TARİHTEN BUGÜNE KİRLİ PROPAGANDALAR * İZMİR’İ KİM YAKTI? * Smyrna: Yeni bir soykırım suçlamasına doğru

Smyrna: Yeni bir soykırım suçlamasına doğru/ Dr. Ferruh Demirmen

Smyrna: Yeni bir soykırım suçlamasına doğru

YENİÇAĞ / Dr. Ferruh Demirmen

Asılsız “Ermeni soykırımı” suçlaması yetmiyormuş gibi “Smyrna” adlı bir film yoluyla Türkiye yeni bir soykırım suçlamasının eşiğinde. Atatürk’ün adı da dolaylı yoldan araya sıkıştırılıyor. Zamanlama İzmir’in kurtuluşunun 100’üncü yılına denk geliyor.
Filmin tanıtımı…
Film 1922 İzmir yangını ile ilgili
Mimi Denisi’nin yazdığı, yönetmeliğini Grigoris Karantinakis’ın yaptığı ve aralarında bir Türk sanatçının da olduğu uluslararası oyuncuların rol aldığı 2021 yapılı “Smyrna” veya “Sevgili Smyrna” adlı film, Aralık 2022’de İngiltere’de, Kanada’da (50’den fazla şehirde), ve ABD’de (700 sinemada) bir geceliğine vizyona girdi.
Altı “Yunan Akademisi Ödülü” alan film, daha önce Aralık 2021’de Yunanistan’da ve Kasım 2022’de Los Angeles, San Francisco ve Houston Yunan festivallerinde ve Yunanistan BM Daimi Temsilciliğinin himayesinde New York Metropolit Sanat Müzesi’nde gösterildi.
Filmi Ocak 2023’de Brüksel’de AB Parlamentosu’nda ve dünyada çeşitli festivallerde gösterme planları var. ABD Kongresi’nde de vizyona girmesi büyük olasılık. Filmin dağıtımını ve gösterimini yapan “Fathom Events” adlı ABD firması.
Kirli propaganda…
Film kirli bir Yunan propagandası olup, gücünü Yunanistan ve Yunan lobisinden alıyor. Filmde konuşmalar Yunanca veya İngilizce.
Filmin teması, Yunan asıllı yaşlı bir Amerikalı kadının zamanında İzmir’de yaşayan ailesinin İzmir yangını ile ilgili anıları. İki saat 15 dakika süren filmde 9 Eylül 1922’de İzmir’i geri alan Türk ordusunun 4 gün sonra barbarca İzmir’i ateşe verdiği ve büyük bir felakete yol açtığı savlanıyor.
Film tanıtım ve yorumlarında Yunan ve Ermeni halkına karşı yürütülen bir etnik temizleme kampanyasından, ırza geçme olaylarından, ve soykırımdan söz ediliyor. Atatürk liderliğindeki işgal güçlerinin “gayrı-nizami” olduğu, ve Atatürk’ün “siyasi ihtirasları olan bir kumandan” olduğu iddia ediliyor.
Yangının gerçek failleri…
Küstahça yapılan bu çirkin iftiraların tarihle bağdaşmadığı bilinen bir gerçek. Aralarında Lord Kinross, Stanford Shaw, Heath W. Lowry, Maxime Gauin ve Türkkaya Ataöv’ün olduğu tarihçilerin belirttiği gibi, İzmir’i ateşe veren Türkler değil, ağırlıklı olarak Ermeni teröristleri idi. Yunanlılar da Ermenilere destek verdi. Ermeni teröristlerin bir kısmı Güney Anadolu’dan gelmiş, Türk askeri üniforması giymişti. 13 Eylül 1922’de başlayan ve 4 gün süren yangın, disiplinli bir tarzda İzmir’e giren Türk askerleri tarafından söndürüldü.
Türklerin işgal ettikleri bir şehri ateşe vermesi zaten mantık dışı idi.
Bu gerçeklere ışık tutan görgü şahitleri arasında zamanın İngiliz Başkonsolosu H. Lamb ve İzmir Enternasyonal Kolej Müdürü rahip Mac Lahlan vardı. En önemli tanıklar, Hıristiyanların haklarını korumakla görevli “Yakın Doğu’ya Yardım” kuruluşunun temsilcisi Mark O. Prentiss ve yakından danıştığı İzmir İtfaiye Müdürü Avusturyalı Paul Greskovich idi. ABD destroyeri “Lawrence” ile 8 Eylül 1922’de İzmir’e ayak basan Prentiss, titizlikle edindiği bulgularını 11 Ocak 1923 tarihli bir raporda kaleme almış ve bu raporunu ABD İstanbul Yüksek Komiseri Tuğamiral Mark L. Bristol’a sunmuştur. Rapor ABD Kongre Kütüphanesi’nde bulunuyor.
Bu rapora dayanan haberler 1923’de “The Bridgeport Telegram” ve “San Antonio Express” gibi değişik ABD gazetelerinde yayınlandı
İlginçtir ki, bu haberlerde yangının sorumlusunun Ermeniler olduğu gerçeğinin ABD kamuoyundaki genel inanca ters düştüğü de kaydediliyordu. ABD kamuoyunda daha o tarihlerde, Ermeni Yer Değiştirme (Tehcir) olayından henüz 10 yıl bile geçmemişken, Ermeniler lehine ve Türkler aleyhine önyargı oluşmuştu. 1. Dünya Savaşı’nda İngiliz propagandası ve çarpıtılmış misyoner raporların ortak ürünü olan bu önyargı, daha ılımlı olmakla beraber günümüze kadar devam etmiştir.
“Ermeni soykırımı”nın hiçbir sorgulama yapmadan, karşı tarafın görüşlerine danışmadan, ve 1948 BM Soykırım Sözleşmesi dahil uluslararası hukuku görmezden gelerek yabancı parlamentolar tarafından tanınması, bu önyargının en açık kanıtı. Bu tür davranışlar ancak “sürü psikolojisi” (“mob mentality”) ile açıklanabilir.
Gelinen durum: “Soykırım”?
Türk Kurtuluş Savaşı’nın emperyalizme karşı başarısını ve 3 yıl, 3 ay, 25 gün süren Yunan işgalinin son bulmasını çirkin iftiralar ile karalamaya çalışan “Smyrna” filmi, tarihi gerçekleri çarpıtmasının ötesinde, Türkler aleyhine “yeni bir soykırım suçu kampanyasının başlangıcı” endişesini akla getiriyor. Bu şekilde 1915’de başlayan “Ermeni soykırımı”nın 1922 uzantısı olarak lȃnse edilecek. “Smyrna” filmi henüz ortalıkta yok iken bile “Ermeni soykırımı”nın 1915-1923 döneminde olduğu iddiaları vardı.
Yunan parlamentosu 24 Şubat 1994’de Pontus Rumları ile ilgili olarak oybirliği ile “Yunan Soykırımı”nı tanıma kararı aldı, 19 Mayıs’ı “soykırım”ı anma günü olarak ilan etti. Bu karar Yunan hükümetince onaylanmadıysa da, Batı’da ve Yunan halkında böyle bir izlenim yarattı.
Yunan Parlamentosu’nun “Smyrna”ya dayanarak yakında “Pontus soykırımı”na ek olarak “Smyrna” veya “Batı Anadolu soykırımı” kararı alması ve bu bağlamda 13 Eylül’ü ikinci bir “soykırımı anma” günü olarak belirtmesi şaşırtıcı olmaz. Bu şekilde 1994 “Yunan soykırımı” kararının kapsamı Pontus’dan İzmir’e genişletilmiş olacak. Yunan hükümetinin bu noktadaki tutumu ne olur, kestirmek zor.
Durum zamanla netliğe kavuşacaktır. Ancak 1919 yapımı “Ravished Armenia” (“Irzına Geçilmiş Ermenistan”)’dan başlamak üzere “Ararat” ve “The Promise” (“Vaat”) gibi Holywood yapımı filmlerin “Ermeni soykırımı” suçlamalarının oluşumundaki rolleri düşünülürse, “Smyrna”nın olası benzer etkisi küçümsenmemeli. Burada bir film, sanat maskesi altında bir araç olarak kullanılıyor.
Kaldı ki, 2010’dan bu yana uluslararası gelişmelerde “Ermeni soykırımı” suçlamalarına “Yunan soykırımı”nın eklendiği de başka bir gerçek. 2019’da ABD Kongresi’nde alınan “Ermeni soykırımı” kararları ve Eylül 2022’de California eyaletinde yürürlüğe giren “Soykırımı Anma Günü” yasası bu noktada örnekler. . Bu karalamalarda Yunan ve Süryani “soykırımları” sözde Ermeni soykırımı ile aynı sepete konuluyor.
Kayda değer ki, yukarıdaki gelişmeler son 20 yılda AKP döneminde oldu.
Ve şüphe yok ki, “Smyrna” ABD Kongresi’nde gösterilirse bu filmden kaynaklanan “soykırım” suçlamaları daha da aleniyet kazanacaktır. Nitekim tanınmış ABD haftalık “Newsweek” dergisinde 12 Eylül 2022’de yayınlanan bir yazıda ABD’nin “Yunan soykırımı”nı resmen tanıması gerektiği savunuldu.
Esef ve ironi…
“Smyrna”nın dikkate değer başka bir yönü, Batı ülkelerinde Türk kökenli toplumlar ile Yunan ve Ermeni kökenli toplumlar arasında gerilim, hatta husumet yaratması. Toplumlararası barışı tehdit eden böyle bir gelişmenin sakıncası açık.
Ve ironiktir ki, gerek Yunan Parlamentosu’nun 1994 kararı ve gerekse de “Smryna”nın yarattığı algı, Yunanistan eski başbakanı Elefterios Venizelos’un 1934’te eski düşmanı Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermesiyle amaçlanan Türk-Yunan diyalog ve barışına ters düşüyor. Sözde Pontus soykırımına ilişik 19 Mayıs etiketi, Atatürk’ün Samsun’a çıktığı tarih ile denk gelmesi nedeniyle özellikle kabul edilemez.
Esefle karşılanacak başka bir husus, Türk tarafından “Smryna” filminin gösterilmesine karşı olan tepkinin cılız kalması. Kanada, İngiltere ve ABD’de filmin gösterimini kaygı ile karşılayan birtakım bireyler ve STK’lar “Fathom Events” firmasına filmi kınayan mektuplar gönderdiyse de, bu tepkiler yetersizdi.
Daha önemlisi, Türkiye’nin dış temsilciliklerinden bilindiği kadar herhangi bir kınama gelmedi; her nedense Ankara da sessiz kaldı. Bunun nedenini okuyucuların takdirine bırakıyoruz.

This entry was posted in Tarih, YUNANİSTAN - EGE SORUNU. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *