OY

OY

Zahide UÇAR – 29. 03.2024

Seçim var öyle mi? Nasıl bir seçim?

Tarafsızlık yemini eden partili Cumhurbaşkanı’nın devletin, (yani bizim) bütün imkanlarını kullanarak oy istediği bir seçim… İstifa etmesi gerekirken istifa etmeyen, seçim güvenliğinden(biraz komik oldu) sorumlu bakanların gene devlet imkanlarıyla oy istediği bir seçim… Antidemokratik… Yasaların paspas yapıldığı bir seçim… Oy istiyorlar? NİYE!? Milleti, ülkeyi, yasaları, kasaları oyduğunuz yetmedi mi?

Şakağıma namluyu dayasanız bile birinize değil oy, günahımı bile vermem. Neden mi?? Dinleyin o zaman;
Size oy vermek demek, ülkenin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşlarına, şehitlerimize ihanet etmek demektir de ondan. Size oy vermek demek, milli bayramlarımıza getirdiğiniz yasağa onay vermek demektir! EGE’de ADALARIMIZI Yunanistan’a vermenize, petrolümüze çökmelerini seyretmenize onay vermek demektir de ondan.
Size oy vermek demek, kışlaya, okula, camiye soktuğunuz ihanet siyasetine onay vermek demektir.
Size oy vermek demek, Kuddisi Okkır, Albay Ali Tatar, Milli kahramanımız Gazi Albay Abdülkerim Kırcı’nın katline onay vermek demektir. Size oy vermek demek, kozmik odanın açılıp, savaş sırlarının CİA’ya servis edilmesine onay vermek demektir.
Size oy vermek demek, BOP’ne, yani Sevr’e onay vermek demektir.
Size oy vermek demek, emperyalist proje gereği 17 milyon işgalcinin ülkemizde kalıcı hale getirilmesini onaylamak demektir.
Size oy vermek demek, Türkiye’nin yer altı ve yerüstü kaynaklarını yağmalamanıza-yağmalatmanıza onay vermek demektir. Zeytinlerimizi, ağaçlarımızı, ormanlarımızı, yaylalarımızı, sit alanlarımızı, kıyılarımızı yok etmenize onay vermek demektir.
Size oy vermek demek; tarımı, hayvancılığı ve üretimi bitirmenize onay vermek demektir. Atatürk’ün kalelerimiz dediği fabrikaları satıp, arazilerini yağmalamanıza onay vermek demektir.
Fakirden alıp zengine veren zalimliğinize bir de oy mu vereceğiz?
Size oy vermek demek;
Müzelerimizin soyulmasına onay vermek demektir. Restorasyon bahanesi ile, tarihi camilerin bile soyulmasına onay vermek demektir.
2002 yılında, makam araçlarını kaldıracağım sözü verip, binlerce lüks makam araçlarıyla, işgal güçleri gibi, bizim cebimizden bizlere yaptığınız güç gösterisine mi oy vereceğiz?
Size oy vermek demek; Montrö Antlaşmasını delmek için, ABD projesi olan Kanal İstanbul projenizi onaylamak demektir ki;
Bu proje gerçekleşirse Karadeniz cehenneme dönecek, belki de İstanbul ‘un elimizden çıkmasına neden olacak.
Size oy vermek demek, ülkemizin kara para cenneti olmasına, uyuşturucu cenneti haline gelmesine, uyuşturucu baronlarına vatandaşlık verilmesine, ülkemizin utanç verici bir şekilde gri listeye alınmasına onay vermek demektir.
Size oy vermek demek, ülkemizin Londra bankerlerine soydurulmasına onay vermek demektir.
İhale cambazlığıyla astronomik maliyetlerle ihale edilen, Türk parası yerine dolarla ödenen, yani torunlarımızı bile haraca bağladığınız ihale katakullenize onay vermek demektir. Bizler fakirleşirken, sizlerin sürekli zenginleşmesini onaylamak demektir. Ağzını açanı kadılarınıza teslim edip, kendi suçlarınızdan “Allah affetsin” diyerek yırtmanızı ve TİRANLAŞMANIZI onaylamak demektir.
Sizlere oy vermek demek, sahte diplomalarınızı, gösterilemeyen diplomalarınızı onaylamak demektir. Size oy vermek demek, yalanı, ahlaki çöküşü, şiddeti, kibri, kadın cinayetlerini cesaretlendiren yargı(!) sisteminizi onaylamak demektir. Bitmeyen çocuk tecavüzlerini önleyemeyen politikanıza onay vermek demektir.
Sizlere oy vermek demek, misyonerliğin serbest bırakılmasına, Bartholemeus’un Ekümenlik iddiasına sessiz kalarak onaylamanıza, Yunan vatandaşlarına vatandaşlık verip metropolit atanmasını sağlamanıza onay vermek demektir.
Size oy vermek demek, Türk ve Türkçe düşmanlığınıza, MİTİNGLERİNİZDE bir milletin bağımsızlık simgesi olan TÜRK BAYRAKLARINI çöplere atıp, üzerine oturulmasına sessiz kalmanıza onay vermek demektir.
Size oy vermek demek, belediye imkanlarını tarikatlara, yandaşlarınıza seferber etmenize onay vermek demektir. Rüşvete, rüşvet parasıyla umre ziyareti yapanlara onay vermek demektir…
Size oy vermek demek, şeker fabrikalarını yok edip, Küresel şirket Cargill’in ürünlerini piyasaya hakim kılmanıza, kanserojen şıranın kullanım kotasını sürekli artırmanıza onay vermek demektir.
Anadolu gibi dört mevsimi olan bir ülkenin tohumunu yasaklayıp, Anadolu topraklarının RAHMİNİ KOPARIP ATARAK, Türk çiftçisini küresel şirketlerin tohum ve ilaÇ TEKELİNE mahkum etmenize onay vermek, beni zehirle demektir.
Size oy vermek demek, kendiniz devlete vergi vermediğiniz halde, bizlerden aldığınız vergilerle sürdüğünüz Lale Devri saltanatını onaylamak demektir.
Size oy vermek demek, cehaleti, ötekileştirmeyi, hakaret-tehdit dilini, Ortaçağ karanlığını onaylamak demektir.
Size oy vermek demek;
Kan ile kazanılmış bir ülkenin vatandaşlığını utanç verici reklamlarla dışarıda pazarlamanıza onay vermek demektir.
Size oy vermek demek, parası olanın askerlik yapmadığı, Anadolu çocuklarının işsizlik yüzünden paralı asker olduğu ve sürekli garibanın şehit olduğu bu zalim sistemi onaylamak demektir.
Size oy vermek demek; Barzani’yi imar etmenize, Türk Vatandaşına verdiğiniz ücretten daha ucuza elektrik vermenize, Yahudi Barzani ile GURUR DUYMANIZA onay vermek demektir.
Size oy vermek demek, Irak Türkmenlerini Barzani’nin insafına terk etmenizi onaylamak demektir.
Size onay vermek demek, Talabani ile aynı görüşü paylaşıyoruz itirafınızı onaylamak demektir.
Size oy vermek demek, Müslüman gömleği giyip, Ortadoğu coğrafyasında TRUVA ATI olarak görev yapmanızı onaylamak demektir.
Dilime düşmansın, dinime düşmansın, tarihime düşmansın! Sana niye oy vereyim? Ben mazoşist miyim?
SİZ BİZDEN OLSAYDINIZ, ÜLKEYİ YÖNETMEK İÇİN GELİRDİNİZ. SİZ BİZDEN OLMADIĞINIZ İÇİN ÜLKEYİ ELE GEÇİRMEK İÇİN GELDİNİZ.
Art niyetle geldiğiniz için;
Bütün kurumları İŞGALCİ MANTIĞI İLE ele geçirdiniz. ÜLKENİN BÜTÜN TEMEL DİREKLERİNİN ALTINI (OY)dunuz! Bu ihaneti başardığınız için mi oy istiyorsunuz?
Ben, Çanakkale gazisi Çolak Şükrü’nün torunuyum.
Bu ülkede milyonlarca Çolak Şükrü, Topal Osman, Halime Çavuş, Kara Fatma ve Şerife kadınların torunları var. Biz o ruhu KAYBETMEDİK! KAYBETMEYECEĞİZ!
Kazandık dediğiniz yerde kaybedeceksiniz!
Posted in Uncategorized | Leave a comment

BELLEK DÜRTÜCÜ * ORGANİZE İŞLER * GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE İSTANBUL BELEDİYESİNDE NELER OLDU? * Bölüm 6

Naci Kaptan / 29 haziran 2020 / Güncellendi 30 Mart 2024
YAYIMLANMIŞ BÖLÜMLER
Bölüm 1 / 2 / 3  https://nacikaptan.com/?p=79197
Bölüm 4 https://nacikaptan.com/?p=79478
Bölüm 5 https://nacikaptan.com/?p=79554
Bölüm 6 https://nacikaptan.com/?p=79783

Yazımın bu bölümüne Çiçero’dan alıntıyla başlayacağım;
Se­zar bir dik­ta­tör­dü. He­pi­mi­ze bü­yük va­at­ler­de bu­lun­du, ama ilk işi Cum­hu­ri­ye­tin ba­şı­nı ez­mek ol­du ve tek ba­şı­na ül­ke­yi hem de acı­ma­sız­ca yö­net­me­ye baş­la­dı. Onu, de­de­le­rin­den Ca­li­gu­la ile eş tut­mak ge­rek.
Evet, Se­zar bü­yük as­ke­ri ba­şa­rı­la­ra im­za at­mış­tır, Ro­ma İm­pa­ra­tor­lu­ğu’nun sı­nır­la­rı­nı da ge­niş­let­miş­tir, ama ne­ye rağ­men? Hal­kı­nın tüm hak­la­rı­nı elin­den alıp, on­la­rı yal­nız­laş­tı­rıp, Ro­ma sur­la­rı­nın ge­ri­si­ne ite­rek ken­di im­pa­ra­tor­luk he­ves­le­ri­ni tat­min için acı­ma­sız­ca ölü­me ve aç­lı­ğa gön­der­miş­tir. Çal­mak, hır­sız­lık, giz­li ta­nık­lar, ya­lan­cı ta­nık­lar, ci­na­yet­ler…
Bü­tün bun­la­rı en­gel­le­ye­cek olan ya­sa­la­ra hiç do­kun­ma­mış, tam ter­si­ne da­ha da ser­best­leş­me­si­ni sağ­la­mış­tır. Bü­tün bu in­san­lık dı­şı uy­gu­la­ma­la­rı en­gel­le­ye­cek tek şey; akıl ile al­gı­la­na­bi­len, ka­nıt­la­na­bi­len bir hu­kuk­tur.”
“Son kez söy­lü­yo­rum: Unut­ma­yın ki im­pa­ra­tor­luk­lar dik­tik­le­ri çar­mıh­lar­la an­cak ada­le­ti sağ­la­ya­bi­lir­ler. Ah­lak ve er­dem çök­tü­ğün­de, dev­le­ti yö­ne­te­mez­si­niz!

5.Bölümü şöyle bitirmiştik;
“İşte böyle değerli okur, Belediyenin, yani halkın parası önce  ihalelerle müteahhitlere aktarılıyor sonra da ihalelerden alınan rüşvet/komisyonlarla bu para kurulan yandaş, çıkarcı vakıf ve derneklere pompalanıyordu… Kurulmuş olan İSEGEV  ise adını değiştirerek TÜRGEV oluyor ve Erdoğan ailesinin yönetiminde Türkiye’nin dört bir yanında kamuya ait değerli taşınmazları AKP’nin yerel yönetimleri tarafından TÜRGEV’  bağışlanarak bu vakfın mülkiyetine geçiriliyordu. İşler ORGANİZE İŞLERDİ…”

Makarayı geriye saralım, ORGANİZE İŞLERE devam edelim;
Şarkılarında diyorlardı ki; “Beraber ıslandık yağan yağmurda!!!” Gerçekten  ıslanmışlar mıydı?   Yoksa üzerlerine yağan RAHMET ile Harun gibi gelerek KARUN mu olmuşlardı?
Geçmişte ayakkabılarının altı delik, bakkala, manava borcu olan, bir takım eski elbisesi olan, bazen İETT otobüslerine bile kaçak binenlerin yaşamları,  talan düzeninin başlamasıyla sistem içinde olanların yaşamları hızla değişmeye başlamıştı. Önce yaşadıkları yoksul, gecekondu mahallerini terk ettiler. Yaşam standartı yüksek alanlarda pahalı lüks evler aldılar. Terk ettiği mahallelerde, sokaklarda yaşayan eski arkadaşlarını, komşularını tanımaz oldular. Ceplerindeki talan paraları çoğaldıkça kumalar, metresler edindiler. Onlara korunaklı sitelerde evler aldılar.
Kapısını iple bağladıkları 2.el yerli arabalar yerini lüks jiplere bıraktı. Piramitin üst tarafında olanlar ise yalıların, Çamlıca’da lüks villaların, özel çiftliklerin, yurt dışında malikanelerin uçakların sahibi olmaya başladı. Hayat onlar için güzelleşti!!! Ama çirkinleşti de…
Değerli eşleri ise Avrupa’da Louis Vuitton, Bulgari, Prada, Dior, Burberry,Michael Kors, Swarovsk, Gucci, Dolce&Gabanna, Prada gibi dünyanın en pahalı mağazalarını KAPATARAK alış veriş yapmaya başladı. Türkiye’de SÜSLÜMANLAR diye yeni bir nesil türedi…Bu süslümanlar Louis Vuitton çantayı 52.500 Dolara, Hermes Graphite’den Timsah Derisi Çantayı ise 85.000 Dolara alabilecek güce ulaşmışlardı…
Yağan yağmur bunların üzerine DOLAR ve SİYASİ GÜÇ olarak yağarken toplum ise gittikçe yoksullaşıyordu. İşsizlik tarihte görülmediği kadar artarken Devlet talan ediliyor ve tarihte görmediği kadar borçlanıyordu. Tıpkı müflis bir tüccar gibi. El açarak borç istediği ülkeler, batan tüccara borç vermez oldular… Ekonomiyle birlikte, hukuk, demokrasi, insan hakları da çöküyordu…

ERDOĞAN’IN GÖZDESİ ALBAYRAK’lar;
Albayrak Holding 1952’de kurulmuş olup Erdoğan’ın İBB başkanı olmasıyla ihalelerde öne çıkarak belediyenin nerede ise tüm ihalelerini alarak zenginleşmiş ve önlenemez büyümesi başlamıştır. Senelik gelirlerinin yaklaşık 1 MİLYAR dolar olduğu wikipedi’de yazılıdır.
Ahmet Albayrak ve kardeşleri Bayram, Nuri, Kazım, Mustafa ve Muzaffer Albayrak’ın ortak girişimleridir. Grup, inşaat, müteahhitlik, medya, traktör ve motor üretimi, liman işletmeciliği, kâğıt fabrikası, tekstil, temizlik ve sosyal hizmetler alanında faaliyet göstermektedir.Albayrak Medya Grubu, Yeni Şafak gazetesi ve TVNET televizyonunun sahibi olup, AKP’nin sesi olan SABAH Gazetesini de yönetmektedir.
Bilinmeyen bir konuyu da açıklamak isterim;
Atatürk düşmanı olan sözde tarihçi Mustafa Armağan adında bir yobaz var. Albayrak’ların çıkardığı ve Cumhuriyet tarihini saptırmaya yönelik yayımlar yapan DERİN TARİH isimli derginin yayım yönetmenidir. Görülen odur ki Albayrak’lar medyada Cumhuriyet tarihini saptırmaya yönelik çalışmaların da finansörüdür.
Derin Tarih, Albayrak Grubu tarafından ilk sayısı 2012 yılının
Nisan ayında yayımlanmış aylık bir tarih dergisidir.
Sloganı “Derin Tarih’le tüm bildikleriniz tarih olacak!”tır. Derginin tirajı yaklaşık 20.000’dir.Derginin tanıtım toplantısı TBMM Millî Saraylar Saray Koleksiyonları Sergi Salonu’nda yapılmış, toplantıya Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da katılmıştır. İlk sayısından itibaren yayın yönetmenliğini gazeteci ve yazar Mustafa Armağan üstlenmiştir.Yazar kadrosu arasında; Mustafa Armağan, Semavi Eyice, İsmail Kara, Mümtaz’er Türköne, Mahmut Erol Kılıç, Norman Stone ve Mehmet Çelik gibi yazarlar yer almaktadır.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Derin_Tarih

Bütün ihaleler Albayraklar’a
Sanayi Bakanlığı müfettişleri de, Albayraklar’ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait beş şirketten aldığı ihalelerde yolsuzluk tespit etti
İstanbul DGM Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturmada görev alan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı müfettişleri de, Albayrak Şirketler Grubu’nun İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait Halk Ekmek AŞ, İGDAŞ, İSTAÇ, İSBAK ve İSFALT’tan aldığı ihalelerde yolsuzluk ve usulsüzlük yapıldığını ortaya çıkardı. İçişleri Bakanlığı’nın ardından Sanayi Bakanlığı’nın görevlendirdiği Başmüfettiş Doğan Atamer’in başkanlığındaki heyetin hazırladığı raporda, söz konusu beş şirketle ilgili şu tespitlere yer verildi:

• İstanbul Halk Ekmek (Un ve Unlu Maddeler Gıda Sanayi ve Ticaret AŞ): Edirnekapı merkez fabrikanın ekmek dağıtımını kapsayan işe ilişkin 16. 11. 2000 tarihli sözleşme, ihale sonucu Albayrak A.Ş ile imzalanmıştır. Ancak 24. 05. 2000 tarihli ek bir sözleşmeyle gerçekte şirketin tüm dağıtım ve pazarlama işleri, açık ve şeffaf olmayan bir şekilde ve rekabetçi ortam yaratılmadan Albayrak A.Ş’ne devredilmiştir.

• İGDAŞ – İstanbul Gaz Dağıtım Sanayi ve Ticaret AŞ: 2000 – 2001 yıllarında şirketin kiralık araç ihtiyacını temin maksadıyla açılan sürücüsüz binek araçları ihalesinde çok sayıda lüks binek aracı, ihaleyi kazanan Albayrak A.Ş’den kiralanarak, kamu kaynağı olan şirket sermayesi yerinde kullanılmamış, tasarrufa riayet edilmemiştir.

• İSBAK – İstanbul Belediyeler Bakım Sanayi ve Ticaret AŞ: Kiralık araçlar ana sözleşmesinde belirtilen şirket maksadına aykırı olarak temin yoluna gitmiştir. Kiralık araç temini, idari ve teknik şartname ile tahmini bedel tespiti yapılmadan, İSBAK yetkililerinin belirlediği üç firmadan fiyat teklifi dilekçeleri dışında hiçbir belge ve doküman istenmeden oluşturulan bir ortamda, en ucuz fiyat teklifini veren Albayrak A.Ş’den yapılmıştır.

• İSFALT (İstanbul Asfalt Fabrika Sanayi ve Ticaret A.Ş): Şirketin 2000’de personel taşıma ve kiralık araç hizmetlerini karşılamak üzere belirlediği şartnameler çerçevesinde açtığı ihalelerde katılımcı firmaların dosyalarında şartname gereği firmalardan alınması gereken belgelerin bulunmadığı görülmüş, bu çerçevede firmaların dilekçeleri değerlendirilerek mezkur işin Albayrak AŞ’nin taahhüdünde yürütülmesi kararlaştırılmıştır.

Uzman şirketler davet edilmedi
Maliye müfettişlerinin İSTAÇ (İstanbul Çevre Koruma ve Atık Maddeleri Değerlendirme A.Ş) için raporları şöyle: Şirket 1997’de İBB’ye ait 6 katı atık tesisinin işletilmesini üstlenmiş ve açtığı ihaleyi kazanan Albayrak A.Ş’ye teslim etmiştir. 31. 12. 1999 tarihinde sona eren iş süresi ilkin 3 ay, bilahere 21. 07. 2000 tarihine kadar uzatılmıştır. 18. 07. 2000 tarihinde aynı iş için açılan ihalede de Albayrak A.Ş’ye yaptırılması kararlaştırılmıştır.
İhaleye davet olunan 6 firmadan dördünün inşaat şirketi olduğu, diğer iki firmanın iştigal konularının ihale konularını kapsadığı, bunlardan ihaleyi alan Albayrak A.Ş dışındaki Şafak Temizlik Ltd. Şti’nin yetkili müdürünün Albayrak yöneticileri ile aynı nüfusa kayıtlı Saffet Albayrak olduğu, dolayısıyla ihalelerde iştigal konuları ihale konusunu kapsayan tecrübeli ve taahhütlerini finans ve organizasyon açısından yerine getiren kapasiteleri yüksek şirketlerin araştırılarak ihaleye katılımlarının sağlanmadığı müşahade edilmiştir.[*]

Albayraklar olayı
TÜRKİYE’de Albayraklar isimli bir şirketler grubu var. Bunlar Recep Tayyip ve AKP’ye en yakın olan kimseler. Trilyonlarla, katrilyonlarla oynuyorlar. Gerek Recep Tayyip ve gerekse şimdiki Başkan Müfit Gürtuna döneminde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden çok büyük işler ve çok büyük ihaleler aldılar. Yıldızları onların sayesinde parladı.
Ama onlar da ‘‘vefalı’’ insanlar! İslamcı bir gazete çıkarıyorlar. Bu gazete Recep Tayyip ve ekibine en büyük desteği verdi. AKP iktidarını övmekle bitiremiyor. Yani çark çok iyi çalışıyor. Tayyip onlara ihale veriyor, onlar gazeteleriyle Tayyip’e destek veriyor. ‘‘İslamcı’’ olmakla ‘‘tüccar’’ olmak böyle bağdaşıyor!
Emme basma tulumba sistemi!
Albayraklar’ın birader patronları hakkında başlatılmış soruşturmalar, ihaleye fesat karıştırma gibi iddialarla açılmış davalar ve yedikleri cezalar var. Ama Albayraklar durmuyor, hele AKP döneminde işleri çok iyi gidiyor!
Doğrusu AKP iktidarı da onlara karşı ‘‘vefalı’’ çıktı. Geçenlerde gargaraya getirip CHP’yi de uyutarak çıkardıkları 2 maddelik bir yasa ile onların 100 trilyon lira dolaylarında vergi kaçağını affediverdi.
Neyse ki işin üzerine gittik, Cumhurbaşkanı bu yasayı veto etti. Aynı yasayı bir kez daha çıkarmaları biraz zor. Altından kalkamazlar.

Efendim şimdi gelelim bir başka konuya. Mart ayı sonlarında bir özelleştirme ihalesi yapılıyor. SEKA Balıkesir káğıt fabrikası özelleşecek. Ne hikmetse ihaleye sadece bu Albayraklar giriyor. Tek tabanca!.. Ve nedense, başka hiçbir firma ihaleye teklif vermiyor!
Bu fabrika Balıkesir’in yanıbaşında. 40 bin metrekare kapalı alana sahip. Burada milyonlarca dolarlık araç gereç, makine teçhizat var. Şakır şakır káğıt üretiyor. Fabrika ayrıca 1 milyon 795 bin metrekare açık alana sahip. Albayraklar tek tabanca girdikleri ihalede ne kadarlık teklif veriyorlar biliyor musunuz?.. Şimdi sıkı durun:
Sadece 1 milyon 100 bin dolar!
İnsaf, insaf! Büyük kentlerde lüks bir daire fiyatı.
Daha doğrusu, ölmüş eşek fiyatı.
Uzmanlar bu fabrikanın en alt düzeyde hesaplanan bedelinin 100 milyon dolar olduğunu söylüyor.

Hangi iktidarın kamu malını böyle peşkeş çekmeye hakkı olabilir? Bu nasıl iştir?
Şimdi bu göstermelik ihalenin sonucunu izleyeceğiz. Bakalım SEKA Balıkesir káğıt fabrikası bu fiyata, ya da pazarlıkla birkaç bin dolar daha ekleterek Albayraklar’a verilecek mi, verilmeyecek mi?
CHP bu işlerin üzerine gitsin. Recep Tayyip döneminde Albayraklar’a belediyenin kaç trilyonluk ihale verdiğini ortaya çıkarsın, şu karmaşık ilişkiler yumağını çözsün. Böyle özelleştirme olur mu? Özelleştirme, kamu malını yandaşlara peşkeş çekmek mi?
Ayıptır yahu!

EL TAYYİP KİTABI
Mehmet Bölük’ün yeni bir kitabı çıktı: ‘‘El Tayyip’’. (Toplumsal Dönüşüm Yayınları).
Lütfen okuyun, Recep Tayyip’i daha iyi tanıyın. Onun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde yaptıklarını ve söylediği sözleri bir kez daha görün… Ve şimdi Türkiye’yi ‘‘Başbakan’’ kimliği ile kimin yönettiğini anlayın…
Çünkü bir insanın gerçek kimliği ve kişiliği, geçmişidir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde yolsuzluklar, belediye parasının hangi amaçla kimlere peşkeş çekildiği, yandaş şirketler, İGDAŞ ve AKBİL dosyaları, köktendinci örgütlenmeler, tarikatler, şimdi tek tek devletin en önemli görevlerine taşınan belediye kadroları, vakıflar, kıyak ağaç işleri, Albayraklar, İstanbul’un ilk imam başkanı…[**]
Tekmili 36 kısım birden!
Bu kitabı mutlaka okuyun.

[*] Milliyet / TOLGA ŞARDAN haberi / 29.10.2001
https://www.milliyet.com.tr/gundem/butun-ihaleler-albayraklar-a-5272171
[**] Hürriyet / Emin Çölaşan köşe yazısı / 3 Nisan 2003 https://www.hurriyet.com.tr/albayraklar-olayi-139874

Naci Kaptan / 29 haziran 2020 / Güncellendi 30 Mart 2024
Posted in Dizi Yazilari, Ekonomi, ORGANİZE İŞLER, PANDORA'nın KUTUSU, PERDE ARKASI, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

EKONOMİDE ŞAHLANAN ÜLKE TÜRKİYE… * Türkiye’nin brüt dış borcu 500 milyar dolar oldu

BATAKLIĞA SAPLANAN ÜLKE


Türkiye’nin brüt dış borcu 500 milyar dolar oldu

Türkiye’nin 2002 yılında brüt dış borç stok değeri
129,5 milyar ABD Doları tutarında idi.

Türkiye’nin brüt dış borç stoku, 31 Aralık 2023 itibarıyla 499,9 milyar dolar oldu. Net dış borç stoku ise 261,4 milyar dolar olarak açıklandı. Buna göre, Türkiye’nin brüt dış borç stoku 499,9 milyar dolar olarak gerçekleşirken, borcun milli gelire oranı yüzde 44,7 oldu.

NEREDEN NEREYEEEE…

Yaşasın!!! “NAS” ekonomisti cumhurbaşkanı Erdoğan…


30.03.2024 basın

Posted in Uncategorized | Leave a comment

ALMANLAR BİZİ KISKANIYOR!!! * Avrupa’da son 10 yılda emekli maaşları artarken Türkiye’de yüzde 34 düştü * Almanya’da ortalama emekli maaşı Türkiye’nin neredeyse 7 katı.

Avrupa’da son 10 yılda emekli maaşları
artarken Türkiye’de yüzde 34 düştü

EURONEWS – 29/03/2024

Türkiye, Avrupa’da 32 ülke arasında 2021 yılı itibarıyla Euro bazında ortalama emekli maaşlarının en düşük olduğu ikinci ülke. Almanya’da ortalama emekli maaşı Türkiye’nin neredeyse 7 katı.


Türkiye’de emekliler için 2023 son 20 senedeki en kötü dönem oldu. Emeklilerin durumu 2024’te daha da geriye gidiyor.
Türkiye, Avrupa’da 32 ülke arasında 2021 yılı itibarıyla Euro bazında ortalama emekli maaşlarının en düşük olduğu ikinci ülke. Almanya’da ortalama emekli maaşı Türkiye’nin neredeyse 7 katı. 2012-2021 yılları arasında Avrupa’da ortalama emekli maaşı büyük ölçüde artarken Türkiye’de yüzde 34 düştü.
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR) “Avrupa’da ve Türkiye’de emeklilerin durumu” başlıklı raporu yayımladı. Prof. Dr. Aziz Çelik editörlüğünde hazırlanan rapora Deniz Beyazbulut ve Zeynep Kandaz katkı verdi. Rapor AB İstatistik Ofisi Eurostat verilerine dayanıyor. Eurostat’ın son güncel verileri 2021 yılını kapsıyor.
Emekli maaşları dört ana kalemden oluşuyor: Yaşlılık aylığı, malullük aylığı, ölüm aylığı ve erken emeklilik ödemesi. Bu gösterge haberimizde “emekli maaşı” olarak adlandırılacak. “Yaşlılık aylığı” ise belirlenen yaşta bir işten emekli olduktan sonra emeklinin gelirini korumak ve desteklemek amacıyla yapılan ödeme. Ortalama maaşlar toplam ödeme miktarının yararlanıcı sayısına bölünmesiyle hesaplandı.
2021 yılında ortalama brüt emekli maaşı Türkiye’de 237 Euro oldu. Türkiye 32 ülke arasında sondan ikinci sırada. Türkiye’den daha düşük olan tek ülke 224 Euro ile Bulgaristan.
En yüksek ortalama emekli maaşı ise 2 bin 734 Euro ile Lüksemburg’da.
Bu miktar diğer bazı ülkelerde şöyle: Hollanda (2 bin 3), İtalya (bin 582), Almanya (bin 552), Fransa (bin 485), Yunanistan (bin 26), Macaristan (427) ve Romanya (351).
Almanya’da emekli maaşı Türkiye’dekinin 7 katı
Almanya’da ortalama emekli maaşı Türkiye’dekinin tam 6,5 katı. Bu oran Fransa’da ise 6,3 kat.
2012 yılında Türkiye’de ortalama brüt emekli maaşı 357 Euro idi.
30 ülkede arttı, Türkiye’de yüzde 34 düştü
2012-2021 arasında 31 ülkeden 30’unda Euro bazında ortalama brüt emekli maaşı arttı. Türkiye ve Yunanistan’da ise düştü. Yunanistan’da düşüş sadece yüzde 2 olurken Türkiye’de emekli maaşları yüzde 34 geriledi.
En büyük artış yüzde 98 ile Romanya’da gerçekleşti. Maaşlar Almanya’da yüzde 32 yükselirken Fransa’da yüzde 36 arttı.
Emekli yaşlılık aylığı: Türkiye sondan üçüncü
Yaşlılık aylığında ise Türkiye sondan üçüncü durumda. 2021’de Türkiye’de ortalama brüt emekli aylığı 281 Euro oldu. En yüksek aylık ise 2 bin 764 Euro ile Lüksemburg’da gerçekleşti.
Ortalama brüt emekli yaşlılık aylığı diğer ülkelerde şöyle: Avusturya (bin 998), İtalya (bin 660), İspanya (bin 477), Almanya (bin 448), Yunanistan (bin 35) ve Polonya (517).
2012-2021 arasında Euro bazında ortalama brüt emekli aylığı Türkiye’de yüzde 37 geriledi.
Türkiye’de 2012 yılında brüt yaşlılık aylığı 447 Euro idi.
Türkiye’de emeklilerin nüfusa oranı artarken emeklilerin milli gelirden aldığı pay ise düşüyor. Emekli maaşlarının gayrisafi yurt içi hasılaya (GSYH) oranında Türkiye 36 Avrupa ülkesi içinde sondan ikinci sırada.
En düşük emekli ve memur maaşlarının asgari ücrete oranı ise AK Parti iktidarında 2023 yılındaki kadar düşük olmamıştı. 2024’te bu oranların daha da düşmesi bekleniyor.
Avrupa’da emekli maaşının asgari ücrete oranı
Ortalama emekli brüt yaşlılık aylığının asgari ücrete oranında da Türkiye alt sırada yer alıyor. Türkiye’de bu oran yüzde 64. Yani, asgari ücretliler 100 lira kazanırken emekliler 64 lira kazanıyor.
Türkiye bu alanda 21 ülke içinde sondan dördüncü. En iyi oran yüzde 135 ile Yunanistan; en düşük oran ise yüzde 57 ile Litvanya’da.
Posted in Uncategorized | Leave a comment

DEVLETİN YOK SAYDIĞI SEMT; FATİH’İN İHMAL EDİLMİŞLİĞİ İSTANBUL’A İHANETTİR

Fatih Osmanlının son döneminden itibaren muhazakâr kimliği ile öne çıkmaya başladı. [Fotoğraf: Güray Ervin/Al Jazeera

DEVLETİN YOK SAYDIĞI SEMT FATİH


FATİH’İN İHMAL EDİLMİŞLİĞİ
İSTANBUL’A İHANETTİR

Şehrin yedinci tepesi olarak tanımlanan Kocamustafa Tepesi’ndeki Bulgur Palas’a giderken geçtiğim yollardan, İstanbul’un Fatih ilçesinden söz etmek istiyorum…
Her yerde karşınıza çıkan Arapça yazılar, tabelalar, kulağınıza çarpan birçok farklı dil nedeniyle sokaklarında yürürken başka bir ülkedeymiş gibi hissettiren bir ilçe Fatih. Bulgur Palas’a giderken ve dönerken yolu uzatıp Aksaray’a, Çarşamba’ya da düşürdüm yolumu.
İstanbul’un orta halli bir semtinden de farklı görünen, tarikatların ve cemaatlerin üslendiği, dökülen bina duvarlarında sık sık 4-6 yaş arası çocuklar için Kuran kursu ilanlarını gördüğünüz, tek tük kadına rastladığınız, derin bir yoksulluk ile koyu bir gericiliğin tüm izlerini yansıtan bir bölge burası…
Bizans surları, Haliç ve Marmara’nın çevrelediği bu tarihi yarımadanın ihmal edilmişliği, öyle bir aşamaya varmış ki bu artık İstanbul’a karşı affedilmez bir ihanet!
Göç dalgasının vurduğu bu bölgede, CHP İstanbul Fatih Belediye Başkanı Adayı Mahir Polat’ın verdiği bilgiye göre 100 bin kaçak göçmen var. Her dört kişiden birinin kaçak göçmen olduğunu söylüyor Polat. 2020’de bir genelge ile Fatih’te göçmen yerleşimi yasaklansa da uygulamada bunun etkin sürdürülmediği açık. Kaçak göçmenler yoğun olarak Fatih’e yerleşirken kira fiyatları birkaç katına çıkınca, zaten yoksulluk sınırının altında kalan yerli nüfustan 110 bin kişi bu merkez ilçeyi terk etmiş.

CUMHURİYET – Zulal Kalkandelen – “Fatih, Moskova, kontrolsüz göç ve terör -27.03.2024” başlıklı yazıdan bölüm alıntısı
Posted in Uncategorized | Leave a comment

BELLEK DÜRTÜCÜ * ORGANİZE İŞLER * GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE İSTANBUL BELEDİYESİNDE NELER OLDU? * Bölüm 5

 Naci Kaptan /22.06.2020 / Güncellendi 29.03.2024

Değerli Yurttaş kardeşim,
Bu yazı dizisi ile “neden seneler önce yapılmış olan yolsuzluklar, işlenen suçlar tekrar yazılıyor” diye düşünebilirsin. Açıklayayım;
ABD uçak gemisi Saratoga bir Nato tatbikatı sürecinde ve gemiler demirde iken peş peşe ateşlediği 2 akıllı füze ile Muavenet Muhribimizi kasıtlı olarak vurmuş ve de ardından kaza olduğunu iddia etmişti. Bu olayda gemi komutanı dahil 5 denizcimiz şehit oldu. ABD’li yetkililer ile yapılan görüşmeler sırasında bir Amerika’lı görevli şöyle dedi; “Türk’ler balık hafızalıdır. Birkaç ay sonra olanları unuturlar” 
Elin oğlu bize teşhisi koymuştu. Muavenet v.b. birçok olay kısa zaman sonra unutulup gidiyor. Yolsuzluk olayları da böyle. Bu nedenle yazının ön başlığı “BELLEK DÜRTÜCÜ“.
2002 tarihinde AKP’nin iktidar olması ile başlayan sürecin öncesi Erdoğan’ın İBB başkanlığında başlayan yolsuzluklardır. Her geçen sene başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı sürecinde bu yolsuzluklar artarak ve çeşitlenerek büyümüş ve ülke ekonomisinin çökmesine neden olmuştur.
Sade bir vatandaş olarak BALIK HAFIZALARI DÜRTÜKLEMEK görevini ülkem, toplum ve de özellikle ülkemizi emanet edeceğimiz çocuklarımız ve gençlerimizin geleceği için yapmaya çalışıyorum.
Bundan ötesi sizlere kalmıştır…
Naci Kaptan / 29 Mart 2024

BAĞLANTILI YAZILAR
Bölüm 1 / 2 / 3  https://nacikaptan.com/?p=79197
Bölüm 4 https://nacikaptan.com/?p=79478
Bölüm 5 https://nacikaptan.com/?p=79554

BÖLÜM 5
YAZIYA GİRİŞ
Bugün 22 Haziran 2020; Türkiye sadece İşsizlik, yüksek enflasyon, pahalılık, bozulan ekonomi, ödenemez boyutta dış borçlar, savrulan dış politika, Muhalif medyaya, GERÇEK gazetecilere, aydınlara karşı uygulanan baskı ve tutuklamalar, bağımlı yargı, yok edilen adalet ve hukukla uğraşmıyor. Türkiye’nin en değerli gazetecileri susturulmaya çalışılarak  tutuklu olarak hapiste. İktidar yalpalıyor ve gittikçe sertleşerek muhalif tüm sesleri susturuyor. Otokrasi faşizme evriliyor.
Bugün ADALETSİZLİĞE KARŞI Ankara’ya yürüyen 80 ilin  avukatlık barosunun başkanları yaptıkları ADALET YÜRÜYÜŞÜNDE, polis tarafından güç kullanılarak, avukatlar darp edilerek Ankara’ya sokulmadı. Anayasal haklarını kullanan baro başkanlarına karşı polis devleti tarafından güç kullanılarak ANITKABİR ziyaretleri ve açıklama yapmaları engellendi. Demokrasi, Anayasa, insan hakları askıda!!!
Türkiye gittikçe yoksullaşıyor, insanlar işsiz ve mutsuz, toplum çöken ekonominin altında inliyor. Dış politikada fırtınadaki rotasız gemi gibi savruluyor, yalpalıyor. Hukuk ise Kaf Dağının ardında!!!

YOLSUZLUĞUN TANIMI [*]
Yolsuzluk tanımı, uluslararası sözleşme niteliğindeki belgelerden sadece 4 Ocak 1999 tarihli Avrupa Konseyi Yolsuzlukla Mücadele Özel Hukuk Sözleşmesinin 2 nci maddesinde yer almaktadır. Anılan sözleşmenin amacı açısından yolsuzluk; “…doğrudan doğruya ya da dolaylı yollardan rüşvet ve yasadışı bir menfaat temin eden kişinin yürüttüğü görevlerin veya gerekli davranışların yasalara uygun bir şekilde yerine getirilmesinde sapmalara yol açan rüşvet veya başka her türlü yasadışı menfaatin talep edilmesi, teklif edilmesi, verilmesi ya da kabul edilmesi” anlamına gelmektedir.
Yolsuzluk olgusunun sınıflandırılmasına ilişkin bir görüşe göre, yolsuzluk karşılık esasına, taraflar arasındaki menfaat transferine ve dolayısıyla bir trampa ilişkisine dayanır. Bu nedenle de ancak yetkiyi kullanan ve bu yetki kullanımından yararlanan ve/veya yararlananlar varsa yolsuzluktan söz edilebilir.
Yolsuzluğun çok çeşitli bilimsel tanımları yapılmıştır. Yaygın bir tanıma göre, yolsuzluk “kamu gücünün özel çıkarlar amacıyla kötüye kullanılmasıdır.” Daha kapsamlı yolsuzluk tanımı ise “kamu gücüyle” sınırlı olmayan “herhangi bir görevin özel çıkarlar için kötüye kullanılmasını” içerir. Kaynakların kullanılmasında tekelci yetkiye sahip olan, görevleriyle ilgili konularda tek başlarına karar alma yetkilerini kötüye kullanan ve hesap verme mekanizmaları bulunmayan görevlilerin bu süreçte kendi çıkarlarını gözetmeleri yolsuzluğa neden olmaktadır. Böylece, yolsuzluğu aşağıdaki formülle açıklayabiliriz:
YOLSUZLUK = TEKELCİ YAPILAR + TEK BAŞINA KARAR ALMA YETKİSİ + HESAP VERMEMEK

Günümüz Türkiyesi SİYASİ – POLİTİK – SOSYAL – EKONOMİK  GİZLİ bir işgal altındadır. Ülkemizin Hem kamusal alanda hem de ekonomik olarak nasıl çökertildiğini ve bu yolsuzlukların sahiplerini tekrar hatırlatmak için  yazı dizisinin 5. bölümünü  okumanıza sunuyorum.

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE İSTANBUL BELEDİYESİNDE NELER OLDU? * Bölüm 5
“Kadim şehirlerin en önemli güzelliği, ana karakterlerini kaybetmeden yeniyi bünyesinde eritmesi, özlerinden katarak yeniden yoğurmasıdır. İstanbul bu açıdan gerçekten müstesna bir şehirdir. Ama biz bu şehrin kıymetini bilmedik, bu şehre ihanet ettik, hâlâ da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum…”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bunları söylediğinde takvimler 21 Ekim 2017’yi gösteriyordu. Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna oturduğunda henüz 4 yaşındaydım. Belediye başkanlığının ardından önce başbakan, sonra da cumhurbaşkanı oldu. Yani ben, son 25 yılda İstanbul’a ilişkin her kararda belirleyici olan Erdoğan ve temsil ettiği siyasi zihniyetin yönettiği kentte büyüdüm.
Mesleğe başladığımda henüz 19 yaşındaydım. O günden beri İstanbul’un nasıl talan edildiğini anlatan haberlere imza atıyorum. Erdoğan’ı dinlerken tek yapabildiğim, gülümsemek olmuştu. Bir itirafta bulunuyordu, ama bu bana hiç samimi gelmemişti.
Sonrasında yaşananlar, samimi olmadığını kanıtladı. İstanbul’a gerçekten ihanet edilmişti. Ormanları katledilmiş, parkları, bahçeleri beton bloklar arasında sıkışmış, birbirinden değerli arazileri yandaş müteahhitlere peşkeş çekilmiş, tarihi binaları restorasyon adı altında kimliğini yitirmiş bir kent haline gelmişti. Ancak Erdoğan’ın itirafının ardından İstanbul’un kaderinde hiçbir değişiklik olmadı. “İhanetten ben de sorumluyum” demesine karşın, ihanet tüm hızıyla sürdü. [**]

Yıl 2001…
Türkiye Cumhuriyeti İstanbul, Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının dava dosyası;
Dosya Başbakan Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemiyle ilgili… Belediyede nerede ise herkes SANIK durumunda!!! Konumuz oradaki iki isim ve bugün ne yaptıklarıyla ilgili;
“Sanık Ahmet Ergün’ün 26.09.2001 tarihinde verdiği beyanında’…
Harun Karaca İBB’de başkan danışmanlığı yapmaktaydı, tahminen bu görevini 1995 ve 1998 yılları arasında kesintisiz sürdürdü. Bu dönemlerde belediyeden ihale alan firmalar için Harun Karaca önemli bir isimdi. Çünkü İHALE ŞARTNAMELERİNİ Harun Karaca inceler ve ihale alan firmalara , belediyeye yakın olan vakıflara veya başka birimlere bağış yapılmasını sağlar. Bir firma ihaleyi aldıktan sonra Harun Karaca direkt olarak firma sahibinden, “hayırlı olsun sen bu ihaleyi aldın, buradan para kazanacaksın, bizim öğrencilere yönelik hizmet amaçlayan bazı vakıf ve kuruluşlarımız var. Bu vakfımıza bağlı yurtlarda okuyan öğrencilerin sizlerin yardımına ihtiyacı var memnun oluruz” diyerek  yüzde 3’ten başlayıp yüzde 10’a kadar varan miktarlarda kararlaştırılan komisyonuyla ilgili vakfa ve yurtlara kanalize etmek için beni arar. Söz konusu firma sahibiyle ben diyaloğa geçerdim. Ben  belediyede  resmi bir görevim olmadığı ve İstanbul Eğitim ve Gençlik Vakfında yönetim kurulu üyesi olduğum için böyle bir fonksiyon üstlenmiştim.Benim ihaleyi alan firmaların sahipleriyle görüşmem yukarıda bahsettiğim gibi  Harun Karaca vasıtasıyla olmuştur… Harun Karaca’nın yönlendirmesiyle ihale alan firmalardan alınan yardımları yukarıda bahsettiğim şekilde sadece yönetiminde bulunduğum İSEGEV Vakfına bağlı Cerrahpaşa Kız Öğrenci Yurdu’na aktardım… Benim Harun Karaca’yla irtibatlı olarak görüştüğüm ve Vakfımıza yardımlarını kabul ettiğim firmalardan hatırlayabildiklerim; BİAT İNŞAAT, CENGİZ İNŞAAT, YÜKSEL İNŞAAT ve YAPISAL İNŞAAT firmalarıdır….
Diyerek İBB bünyesinde ihale edilen işleri alan firmalardan belirli oranlarda alınan paraların birtakım kuruluşlara aktarıldığı geniş şekilde açıklanmıştır”

Şimdi burada Ahmet Ergün ve Harun Karaca’nın adlarını not edelim…
Yıl 2013…
Ahmet Ergün ne yapıyor biliyor musunuz? Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfının Yönetim Kurulu Başkanlığını… Peki bu vakfın yukarıdaki alıntıyla ne ilgisi var?
Bu vakıf Ahmet Ergün’ün yukarıda bahsettiği vakfın yani İstanbul Eğitim ve Gençlik Vakfının (İSEGEV) adının 2012  yılında adının değişmesiyle büyümüştür…
İSEGEV olmuş TÜRGEV
27 Temmuz 2012 tarihli İstanbul Asliye Ceza Mahkemesinin gerekçeli kararı şöyle yazıyor;
“Davanın kabulüne, Vakfın adının İstanbul Eğitim ve Gençliğine Hizmet Vakfıdır” (İSEGEV) kısmının İstanbul 34. Noterliğinin 02/07/2012 tarih 13872 yevmiye numaralı düzenleme şeklinden (İSEGEV) ana sözleşmesi tadilatı ile; vakfın adı Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı, Vakfın kısaltılmış adının TÜRGEV’dir şeklinde değiştirilmesine dair gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde Yargıtay yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı… [***]

İşte böyle değerli okur, Belediyenin, yani]halkın parası önce  ihalelerle müteahhitlere aktarılıyor sonra da ihalelerden alınan rüşvet/komisyonlarla bu para kurulan yandaş, çıkarcı vakıf ve derneklere pompalanıyordu… Kurulmuş olan İSEGEV  ise adını değiştirerek TÜRGEV oluyor ve Erdoğan ailesinin yönetiminde Türkiye’nin dört bir yanında kamuya ait değerli taşınmazları AKP’nin yerel yönetimleri tarafından TÜRGEV’  bağışlanarak bu vakfın mülkiyetine geçiriliyordu. İşler ORGANİZE İŞLERDİ…
Naci Kaptan / 22.06.202 / Devam edecek

KAYNAKLAR 
[*]   https://www.tepav.org.tr/upload/files/1313475413-4.Bir_Olgu_Olarak_Yolsuzluk_Nedenler__Etkiler__Cozum_Onerileri.pdf
[**]  https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/mine-g-kirikkanat/istanbulu-yiyorlar-gozleri-varakli-1744928
[***] Aykut Küçükkaya (AKP’li BELEDİYELERDE NELER OLMUŞ NELER) sayfa 17/18/20
Posted in Ekonomi, ORGANİZE İŞLER, PANDORA'nın KUTUSU, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

TIMARHANEDE BU HAFTA-118 SENİN AĞZIN NE SÖYLER REİS!

Tımarhane videolarının bir derdi var biliyorsunuz hafızayı ve öfkeyi diri tutmak… Not: Trollere duyurulur; bu kanal hiçbir parti ve kurumdan bir kuruş dahi almamaktadır. Videolarıma sadece katıl butonuyla ve patreon hesabıyla destek veren izleyicilerim var.

Posted in Uncategorized | Leave a comment

AKILCI BİLİMSEL EĞİTİM YOK EDİLİYOR * PEYGAMBER OYUNCAKLARI * 4 Yıllık Oyun Okulu Sistemine Geçiriliyoruz

4 Yıllık Oyun Okulu Sistemine Geçiriliyoruz
Adı Anaokulu, süresi dört yıl.
İngiliz Amerikan modeli.

Mahiye Morgül – Eğitimci yazar

Okuryazarlık süreci uzatıldı. Matematik buharlaştı. Bolca oyunla oyalayacaklar çocuklarımızı. Bir de Güney Kore’den İngilizce konuşma öğretmeni, bir tür Hıristiyan dadı köy kızları gelecek.
Peki, bundan piyasa ne kazanacak diye sormalısınız. Çünkü 2005 yılından beri piyasaya göre eğitim modelini inşa etmeye devam ediyor Milli Eğitim Bakanlığımız.
Oyuncak piyasası kazanacak. Eski oyuncaklara yeni adlar bulacaklar. Örneğin yeni okullara pazarlanacak tahta oyuncaklara bir isim bulundu bile; Peygamber Oyuncakları.
İnternet kanallarında mahlası Ada Abi olan bir konuşmacı var. İki şehirde ahşap oyuncak üretim şirketi kurduğunu canlı yayında söyledi. Peygamber Oyuncakları diyerek tanıtım programı yapıyor. Yani dört yıllık anaokulları için ders materyali üretmeye geçildi diye anlıyorum.
Peygamber Oyuncakları diyerek satışı artıracak yolu da bulmuş. Kanalına göre kıyafet giyiyor; örneğin kanalın birinde yeşil takkeyle çıkıyor. Ramazan gününde konuşacak konu bulamadılar, peygamberlerin oyuncaklarını konuşuyorlar. Oysa bu oyuncaklar benim çocukluğumun oyuncaklarıdır. Çocuk her tarihte aynı çocuktur. Benim bildiğim çok daha fazla ahşap oyuncak var.
Beri yandan, ülkemiz borç batağında debeleniyor, yeniden IMF kapılarındayız. Borç parayı nereye harcayacağımızı da söyler; bence diyor ki “Oyun Okulları yapacaksın, ders materyali olarak içlerini oyuncakla dolduracaksın!”
Plan 1995’de SPAN Amerikan eğitim şirketini başımıza getiren Tansu Çiller’in planıdır. Bu şirket dünyada ve bizde eğitim pazarı kurmaya devam ediyor.
Ramazandayız. Peygamberimizin dışarıdan faizli borç almamak üzerine vasiyetini unuttuk, oyuncaklarını öğretiyoruz. Atatürk’ü karga kovalarken anlatmak gibi, Peygamberimizi de oyuncaklarla eşleştirmeye geçtik!
Plastik oyuncaklar yerine ahşap oyuncaklar yapın, yapılışını da çocuk evinizde görsün, birlikte yapın diye diye yıllarım geçti. Plastik oyuncak kas gelişimini engeller ve ağırlık kavramı oluşmaz.
Şimdi dinler buluşması projesini oyuncaklara indirdiler. Peygamberimizi de buna araç ediyorlar?
SPAN eğitim şirketinin programına göre MEB Dört Yıllık Anaokulu modeline hazırlanıyor. Eğitimin süresini uzatmak, çocukları ilk çocukluk çağında daha uzun süre tutmak projenin parçasıdır. ABD ve İngiltere bu SPAN programını uyguluyor.
Oyun oynama çeşitlerini çoğaltarak çocukluk çağını uzatmak, dört yılı böyle doldurma programı geldi. Çocuğu oyuncaklarla baş başa bırak, o ne yapmak istiyorsa yapsın, sen onu gözle, diyor.
Oysa, çocuk okula başladığında çocuğun oyuncakla bireysel oyun oynama yaşı biter, arkadaşlarıyla oyun kurmaya başlar. Çocuk arkadaşlarıyla birlikte bilimsel eğitim almak için okula gider. Şimdi, yeni müfredatla çocuğu 4 yıl oyalayacağız.
Eğitimin süresini uzatarak veliyi daha uzun süre eğitime para harcamaya mecbur etmek bizim milli projemiz değildir. “Mecburen eğitime geçtik” demişti Ziya Selçuk.
Ankara’da, yeni müfredata göre içi boş ders kitapları basıldı bile. Matematik iyice buharlaşmış. Dört yıl, sadece okur- yazarlık, oyun ve İngilizce konuşma ile geçecek.
Bu eğitim projesinin ulusötesi babaları var. Dinler Buluşması, ya da Ilımlı İslam projesine göre değerler eğitimine oyuncaklarla devam edecek bakanlığımız.
Yayınevleri ve oyuncakçılar yeni anaokulu sistemine göre hazırlık yapacaklar. Eğitim piyasası canlanacak. MEB, yani devlet, eğitim piyasasını kurmakta regülatörlük/ düzenleyici görevi yapacak; okullarla piyasanın arasını kuracak, yeni MEB bütçesi bu piyasaya gidecek. Piyasanın yeni havarileri de elbette bu işten nemalanacak!
Peygamberlerin oyuncakları diyerek imal ettikleri ahşap oyuncaklar tamamen benim çocukluğumda oynadığımız el yapımı oyuncaklardır. Ben daha fazlasını bilirim, yazdım. Müzik Nasıl Öğretilir kitaplarımda çocukluk çağınde ses çıkartan çeşitli oyuncak yapımını anlatıyorum. Bunların yaş grubuna göre, kız ve erkek çocuğuna göre, çocuğun zihinsel, fiziksel ve ruhsal gelişimini destekleyen pedagojik açıklamasını bilirim.
Geldik peygamberlerin oyuncaklarına. Hem de üç din bir arada, beyin bulandırmacasına. Küresel para babalarının bundan bir kârı olmasa bunu planlamazlar.
Söz konusu youtube yayınlarındaki oyuncakçı, Ada Abi mahlaslı, videolarında tarih çarpıtmaları yapıyor. Örneğin Bizans’ın kurucusu olan Batı Karadenizli (Bithnialı/Bizanti) bilgelerine çoban/pagan diyor. Bizans’ın bayrağında kırmızı üzerinde sarı sekiz köşeli Türk yıldızı ve hilal vardır, bu semboller bize der ki kurucuları Sirkasya Mitra kültündendir, Perslerdir, pagan değil bilim yapmayı ibadet sayarlar. Örneğin Bilgelik Okulu Ayasofya’nın kubbesinde koruyucu kanatlı Umay Anamız Türk Serafim meleği vardır. Tüm Anadolu şifaevlerinde de görürüz bu meleği. Ona bile Meryem Ana diyenler var.
Bu Ada Abi, Cerrahpaşa kazılarında ortaya çıkan Düşkünler Yurduna (hastaneye) pagan tapınağı dedi. Orda cerrahi tıp yapılırdı demek yerine “paganlar orda insan keserdi” dedi. Çok hazin.
Hıristiyan ayaklanmasında yıkım gören yerdir, bunu söylemez. Hatta bence Şifaevi olduğunu bilerek en derin katlarına indiler, oralardan binlerce yıllık faydalı bakterileri birileri almıştır. Çünkü antibiyotik çağı bitiyor, bakteri şurup ve spreyleri dönemi başladı, yabancı ilaç şirketleri astım ve gümüş mağaralarımıza ajanlarını gönderip toprak çalmalar başladı.
Geldik 3.bin yılın haçlı seferine. 2001’de öyle demişlerdi. Bu kez nereyi yıkacaklar diye bekliyorum. Depremle yıkılsın da biz yıkmak zorunda kalmayalım diye düşünüyorlardır, depremi tetiklemeyi bile göze alıyorlardır. İstanbul yine Roma olacak, o plana göre yıkılmış şehre İsa Mesihleri gelecek. Çocukların zihinleri pelerinli Süpermen ile dolduruldu, göklerden pelerinle ineceği yer İstanbul’da bir yerdir diye anlatılıyor tv’de. Bu nasıl işgal planıdır böyle, çocukları da hep çocukluk çağında tutmak bu planın parçasıdır, öyle anlaşılıyor.
Bir de bu bey her programında Yerebatan Sarnıcında zengin birilerinin kiralayarak şeytani kılıklarda yaptığı pagan ritüellerini anlatıyor. Oysa o sarnıç 193-196 Septimus Seferius’un İstanbul’u 2,5 yıl kuşatma altında susuz bıraktığı zaman yapılmıştı. Direnen Bizans’a ceza verdi Seferius, İstanbul’u yerle bir etti. Pozantı’da Oğuz beyi Tarkun Di Mete’ye yenilmişti, oradan geldi İstanbul’a. Yerebatan sarnıcındaki kırılmış tıp sembolü, sütun başıydı (ters Medusa) Cerrahpaşa’daki Şifahanenin yıkımından kalan parçaydı. Halk Anadolu’ya kaçıyordu, İstanbul’un nüfusu 15 bine düşmüştü. Bunları anlatmıyor Ada ağabeyleri. Gerçeği çarpıtıyor.
Yeni programında, yeşil takkeli videosunda, sarnıçtaki pagan ritüeli haberini tekrar etti. Eleştirirken reklamını yapıyor.
Hıristiyan Konstantin’in Selanik’te şifacı 5 bin kadını Umay Analı Mitra kültünden vaz geçmedikleri, yani Hıristiyan olmayı red ettikleri için öldürttüğünü, Şifahaneyi bozup annesi Helena’ya kilise yaptığını da söylemiyorlar. Tek gözlü korsan Dandolos’un 438’de Ayasofya’yı, Aya İrini ve Düşkünler Yurdu Zenan’ı (bugünkü Cerrahpaşa) yaktırdığını da söylemez. Çünkü, Oğuzdinli Justinyen ve Kıbrıslı eşi Yenge (Nike), halkın tefecilere olan borçlarını silmekle tefeci bankerleri kızdırmışlardı.
Üsküdar’dan atlarıyla denizden karşıya yüzerek gelen İskitdor süvarileri, 438 haçlı isyanında çıkartılan yangınları söndürdüler. Oğuzdinli Justinyen ise, Ayasofya’yı ve Zenan’ı onardı, Anadolu’da Silvan kalesi ve Rize Kalesi gibi ilaç ve tıp kitaplarının saklandığı Mitra kalelerini ve Niğde’de şifa evlerini onardı. Aksaray Hipodromuna İskitdor Oğuzlu süvarilerin onuruna altın ve gümüş karışımı dört at heykeli koydu. Sonra bu atlar 1204 Venedik Latin soygununda Venedik dükalığına kaçırıldı, yüzlerce altın suyuyla yazılmış bilim kitabı Ayasofya’dan Roma’ya kaçırıldı. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u kurtardığı zaman İskitdor süvarilerinin şerefine Ayasofya’ya atıyla girdi ve kubbedeki Türk meleği Umay Anamızı selamladı.
Bunu böyle anlatmazlar. Anlatmazlar, çünkü yeni haçlı seferleri başladı, tarih yeniden yazılıyor. Dinler kardeştir, “peygamberimiz de çocuktu” gibi bulandırmalara başladılar.
Sıra ilkokulları buharlaştırmaya, dört yıllık anaokulu diye “oyun okulları” açmaya geldi. Küresel haçlı seferi tertipleyenlerin istediği şekilde okul müfredatları yeniden şekilleniyor. Oyuncak piyasası oradan canlandırılacak.
Maksat Peygamberi öğretmek değil. Bilmem anlatabildim mi?

Mahiye Morgül /16.3.2024
Posted in Uncategorized | Leave a comment

CHP’YE MEKTUP * İş ayet okuyarak oy istemeye vardı

Cumhuriyet.com.- Zülal Kalkandelen – 29 Mart 2024

İş ayet okuyarak oy istemeye vardı


O, hafızlık icazet töreninde Kuran okudu; siz taziye evinde Kuran okudunuz.
O, Yargıtay’da dualı açılış yaptı; siz eşlik ettiniz.
O, laikliğin “baskıcı” olduğunu ima etmek için “özgürlükçü laiklik”ten söz etti; siz aynen benimsediniz.
O, “kul hakkı” dedi; siz anayasaya yurttaşlık hakkını sokan parti olsanız da “kul hakkı” demeyi sürdürdünüz.
O, 22 yıldır anayasayı çiğneyerek laikliği ayaklar altına aldı; siz seyrettiniz.
Bir cemaat onu desteklediğini söylediğinde eleştirdiniz, bir diğer cemaat sizi desteklediğini açıklayınca sustunuz.  Tarikatlar ve cemaatler tüm toplumu cendere altına alırken, tarikatçılarla ve siyasal İslamcılarla ittifak kurup halkın umudunuz söndürdünüz.
Bu ülkenin en önemli sorunu eğitimdeki gericileşmeyken kamuoyuna açıkladığınız programlarda zaten yasayla kapatılmış olan tarikatları ve cemaatleri dağıtacağınızı hiçbir zaman söylemediniz. Üstelik milletvekiliniz kanal kanal gezip tarikatları ve cemaatleri kapatan 1925 tarihli 677 sayılı Devrim Yasası’nın kadük olduğunu söyledi, siz sustunuz.

KARŞIDEVRİME MÜRİT YETİŞTİREN AKP’NİN YOLU NASIL AÇILDI?

Cuma namazı saatinin çalışma saatlerine denk gelmesi durumunda, isteyenler için çalışma kaybına neden olmaksızın izin verileceğini belirten başbakanlık genelgesi yayımlandı, iptali için çaba harcamadınız, çaba harcayanı engellediniz.
Eğitimdeki dincileşme son hızla ilerlerken medrese sistemini hortlatan Diyanet Akademisi Yasası’na kabul oyu verdiniz. Seçim öncesinde oy için türbana anayasal güvence getiren laikliğe aykırı yasa teklifi verdiniz.
O, 14 Mayıs genel seçiminden önce camiye gidip miting havası içinde fetih çağrısı yaptı; siz “Eleştirirsek dinci sağdan gelecek oyları kaybederiz” korkusuyla yine sessiz kaldınız.
Daha birçok şey yaptınız ve laikliğin tasfiye edilmesine giden süreçte kimi zaman tepkisizliğinizle kimi zaman da doğrudan dini kullanarak karşıdevrime mürit yetiştiren AKP’nin yolunu açtınız. 
Bunlar yetmiyormuş gibi o, kürsüde sure okudu; sonunda siz de bu hafta İzmir’de kürsüde ayet okudunuz. O, “nas” diyerek ekonomiyi batırdı; siz okuduğunuz ayete dayanarak 31 Mart’ta oy istediniz. 

REDDİ MİRAS YAPTINIZ

İstediğiniz kadar partinizde değişim olduğunu söyleyin, görünen o ki değişmeyen tek şey laiklik konusundaki yanlış anlayıştır. “Türkiye’de seçmenin çoğu sağcıdır, onlardan oy almak gerekir” diye düşünerek dini siyasette kullanmaya devam ettiniz.
İşin en acı tarafı da bunları yaparken size ve tüm topluma bırakılan eşsiz bir mirası yok saydınız. 
Hem partinizin hem de laik Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün 99 yıl önce “Efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti; şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, tarikat-ı medeniyedir. Medeniyetin emrettiğini ve talep ettiğini yapmak, insan olmak için kâfidir” diyerek bıraktığı laik devlet mirasından söz ediyorum.
Atatürk’ün kurup emanet ettiği laiklik devleti sahiplenip sonuna kadar savunarak devrimci ruhu ayakta tutmak varken onun tam aksi yönünde siyasal İslamın rotasında ilerlemek reddi mirastır. 
“Bunları şimdi seçimden önce yazmak gerekli miydi!” diyerek öfkenelenecek olanlar vardır. Ben gerçekleri yazan bir gazeteciyim. Gazeteci olanı, olduğu anda, ertelemeden yazar. Bunu yapmıyorsa siyaset yapıyor demektir.
Üstelik medyada çoğunluğun bu konularda neredeyse tek satır yazmadığını, hiç konuşmadığını düşünürseniz, bırakın da bir iki gazeteci de ülkenin en önemli sorununu yazsın.
Posted in Uncategorized | Leave a comment

FEYM Grubu ve AYAcademy Bilgilendirme Bülteni (29 Mart 2024)

FEYM Grubu ve AYAcademy
Bilgilendirme Bülteni
(29 Mart 2024)


1. Ermeni Meselesi
a.  Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Ermeni liderliğinin Moskova’yla ilişkileri sebepsiz yere bozduğunu söyledi. Lavrov, “Ermeni liderliği, açık konuşalım, sahte bahaneler kullanıyor ve son üç buçuk yılda olup bitenleri çarpıtıyor, kasıtlı olarak Rusya ile ilişkileri bozmaya çalışıyor.”  https://www.panorama.am/en/news/2024/03/29/Armenian-leadership-Lavrov/2982748
b.  Ermenistan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ani Badalyan: “Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın 5 Nisan’da Brüksel’de yapılması planlanan üst düzey toplantısı, Ermenistan-AB-ABD işbirliğini güçlendirmeye yöneliktir, herhangi bir üçüncü tarafa karşı değildir.” dedi. https://en.armradio.am/2024/03/27/upcoming-armenia-us-eu-high-level-meeting-not-directed-against-anyone-mfa/
c.  ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mathew Miller: “Ermenistan-AB-ABD üst düzey toplantısının odak noktası, Ermenistan’ın ticari ortaklıklarını çeşitlendirmesine ve insani ihtiyaçları karşılamasına yardımcı olmak için ekonomik dayanıklılığı sağlamaktır. Bunun neden gerilimi tırmandıracağını veya dünyadaki herhangi bir ülkeyi endişelendireceğini anlayamıyorum.” https://massispost.com/2024/03/us-state-department-upcoming-meeting-between-blinken-von-der-leyen-and-pashinyan-to-focus-on-armenias-economic-resilience/
ç.  Avrupa Birliği, AB-ABD-Ermenistan üçlü toplantısına ilişkin Azerbaycan’ın açıklamalarına yanıt verdi. Avrupa Birliği Avrupa Komisyonu’nun Dışişleri ve Güvenlik Politikası Baş Sözcüsü Peter Stano, AB-ABD-Ermenistan toplantısının “güvenlik garantilerine yönelik olacağının doğru olmadığını” belirtti. https://news.am/eng/news/815125.html
d.  Ermenistan Dostları Ağı’nın raporu hakkında yorum yapan Rusya Dışişleri Bakanlığı, bu belgenin amacının Ermenistan’ı Rusya’dan ve Avrasya Ekonomik Birliği’nden (EAEU) koparmak olduğunu belirtti. Söz konusu rapor “AB-Ermenistan ilişkilerinin derinleştirilmesi: Ermenistan’da daha fazla Avrupa; Avrupa’da daha fazla Ermenistan” başlığını taşıyordu. Rusya Dışişleri Bakanlığı, raporun, NATO’nun eski Genel Sekreteri, Rusya ile tırmandırılan hibrit savaşın ünlü baş kahramanı Anders Fogh Rasmussen’in önderliğinde hazırlandığını hatırlattı. Rusya Dışişleri Bakanlığı, bu belgenin yazarlarının, yalnızca çatışma, Soğuk Savaş ve Rusya’nın baskı altına alınması hakkında düşünen kişilerden oluştuğunu ve ayrıca bu yine kişilerin Ukrayna’yı Batı ile Rusya arasında jeopolitik bir çatışma alanına dönüştürmek için zaten büyük yatırımlar yapmış olduklarını ifade etti.https://news.am/eng/news/815107.html

2.  Yunan Sorunları/Haberleri
a.  “Türk savunma sanayisinin, özellikle İHA-SİHA-kamikaze dron alanına odaklanarak ve bunların belirli tiplerini çok sayıda üreterek, Yunanistan’a karşı tehdit seviyesini yükselttiği biliniyor. Yunanistan, DERHAL 25. meridyen ve batısındaki adalarını uzun menzilli uçaksavar ve gemisavar sistemleriyle  donatmalı.”  https://www.pentapostagma.gr/ethnika-themata/ellinotoyrkika/7231674_oi-toyrkoi-synehizoyn-tis-dokimastikes-ptiseis-toy-ucav-anka
b.  Yunanistan 16 yıldır AİHM kararını uygulamıyor. İskeçe Türk Birliğinin verdiği hukuk ve demokrasi mücadelesinde dönüm noktası olan AİHM kararının 16. yılında, Birlik tarafından bir basın açıklaması yayımlandı. Açıklamada “AİHM kararlarının uygulanması daha fazla bekletilmemelidir” ifadelerine yer verildi. AİHM tarafından 27 Mart 2008 tarihinde, isminde “Türk” ibaresi yer aldığı için Yunan makamlarca kapatılan derneklerle ilgili olarak alınan kararın üzerinden 16 yıl geçti. AİHM, 16 yıl önce İskeçe Türk Birliği ve Rodop İli Türk Kadınları Kültür Derneğiyle ilgili kararını açıklamış ve iki Türk azınlık kuruluşunu oy birliğiyle haklı bularak Yunanistan’ı mahkûm etmişti. https://www.qha.com.tr/turk-dunyasi/yunanistan-16-yildir-aihm-kararini-uygulamiyor-486831
3.  Azeri siyaset bilimci Dr. Ahmet Şairoğlu, Avrupa kurumlarının taraflı açıklamalarını Azerbaycan’dan intikam alma girişimi olarak değerlendirdi: Şairoğlu: “Azerbaycan’ın İkinci Karabağ Savaşı’ndaki Zaferi Avrupa kurumlarını rahatsız ediyor ve onlar son 3 yıldır Bakü’ye karşı intikam operasyonu yürütmeye çalışıyorlar. Ermenistan’a açıkça destek veren Avrupa kurumlarının, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki sınırların çizilmesi sürecine yönelik şantaj açıklamaları, Azerbaycan’ı haklı konumundan uzaklaştırmaya yöneliktir.” dedi. https://www.shahidov.com/?p=16900

4.  AYAcademy Bülteni
Yapay zeka seçimleri baltalamak için kullanılabilir mi?” başlığı ile yayınlanan akademik makaleye ilişkin bilgiler AYAcademy’nin aşağıdaki sosyal medya kanal linklerinde yayınlanmaktadır.
https://www.instagram.com/ayacademy.org.tr/ – https://www.facebook.com/ayacademy.org.tr/ https://www.linkedin.com/company/ayacademy/https://www.threads.net/@ayacademy.org.tr  https://www.tiktok.com/@ayacademy.org.trhttps://twitter.com/ayacademy_tr https://t.me/AYAcademyTelegramhttps://www.youtube.com/@AYAcademy_TR

Saygılarımla,
Serkan KORKMAZ
Posted in Uncategorized | Leave a comment