HEPSİ PROJE İDİ *** FETULLAHİ POLİS – SAVCI – YARGIÇLARIN KUMPASLARI AÇIĞA ÇIKIYOR *** ERGENEKON çöktü * BALYOZ çöktü * POYRAZKÖY çöktü * CASUSLUK çöktü * Şike çöktü * ÇYDD çöktü …

Naci Kaptan
10 Ocak 2015

Tarih ;26 Mart 2003
Yer ; Utah Üniversitesi

CIA’nın Türkiye uzmanı Henri Barkey

2003’te 1 Mart tezkeresinin reddedilmesinden 25 gün sonra 26 Mart’ta Utah Üniversitesi’nde verdiği “Felaket ile Flört: Türkiye, Irak ve ABD” adlı konferansta, AKP lideriyle anlaşarak “Türk Ordusu’nu çok sıkı bir kafese kapattıklarını” söylediği ortaya çıktı. Barkey, AKP’nin, AB reformlarında ısrarlı tutumu ve ABD’nin Türkiye’ye gün vermesi için AB’ye baskı yapmasının “Türk Silahlı Kuvvetleri’ni kafesleme” planı olduğunu ifade ediyordu.

HEPSİ PROJE İDİ

TSK tasfiye edildi.
Aydınlara, yargıya , medyaya ve üniversiteler baskı uygulandı

Ama ;

* ERGENEKON çöktü
* BALYOZ çöktü
* POYRAZKÖY çöktü
* CASUSLUK çöktü
* ŞİKE ÇÖKTÜ
* ÇYDD çöktü …

Gerçek Mahkemelerde gerçek savcı ve yargıçlar da var …
Yargıçlar sadece Berlin’de değil.
Ankara’da da var …

Ama Ankara’da yasalara karşı işlenilen suçları görmeyen
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı da var .

HSYK Genel Kurulu, Balyoz ve Ergenekon davalarında ‘hukuksuzluk’ yaptığı ileri sürülen savcı ve hâkimler hakkında müfettiş incelemesi başlatıyor.

HSYK Genel Kurulu, Balyoz ve Ergenekon davalarında ‘hukuksuzluk’ yaptığı ileri sürülen savcı ve hâkimler hakkında müfettiş incelemesi başlatıyor. Şikâyetler bugüne kadar 3. Daire tarafından her defasında reddedilmişti.

AVUKATLAR ŞÖYLE DİYORDU

Avukat Vural Ergül:

“Mahkeme Heyeti, aldığı ara kararının gereklerini yerine getirmeyerek açıkça görevini ihmal etmiştir. Görevi ihmal suçu, açıkça savunma hakkını kısıtlamıştır. Mahkeme Heyeti, açıkça şimdiden vereceği kararın bozulması için gerekçe oluşturmuştur. Mahkeme, aldığı ara kararın gereklerini yerine getirmeyerek, ciddiyetsiz bir yargılama anlayışı ile hukuken itibar edilebilir bir kararı vermek gayreti içerisinde olmadığını da ortaya koymuştur.”

Avukat Şule Nazlıoğlu Erol:

“Yüksek Kurulunuzdan soruyoruz; Sanıkların haklarını eğer hakimler korumuyorsa nereye başvurmamız gerekecektir? Böyle bir durumu yaratan Hakimler ve Savcılar hakkında nasıl bir işlem yapılacağını da merakla bekliyoruz. Adalet yalnızca bir tanım ve bir kavramdır. Adaletin eylemi adil olabilmektir.”

3 BİN ŞİKÂYET İNCELENECEK

Ergenekon ve Balyoz davalarının soruşturma ve kovuşturma aşamalarına ilişkin sanıklar ve avukatları tarafından verilmiş yaklaşık 3 bin suç duyurusunun da HSYK 3. Dairesi önüne getirilmeden bekletildiği anlaşıldı. Yeni HSYK yönetimi, HSYK 3. Dairesi’nce gündeme alınmayan bu şikâyetlerin tasnif edilmesini ve işleme alınması için müfettişlere talimat verdi. Bu amaçla bir HSYK müfettişinin halen çalışmalarına devam ettiği belirtildi. Bu şikâyetlerin de işleme konulmasıyla Ergenekon ve Balyoz davalarının bütün yönleriyle HSYK tarafından inceleneceği belirtildi

Ülkemizin son 8 yılına damga vuran ve Ülke aydınlarını susturmaya yönelik , TSK’yı ise zayıflatan Ulusal güvenliğimizde derin açıklar yaratan, Dış/İç kurgulu naylon davaların kanıtlarının DÜZMECE VE SAHTE olduğu yetkin bilirkişilerce bir bir ortaya çıkartılıyor.

GERÇEK ADALET TECELLİ EDECEK Mİ ?

ŞİMDİ SIRA SAHTE DELİLLER ÜRETEN FETULLAHİ POLİSLERE , ÇAKMA KANITLARI SORUŞTURMAYAN , ARAŞTIRMAYAN , TUTUKLULARIN YASAL HAKLARINI TANIMAYAN , SAHTECİLİKLERE GÖZ KAPATAN ,MASUM SANIKLARI ÖLESİYE YARGILAYAN FETULLAHİ SAVCI VE YARGIÇLARA GELDİ.
HAKLARINDA SORUŞTURMA YAPILMASINA İZİN VERİLDİ.

Yazı girişinden sonra Atatürk’ün subaylara hitaben Afyonkarahisar’da
31.07.1920’de yaptığı konuşmanın bir bölümünü anımsatmak isterim ;

“…..Kuvvet ordudur. Ordunun memba-ı hayatı ve saadeti, istiklali takdir eden milletin, kuvvetin lüzumuna olan imam-ı vicdanisidir.

İngilizler, milletimizi istiklalden mahrum etmek için tabii olarak evvela onu ordudan mahrum etmek için çarelerine tevessül ettiler. Mütareke şeraatinin tatbikatı ile silahlarımızı, cephanelerimizi, bilcümle vesait-i müdafaamızı elimizden almaya çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve zabitlerimize tecavüz ve taarruza başladılar.

Askerlik izzetinefsini ifnaya gayret ettiler. Ordumuzu kamilen lağvederek milleti muhafaza-i istiklali için muhtaç olduğu nokta-i istinattan mahrum etmeye teşebbüs ettiler. Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de izzetinefsine her türlü hukuk ve mukaddesatına taarruzla milleti zillette, inkıyada alıştırmak planını takip ettiler ve ediyorlar.

Herhalde ordu, düşmanlarımızın birinci hedefi taarruzu oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka zabitini mahvetmek, zelil etmek lazımdır. Bunu da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta mevani ve müşkilat kalmaz.

Bu hakikat karşısında ve içinde bulunduğumuz vaziyete göre zabitan heyetimize teveccüh eden vazifenin mahiyeti, ehemmiyeti ve kıymeti kendiliğinden meydana çıkar.” …………….

Atatürk’ün bu konuşmasının ışığında TSK’ya kumpas kuran işbirlikçi siyasetçilerin ve Fetullahi cemaatin İngiliz’lerden ve/ya Türk Devletinin düşmanlarından farkı olmadığı görülmektedir. Dünya’da ilk defa bir ulusun ordusu ,yine aynı ulusun bir parçası gibi gözüken siyasetçiler ve kamu unsurları eliyle itibarsızlaştırma operasyonuyla zayıflatılmış ve yetişkin deneyimli ve bilgili kadrolar ise tasfiye edilmiştir.

İŞTE YARGI ALANINDAKİ SORUMLULAR

Ergenekon davasına bakan İstanbul Özel Görevli 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyetindeki hakimler Hasan Hüseyin Özese, Sedat Sami Haşıloğlu, Hüsnü Çalmuk, Mehmet Fatih Uslu ve Ercan Fırat .

Duruşma savcıları ;Mehmet Ali Pekgüzel, Murat Dalkuş ve Nihat Taşkın idi. Balyoz davasına bakan mahkeme heyetinde ise Ömer Diken, Murat Üründü, Ali Efendi Peksak ve Aytekin Özanlı vardı. Duruşma savcıları da Savaş Kırbaş, Hüseyin Kaplan idi.

Ergenekon davasını karara bağlayan 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin heyeti mahkeme başkanı Hasan Hüseyin Özese; üye hakimler Sedat Sami Haşıloğlu ve Hüsnü Çalmuk’tan oluşuyor. Davayı kabul eden ve 20 Ekim 2008’de ilk duruşmasını yapan heyete ise Köksal Şengün başkanlık ediyordu. Şengün’ün bu görevden alınmasının ardından mahkemenin en kıdemli üyesi Hasan Hüseyin Özese, 25 Temmuz 2011’den itibaren mahkeme başkanı olarak görev yapmaya başladı. “Naip Hakim” olarak görev yapan Hüsnü Çalmuk ise Özese’nin yerine üye hakim olarak görevlendirildi.

Ergenekon davasının ilk iddianamesi Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın tarafından hazırlandı. İlk iddianamenin hazırlanmasının ve duruşmaların başlamasının ardından soruşturmalar devam etti. Nihat Taşkın, Mehmet Ali Pekgüzel duruşma savcısı olarak görevlerine devam ederken, Ercan Şafak, Fikret Seçen, Mehmet Murat Yönder ve Cihan Kansız da Ergenekon soruşturmaları için görevlendirildi. Duruşmaların devam ettiği süreçte savcı Murat Dalkuş da duruşma savcısı olarak görevlendirildi. 18 Mart’ta mahkemeye sunulan 2 bin 271 sayfalık mütalaada bu üç savcının imzası yer aldı.

Ergenekon soruşturmasıyla ismi özdeşleşen İstanbul Özel Yetkili Savcısı Zekeriya Öz’ün özel yetkileri alınarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğine atanmasından sonra Fikret Seçen özel yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekili olarak görevlendirildi. Özel yetkilerle donatılmış savcıların başındaki Başsavcı Vekili olan Seçen, bundan böyle Ergenekon soruşturmasının en tepesindeki isim olarak anılacak idi.

Ne zaman ki AKP’nin Fetullah ile işbirliği kendisi için tehlikeli hale geldi. AKP Fetullahi cemaatle birlikte tertiplediği davaların günahını da YOL ARKADAŞINA! yıkmak için polis ve yargıda büyük tasfiyeye başladı. Zekeriya Öz Bolu’ya savcı atandı hakkında soruşturma açıldı ve şimdi de açığa alındı. Fikret Seçen ise 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekilliği’nden Gebze’ye düz savcı olarak atandı. .Bu arada HSYK 3. Dairesi, Ergenekon davası hakimi Hüsnü Çalmuk hakkında soruşturma izni verdi… Böylece Fetullahi savcı/yargıçlar , 17/25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarını başlatan savcı ve yargıçlarla aynı torbaya konarak görevden alındılar.Bir taşla iki kuş vurma yolu açıldı.

Ergenekon – Balyoz – casusluk kumpaslarından kendisini temize çıkartmak isteyen AKP iktidarı 17 / 25 Aralık 2013 yolsuzluklarından arınmak için BİN YILIN yolsuzluğunu açığa çıkartan Polis – savcı – yargıçları görevden alarak , başka yerlere atayarak , bazılarını tutuklayarak 17/25 Aralık’ı örtmeye çalışırken bu dava ile ilintisi olmayan fakat Türkiye Cumhuriyet’i Devletini ve TSK’yı yok etmeye yönelik Fetullahi kumpasçı olduğu söylenen polis ve savcı,yargıçların içinde yer aldığı davalar nedeniyle AKP’nin bu büyük operasyonundan nasiplendiler. Her iki nedenle de polis ve yargı içindeki Fetullahi kadroların tasfiyesi başlamış oldu.

SAVCI FİKRET SEÇEN 2007’DEN İTİBAREN ÖZEL SAVCI

HSYK 1. dairesinin 539 sayılı adli yargı kararnamesiyle ataması yapılan Fikret Seçen, 2005 yılında atandığı Beşiktaş Adliyesi’nde 2007 yılından itibaren özel yetkili savcı sıfatıyla Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılardan biri oldu. Zekeriya Öz ismi hep ön planda olduğu için ismi pek fazla duyulmadı. Türkiye’nin en önemli soruşturması sayılan Ergenekon’un bütün safhalarını yürüttü. İfadeler aldı, soruşturmalar açtı, iddianameler hazırladı.

TSK’ya KARŞI TERTİPLENMİŞ OLAN DAVALARDA
SAVCI ÖZEL VE SEÇEN ÖN PLANDA

6 Aralık 2010… Dönemin Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Fikret Seçen askeri casusluk ve fuhuş soruşturması kapsamında Gölcük’teki Donanma Komutanlığı’nda arama yaptı. Döşemenin altında bulunan belgeler daha sonra Balyoz davasının en önemli delilleri haline geldi. Aramaya eşlik eden Donanma Komutanlığı Kurmay Başkanı Tümamiral Semih Çetin’di. Tümamiral Semih Çetin Balyoz soruşturması kapsamında 3 kez tutuklandı, 2 kez serbest kaldı. Son olarak Hasdal Askeri Cezaevi’ne konulan Semih Çetin’e 18 yıl hapis cezası verildi.

ÇYDD KANITLARI DA SAHTE

ÇYDD’nin kayıtları Emniyet’te yaratıldı

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne (ÇYDD) yönelik 2009 yılında yapılan Ergenekon operasyonu sonucu açılan ve Poyrazköy dosyasıyla birleştirilen davanın “sonradan yüklenen” dijital verilere dayandığı bir kez daha kanıtlandı.

Derneğin avukatı Hüseyin Ersöz’ün talebi üzerine rapor hazırlayan adli bilirkişi, suç delili olarak gösterilen bilgisayarın imajının, el konulma tarihinden 30 gün öncesine ait olduğunu tespit etti. Raporda, “İddianamede suç unsuru olduğu belirtilen 39 dosyanın tamamı, emniyette, olması gereken zaman diliminden önce kopyalanıp tarihleri değiştirildikten sonra silinmiş. Kesinlikle delil olarak kullanılamaz” denildi.

Adli Bilişim Mühendisi Adli Bilirkişi Tuncay Beşikçi’nin 6 Ocak’ta hazırladığı 15 sayfalık rapor, Ersöz tarafından mahkemeye sunuldu. Raporda, olay yerinde el konulan dijital materyalin, kopyası alınmadığı ve hash değerleri avukatlara verilmediği için delil bütünlüğünün daha ilk aşamada sağlanmadığı belirtildi. Hash değeri savunmaya verilmeyen delillerin manüplasyona açık olduğu, bu delillere güvenilemeyeceği vurgulanarak, delillere el koyma safhalarında, yönetmeliklere ve uluslararası standartlara da uyulmadığı kaydedildi. Bilgisayarda kurulu windows işletim sisteminin son olarak 10 Nisan 2009’da Cuma 20.48’de kapatıldığı, bilgisayara 13 Nisan 2009’da el konulduğu, imaj alma tarihinin ise 15 Mart 2009 olduğu belirtildi. İmajın, el koyma tarihinden 30 gün öncesine ait olduğuna dikkat çekilerek, “Emniyette imaj ve inceleme için kullanılmış bilgisayarın tarihi geri alınmış. Bu bilgisayarda yapılan inceleme sağlıklı olamaz. Bilgisayarın sabit diski, el konulduktan sonra, bilinmeyen bir tarihte, imajı alınmadan önce başka bir bilgisayara takılmış” denildi.

Rapora göre, Kadıköy ÇYDD diskinde, emniyette adli emanette, İngilizce işletim sistemi kullanan, tarihi geri alınmış bir bilgisayara ait ‘administrator’ adlı kullanıcı tarafından 627 Microsoft Office dosyası kopyalanmış ve silinmiş. İddianamede suç unsuru olduğu belirtilen 39 dosyanın tamamı, emniyette, olması gereken zaman diliminden önce kopyalanıp tarihleri değiştirildikten sonra silinmiş. Raporda, silme işlemiyle ilgili de şu değerlendirme yapıldı:

“Bu silinen dosyalar, inceleme için tekrar emniyet tarafından kurtarılan dosyaların arasında yer alıyor. Bu dosyalar ÇYDD bilgisayarında yaratılmadı, açılıp çalıştırıldıklarına dair iz yok. Sonradan diske kopyalandılar. Emniyette, başka bir bilgisayara bağlanmak suretiyle bu kopyalama işleminin yapıldığı açıkça belli. Bu dosyaları kesinlikle delil olarak kullanılamaz.”

Adli emanette delillerden sorumlu kişiler hakkında “sahtecilik” ve “görevlerini kötüye kullanmak” suçundan soruşturma açılması gerektiğini belirten bilirkişi raporunun sonunda şu ifadeye yer verdi: “Bu mütalaa, herhangi bir baskı ve etki altında kalınmadan, bilimsel ve vicdani olarak onaylı teknik düzenlemeler dikkate alınarak hazırlanmıştır.”

ASKERİ CASUSLUK DAVASI

Askeri casusluk ve şantaj davası, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri sızdırmak suçlamasıyla İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden dava. Özel yetkili Cumhuriyet Savcısı Fikret Seçen tarafından hazırlanan iddianamede 16’sı tutuklu, 56 sanık ve 68 müşteki bulunuyor. 250 sayfalık iddianame 10 Şubat 2011 tarihinde tamamlandı ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi.

İddianame 11. Ağır Ceza Mahkemesince oy birliğiyle 23 Şubat 2011’de onaylanarak, iddianameyle beraber hazırlanan tensip zaptında 16 tutuklu sanığın tutukluluk hallerinin devamına karar verildi. İlk duruşması 20 Nisan 2011’de yapıldı

SAHTE KANITLARLA TSK’NIN ŞEREFLİ SUBAYLARI KARALANIYORDU

Ordumuzun nerede ise en değerli subay ve astsubayları casus olmuş devletin sırlarını satmış. Böylesi akıllara sığmaz iddia ve sahte kanıtlarla silahlı kuvvetlere kara çalınıyordu. Vicdansız Fetullahi’ler tarafından hazırlanmış olan iddialar ;

Tuğamiral Şafak Yürekli ile Tuğamiral Fahri Can Yıldırım’ın da sanıkları arasında bulunduğu iddianamede, 28 Nisan 2010’da emniyet birimlerine gelen bir mail ihbarında “Vika, Dilara ve Gül isimli kadınların liderliğinde bir fuhuş çetesinin yurt dışından bayan getirerek zorla fuhuş yaptırdığı, bu çete içerisinde 18 yaşından küçük bayanların da bulunduğu ve fuhuş yaptırılan bayanların uyuşturucu bağımlısı yapılarak kullandığı” şeklinde bilgiler olduğu belirtildi.

Örgütün yöneticisi olmakla suçlanan ve 172 yıla kadar hapsi istenen emekli Albay İbrahim Sezer’in evinde bulunan DVD’deki dokümanlardan, çetenin savunma sanayiinin kritik projelerini yabancı servislere sattığı, TSK’ya ait savaş uçaklarının apron, bakım atölyeleri ve hangarlardaki görüntülerini topladığı anlaşıldı.

Erdek Deniz Üs Komutanlığı’nın kroki ve fotoğrafları Cemhan Katar tarafindan temin edilip İbrahim Sezer’e gönderilmiş. Iddianameye göre kilit isimler bayanlarla fuhuş yaptırılarak kontrol altına lınıyor ve istenilern bilgi ve belgeler şantaj yoluyla elde ediliyordu.

Albay İbrahim Sezer’in bir arkadaşının evinde polisin yaptığı aramada bulunan ve içinden çıkan dijital askeri veriler, harddiskler, denizci üniforması, şapka ve künye nedeniyle 56 kişinin ‘askeri casusluk ve fuhuş’ iddiasıyla yargılanmasına yol açan çantaya ‘Suç unsuru taşımadığı için el konulmadığı’ anlaşıldı.

Çantadan çıkan ve kime ait olduğu bilinmeyen eşya ise hâlâ kayıp.

ASKERİ casusluk ve fuhuş çetesi olarak bilinen davada, içinden dijital veriler çıkan, büyük çoğunluğunu rütbeli subayların oluşturduğu 56 kişinin yargılanmasına neden olan ve içindeki denizci üniforması, şapka ve künye ile birlikte kayıplara karışan bond çantanın ‘sırrı’ ortaya çıktı. İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından mahkemeye gönderilen yazıya göre, polis bu çantaya ‘suç unsuru’ taşımadığı gerekçesi ile el koymamış. Çantanın içinden çıktığı anlaşılan denizci üniforması, şapka ve künyenin akıbeti ise meçhul.

ÇANTA YÜZÜNDEN 1 NUMARALI SANIK

İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nün “Fuhuş yaptırıldığı ve kadınların zorla alıkonulduğu” iddiası üzerine şüpheli Albay İbrahim Sezer’e ait olduğu iddia edilen 2 ayrı adres için arama kararı çıkarttı. Bunlardan biri Albay İbrahim Sezer’in Balmumcu’daki Askeri lojmanlardaki dairesi, diğeri ise Kadıköy Hasanpaşa’daki bir ev. O ev ise İbrahim Sezer’in arkadaşı Sinan Vurgun’a aitti. 2 Ağustos 2010’da arama yapılan bu evde çekyatın altındaki siyah renkli Bond tipi çantadan, dijital askeri veriler, hardiskler, denizci üniforması, şapka ve künye çıktı. Operasyonun seyri o çantada bulunanların ardından değişti. Operasyon artık “Askeri Casusluk ve fuhuş” adını aldı. Çoğu subay olan 56 kişi sanık oldu. Albay İbrahim Sezer ise savcı Fikret Seçen’in hazırladığı iddianamenin 1 numaralı sanığı ve örgütün lideri konumundaydı.

1.5 DAKİKADA BULDULAR, HEPSİ KAYIP

Albay İbrahim Sezer 28 Ekim 2010’da tutuklandı. 2 Ağustos 2012’deki karar duruşmasında 15 yıl 7 ay 14 gün hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme tarafından cezaevinde kaldığı süre göz önünde bulundurularak tahliye edildi. Sezer “Polisler 1.5 dakika sonra bir çanta buluyor. Çantadan flash diskler, harddiskler çıkıyor. Bir de denizci üniforması ve şapka. Şapka 2’nci Muhrip Filo Komodorluğu’na ait. Askeri üniforma gemilerde görev yapan subayların giydiği işbaşı elbisesi. Ben, deniz piyadeyim. Hayatımda gemilerde görev yapmadım. O üniforma kimin? O şapka kimin? O çanta kimin? Çanta ve üniforma kayıp. Bunlar delil değil mi? Delilleri kaybedenler hakkında neden soruşturma açılmıyor” dedi.

EMNİYET: SUÇ UNSURU İÇERMİYORDU

İşte o çantanın sırrı, dava dosyasındaki yüzbinlerce sayfa evrakın ve yazışmaların arasından çıktı. Albay İbrahim Sezer’in avukatı Mahir Işıkay’ın talebi üzerine mahkemeye 24 Haziran 2011’de İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Nazmi Ardıç imzasıyla gönderilen cevabi resmi yazıda şu ifade kullanıldı: “James Bond çantanın akıbeti ile ilgili yapılan araştırmalarda, arama işlemine ait görüntülerin bulunduğu video dosyaları incelendiğinde; James Bond çanta içerisinde olduğu anlaşılan materyallerin parefe edildikten sonra delil torbalarına yerleştirilerek el koyulduğu, ancak nitelik itibari ile suç unsuru içermediği değerlendirilen James Bond tipi çantaya el koyulmadığı anlaşılmıştır.” Arama görüntüleri izlendiğinde çantanın içinden çıkan isimlikli denizci üniforması, askeri şapka ve askeri künye ise arama el koyma tutanaklarında yer almıyor.

DELİLLER KARARTILDI

ALBAY İbrahim Sezer’in avukatı Mahir Işıkay, polisin çanta ile ilgili verdiği cevap üzerine şu açıklamayı yaptı: “Delil olup olmadığına kolluk karar veremez. Orada hangi materyaller bulunursa bulunsun, bunların muhafaza altına alınması gerekirdi. Biz çantanın ve içindekilerin bize ait olmadığını söylüyoruz. İddiamızı ispatlamak içinde parmak izi ve DNA alınsın diyoruz. Ama çanta yok. Neden? Çünkü, polise göre delil niteliği taşımıyor. İçinden çıkan materyallerle 56 kişinin sanık olmasına neden olan çantanın polise göre delil değeri yok. Mahkemeden ısrarla arama yapılan polislerin de dinlenmesini istedik. Bu taleplerimiz de reddedildi. Eğer bu polisler dinlenseydi, soracağımız sorular olacaktı. Ayrıca polisin çektiği görüntülerde çantanın içinden çıkan denizci üniforması, şapka ve künye arama tutanaklarında yok. Bunun cevabı da yok. Bütün bunlar delil karartmadır. Kolluk, lehte ve aleyhte tüm delilleri toplamakta ve bunları adli emanete teslim etmekle yükümlüdür.”

ŞİKE DAVASI

Şike operasyonunda görev alan hakim, savcı ve polislerden şikayetçi olan Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, şikayet dilekçesinde yeni bir iddiada bulundu. Şike soruşturmasının, o dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan ile Fenerbahçe camiasını karşı karşıya getirme amacını taşıyan planın bir parçası olduğunu ileri süren Yıldırım dilekçesinde, “Polisler tarafından projeye uygun senaryo yazıldı. Bu senaryo fezlekeye ardından iddianameye dönüştürüldü. Tutuklanacaklar listesi ise Emniyet’ten mahkemeye gönderildi” dedi.

Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım avukatları aracılığıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir dilekçe vermiş ve şike soruşturmasında yapılan usulsüzlükleri gerekçe göstererek dönemin adliye ve emniyet görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Suç duyurusu dilekçesinde, o dönem İstanbul Adliyesi’nde görev yapan özel yetkili hakimler ve savcılar ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü yetkilileri, “silahlı örgüt kurmak ve yönetmek”le suçlandı. Dilekçede, bu isimler “Kanunlara aykırı işlem yapan illegal yapı mensubu” olarak nitelendirildi.

ALGI ÇALIŞMASI YAPILDI

Şike soruşturmasının, o dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan ile Fenerbahçe camiasının ve diğer kulüplerin camialarını karşı karşıya getirmek amaçlı bir plan dahilinde gerçekleştirildiğinin öne sürüldüğü dilekçede, “Başbakan ve hükümete yönelik olarak illegal yapının destekçisi medya mensupları tarafından Başbakan’ı ve hükümeti hedef alan bir algı çalışması yapılmıştır” denildi.

ÖRGÜTÜN YAPISI AYDINLATILSIN

Şike iddianamesinin, 6222 sayılı yasanın değiştirilmesine ilişkin yasanın Cumhurbaşkanı tarafından veto edildiği gün, Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekili Fikret Seçen tarafından o tarihe kadar görülmemiş bir şekilde kamuoyuna basın toplantısı ile açıklandığının hatırlatıldığı dilekçede, “Söz konusu illegal yapının amaçladığı saik, kullandığı araç ve yöntemler ve örgütün hiyerarşik yapısındaki birliktelikler göz önüne alındığında, örgütün tüm eylemlerinin tek bir dosyada soruşturularak; örgütün hiyerarşik yapısının aydınlatılması, suç sayılan fillerin tümüyle belirlenmesi ve tüm sanıkların cezalandırılması gerekmektedir” ifadeleri yer aldı.

BELGELER KAYIP

Yıldırım, soruşturma dosyasında pek çok sayıda kişi şüpheli sıfatı ile dinlendiğini ve gizli bir şekilde takip edildiğini vurguladı fakat teknik ve fiziki takibe maruz bırakılan kişilerin bir çoğu hakkında dava açılmadığı gibi haklarında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmediği hatırlattı. Soruşturma kapsamında ismi dahi geçmeyen şahısların telefon bilgilerinin ilgili GSM şirketine yazılarak dosya kapsamına alındığının belirtildiği dilekçede, bu kişilerin ve telefonlarının dinlenip dinlenilmediğine ilişkin bir karara dosyada rastlanılmadığı da ifade edildi. Dilekçede Fenerbahçe Spor Kulübünün ve Aziz Yıldırım ile Fenerbahçe bağlılarının soruşturmaya dahil edilmesi hukuka aykırı olduğu ve illegal yapıya mensup adli kolluk tarafından senaryosu yazılan bir projenin ürünü olduğu iddia edildi.

HEPSİ PROJEYDİ

Fenerbahçe Başkanı Yıldırım’a göre “illegal yapı” yasal görünümlü hukuksuz soruşturmaları şu şekilde gerçekleştirdi: “İlgili emniyet birimi projenin ana fikri hakkında bir rapor yazarak özel yetkili savcılıktan soruşturma izni alıyor. Başlayan soruşturma projeyi yazan polis memurunun senaryosuna uygun şekilde gelişiyor. Projeye konu olay, özel yetkili savcılıkların görev alanına girecek şekilde belirleniyor. Yazılan projeye konu olay, silahlı bir faaliyet ile yada bilinen silahlı bir suç örgütü ile irtibatlandırılıyor. Çekirdek örgüt varsayımı ile başlayan proje çalışmasında teknik takip kararları alınıyor ve başlangıçta 3-5 kişi ile sınırlı olmak üzere başlayan soruşturma aylar içinde binlerce telefon numarasının ve yüzlerce kişinin dinlendiği bir şekle dönüş

KARARI POLİSLER VERİYORDU

Savcılık ve mahkeme sorguları aşaması tamamen yasal bir prosedürün tamamlanmasından ibaretti. Zira savcılık sorgusu sırasında tutuklamaya sevk edilecekler, serbest bırakılacaklar, denetim tedbiri uygulanacaklar liste halinde polis tarafından savcıya veriliyor ve bu listeye uygun şekilde sevk işlemleri yapılıyor.  Şike operasyonunda görev alan hakim, savcı ve polislerden şikayetçi olan Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, şikayet dilekçesinde yeni bir iddiada bulundu. Şike soruşturmasının, o dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan ile Fenerbahçe camiasını karşı karşıya getirme amacını taşıyan planın bir parçası olduğunu ileri süren Yıldırım dilekçesinde, “Polisler tarafından projeye uygun senaryo yazıldı. Bu senaryo fezlekeye ardından iddianameye dönüştürüldü. Tutuklanacaklar listesi ise Emniyet’ten mahkemeye gönderildi” dedi.

Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım avukatları aracılığıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir dilekçe vermiş ve şike soruşturmasında yapılan usulsüzlükleri gerekçe göstererek dönemin adliye ve emniyet görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Suç duyurusu dilekçesinde, o dönem İstanbul Adliyesi’nde görev yapan özel yetkili hakimler ve savcılar ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü yetkilileri, “silahlı örgüt kurmak ve yönetmek”le suçlandı. Dilekçede, bu isimler “Kanunlara aykırı işlem yapan illegal yapı mensubu” olarak nitelendirildi.

O SAVCILARLA HAKİMLER HESAP VERSİN

Balyoz avukatları, AYM’nin ‘hak ihlali’ kararı bağlayıcı olduğundan HSYK’nın Balyoz hâkim ve savcılarına adil yargılama hakkını ihlal ettikleri gerekçesiyle inceleme ve soruşturma yapması çağrısında bulundu.

43 sanığın avukatı Haluk Pekşen, “HSYK bir an önce harekete geçip savcı Fikret Seçen’i meslekten ihraç etmelidir, görevden almalıdır” derken, Çetin Doğan’ın avukatı Hüseyin Ersöz de, “Hâkim ve savcıların yargılanmalarını talep edeceğiz” diye konuştu.

TAHLİYE olan Balyoz davası sanığı askerlerin avukatları, bundan sonraki hukuk mücadeleleri için yol haritasını belirlerken, hak kayıpları için yasal düzenleme gerektiğini söyledi. Balyoz avukatları, Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararı bağlayıcı olduğu için Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) Balyoz hâkim ve savcılarına derhal resen soruşturma açılması için çağrı da yaptı. Avukatlar kumpasa karşı hukuk savaşı başlatacaklarını söyledi. AYM’nin hak ihlali tespiti yaptığı 2 konu önünde bulunan HSYK da kısa kararı mercek altına aldı. Balyoz hâkim ve savcılarına adil yargılama hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle inceleme ve soruşturma yapması bekleniyor.

HUKUKSAL SÜREÇ BAŞLATACAĞIZ

43 Balyoz sanığının avukatı Haluk Pekşen, kumpasın ortaya çıkarılmasında Başbakan Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’e görev düştüğünü belirterek şunları söyledi: “TSK böyle kenarda kayıtsız kalamaz. Anayasal düzene karşı Cemaat adlı örgütlü güç darbe yapmıştır ve bunun mutlaka ortaya çıkarılması gerekiyor. TSK elektronik harpte yenilmiştir. Hesabı sorulmalıdır, sorumluları ortaya çıkarılıp yargılanmaları sağlanmalıdır. Hem memnu haklarımızın iadesi hem de devlet görevini yerine getirip bu davalar gereği gibi görülüp beraat verilseydi, hangi statülerde olacak isek o haklarımızı almak için yeni bir süreç başlatacağız. HSYK bir an önce harekete geçip savcı Fikret Seçen’i meslekten ihraç etmelidir, görevden almalıdır. Anayasal düzeni ihlal suçu işlenmiştir. Bu yapılanın adı darbedir.”

HESAP SIRASI ONLARDA

Balyoz davasının 1 numaralı sanığı Çetin Doğan’ın avukatı Hüseyin Ersöz de “AYM’nin Balyoz sanıklarına ilişkin ihlal kararı bağlayıcıdır. Hesap sırası şimdi Balyoz hâkim ve savcılarında. HSYK yıllardır yapmadığını yapıp AYM kararının bağlayıcılığı gözönüne alınarak, kısa karar ışığında Balyoz hâkim ve savcıları hakkında
soruşturma başlatmalıdır” dedi. Yargıçlar Sendikası Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu ise Balyoz kararını veren hâkim ve savcılar için HSYK’nın, aynı kararı onayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi üyeleri yönünden de Yargıtay’ın, adli ve disiplin yönünden işlem yapması gerektiğini söyledi ve “Suç yok diye topu taça atıyorlar, o zaman disiplin işlemi başlatılmalıdır” dedi.

This entry was posted in ERGENEKON - BALYOZ, FAŞİZM, HUKUK-YARGI-ADALET, SİYASİ TARİH. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *