BİR BAŞKA İHANET HİKAYESİ * SULTAN VAHDETTİN GİZLİ BELGELERİ ÇALDIRARAK LORD CURZON’A GÖNDERDİ * BİZİM BELGELER BİZ DEN ÖNCE LONDRA’YA NASIL VARDI ?

TÜRKİYE NE HAİNLER GÖRDÜ? NE İHANETLER YAŞADI?

Naci Kaptan – Güncellendi 15.01.2024

Vahdettin Osmanlı yağmalanırken, Türkler tecavüze uğrarken, halkı esir düşmüşken saltanatını, koltuğunu, servetini kaybetmekten korkuyordu!
İngilizlerle açık işbirliği yapan, onların mandasına, himayesine girmek için İngiliz komutanları bile hayrete düşürecek teslimiyet içinde olan, Milli Mücadele’yi başarısız kılmak için iç isyanlar çıkaran, Mustafa Kemal ve silah arkadaşları için “katli vacip” fetvaları dağıtan, halkı Kuvayı Milliyecilere karşı kışkırtan, Kuvayı Milliye’ye karşı Kuvayı İnzibatiye adlı ordu kurarak işgalcilerin yanında yer alan, Mustafa Kemal’e defalarca suikast timleri gönderen, idam kararları çıkaran Vahdettin, hain değildi öyle mi?!
Madem Mustafa Kemal’in Samsun’a geçişi “devlet operasyonuydu” bu nasıl devlet ki 50 gün içinde Mustafa Kemal’in rütbelerini geri aldı. Nasıl devlet ki kendi hazırladığı “kurtuluş operasyonuna” suikast yaptı?!

CASUSLUĞUN KANITI
Vahdettin korkak ya da yetersiz değil, haindi… Vahdettin işgalin ilk günlerinden, kurtuluşun son gününe kadar ihanet içinde oldu. Yine tarihi bir gerçek ile bu tezin altını dolduralım.
Vahdettin’in kışkırttığı iç isyanları bastıran Mustafa Kemal ve silah arkadaşları, Kurtuluş Savaşı’nda cephelerde de düşmanı yenilgiye uğratıyordu. Sakarya Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasının ardından Ankara Hükümeti’nin Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Tengirşenk altı kişilik bir heyet ile İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon ile görüşmek üzere Avrupa’ya geçti.
Ama onları bir sürpriz bekliyordu! Heyet Londra’ya varmadan önce bu heyetin gizli tutulan tüm tezleri ve belgeleri İngilizceye çevrilerek Lord Curzon’a ulaştırılmıştı!
Sıkı durun… Bu belgeleri çaldırıp fotoğraflarını çektirerek İngiliz siyasi komiserliğine gönderen Vahdettin’di!
Bu ihanetin belgesi İngiliz arşivlerinden çıkmıştır. İngiliz Yüksek Komiseri Horace Rumbold’un Londra’ya gönderdiği raporda şunlar yazıyordu:
“Yusuf Bey’in (Ankara dışişleri bakanı) katibinin İstanbul’dayken bavulundan çalınan ve Sultan (Padişah Vahdettin) tarafından fotoğrafları gönderilen belgelerin tercümeleri ektedir.” 
7 Mart 1922’de verilen bu rapor, Vahdettin’in ülkeyi nasıl sattığının da deliliydi!
Bu belgeler, Ankara’nın Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Tengirşenk’in özel kalem müdürü Kemal Bey’in çantasından çalındı, fotoğrafları çekildi ve İngilizlere Vahdettin tarafından verildi. Bu casusluk değil de nedir?
Başbakan Damat Ferit Vahdettin ile hazırladığı İngiliz mandası önerisini 30 Mart 1919 da İngilizlere sunuyor. Damat Ferit kendisinin ve sultanının önce Allah’a sonra İngilizlere bağlı olduğunu belirtiyor.
Osmanlı Devleti’ni İngiliz sömürgesi yapmayı amaçlayan Vahdettin’in önerisine göre, 
1. Ülkenin içeride ve dışarıda güvenliğini 15 yıl boyunca İngiltere sağlayacaktır. İngilizler bu amaçla gerekli gördükleri yerleri işgal edebileceklerdir.
2. Ermenistan’a Doğu Anadolu’da toprak verilecek özerk Ermenistan Cumhuriyeti kurulacaktır.
3. Milletvekilliği seçimleri ile yerel seçimler İngilizlerin gözetiminde yapılacaktır.
4. Her ilde bir ingiliz konsolosu valilere “danışmanlık” yapacaktır.
5. Osmanlı bakanları ingiliz müsteşarlarla çalışacak İstanbul ve taşrada maliye dahil denetleme hakları bulunacaktır.
Vahdettin üzerine ciltler dolusu belge, bilgi, araştırma var… Saygın tarihçiler eğip bükmeden, herkesin kendince anlam çıkaracağı cümleler kurmadan tarihi gerçekleri kayda geçtiler. Milli Mücadele cephelerde kazanılırken bile Vahdettin Türk heyetinin tezlerini çaldırıp İngilizlere raporlayarak ne büyük ihanetin içinde olduğunu göstermiştir…
Vahdettin hain değil, öyle mi?!
Hain daha nasıl olunur?
(Cumhuriyet- 15 Eylül 2022 )

BİZİM BELGELER BİZ DEN ÖNCE LONDRA’YA NASIL VARDI ?
16 Mart 1922… Londra… Başkanlığını Yusuf Kemal Bey’in yaptığı Ankara Hükümeti’ni temsil eden heyet, Sakarya savaşı sonrası İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un karşısına oturur.
Konuşulacak konu bellidir: Anadolu’da daha fazla kan dökülmeden barış yollarını aramak. Türk heyeti, Misak-ı Milli sınırları içinde her şeyi konuşmaya hazırdır. Lord Curzon bir yandan çayını yudumlar, bir yandan Yusuf Kemal Bey’in anlattıklarını dinler. Gün boyu süren görüşme boyunca, Yusuf Kemal Bey’in, yanındaki beş arkadaşının, hatta Ankara’daki milli mücadelenin önderi Mustafa Kemal Paşa’nın bile asla öğrenemeyeceği küçük bir ayrıntı vardır.
Bu ayrıntı, Lord Curzon’un masasındaki çekmecede gizlidir: Türk heyetinin yanlarında taşıdıkları gizli belgelerin İngilizce çevirileri…Yapılacak pazarlığın gidişatını belirleyecek bu gizli belgeler, Türk heyeti gelmeden çok daha önce Londra’ya ulaşmış, üstelik İngilizceye bile çevrilmiştir.
Türk heyeti hiçbir olumlu sonuç alamadan Ankara’ya geri döner. Ne Lord Curson’un çekmecesindeki belgelerden haberleri olacaktır. Ne de bu belgeleri önce çalan, sonra İngilizceye çeviren, sonra da İngilitere’deki “dostlarına” ulaştıran kişiden… Son Osmanlı padişahı Sultan Vahdettin’den…
İngiltere’nin İstanbul’da en üst düzeydeki diplomatik temsilcisi olan Yüksek Komiser Sir Horace Rumbold, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a 7 Mart 1922 tarihinde gönderdiği, 232 sayılı, “gizli” ibaresi taşıyan belge, padişahın ülkesini “sattığının” kelimenin tam anlamıyla “kanıtıdır…
Peki Vahdettin’in benzerlerine casusluk filmlerinde rastlanan bu operasyonuna sebep olan, İngilizce tercümeleri İngiliz arşivlerinde “çok gizli” damgalarıyla saklanan bu gizli belgelerde neler yazıyordu? Ve nasıl bir operasyonla ele geçirildi bu belgeler?..

İşte öyküsü:
Ankara’dan gelen heyet, İstanbul’da görüşmeler zincirine devam ederken, heyetteki altı kişiden biri olan katip Kemal Bey, kayınpederinin evinde kalmaktadır. Heyetin beraberinde getirdiği, içinde önemli evrakların bulunduğu valiz de Kemal Bey’in kayınpederinin evinde muhafa edilmektedir. Katip iki gün kayınpederini evine uğramaz, başka evlerde kalır. İşte ne olduysa o iki gün zarfında olur. Durumdan bir şekilde haberdar olan Vahdettin’in hafiyeleri bir gece gizlice eve süzülür… Valizi alıp kayıplara karışır. İçindeki altı adet gizli belgenin fotoğraflarını çekip daha sonra çaktırmadan eve geri bırakırlar. Bu kopyalar ise daha sonra, 6 Mart 1922 günü, Vahdettin’in emektar bir mabeyincisiyle İngiltere Yüksek Komiserliği baş tercümanına gönderilir.
“Belgeler sağlam”
Komiser de bu kopyaları Londra’ya rapor eder ve bu kopyaları kendisine Sultan’ın göndermiş olduğunu da açıkça ifade eder. Hazırlanan raporda, bu gizli belgelerle ilgili şöyle bir not da düşülmüştür: “… Bu belgelerin mevsuk (sağlam) olup olmadığı konusunda size güvence veremem; ama bana mevsuk görünüyorlar…”
Belgeler nihayetinde İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na ulaşır. Doğu Masası yetkililerinden D. G. Osborne, belgelerin üzerine 14 Mart 1922 tarihinde şu notu düşer: “…
Belge B ve Belge C’deki işaretli pasajlar ilgi çekicidir. Padişah, Yusuf Kemal’in valizinden çalınan belgelerin suretlerini bize göndermekle, aralarındaki ilişkilerin durumunu en iyi biçimde gösteriyor. Rusların Anadolu’da neden maden imtiyazları istediklerini anlayamıyorum. Kendi ülkeleri işlenmemiş maden kaynaklarıyla doludur. Herhalde Türkiye üzerindeki kıskaçlarını daraltmak ve bizi içeriye sokmamak için olsa gerek….

Bütün bu hikâyenin üzerine tek bir soru sormak yeterli: Vahdettin, Ankara’dan gelen heyetin elindeki bu belgeleri bir şekilde çaldırarak, Türkiye’yi işgali altında bulunduran düşman bir ulusun diplomatına göndermişse bu ihanet değil de nedir?
Belgeleri bir tarihçi ortaya çıkardı
Yard. Doç. Dr. Orhan Çekiç, Maltepe Üniversitesi öğretim üyesi. 30 yıldır Cumhuriyet tarihiyle ilgili araştırmalar yapıyor. Belgelerin uzun yıllar İngiliz arşivlerinde “çok gizli” ibaresiyle saklandığını, ama şimdi yasağın kalktığını ve açıklandığını anlatıyor.

* Bu belgeler, “Vahdettin vatan haini mi, değil mi?” tartışmalarına nasıl yön verecek?
Uzun süredir Türk medyasında Vahdettin hakkında bir “aklama” kampanyası yürütülüyor. Ama bu belgelerden anlıyoruz ki, Vahdettin, içeriği ne olursa olsun, Ankara Hükümeti’ne ait gizli belgeleri İngilizlere göndermiş…
* Vahdettin’in yaptığı bir çeşit hıyanet oluyor yani… İnsanın içinden bir Osmanlı padişahı için hain demek gelmiyor tabii, ama bir akademisyen olarak ben de kanıtlarımı sunmak zorundayım.
This entry was posted in İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR, Tarih, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *