Bir Analiz Daha * “Ülkeleri haritadan silmek”: “Çökmüş devletler”i kim çökertiyor?

Prof. Chossudovsky’den Önemli Bir Analiz Daha

                02 Ocak 2013 Çarşamba

“Bu [Pentagon] bildirisi, beş yıl içinde yedi ülkeyi nasıl temizleyeceğimizi anlatıyor. Önce Irak’la başlayıp arkasından Suriye, Lübnan, Libya, Somali, Sudan ve nihayet İran.” “Bu gizli mi?” dedim, “Evet efendim” dedi. “Peki, bana göstermeyin, dedim.” (General Wesley Clark, Democracy Now, 2 Mart 2007)    

“Ülkeleri haritadan silmek”: “Çökmüş devletler”i kim çökertiyor?

Prof. Michel Chossudovsky

Global Research

“Dünyanın dört bir yanında, felaket sonuçlar yaratabilecek tehlikeli bir söylenti yayıldı. Efsaneye göre İran Cumhurbaşkanı İsrail’i yok etme tehdidinde bulundu, yahut hatalı aktarımı alıntılamak gerekirse, “İsrail haritadan silinmelidir” dedi. Yaygın inanışın aksine, bu ifade hiçbir zaman kullanılmadı…” (Arash Norouzi, Wiped off The Map: The Rumor of the Century, Ocak 2007)

“Amerika Birleşik Devletleri Ağustos 1945’ten bu yana dünya çapında 44 ülkeye doğrudan veya dolaylı saldırı düzenledi, bunlardan bazılarına birçok defa saldırdı. Bu askeri müdahalelerin açıkça ilan edilen hedefi, “rejim değişiklikleri” gerçekleştirmekti. Her defasında tek yanlı ve yasadışı eylemleri meşrulaştırmak için “insan hakları” ve “demokrasi” kisvesi kullanıldı. (Profesör Eric Waddell, The United States’ Global Military Crusade (1945- ), Global Research, Şubat 2007)

“Bu [Pentagon] bildirisi, beş yıl içinde yedi ülkeyi nasıl temizleyeceğimizi anlatıyor. Önce Irak’la başlayıp arkasından Suriye, Lübnan, Libya, Somali, Sudan ve nihayet İran.” “Bu gizli mi?” dedim, “Evet efendim” dedi. “Peki, bana göstermeyin, dedim.” (General Wesley Clark, Democracy Now, 2 Mart 2007)

* * *

Washington, çok uzun bir liste oluşturan ülkeleri “yıkma işini” yapıyor.

“Ülkeleri haritadan silen” kim? İran mı yoksa ABD mi?

1945’ten günümüze kadar süren ve uygunsuz bir şekilde “savaş sonrası dönem” diye adlandırılan dönemde ABD, 40’tan fazla ülkeye doğrudan veya dolaylı olarak saldırdı.

ABD’nin dış politika doktrini “demokrasinin yayılması” üzerinden tanımlanırken, ABD müdahaleciliği – askeri yollar ve örtülü operasyonlar üzerinden – egemen ülkelerin gerçek anlamda istikrarsızlaştırılması ve parçalanması sonucunu getirdi.

Ülkeleri yok etmek, ABD emperyal projesinin, küresel tahakküm sürecinin bir parçası. Dahası, resmi kaynaklara göre, ABD’nin yabancı ülkelerde 737 askeri üssü bulunuyor. (2005 verileri)

“Çökmüş Devletler” kavramı

Washington merkezli Ulusal İstihbarat Konseyi (NIC), Küresel Eğilimler raporunda (Aralık 2012) Afrika, Asya ve Ortadoğu’da 15 ülkenin, “çatışma potansiyeli ve çevresel sorunlar” nedeniyle 2030 yılı itibariyle “çökmüş devletler” haline geleceğini öngörüyor.

2012 NIC raporundaki ülkeler, Afganistan, Pakistan, Bangladeş, Çad, Nijer, Nijerya, Mali, Kenya, Burundi, Etiyopya, Ruanda, Somali, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Malavi, Haiti, Yemen. (sayfa 39)

Bush’un ikinci döneminin başlarında yayınlanan bir önceki 2005 raporunda Ulusal İstihbarat Konseyi, Pakistan’ın 2015 yılı itibariyle “iç savaş, tam anlamıyla Talibanlaşma ve nükleer silahlarının kontrolü mücadelesi” nedeniyle “çökmüş devlet” haline geleceğini öngörmüştü.

Pakistan, ABD-NATO destekli “iç savaş”larla geçen on yılın ardından yedi vekil devlete bölünen Yugoslavya ile mukayese ediliyordu.

NIC’nin Pakistan öngörüsü “iç savaş, kan gölü ve eyaletler arası rekabetle parçalanmış bir ülke”nin yaşayacağı “Yugoslavya benzeri bir kader” idi.

Çökmüş devletlerin “siyasi ve dini aşırıcılar” için “güvenli bölge” işlevi gördüğü söylenirken (s. 143), rapor ABD ve müttefiklerinin 1970’lerden beri egemen laik ulus devletleri istikrarsızlaştırmanın bir aracı olarak dinsel aşırıcı örgütlere örtülü destek verdiğini görmezden geliyor. Hem Pakistan hem de Afganistan 1970’lerde laik devletlerdi.

Yugoslav veya Somali tarzı “çökmüş devlet statüsü” iç toplumsal bölünmelerin sonucu değildir; örtülü operasyonlar ve askeri eylem üzerinden hayata geçirilen stratejik bir hedeftir.

Amacı “araştırma üzerinden sürdürülebilir güvenlik” sağlamak olan Washington merkezli Barış Fonu, bir risk değerlendirmesi üzerinden (yıllık olarak) bir “Çöken Devletler Endeksi” yayınlamaktadır. Otuz üç ülke (Alarm ve Sıcak kategorilerinde) “çöken devletler” olarak tanımlanmaktadır. Barış Fonu’na göre “çöken devletler” aynı zamanda “El Kaide bağlantılı teröristlerin hedefidir.” “Barış Fonu/Dış Politika tarafından çöken/kırılgan devlet riski için ülkeler hakkında yıllık olarak yapılan sıralama, El Kaide bağlantılı aşırıcıların Kuzey Mali’de cihadçı yayılma için bir devlet merkezli barınak oluşturduğu yönündeki uluslararası alarmın büyümesiyle eş zamanlı.”

Söylemeye bile gerek yok, ABD istihbaratının bir varlığı olarak El Kaide’nin tarihinden, Ortadoğu, Orta Asya ve Sahraaltı Afrika’da hizipçi bölünmeler ve istikrarsızlaştırma yaratmadaki rolünden burada bahsedilmiyor. Bu ülkelerin çoğunda cihadçı El Kaide birimlerinin faaliyetleri, şeytanca bir örtülü istihbarat gündeminin parçası.

“Daha Zayıf” ve “Çökmüş Devletler”: Amerika’ya bir Tehdit

Çarpık bir mantıkla, “daha zayıf çökmüş devletler”in, ABD Kongresi’ne göre ABD güvenliğine tehdit oluşturduğu söylenmektedir. Buna, “çeşitli biçimlerde zayıf, kırılgan, hassas, çöken, istikrarsız, çökmüş, kriz halinde veya yıkılmış olarak tanımlanan devletlerden gelen çeşitli tehditler” dâhildir.

1990’ların başında Soğuk Savaş sona ererken, analistler yeni doğan uluslararası güvenlik ortamına dikkat etmeye başladılar; burada zayıf ve çöken devletlerin uluslararası örgütlü suçun araçları, nükleer yayılmanın güzergâhları ve iç çatışma ve insani krizlerin sıcak noktaları haline geleceği değerlendirmesi yapılıyordu. Zayıf ve çöken devletlerin ABD ulusal güvenliği için ortaya koyduğu potansiyel tehditler, El Kaide’nin ABD’ye karşı gerçekleştirdiği ve Usame bin Ladin’in Afganistan’ın sağladığı güvenli bölgeden yönettiği 11 Eylül saldırılarıyla daha güvenilir hale geldi. 11 Eylül olayları, Başkan George W. Bush’u 2002 yılında “Afganistan gibi zayıf devletler, güçlü devletler olarak bizim ulusal çıkarlarımıza karşı büyük bir tehdit oluşturabilir” sözüyle ifadesini bulan ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi’ni ilan etmeye sevk etti. (Weak and Failing States: Evolving Security, Threats and U.S. Policy, Kongre Araştırma Servisi’nin ABD Kongresi’ne raporu, Washington, 2008) Kongre’ye sunulan bu raporda bahsedilmeyen şey, “örgütlü suç ve iç çatışmanın sıcak noktaları”nın ABD’nin örtülü istihbarat operasyonlarının sonucu olduğudur.

Yeterince belgelendiği üzere, dünyanın eroin tedarikinin yüzde 90’ını oluşturan Afgan uyuşturucu ekonomisi, önde gelen mali kuruluşları içine alan multimilyar dolarları aklama operasyonuyla bağlantılıdır. Afganistan dışına yapılan uyuşturucu ticareti, CIA ve ABD-NATO işgal kuvvetleri tarafından korunmaktadır.

Suriye: “Çökmüş Devlet” kategorizasyonu

ABD-NATO destekli Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) tarafından Suriye halkına karşı işlenen mezalim, mezhep savaşı lehine koşullar yaratıyor.

Mezhepçi aşırıcılık, bir ulus-devlet olarak Suriye’nin dağılmasını ve Şam’daki merkezi hükümetin çökmesini hedefliyor.

Washington’un dış politika hedefi, Suriye’yi Ulusal İstihbarat Konseyi’nin (NIC) “çökmüş devlet” olarak adlandırdığı şeye dönüştürmek.

Rejim değişikliği, merkezi bir hükümetin kurulmasını içerir. Suriye krizi derinleşirken, nihai aşama artık “rejim değişikliği” değil, bir ulus-devlet olarak Suriye’nin parçalanması ve yıkılması halini alıyor.

ABD-NATO-İsrail stratejisi, ülkeyi üç zayıf devlete bölmek. Son medya raporları, Beşar Esad’ın “görevi bırakmayı reddetmesi” halinde, “alternatifin Somali gibi bir çökmüş devlet” olduğunu söylüyor.

İsrail basını tarafından aktarılan bir olası “parçalanma senaryosu”, ayrı ve “bağımsız” Sünni, Alevi-Şii, Kürt ve Dürzi devletlerinin kurulması şeklinde. İsrail ordusundan Tümgeneral Yair Golan’a göre “Suriye bir iç savaş halindedir, bu bir çökmüş devlete yol açacak ve terörizm serpilecektir”. İsrail ordusu şu anda, Tümgeneral Golan’a göre “Suriye’nin nasıl parçalanacağını” analiz ediyor (Reuters, 31 Mayıs 2012).

Kasım ayında, Birleşmiş Milletler barış temsilcisi Lahdar İbrahimi Suriye’nin “yeni bir Somali” haline gelebileceğini söyledi ve “çökmüş bir devletin yarattığı boşluğun savaş baronları ve milisler tarafından doldurulacağı bir senaryo uyarısı” yaptı. (Reuters, 22 Kasım 2012)

”Korktuğum en kötü şey… devletin çökmesi ve Suriye’nin yeni bir Somali’ye dönüşmesidir.”

“Eğer bu mesele doğru şekilde ele alınmazsa, tehlike bölünme değil ‘Somalileşme’dir: devletin çökmesi ve savaş baronlarının, milislerin ve savaşan grupların ortaya çıkmasıdır.” (Aynı yerde)

BM temsilcisinin bahsetmediği şey, Somali’nin çöküşünün kasten gerçekleştirildiğidir. Bu, şu anda Ortadoğu’da, Afrika’da ve Asya’da “çökmüş devlet” kategorisine yerleştirilen hedefteki pek çok ülkeye uygulanan, ABD’nin örtülü ordu ve istihbarat gündeminin parçasıdır.

Temel soru şudur: Çökmüş devletleri çökerten kim? Kim onları yok ediyor?

Egemen bir devlet olarak Suriye’nin parçalanması, Lübnan, İran ve Pakistan’ı da içine alan birleşik bir bölgesel askeri ve istihbarat gündeminin parçasıdır. Ulusal İstihbarat Konseyi’nin “öngörü”lerine göre, Pakistan’ın çöküşü büyük ihtimalle önümüzdeki üç yıl içinde gerçekleşecektir.

Çev: Selim Sezer

http://medyasafak.com/haber/547/prof-chossudovskyden-onemli-bir-analiz-daha

This entry was posted in DÜNYA ÜLKELERİ, EMPERYALİZM, Gundem, İSTİHBARAT KURUMLARI, ORTADOĞU ÜLKELERİ, Politika ve Gundem. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *