Yasal Uyarı
Bu BLOG içinde yer alan yazı ve görseller kişisel kullanım ve/veya bilgi paylaşma amacı ile sınırlıdır, hiç bir ticari amacı yoktur.
Bu BLOG içindeki yazı ve görselleri paylaşırken kaynak göstermeniz rica olunur.
The contents of this BLOG are limited to personal use and/or information sharing, and there is NO COMMERCIAL purpose.
Arama
Takvim
Son Bir Ayda En Cok Okunanlar
- “ALİ BABANIN BİR ÇİFTLİĞİ VAR, ÇİFTLİĞİNDE…
- DİN/ İNANÇ/ BİLİM/ ÇAĞDAŞLIK/ AYDINLANMA
- uyarı +18 * TANIMADAN BİLMEDEN OSMANLI’YA…
- KÜLTÜR SANAT * Minyatür Sanatı Nedir? Özellikleri Nelerdir?
- BELLEK DÜRTÜCÜ * ORGANİZE İŞLER * GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE…
- OSMANLI ÇOCUKLARINA TARİH BİLGİSİ * 25 karılı ve 43…
- ÖMER HAYYAM’dan “Irmaklarından şaraplar…
- BELLEK DÜRTÜCÜ * ORGANİZE İŞLER * GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE…
- TURGUT ÖZAL’ın BİLİNMEYEN KİTABI “La…
- TÜM DENİZ ŞEHİTLERİNİ SAYGI VE RAHMETLE ANARAK * 4…
-
Yeni Yazılar
- ARŞİV SANDIĞINDAN * Bir varmış bir yokmuş *** “ekonomi bakanımız Zafer Çağlayan, “biz sizi Tommiks’ten tanıyoruz, hani nişanlısı var Suzi, yu nov Tommiks?” diye sormuştu. Kızılderili şefler soruyu anlamamış, “ne diyor bu?” diye birbirlerine bakmışlardı”
- YEREL HALK * ÖLDÜRÜLÜYORUZ FARKINDA MISINIZ?
- MALZEME MAALESEF BU
- ÇÜRÜDÜNÜZ…
- 20 Nisan 1915 Van İsyanı * VAN ERMENİ İSYANININ 109. YILDÖNÜMÜNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER * ISSUES TO CONSIDER ON THE 109TH ANNIVERSARY OF THE ARMENIAN REBELLION IN VAN
Sözcü Gazetesi Yazarları
Zahide Uçar Yazıları
Mustafa Yıldırım Yazıları
- Ege Adalarımız Libya'dan Daha Yakın / Mustafa YILDIRIM
- Kürt Şeyhi Boğazlattı, ABD Kökenli Örgüt "Lion" Yaptı / Mustafa YILDIRIM
- Gülen İçin ABD'ye Koşanlar Şimdi Neredeler? / Mustafa YILDIRIM
- Şerif Mardin - CIA - Marine Club / Mustafa YILDIRIM
- Türkçenin fiil kökleri internetten önce öldürülmüştü / Mustafa YILDIRIM
Arşivler
Kategoriler
- 12'den vuran sözler
- 21.YÜZYIL ENSTİTÜSÜ
- AB
- ABD – AB – EMPERYALIZM
- AFORİZMALAR
- AHMET TAKAN YAZILARI
- AHMET TANER KIŞLALI
- AKIL AÇICI KONUŞMALAR
- AKIL FİKİR YAZILARI
- AKLI VİCDANI HÜR YAZIŞMALAR
- ALİ ERALP YAZILARI
- ALİ NEJAT ÖLÇEN
- ANAYASA
- ANIL ÇEÇEN
- ANILAR
- ANLAŞMALAR-SÖZLEŞMELER
- Anons
- Arastirma
- ARKEOLOJİ – MİTOLOJİ
- ARŞİV SANDIĞI
- ASİMİLASYON
- ATATURK
- AYNANIN SIRLARI
- BANU AVAR yazıları
- BARIŞ'LAR
- Bekir Coşkun yazıları
- BELLEK DÜRTÜCÜ
- Bilim ve Teknoloji
- BİLİŞİM – İNTERNET –
- BİLİYOR MUSUNUZ ?
- Bölücü KÜRTÇÜLÜK
- BOP
- BÜLENT ESİNOĞLU YAZILARI
- BÜTÜN DÜNYA DERGİSİ
- Calisma Dunyasi – Is ve Emekciler
- CUMARTESİ YAZILARI
- CUMHURİYET – DEMOKRASİ – ÇAĞDAŞLIK
- DAVUT ARSLANTÜRK
- DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK
- DENİZ VE DENİZCİLİK
- DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER
- DİN-İNANÇ
- DIŞ POLİTİKA
- Dizi Yazilari
- DOĞA – ÇEVRE
- Doga – Cevre – Ekoloji – Tarim
- DOĞAL FELAKETLER
- DOĞAL YAŞAM
- DOĞAN KUBAN
- DÜNYA DENİZCİLİK SAVAŞLARI
- DÜNYA ÜLKELERİ
- DURUM VAZİYETİ
- DUYURULAR
- EDEBİYAT – ANI – ÖYKÜ – ŞİİR
- EĞİTİM
- Ekonomi
- EMİN ÇÖLAŞAN
- EMPERYALİZM
- ENERJİ
- English articles – İngilizce makaleler
- ERGENEKON – BALYOZ
- ERMENİ SORUNU
- EVVEL ZAMAN İÇİNDE
- FAŞİZM
- FELSEFE ve GÜZEL DEYİŞLER
- Fetullah Gülen
- FEYM GRUBU ÇALIŞMALARI
- Flash Haber
- FOTOĞRAFLAR
- FUAT AVNİ
- GAZETE MANŞETLERİ
- GDO
- GEÇMİŞİN İÇİNDEN
- GEÇMİŞİN İÇİNDEN YAŞAM
- GEDİĞE TAŞ KOYMAK
- Genel Kultur
- GIDA
- GÖÇLER-GÖÇMENLER
- GÜLMECE
- Gundem
- GÜNDEM – YORUM
- Haber
- HABER GÜNDEM
- HAYATIN İÇİNDEN
- HUKUK-YARGI-ADALET
- İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR
- İLHAN ARSEL – DİN VE İNANÇ
- İLHAN SELÇUK YAZILARI
- İNSAN HAKLARI – DEMOKRASİ
- İrtica
- İSRAİL – SİYONİZM
- İSTİHBARAT KURUMLARI
- KADIN HAKLARI
- KAPİTALİZM – LİBERALİZM
- KARİKATÜR
- KIBRIS
- KISA KISA
- KISSADAN HİSSELER
- KIZILDERİLİLER
- Kose Yazarlari
- KÖŞELİ YAZILAR
- KÖY ENS.ÖĞR. MUSTAFA AKSUNGUR ANILARI
- KÖY ENSTİTÜLERİ
- KÜLTÜR – EĞİTİM – ÇAĞDAŞLIK
- KUMPAS-TEZGAH-ÜÇ KAĞIT
- KÜRESEL POLİTİKALAR
- LAİKLİK – CUMHURİYET – DEMOKRASİ
- Madencilik ve Yeralti Kaynaklari
- MAHİYE MORGÜL
- MEDYA
- MEHMET ALİ GÜLLER
- Mehmet Halil Arık yazıları
- MEHMET TÜRKER
- MENEMEN OLAYI – KUBİLAY
- MİNE KIRIKKANAT
- MİTOLOJİ
- MİZAH
- MOLA ZAMANI
- MURAT AĞIREL
- MUSIC
- MUSTAFA YILDIRIM
- MUZİK KUTUSU
- NECATİ DOĞRU YAZILARI
- NECİP HABLEMİTOĞLU
- NURULLAH AYDIN YAZILARI
- NUSRET KEBABÇI
- ORGANİZE İŞLER
- ORTADOĞU ÜLKELERİ
- ÖZDEMİR İNCE
- ÖZELLEŞTİRMELER
- PANDORA'nın KUTUSU
- PAZAR YAZILARI
- PERDE ARKASI
- PKK TERÖRÜ
- Politika ve Gundem
- POROF ZİHNİ
- RADİKAL İSLAM
- Rifat SERDAROĞLU yazıları
- Saglik
- SANAT – RESİM
- Sanat Edebiyat ve Kultur
- SAVAŞLAR-ÇATIŞMALAR
- SAVUNMA
- SAYGI ÖZTÜRK
- SAYIŞTAY RAPORLARI
- science * ingilizce * araştırmacılara
- SEÇİM – SEÇSİS
- ŞERİAT – İRTİCA – KARANLIĞIN AYAK SESLERİ
- SİNAN MEYDAN
- SİYASAL İSLAM
- SİYASİ PARTİLER
- SİYASİ TARİH
- SONER YALÇIN yazıları
- SÖYLEŞİLER
- SUAY KARAMAN
- SUÇ DOSYALARI
- SÜLEYMAN ÇELİK
- SUN SAVUNMA NET
- T.C. BURHAN
- TAKVİM
- Tarih
- TARİHE – AYDINLANMAYA – CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER
- TARİKAT VE CEMAATLAR
- TARIM – EKOLOJİ
- TERÖR
- TIMARHANEDE BU HAFTA
- TSK
- ÜÇ'lemeler
- UÇUK KAÇIK HABERLER
- UĞUR DÜNDAR
- UĞUR MUMCU
- ULUSAL STRATEJİ
- Uncategorized
- UNUTMA
- VANDALLIK
- VATANDAŞIN KÖŞESİ
- VİDEOLAR
- Wiki-Leaks – Bilgi sızmaları
- YABANCI BASIN
- YANDAŞ – ÇIKARCI – YAĞCILAR
- YANGINLAR-DOĞAL AFETLER
- Yazarlar
- Yeni Kitaplar
- YENİ NESİL SİLAHLAR
- YILDIZLI YAZILAR
- Yılmaz Özdil
- YOBAZLIK – GERİCİLİK
- YOLSUZLUKLAR
- YOZLAŞMA – AHLAKSIZLIK
- YUNANİSTAN – EGE SORUNU
- Zahide Uçar
Who's Online
71 visitors online now3 guests, 68 bots, 0 membersSeçenekler
POLİTİKA GÜNDEM * TÜRKİYE İTTİFAKI
TÜRKİYE İTTİFAKI
Rifat Serdaroğlu – 02 NİSAN 2024
Sayın Kılıçdaroğlu ile karşılıklı görüşmelerde ve yazılarımda kendisine şunu anlatmaya çalışmıştım; “Kemal Bey, Bırakın şu ‘Altılı İttifakı’, bunların halkta karşılığı yok. Halkımız AKP’den bıkmış, siz AKP’de Başbakanlık-Genel Başkanlık-Ekonomiden Sorumlu Bakanlık yapmış ve Türk Milletinin başına dert açmış AKP Larvaları ile çalıştınız! Türk Milleti “Sığınmacılardan nefret etmiş, siz 13 Milyon sığınmacıyı ülkeye sokan adam ile ittifak yaptınız! Türk Milleti boğazına kadar borca batırılmış, siz milleti borca sokan İngiliz Tefecilerinin elemanını ittifak ortağı yaptınız!
Bırakım bunları, yüzünüzü Türk Milletine dönün.
HDP/DEM dahil atın sırtınızdan bunları! Bunların topunun alacağı oy %10 bile değildir. Ayrıca getirdiklerinden fazlasını götürürler. Türk Milletinin hassasiyetlerine ve üslubunuza çok dikkat edin.
Tam Türk Milleti ile aranızı ısıtıyorsunuz, Milletvekillerinizden biri, “Atatürk’e “Dersim Katliamcısı” diyor. Bu geçiyor, vatan haini “Şeyh Said” veya “Seyit Rıza’yı” sahipleniyorsunuz! Yeni seçildiğinde Özgür Özel de aynı sizin gibi yalpalamıştı. Siz hiç Mansur Yavaş veya Ekrem İmamoğlu’ndan bu sözleri duydunuz mu? Duymadığınız için, ikisi de CHP kökenli olmadıkları halde hem CHP tabanı hem de Türk Milleti ikisini de sevdi!
Yeni CHP Yönetiminin de yüzünü tamamen Türk Milletine döndüğünü söylemek henüz mümkün değil. Kuruluş değerlerine dönüp, Türk Milletinin gerçek “Sosyal Demokrat” Partisi olması zaman alacak.
Türk Demokrasisinin, Laik Cumhuriyetin ve Hukuk Devletinin yaşayabilmesi için, bizler yani DOĞRU Partinin deneyimli siyaset adamları olarak yol göstermeye devam edeceğiz. Zorlansak da devam edeceğiz…
Önümüzdeki günlerde bu seçimi değerlendirmeye çalışacağız. Önce, AKP-MHP-İYİ-Gelecek-Deva-Saadet-Zafer-Memleket Parti Genel Başkanlarının değerlendirmelerini dinleyelim, gerekirse analiz ederiz. Bazı “Siyaset Bilimcileri” seçim zaferini, bu kez CHP’nin seçim güvenliği için aldığı tedbirlere bağladılar. Gerçek şudur;
Türkiye Genelinde seçilecek Belediye Meclis Üyesi sayısı 21.001’dir. 18.082 kişi de Yedek Aday olarak seçilir. Bu durumda sadece bir partiden 39.083 kişi ADAY OLMAKTADIR.
Seçime katılan 5 partiden doğal olarak 200 bin aday, aynı zamanda Sandık Görevlisi kadrosu ortaya çıkmış oluyor. Yerel Seçimlerde bu kolaylık işin doğasında vardır. Genel Seçimlerde “Sandık Güvenliği” zordur ama bundan böyle bu zor iş DOĞRU Partililerin işidir. Çünkü biz bu işi iyi biliriz!
Yazıyı, deneyimli büyükleri olarak Sayın Özel,
Sayın Yavaş, Sayın İmamoğlu’na bir çağrı yaparak bağlayalım!
Sizleri birbirinize düşürmek isteyecek çok sayıda kişi ya da kuruluş olacaktır. CHP’ye ve demokrasiye zarar verecek en önemli şey partide “Patronaj” kavgası varmış havasını yaymaktır. Buna fırsat verilmemesi şarttır. Bir de mütevazi olmak şarttır. Hem Türkiye İttifakı kurduk deyip, hem tüm oyları CHP oyları saymak demek olan “Cam Tavanı Deldik” gibi laflar etmeyin.
Özellikle Merkez Sağ oyların yarısı sandığa gitmeyerek AKP’ye oy vermediler. Diğer yarısı ise, bizlerin iknası sonucu CHP Adaylarına oy verdiler! Başta Sayın Genel Başkan ve Belediye Başkanlarımıza bu tuzağı işaret eder, dikkatlerine sunar, başarılar dileriz…
Sağlık ve başarı dileklerimle.
Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Eş Genel Başkanı
Posted in Uncategorized
Leave a comment
YEREL SEÇİMLER SÜRECİNDE YUNANİSTAN BİR ADAMIZI DAHA İLHAK ETTİ
FEYM Grubu ve AYAcademy
Bilgilendirme Bülteni
(01 Nisan 2024)
Türkiye seçimle uğraşırken adalarımızda neler oldu?
Bakanlar propaganda gezilerindeyken, Muğla il sınırları içinde bulunan Keçi Adası’nı Yunanistan ilhak etti. Adada kutlamalar yapıldı. İŞGAL edilen adalarımız ve kayalıklarımızla ilgili çalışmaları ve açıklamalarıyla da bilinen Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri Emekli Kurmay Albay Ümit Yalım, 2004 yılından bu yana İzmir, Muğla, Aydın il sınırlarımız içinde bulunan 20 ada ve 2 kayalığı işgal eden Yunanistan’ın, şimdi de işgal edilen adalarımızdan Muğla-Keçi Adası’nı ilhak edip topraklarına kattığını açıkladı. Kalimnos (Kelemez-Kilimli) Adası ve Keçi Adası Belediye Başkanı Ioannis Mastrokoukos, 6 Mart 2024’de, Keçi Adası’nda kaçak olarak faaliyet gösteren Yunan İlkokulu’nun öğrencileri ve Ada’ya yerleştirilen Yunan vatandaşları ile birlikte Keçi Adası’nın Yunanistan’a katılmasını kutladı.
https://www.sozcu.com.tr/turkiye-secimle-ugrasirken-adalarimizda-neler-oldu-p36234
https://www.aa.com.tr/tr/gundem/keci-adasindaki-yunan-askerleri-ve-adaya-yerlestirilen-agir-silahlar-goruntulendi/2619591
https://www.aydinlik.com.tr/haber/bakandan-bir-ay-sonra-keci-adasi-aciklamasi-sistemimize-otomatik-olarak-dusuyor-114418
Posted in Uncategorized
Leave a comment
ŞİİR SOKAĞINDA DUVARA YAZILANLAR * Kadırga
Kadırga
Senelerce, senelerce evveldi;
Bir deniz ülkesinde… ve belki de
birbirine aktardığım defterlerin hepsinde
bu şiir vardı:
Senelerce, senelerce evveldi;
Biz seninle orada, o deniz ülkesinde tanıştık
uzak denizler, uzak yakınlıklar içinde
bir Kadırgada iki korsan
tarih, yarın, ütopya dolu sandıklar arasında
birbirimizi yaralarından tanıdık
dışı korsan, içi iç denizlerde yaşayan çocuklardık
konuşamadıklarımız bir bulut kalınlığında
duruyordu aramızda
oysa konuşsak yada dokunsak birbirimize
çekip gidecekti içimizdeki o korkunç noksanlık
batık gemilerin deniz diplerini saran
umutsuzluğu vurmuştu yüzümüze
birbirimizden ve aşkın keşfedilmemiş gizlerinden
ürküyorduk
bir definenin ikiye paylaştırılmış haritasında
bilmeden
birbirimize doğru ilerliyorduk.
Murathan Mungan
Posted in Uncategorized
Leave a comment
TÜM DENİZ ŞEHİTLERİNİ SAYGI VE RAHMETLE ANARAK * 4 NİSAN DENİZ ŞEHİTLERİNİ ANMA GÜNÜ * DUMLUPINAR DENİZALTISININ TRAJİK ÖYKÜSÜ
DUMLUPINAR DENİZALTISI NASIL BATTI?
Naci Kaptan – 04 Nisan 2023 / Güncellendi 04 Nisan 2024
Bir deniz kıyısında otur
Gemiler sensiz gitsin bırak
Herkes gibi yaşasana sen
İşine gücüne baksana
Evlenirsin, çocuğun olur
Beni koyup koyup gitme, n\’olursun
—-Atilla İlhan
Türk Deniz Kuvvetlerine ait Dumlupınar denizaltısı, 4 Nisan 1953’te, NATO manevralarından dönerken Çanakkale Boğazı’nda “Naboland” adlı İsveç gemisiyle çarpışarak batmış, 81 Türk denizcisi şehit olmuştu. Bu facianın ardından 4 Nisan tarihi “Deniz Şehitlerini Anma Günü” ilan edilmişti.
Donanma tarihimizdeki trajik kazalardan birisi de Dumlupınar denizaltımızın batışıdır. Bu trajik kazada 81 denizcimiz şehit oldu. Bu nedenle tüm DENİZ ŞEHİTLERİMİZİ saygı ve rahmetle analım.
1. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD tarafından başlatılan Marshall Yardımı çerçevesinde 1948 yılında TCG I. İnönü, TCG II. İnönü, TCG Gür ve TCG Sakarya isimli 4 adet “Filo” tipi denizaltı gemisi alındı.
23 Mayıs 1948 Pazar günü, İzmir’de, Daha sonraları Cumhurbaşkanımız da olan saygın Deniz Kurmay Albay Fahri Korutürk ve beraberindeki askerî heyetin katılımıyla, ABD’nden gelen bahse konu denizaltı gemilerinin sancak çekme töreni vardır. Yeni denizaltıların tesellüm protokollerinin imzalanmasından sonra, gemilerde ABD Sancakları arya edilmiş (indirilmiş), Türk Sancakları toka edilmiş (çekilmiş) ve İstiklâl Marşı söylenmiştir. 1950 yılında da TCG Çanakkale ve TCG Dumlupınar isimleri verilen denizaltılar alınmıştır.
DUMLUPINAR DENİZALTISI, Amerika’da 23 Nisan 1944’te ‘Blower’ adıyla suya indirildi. 10 Ekim 1944’te ilk görevini yerine getirmek üzere Panama’ya giderken, sis ve fırtına yüzünden bir ABD devriye botuna çarptı. II. Dünya Savaşı’nda görev yapan denizaltı, 9 Aralık 1950’de ABD – Türkiye arasındaki Ortak Savunma Destek Yasası kapsamında Türk Deniz Kuvvetleri’ne devredilerek ‘Dumlupınar’ adını aldı.
KAZA NASIL OLDU;
TCG Dumlupınar (D-6), Türk Donanması’na 16 Kasım 1950 – 4 Nisan 1953 tarihleri arasında hizmet etmiştir. 4 Nisan 1953 günü I. İnönü denizaltısı ile Akdenizdeki NATO Blue Sea tatbikatından dönerken 86 kişilik mürettebatı ile deniz kazası sonucu batan Türk denizaltısıdır.
Dumlupınar ve ve İnönü denizaltıları 1953 mart ayında Akdeniz’de katıldıkları bir tatbikattan ana üslerine Gölcük’e dönüyordu. İnönü denizaltısı arızalandığı için geride kaldı ve Dumlupınar denizaltısı 3 Nisanı 4 Nisana bağlayan gece Çanakkale Boğazına girdi. Denizaltının seyir kulesinde görevli ve seyir nöbetinde olan gemi komutanı Kıdemli Yüzbaşı Sabri Çelebioğlu, Üsteğmen Kemal Ünver, Üsteğmen Hasan Yumuk, Astsubay Hüseyin Akis ve Astsubay Hüseyin İnkaya bulunuyordu.
Düşük görüş şartlarında İsveç Bandıralı Naboland yük gemisi Marmara Denizinden Çanakkale Boğazına girmiş Gelibolu Fenerini geçerek Ege Denizine çıkmak için Nara Burnu dönüşüne doğru ilerlerken, Dumlupınar Denizaltısı da Çanakkale’yi bordalamış, Marmara Denizine çıkmak ve Gölcük Üssüne gitmek için güneyden Nara Burnuna yaklaşıyordu. Burada bir not düşmek isterim zaman zaman diğer deniz fenerlerinde olduğu gibi Nara sığlık fenerinin arızalı olup olmadığı konusunda bir bilgiye ulaşamadım. Şayet fener yanmıyorsa rüyetin az olduğu şartlarda dar sularda, boğazlarda gece seyirleri zor ve risklidir, hele hele deniz feneri yanmıyorsa!!!
Nara Burnu Çanakkale Boğazındaki en keskin dönüş yerlerinden birisidir fakat dar değildir. Burada yaklaşık 70 derecelik dönüş vardır. Çarpışmanın gece 02.15’de olduğu belirtiliyor. Rüyetin ise düşük olduğu kaydedilmiş. Zamanın radar sistemlerinin gereğince verimli olmaması nedeniyle özellikle boğazlarda gece seyirleri zordur. Gece seyirlerinde gemilerin yakmak zorunda oldukları seyir fenerleri birbirine yaklaşan gemilerin deniz trafik kurallarına göre iskele iskeleye emniyetli geçişini sağlar. Bu deyimi karayolunda arabaların sağ trafikte giderken yan yana geçişi gibi düşünebilirsiniz.
Denizaltıların seyir kulelerinin alçak olması nedeniyle seyir fenerleri birbirine çok yakındır ve diğer gemiler bunu küçük bir balıkçı teknesi olarak algılayabilir. Bu benim de başıma geldi. Gece fırtınalı bir havada borda fenerlerine göre balıkçı teknesi olduğunu düşündüğüm küçük bir teknenin yaklaştığında denizaltı olduğunu anladım.
İsveç bandıralı Naboland isimli yük gemisi büyük ve boş olduğu için su çekimi yüksektir. Bu nedenle geminin pruva hattında yakın mesafelerde bulunan küçük tekneler görüş alanından çıkar. Ve kader ağlarını ördü, olumsuz hava koşulları, gereğince dikkatli olmamak ve de büyük olasılıkla Naboland şilebinin sancak (sağ) tarafa yakın seyretmesi gerekirken orta hatta seyrediyor olması nedenleriyle Dumlupınar Denizaltısını tam göremedi ve denizaltının baş tarafını ezerek üzerine çıktı. Denizaltımız çok kısa sürede baş aşağı dikilerek battı. Kulede görevli olan 8 kişiden üçü şehit oldu, 5 kişi ise kurtuldu. Soruşturmada Naboland kaptanının Dumlupınar’ı motor sandığını söyledi. Naboland uzun süre Haliç’te tutuklu kaldı.
Emekli bir deniz subayı olan Kâzım ERBİL, Deniz kuvvetlerinden emekli olduktan sonra “Bahriye’de Gördüklerim Duyduklarım” isimli yayımlanmış eserinde de konuya değinir. 2007 yılında Dumlupınar denizaltısı ile birlikte NATO tatbikâtından dönen ve onun hemen önünde Çanakkale Boğazı’na giren Gayret muhribinden ERBİL şunları yazar:
“Bu esnâda hava sislidir. Nâra Burnu’nun yarım mil açığında Bnb. ÇELEBİOĞLU komutasında seyir hâlinde olan 95 metre uzunluğundaki Dumlupınar Nâra Burnu açıklarında Akbaş fenerinden yarım mil açıkta seyrederek İstanbul yönünden gelen ve Kaptanlığını Oscar LORENTZON’un yaptığı İsveç bandıralı Naboland şilebi ile karşılaşır.
Vardiya Amiri Üstğm. Hasan YUMUK “sancak (sağa) 15” manevrâ emri vererek gelen gemiden sakınma manevrâsı yapmak ister. O esnâda köprü üstüne çıkan gemi komutanı Bnb. Serdar ÇELEBİOĞLU ise ilerideki Nâra sığlığından endişelenerek komutayı devralır ve “iskele alabanda” (sola manevrâ) emri verir. Bu emir Naboland ile çarpışma demektir. Daha sonra da “tornistan” (geminin pervanelerini ters döndürerek geri gitmesi) emri verir.
Bu çelişkili emirlerin üzerinden çok geçmeden Naboland saat 02.15’te Dumlupınar’ın sancak (sağ taraf) baş omuzluğuna çarpar ve üzerinden geçer. Açılan yaradan hücum eden sular denizaltıyı baş üstüne diker ve batırır.
“Dumlupınar (denizaltısı) Çanakkale Boğazı’na girerken Üsteğmen Hasan YUMUK, Bahriye geleneklerine ve yasalara uyarak, aşağıda istirahat etmekte olan gemi komutanını köprü üstüne davet ediyor. Binbaşı Sabri ÇELEBİOĞLU köprü üstüne geliyor. Dumlupınar, Boğaza girmiş, Nara Burnu’na yaklaşmak üzere iken, karşı taraftan Naboland adındaki İsveç kuru yük gemisi Boğaz akıntılarından da yararlanarak çok süratle gelmektedir.
DUMLUPINAR NABOLAND İLE NEDEN ÇARPIŞTI?
Devamlı olarak Naboland’ın kerterizini alan ve kerterizin hiç değişmediğini gören Üsteğmen YUMUK, çarpışma rotasında olduklarını anlar ve Dumlupınar’ı bu tehlikeli rotadan çıkarmak için serdümene sancak tarafa (sağ) dönme emri verir. Fakat gemi komutanı “Nara Burnu’nun sığ sularına otururuz” endişesiyle, Üsteğmen Hasan YUMUK’un verdiği emre müdâhale ederek, Naboland’ın önünden süratle geçip kurtulmak kararını verir, bunun için de gemiyi iskele tarafına (sola)döndürerek Poyraz Koyu’na doğru rotayı değiştirir ve gemi makinelerine de “tam yol” emrini verir.
Fakat çok geç kalınmıştır. Naboland süratle denizaltımızın üzerine gelmektedir. Naboland’ın önüne geçmek imkânsızdır. Korkunç tehlikeyi anlayan Binbaşı Sabri ÇELEBİOĞLU makineleri durdurarak tornistan emri verse de artık çok geçtir.”
Hava kapkaranlık, bulutlar gökyüzünü kaplamış tek bir yıldız bile görünmüyor, sanki biraz sonra olacakları görmek istemiyormuş gibi… Kader ağlarını örüyor… Ve Naboland, denizaltımızın sancak (sağ yan) baş omuzluğuna büyük bir gürültüyle çarpıyor. Baş tarafı tamamıyla harap oluyor. Yırtılıp açılan yerden dolan sular gemiyi hemen batırıyor. Baş taraf ve makine dairesinde bulunan 65 denizaltıcı, Komodor Kurmay Albay Hakkı Burak başta olmak üzere, herhâlde kısa sürede soğularak şehit oluyorlar.
Burada bir parantez açarak uzun seneler denizlerde çalışmış bir kaptan olarak bilgi vermek isterim;
Tüm denizlerde ve gemilerde geçerli olan uluslararası kurallar ve tüzükler vardır. Bunlardan en önemlilerinden birisi de DENİZDE ÇATIŞMAYI ÖNLEME TÜZÜĞÜDÜR. Bu tüzüğe göre, karşılıklı bir birine yaklaşan her iki gemi rotalarını sancak tarafa ( sağa) değiştirerek, birbirinin SOL tarafından, iskele iskeleye geçmeleri gereklidir. Gece seyirlerinde ise gemilerde bulunan seyir fenerleri iskele (sol) tarafta KIRMIZI, sancak (sağ) taraftaki seyir feneri YEŞİLDİR. Gemiler borda seyir fenerlerinin görünüş rengine göre rotalarını düzenler.
Dumlupınar denizaltısı Nara sığlık fenerine yaklaşırken ve henüz dönüş noktasına gelmeden önce Naboland’ı sancak tarafında görmüş olması gerektir. Seyir nöbetinde olan üsteğmen Yumuk “denizde çatışmayı önleme tüzüğünün ve emniyetli geçişin gereğini yapmış ve Denizaltıyı Naboland’ın önüne düşmekten kurtaracak dönüş için SANCAK tarafa dönüş komutasını vermiştir. İşte tam bu anda denizaltı komutanı denizaltının Nara sığlığına oturması ihtimali nedeniyle komutayı değiştirmiş ve denizaltının iskele tarafa yani Naboland’ın rotasını kesecek şekilde dümene İSKELEYE dönüş için emir vermiştir. Böylece Dumlupınar Naboland’ın rotasını kesecek ve önüne düşecek bir dönüş yapmış ve bu büyük trajik kaza meydana gelmiştir. Bu izah edilemeyecek büyük bir yanlıştır ve Denizde çatışmayı önleme tüzüğüne de aykırıdır.
Dumlupınar denizaltısına çarpan İsveç bandıralı Naboland Şilebi
Kaptan Oscar Ferdinand Lorentzon’un mahkemedeki ifadesi;
“Akbaş Feneri’ni bordaladıktan sonra üçüncü kaptan 250 derece ile seyre devam edilmesini bildirdi. Ben de tetkik ettim ve doğru buldum. Dümende bulunan gemici Fransonn’a bu şekilde seyre devam etmesini söyledim. Akbaş Feneri’nden sonra seyir hattımız 250 derece ile devam etti. Akbaş Feneri’nden geçerken iskele tarafında tahminen bir mil ötemizde hafif beyaz ve yeşil olmak üzere iki ışık gördüm. Bu sırada gözcümüz de ışıkları görmüş bana haber verdi. Dürbünümü aldım, gözlemeye başladım. Bize doğru gelen vasıtanın küçük bir motor olduğunu sandım. Fakat bu vasıtanın kırmızı fenerini görmek mümkün olmuyordu. Motor sandığım bu vasıta, süratle bize yaklaşıyordu. Bir aralık rotamı Cenup tarafına değiştirmek istedim. Fakat motorun kırmızı fenerini görmeyince rotama devam ettim. İşte tam bu sırada bir denizaltı silueti ile karşılaştım. Tam iskele tarafımda idi ve mesafe çok azdı. Derhal makineye, sancağa kırmasını emrettim. Kısa kısa düdük çalıyordum. Gemicilerime verdiğim bütün emirlerim tatbik edildi. Fakat ne yazık ki 5 – 10 saniye sonra Naboland, denizaltının sancak kısmına çarptı. Çarpma sırasında denizaltının başından kaptan kulesine doğru uzanan meyilli kısmı müsademeye uğradı. Denizaltı müsademenin ardından battı. Bu sırada denizden feryatlar geliyordu. Hemen alarm işaretini verdim.”
Nara burununda Ege istikametine giden gemiler kıyıya yakın güvenli seyir yapabilirler. Naboland bunu yapsa idi Dumlupınar’a çarpmazdı. Marmara’ya çıkan gemiler ise Nara sığlığı nedeniyle kıyıya yakın seyir yapamazlar.
Dumlupınar yaklaşık 80 mt derinlikte ve 10-15 derece meyille dibe oturdu. savaş gemilerinde, özellikle denizaltılarda tekne bölmelerle ayrılmış ve her bir bölgeye geçişlerde aralarda SU GEÇİRMEZ kaportalar (kapılar) vardır. Denizaltı batarken mürettebattan 22 kişi kıç tarafta bulunan son bölgeye geçerek su geçirmezliği sağlamışlar. Denizaltı battığında yerini belirten İŞARET ŞAMANDRASINI atmışlardır. Şamandara sabah balıkçılar tarafından görülmüş ve şamandrada bulunan SP denilen ses gücüyle çalışan telefonla temas kurulmuştur.
Sayın Abdülkadir Çapanoğlu “4 Nisan Deniz Sehitleri Günü ve Dumlupınar faciası” başlıklı yazısında şöyle yazar;
“Olay haber alınır alınmaz ilk anda Eceabat limanında bulunan gümrük motoru, personeli ile birlikte kaza mahalline ulaşıyor. Bu sırada üzerlerinde can yelekleri olan ve kazadan kurtulmayı başarıp Naboland’dan atılan tahlisiye sandalına çıkan 8 denizciyi motora alarak hastaneye ulaştırıyorlar. Gün ağarırken balıkçı tekneleri de kaza mahalline ulaşıyor. Gümrük motorunun ikinci çarkçısı Selim Yoluduz, Dumlupınar’ın şu yüzüne fırlattığı haberleşme samandırasını görüp uzanıyor ve üzerindeki yazıyı okuyor.
Deniz kuvvetlerine bağlı Dumlupınar Denizaltısı burada battı. Kapağı açın ve denizaltıyla irtibat kurun. Selim Yoluduz, şamandıranın içindeki ahizeyi kaldırıyor ve ümitle “Alo” diyor. Karşıdan; “Buyurun ben Astsubay Selami” diye cevap geliyor. Selim bey ne durumda olduklarını soruyor. Astsubay Selami, elektriklerinin kesik olduğunu,15 derece sancak tarafa yatik olduklarını ve kıç tarafında 22 kişi olduklarını bildiriyor. Bunun üzerine Selim Bey “Endişe etmeyiniz Kurtaran gemisi yolda sizi oradan çıkaracağız” diyor. Astsubay Selami’nin cevabı “Ailelerimize selam söylüyoruz. Bizi kurtaracağınıza eminiz. Vatan sağ olsun”.
Saat 11.00 sularında Kurtaran Gemisi 10 saat sonra kaza mahalline geliyor. Ancak 91 metre derine oturan gemiyi ve personelini kurtarmak için yapılan tüm çabalar sonuçsuz kalıyor. 80 metreye kadar inen dalgıç baygın bir halde yukarı alınıyor. 15 saat basınç odasında tutulduktan sonra hayata döndürülebiliyor. Ahizeyi tekrar kaldırdıklarında aşağıdan ezan ve tekbir sesleri geliyor. Bu sırada muhabere şamandırasının kablosu da kuvvetli akıntıdan dolay kopunca iletişim tamamen kesiliyor. Bu sırada Ankara radyosu da her saat başı durum hakkında bilgi veriyor. Çabalar netice vermeyip bütün umutlar tükenince radyodan Milli Savunma Bakanlığının yedi numaralı tebliğini yayımlanıyor.
“Çanakkale Nara önünde batan Dumlupınar denizaltı gemisinde kalmış olan personelin kurtarılmasından tamamen ümit kesilmiştir. Vatan sağ olsun diyerek şehit olan 81 denizcimiz, bu elim kaza neticesi Nara burnu diplerinde sonsuzluk uykusuna yatıyorlar.”
8 denizciden 5’i hayatta kalmayı başardı. Denizden çıkarılmalarının hemen ardından hastaneye kaldırılan denizciler, nasıl kurtulduklarını şöyle anlatmışlardı:
Dumlupınar Komutanı Yüzbaşı Sabri Çelebioğlu: “Kaza mahallinde seyrediyorduk. Hava çok şişli ve kapalı idi. Aniden şiddetli bir çarpışma oldu. Ben güvertede idim. Sadme ile birlikte kendimi denizde buldum. Önce bir şaşkınlık ani geçirdim ve sonra suyun içinde soyunmaya başladım. Denizde iki saate yakın çırpındım, bu esnada tahlisiye vasıtaları ile kurtuldum”.
Üsteğmen Hasan Yumuk:” Sadme ile birlikte kendimi denizde buldum. Önce hafif bir baygınlık geçirdim ve sulara gömüldüm. Tekrar suyun yüzüne çıktığımda bizim geminin ters döndüğünü gördüm. Çok keşif bir sis vardı. Yüzmeye başladım. Gemi de süratle batıyordu. Ben de anafora kapılmıştım. Bir müddet geminin peşinden denizin dibine doğru sürüklendim. Bu çekişten kendimi bir türlü kurtaramıyordum. Nasıl oldu bilmiyorum; son bir gayretle suyun yüzeyine çıkabildim. Sularla iki saat kadar pençeleştim. Neticede İsveç gemisinin tahlisiyeleri ile kurtuldum”.
Üsteğmen Kemal Ünver: “Köprü üstüne çıkmıştım. Bu esnada şiddetli bir sadme ile denize düştüm. Gittikçe sulara gömülüyordum. Cankurtaran yelek ve simidi olmadığı için iki saat kadar daima yüzmek mecburiyetinde kaldım. İsveç gemisi tahlisiyesi imdadıma yetişmeseydi kurtulmama imkan yoktu”
Seyir Astsubayı Hüseyin İnkaya: “Biraz hava almak için kuleye çıkmıştım. O sırada çok şiddetli bir sadme oldu ve kendimi denizin içinde buldum. İki saate yakın yüzdükten sonra, elime geçen bir cankurtaran simidine sarılarak kurtuldum”.
Astsubay Başçavuş Hüseyin Akış: “Nöbeti devralmak üzere yukarı çıkmıştım. İnfilakı andıran bir gürültü ve sadme arasında denize yuvarlandım. Bir hayli çabaladıktan sonra neredeyse kesilecektim. Tahlisiye yetişti ve kurtarıldım”.
Gelişmiş teknoloji ile 2003 yılında denizaltıya ulaşan bir ekip resimlerini çekip üzerine vatan size minnettardır yazılı bir plaket çaktılar. Her yıl 18 Mart Çanakkale zaferi kutlamaları için İstanbul’dan Çanakkale’ye gidilirdi. 1966,1967 ve 1968 yıllarında aynı saatlerde aynı yerde denize çelenk bırakma törenine Türkiye Milli Talebe Federasyonunun bir üyesi olarak naçizane ben de katılma şerefini yaşadım. Mekanları cennet aziz ruhları ışıklar içinde olsun.
Yazarın notu; Amerikalı bir gökbilimcinin yeni keşfettiği bir asteroide (gök cismi) 59 yıl önce 81 askerimize mezar olan Dumlupınar denizaltısının adı verildi. Bunu sağlayan ise;
“Dumlupınar battığında, ben İstanbul’da yaşıyordum ve 7 yasındaydım. 81 askerin şehit olmasıyla ilgili acıklı hikayeler, o günlerde radyodan yayınlanıyordu. Bunlardan çok etkilenmiştim” diye anlatan Muazzez Löhmiller isminde bir Türk Kadınıdır.” https://www.yozgatgazetesi.com/a-kadir-çapanoğlu/4-nisan-deniz-şehitleri-guenue-ve-dumlupınar-faciası-82704.html
SORUŞTURMA, MAHKEME SÜRECİ VE KARAR
Kazanın ardından 6 Haziran’da başlatılan soruşturmada Naboland’ın kaptanı LORENTZON yapılan sorgusundan sonra mahkemeye sevk sevk edilir, tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu deniz kazasına ve dolayısı ile birden fazla insanın ölümüne sebebiyet vermekten tutuklanır. 10 Haziran’da başlatılan yargılama süreci 3 Ekim’deki karar gününe kadar devam eder.
3 Ekim’de açıklanan mahkeme kararında Naboland’ın kaptanı LORENTZON’un tedbirsizlik, dikkatsizlik, emir ve kurallara uymamak sonucunda deniz kazasına ve 81 denizcinin ölümüne sebebiyet verdiği sabit görülerek bir yıl ağır hapis 500 lira para cezası ile cezalandırılmasına, sanığın çarpışmanın ardından denize dökülenleri kazâzedeleri toplamak, simitleri atmak, sandal ve motorları denize indirmek sureti ile denizaltı köprüsünden denize düşenlerden beşini sağ, birisini de koma hâlinde kurtardığı, imdat düdüklerini çalmak, telsizle kazayı haber vermek, gemisini kaza yerinde durdurarak kazanın zararını azaltmaya çalıştığı şâhitlerin tanıklıkları ile sabit olduğundan verilen ceza yarıya indirilerek altı ay süre ağır hapis ve 250 lira para cezası ile cezalandırılmasına, Dumlupınar denizaltısı komutanı (Binbaşı) ÇELEBİOĞLU’nun tedbirsizlik, dikkatsizlik ve tecrübesizliği görülmediğinden beraatına karar verilir.
Gözaltı hâli devam eden LORENTZON kararın açıklanmasından kısa süre sonra mahkûmiyetini tamamlamış olması nedeniyle serbest bırakılır. Karar İsveç’te de olumlu karşılanır. Ancak karar LORENTZON’un avukatları tarafından temyize götürülür. Temyiz aşamasında yapılan ek soruşturmalardan sonra Yargıtay yerel mahkemenin kararını bozar. Yeniden yapılan incelemelerden sonra da LORENTZON’un cezası sabit kalır.
Ancak ilk mahkeme tarafından beraat ettirilen Dumlupınar Komutanı Bnb. ÇELEBİOĞLU burada suçlu bulunarak 20 ay hapse mahkûm edilir.
Dava her ne kadar bitmiş ise de Dumlupınar’ın yaptığı kaza ile ilgili tartışmalar kamuoyunda bir süre daha devam eder. Örneğin 25 Haziran 1956 tarihli Dünya gazetesinde Behçet CEMÂL imzası ile Dumlupınar’la ilgili bir yazı yayımlanır. Bu yazısında CEMÂL, Dumlupınar’ın Naboland’ı sancağından (sağında) gördüğünü ve uluslararası denizcilik kurallarına göre yol vermesi gerekenin Dumlupınar olduğunu belirtir.
Dumlupınar’ın köprü üstündeki vardiya subayının da durumu doğru olarak gördüğünü ve İsveç Şilebini sancağa (sağa) alarak yolundan çekilmeye başladığını fakat tam bu sırada Dumlupınar komutanının duruma müdâhale ederek aksi manevra emrini verdiğini bu yüzden de kazada Dumlupınar’ın Komutanı Bnb. Serdar ÇELEBİOĞLU’nun hatalı olduğunu ifade eder. ÇELEBİOĞLU, CEMÂL’in bu yazısına dört madde hâlinde verdiği cevabında olayın bütün detayları ile tartışılması için henüz zamanın uygun olmadığını belirttikten sonra o gün verdiği kararın doğruluğunu bir kere daha tekrar eder. http://www.dibace.net/uncategorized/vatan-sagolsun/
Batık gemileri kurtarmak üzere dizayn edilmiş olan TCG Kurtaran gemisi kaza yerine gelmiş ve denizaltıya kilitlenecek olan kurtarma çanını Dumlupınar’a takmaya çalışmıştır. Boğazdaki ters akıntılar, görüşün azlığı, Dumlupınar’ın deniz dibinde eğimli olması nedeniyle bu çan kilitlenecak noktaya bağlanamadığından 72 saatlik çalışma sürecinde denizaltıdaki soluma havası tükenmiş ve denizcilerimiz şehit olmuştur.
Denizaltı’dan gelen son mesaj Astsubay Selami Özben’in tarihe kazınan sözleri oldu: Sağ olun… Vatan sağ olsun!
DUMLUPINAR DENİZALTISI İLE BİRLİKTE TÜM DENİZ ŞEHİTLERİMİZİ SAYGI VE RAHMETLE İLE ANALIM.
Naci Kaptan – 4 Nisan 2023 / Güncellendi 04 Nisan 2024
Posted in DENİZ VE DENİZCİLİK, Tarih
Leave a comment
FEYM Grubu ve AYAcademy Bilgilendirme Bülteni (01 Nisan 2024)
FEYM Grubu ve AYAcademy
Bilgilendirme Bülteni
(01 Nisan 2024)
1. Ermeni Meselesi
a. Hindistan Ulusal Arşivleri Direktörü Sanjay Garg, Erivan’da Mashtots Matenadaran’ı ziyaret etti. Sanjay Garg, Ermeni Dijitalleştirme ve Arşiv Departmanlarını ziyaret etti ve Matenadaran yönetimiyle gelecekteki işbirliği olanaklarını tartıştı. https://www.panorama.am/en/news/2024/03/30/National-Archives-of-India-Matenadaran/2983545
b. Fransız çellist Camille Thomas, Charles Aznavour’un 100. yılına ithaf edilen “Aznavouriana” albümünü çıkardı. Sergey Smbatyan yönetimindeki Ermenistan Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde, büyük sanatçının 15 şarkısının enstrümantal düzenlemesini kaydeden çellist, Aznavour’un eserlerine olan sevgisini ve saygısını ifade etti. https://en.armradio.am/2024/04/01/aznavouriana-french-cello-sensation-camille-thomas-celebrates-charles-aznavour-with-her-new-album/
c. ABD ordusunun mobil eğitim ekibi, Ermenistan-ABD savunma işbirliği kapsamında Ermenistan’a geldi. Eğitmenler 1-5 Nisan tarihleri arasında, Savunma Bakanlığı idari kompleksinde halkla ilişkiler ve iletişim alanlarında eğitim ve bilgi paylaşımında bulunacaklar. https://en.armradio.am/2024/04/01/us-mobile-training-team-arrives-in-armenia/
ç. Ermenistan Parlamentosu Başkanı Alen Simonyan, herhangi bir bölgenin Azerbaycan’a teslim edilmesi gibi bir konunun Ermeni yetkililerce tartışma konusu bile yapılmayacağının altını çizdi. https://massispost.com/2024/03/armenian-authorities-not-going-to-even-discuss-surrender-of-any-territories-parliament-speaker/
d. BM Uluslararası Adalet Divanı’nda incelenmekte olan Ermenistan-Azerbaycan ve Azerbaycan-Ermenistan davaları çerçevesinde iki tarafın sunduğu ön itirazlara ilişkin sözlü duruşmalara, 12-27 Nisan tarihleri arasında Ermenistan’ın uluslararası hukuk işlerinden sorumlu temsilcileri katılacak. https://news.am/eng/news/815473.html
2. Yunan Sorunları/Haberleri
a. Türkiye seçimle uğraşırken adalarımızda neler oldu? Bakanlar propaganda gezilerindeyken, Muğla il sınırları içinde bulunan Keçi Adası’nı Yunanistan ilhak etti. Adada kutlamalar yapıldı. İŞGAL edilen adalarımız ve kayalıklarımızla ilgili çalışmaları ve açıklamalarıyla da bilinen Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri Emekli Kurmay Albay Ümit Yalım, 2004 yılından bu yana İzmir, Muğla, Aydın il sınırlarımız içinde bulunan 20 ada ve 2 kayalığı işgal eden Yunanistan’ın, şimdi de işgal edilen adalarımızdan Muğla-Keçi Adası’nı ilhak edip topraklarına kattığını açıkladı. Kalimnos (Kelemez-Kilimli) Adası ve Keçi Adası Belediye Başkanı Ioannis Mastrokoukos, 6 Mart 2024’de, Keçi Adası’nda kaçak olarak faaliyet gösteren Yunan İlkokulu’nun öğrencileri ve Ada’ya yerleştirilen Yunan vatandaşları ile birlikte Keçi Adası’nın Yunanistan’a katılmasını kutladı. https://www.sozcu.com.tr/turkiye-secimle-ugrasirken-adalarimizda-neler-oldu-p36234
Ayrıca Bkz. https://www.aa.com.tr/tr/gundem/keci-adasindaki-yunan-askerleri-ve-adaya-yerlestirilen-agir-silahlar-goruntulendi/2619591
https://www.aydinlik.com.tr/haber/bakandan-bir-ay-sonra-keci-adasi-aciklamasi-sistemimize-otomatik-olarak-dusuyor-114418
b. Yunanistan, bir kez daha Ege’deki adaların gayri askeri statüsünü ihlal eden kışkırtıcı tatbikat duyuruları yayınladı. Türkiye ise karşı duyurular ile bu adaların hem askersiz hem de silahsız olması gerektiğini vurguladı. Atina, geçen haftalarda bir NOTAM yayınlayarak Yunan Hava Kuvvetlerinin kuzey ve güney Ege’de tatbikatlar yapacağını duyurmuştu. Bu bildirime tepki gösteren Türkiye ise Ege’deki adaların gayri askeri statüde olduğuna dikkat çekmişti. Ancak Atina geri adım atmayarak üst üste yeni bildirimler yayınladı. Bu bildirimlere göre 1-4 Nisan tarihlerinde Semadirek civarında, 2-5 Nisan tarihlerinde de Limni civarında tatbikatlar düzenlenecek. https://www.aydinlik.com.tr/haber/atina-egede-rahat-durmuyor-463881
https://www.kamuajans.net/guncel/yunanistan-egede-kiskirtici-tatbikati-duyurdu-turkiyeyi-kizdiracak-hamle-584977#google_vignette
Ayrıca bkz. https://www.trthaber.com/haber/dunya/yunanistandan-gayri-askeri-statudeki-adalarda-provokasyon-733952.html
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/yunanistan-anlasmalari-ihlal-edip-adalari-silahlandirdigini-gizlemiyor/2610375
c. FBI yetkilileri, yabancı yatırımcıların yerli finans şirketleri üzerinden Rusya ambargosunu delip delmediklerini denetlemek üzere Güney Kıbrıs’a geldi. Amaç Rusya’ya uygulanan yaptırımlara uyulup uyulmadığını kontrol etmek. ABD’nin Güney Kıbrıs’a yönelik 1987’den beri uyguladığı silah ambargosunu kaldırması, 2019 Doğu Akdeniz Güvenlik ve Enerji Ortaklığı Yasası ve 2020 Mali Yılı Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası kapsamında iki koşula bağlanmıştı. Bu iki koşuldan ilkine göre, Rumların kara para aklama ile mücadelede düzenlemeler yapması ve bunu denetleme konusundaki reformları uygulama çabalarında ABD ile işbirliği yaptığını Kongre’ye raporlaması gerekiyordu. İkinci olarak da Rum Kesimi’nin, Rus savaş gemilerinin yakıt ikmali ve hizmet için limanlarına girişini engelleyecek gerekli adımları attığını ve atmaya devam ettiğini yılda bir kez ABD’ye bildirmesi lazımdı. Bu iki koşul yerine getirildiği takdirde, ilgili ambargolar yıllık olarak kaldırılabilecekti. Rum Yönetimi, Rusları arkadan bıçaklayarak bu hedefine ulaşmış oldu. https://www.kibrispostasi.com/c58-GUNEY_KIBRIS/n503068-fbi-ajanlari-guneyde-yatirimcilarin-finans-sirketleri-uzerinden-rusya-ambargosunu-kirma-davalarini-sorusturacak
https://www.aydinlik.com.tr/haber/fbi-kibrista-463736
Ayrıca Bkz. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abd-rusya-yaptirimlarini-delen-gkry-merkezli-sirketler-agina-yaptirim-uyguladi-/2803913
https://www.rekabetregulasyon.com/abd-yaptirimlarinda-yeni-hedef-yabanci-finans-kuruluslari-turkiye-icin-bilinmesi-gerekenler/
3. AYAcademy Bülteni
“Karar Verme Sürecinin İnsani Yönü” başlığı ile yayınlanan akademik makaleye ilişkin bilgiler AYAcademy’nin aşağıdaki sosyal medya kanal linklerinde yayınlanmaktadır.
https://www.instagram.com/ayacademy.org.tr/ – https://www.facebook.com/ayacademy.org.tr/ https://www.linkedin.com/company/ayacademy/ – https://www.threads.net/@ayacademy.org.tr https://www.tiktok.com/@ayacademy.org.tr – https://twitter.com/ayacademy_tr https://t.me/AYAcademyTelegram – https://www.youtube.com/@AYAcademy_TR
Saygılarımla,
Serkan KORKMAZ
Posted in Uncategorized
Leave a comment
ÇEŞNİCİNİN SINAVI
ÇEŞNİCİNİN SINAVI
Nazım Peker
Ünlü bir şarap fabrikasının emektar çeşnicisi ölür. Fabrikada yerini dolduracak başka bir çeşnici de yoktur. Yetkililer hemen bu boşluğu doldurmak için gazetelere ilan verirler. İki gün sonra, ayyaş mı ayyaş, üstü başı dökülen hırpani kılıklı birisi, fabrikanın kapısında görünür.
Güvenlik görevlisi: “Hayırdır, nedir derdin?” Diye sorar
–Ben ilanınızı okudum. Şarap uzmanıyım, çeşnici işi için geldim.
Görevli bir daha şöyle tepeden tırnağa bakar, adam güven vermez.
-Hadi be adam, git işine. Diye başından savmak ister.
Adam: O da ne demek? İlanınız var, ben de geldim, sen işi uzatma, ilgililere haber ver.
Görevli bakar ki, karşısındaki ısrarlı.
Hemen müdüre bildirir. Müdür “gönder bir bakayım” der.
Hırpani kılıklı ayyaş, kendini müdürün karşısında bulur.
Müdür şöyle bir bakar.
Çakmak çaksan adam yanacak. Kısa bir ön bilgiden sonra,
onu test etmeye ve başından savmaya karar verir.
Bir kadeh şarap verir.
-Söyle bakalım.
Adam şarabı ağzına alır şöyle bir yuvarlar:
─ Kırmızı bir Muscatel, 3 yıllık, kuzey yamaçta yetişmiş,
çelik varillerde yıllanmış. Der.
Müdür afallar ve şaşkınlıkla;
─ Doğru, bildiniz, helal olsun.
Ama müdür adamı başından savmak ister.
Bir başka şarabı tattırır. Adam başlar anlatmaya;
─ Kırmızı, Cabarnet, 8 yıllık, güneybatı yamaç mahsulü ve meşe fıçılarda yıllanmış, der.
Doğru yanıt üzerine iyice şaşıran müdür, sekreterinin yanına gider
ve ona bir bardak suya biraz idrarından karıştırarak getirmesini söyler.
Biraz sonra sekreter, içine biraz idrarını karıştırdığı kadehle gelir.
Müdür gayet rahat: bak bakalım bu beyaz şarap nedir?
Adam bir yudum alır, ağzında çalkalar ve başlar anlatmaya:
─ Sarışın, 26 yaşında, 3 aylık hamile!…
Müdür şaşkındır. Koltuğunda ağzı açık adama bakmaktadır. Oldukça aptallaşır.
Durumu gören ayyaş: –Eğer beni işe almazsan bebeğin babasını da söylerim!…
Ülkemizin durumunu anlayacak bir ayyaş da (!) sanırım ki bize de gerekli?
Posted in Uncategorized
Leave a comment
HAVALA (Murat Ağırel) * KARA PARA NASIL GÖNDERİLİYOR? TERÖRİZM NASIL BESLENİYOR?
Posted in Uncategorized
Leave a comment
POLİTİKA GÜNDEM * Dip dalga Erdoğan’ı vurdu: işte üç temel neden
Dip dalga Erdoğan’ı vurdu:
işte üç temel neden
Murat Yetkin / 01 Nisan 2024, Pazartesi
Türkiye’nin siyasi iklimini değiştiren 31 Mart 2024
yerel seçimleri üç bakımdan dönüm noktası oldu.
1- Cumhurbaşkanı ve AK Parti lideri Tayyip Erdoğan büyük zafer beklerken gerçek bir hezimet yaşadı. Yanında sadece eşi Emine Erdoğan’la yaptığı Balkon konuşmasında kullandığı deyimle bu 21 yıllık AK Parti iktidarının kırılma noktasıydı. İnişin başladığını söyleyebiliriz.
2- Erdoğan’ın artık kendisini Cumhurbaşkanlığında da alt edebilecek bir değil iki güçlü rakibi vardır. İstanbul’da Ekrem İmamoğlu ve Ankara’da Mansur Yavaş Türk siyasetinde doğal lider konumuna gelmişlerdir.
3- CHP 2023 bozgunu ardından en zayıf göründüğü sırada tarihindeki en güçlü sonuçlardan birini almıştır. Bülent Ecevit liderliğinde 1977 seçiminde görülen yüzde 41 küsur oy oranından sonra Özgür Özel (yerel seçimlerde genel oy ölçüsü sayılan il genel meclisi sonuçlarına göre) CHP’yi yüzde 37 küsur oya çıkardı. AK Parti yüzde 35 küsurda ikinci parti oldu.
Siyasi iklim değişikliğinin en güçlü göstergesi bu üç dönüm noktasıdır.
Dönüşümün üç asli nedeni
Bu kırılmanın üç temel nedeni vardı:
1- Ekonomik kriz Erdoğan’ı ve iktidarını vuran dip dalganın açık arayla en büyük nedeni oldu. Emeklilerin, emekçilerin, işsizlerin tepkisi yıllardır ilk defa açığa çıktı. Evet, 2023’te de aynı zorluklar vardı. Ama o zaman emekliler ve emekçilerin hala Erdoğan’dan bir umudu vardı. Bu seçimler öncesi verilen boş vaatlerin sürekli ertelenmesi, son olarak Erdoğan’ın emekli maaşları için, o enflasyon kuyusunu kazan kendi değilmiş gibi “dipsiz kuyu” benzetmesi bıçağın kemiğe dayandığı nokta oldu. Erdoğan emeklilerin ve emekçilerin tepkisini hafife almanın faturasını ödedi.
2- CHP’nin 2023 bozgunu sonrasında Kurultay yoluyla Kemal Kılıçdaroğlu yerine Özgür Özel’i getirmesiyle oluşan yeni yönetimi, örgüt anlayışı ve çalışma tarzıyla risk aldı ve başarılı oldu. Daha genç ve parti örgütünden dayanak alan bir ekiple Erdoğan’ı alt ettiler. İstanbul’da İmamoğlu, Ankara’da Yavaş, CHP’nin çekirdek seçmenini alan oy potansiyelleriyle bu sonuca hayati katkıda bulundu.
3- Kibir. Erdoğan’ın İstanbul’da Murat Kurum, Ankara’da Turgut Altınok tercihlerinin asıl amacı, “boynuz kulağı geçmesin” mantığı idi. Oyların aslında Erdoğan’a verilmesini sağlamak amacıyla seçilmiş isimlerdi. Erdoğan’ın aday belirlemede Yeniden Refah Partisi ve Büyük Birlik Partisini muhatap almaması da kibir göstergesiydi. Maliyetini iki büyükşehir belediye başkanlığıyla ödedi; Şanlıurfa’yı Yeniden Refah, Sivas’ı BBP kazandı.
Seçimin kaybedenleri
Erdoğan’ın yanı sıra seçimin üç kaybedeni oldu:
1- Meral Akşener. Akşener’in yerel seçimlerde Erdoğan ve AK Partiden çok 2019 ve 2023 müttefiki CHP’ye yüklenmesi ters tepti. İYİ Parti 2023’te aldığı 9,69 oyun neredeyse yarısına düştü. Daha seçimin ilk saatlerinde partisi içinden istifası istenmeye başlandı.
2- Devlet Bahçeli. MHP’nin oyları da yarıya düşerek yüzde 5 düzeyine indi. Ellerindeki belediye başkanlıklarını kaybettiler. Bunlardan en önemlisi, AK Parti’nin de desteğiyle girdikleri Manisa Büyükşehir Belediyesini, Özel’in de seçim bölgesi olan CHP’ye kaybetmeleri oldu. Aynı şekilde Kütahya belediyesi MHP’den -1950’den bu yana ilk kez- CHP’ye geçti.
3- DEM. DEM Partisinin doğu ve güneydoğuya güvenlik gerekçesiyle sevk edilen askeri birliklerin oylarıyla maruz kaldıkları haksızlık ayrı bir konu; seçimin adaletsizlik örneği oldu. Ancak önemli Kürt seçmen nüfusunun yaşadığı İstanbul, İzmir, Ankara, Mersin, Adana, Antalya gibi şehirlerde aldıkları sonuç, büyükşehirlerde kimlik siyasetinin artık çözülmeye başladığını gösterdi. (Bir son madde olarak “Cübbeli” Ahmet Mahmut Ünlü’yü ekleyeyim dedim ama o hacıyatmaz gibi bir şekilde yolunu bulur diye vazgeçtim.)
Seçimin kazananları
İmamoğlu ve Yavaş dışında seçimin üç kazananıysa şöyle sıralanabilir:
1- Fatih Erbakan. Yeniden Refah lideri Erbakan seçime AK Parti şemsiyesinde girmeyerek stratejik bir adım attı. Erbakan’ın YetkinReport’a verdiği “Yedek lastik olmayacağız” sözünden itibaren Cumhur İttifakı sarsılmaya başladı. Özellikle Erdoğan’ın İsrail siyasetini yermesi etkili oldu. Seçimden Şanlıurfa ve Yozgat dahil 60 belediye başkanlığı ve yüzde 6 küsur il genel meclisi oyuyla üçüncü parti çıktı.
2- Özgür Özel. Başarının yerini hiç bir şey tutamaz, başarı bütün kusurları örter gibi sözlerin canlı örneği oldu. İmamoğlu’nun etkisi altında olduğu yayınlarına aldırmadan çalıştı. Parti teşkilatına, özellikle gençlik kollarına güvendi. Bu siyasete örnek Sinem Dedetaş verilebilir. Sağ partilerden devşirilen isimler yerine Erdoğan’ın evinin de bulunduğu muhafazakar Üsküdar’da Dedetaş gibi aktivist, çağdaş bir kadın mühendis belediye başkanı seçildi. İstanbul’da kadın aday ve oy sayısı Adalar’da Aslı Öymen ve Kadıköy’de Tülin Hadi ile daha da artabilirdi. Ama Ankara, Çankaya’da Alper Taşdelen gibi onların önü de parti içi hiziplerde kapatıldı.
3- Özer Sencar. MetroPoll araştırma yöneticisi Özer Sencar, seçimden bir hafta önce YetkinReport YouTube yayınında İmamoğlu’nun 9 puan ve Yavaş’ın da “artık kapatılması mümkün olmayan” açık bir farkla kazanacağını, ülke çapında bir dip dalganın geldiğini söyledi. Daha sonra MedyaScope’ta Ruşen Çakır’a bunu daha da güçlü vurgulayarak bulgu ve hesaba dayalı tahminlerinde ısrar etti. Seçimin bir kazananı da o oldu.
Posted in Uncategorized
Leave a comment
GEZİ PARKI * TÜRKİYE’NİN ÖNCÜ DOĞA DOSTU “ARON” * İSTANBUL, YA ARON ANGEL’İN TASARLADIĞI GİBİ OLSAYDI…
Geçmişte Gezi Parkından bir görüntü
İSTANBUL, YA ARON ANGEL’İN TASARLADIĞI GİBİ OLSAYDI
Aşağıdaki yazı Prof.Dr. Şafak Ural’dan alınmış,
fakat ilk yazarına ait bir bilgi -şimdilik- edinilememiştir.
Günümüzde olduğu gibi tarihimizde de Türkiye’ye büyük fayda sağlamış Musevi inanca sahip vatandaşlarımız hep oldu. Bunlardan biri de, Türkiye’nin ilk şehir plancısı Aron Angel’di.
6 Haziran 1916’da Kadıköy Yeldeğirmeni’nde dünyaya geliyor. Oğlu Albert Angel, “Babamın doğduğu ve bir dönem yaşadığı apartman hâlâ duruyor. Apartmanın içi, pencereler, tavanlar her şey ona çok büyük gelirmiş anlatırdı. Fesli kapıcısını da hatırlıyordu” diyor oğlu…
Valpreda diğer bilinen ismiyle İtalyan Apartmanı. Apartmanın bulunduğu İskele Sokak, Haydarpaşa manzarasının en iyi görüldüğü yerlerden. Ailesinin anlattığına göre de Aron Bey’in Haydarpaşa Garı’na ayrı bir ilgi ve sevgisi var, onun için önemli. Aron Angel’in Haydarpaşa yangınının olduğu 28 Kasım 2010 günü vefat etmesi de ilginç bir tesadüf.
Angel’in adını bugün pek kimse hatırlamıyor, ancak bu Musevi vatandaşımız, 95 yaşında hayata veda ettiğinde ardında birbirinden önemli hizmetler bırakmıştı. Bunların en önemlisi Gezi Parkı’ydı!
Angel’in döneminde henüz Gezi Parkı’nın kadri bilinmemiş, daha Gezi olayları yaşanmamıştı elbette, ama o bundan tam 69 yıl önce Gezi Parkı için direnen ilk ve tek insandı. O zamanki Gezi Parkı, şimdiki gibi küçücük bir alanla sınırlı da değildi. Taksim’den başlayıp Dolmabahçe sırtlarına kadar uzanan muazzam bir yeşil alan demekti.
Adı ‘Bay Engel’e çıkmıştı
İstanbul Belediyesi’nde 1942-52 yılları arasında kentin imarından sorumluydu Aron Angel. “Yeşile bir çivi dahi çaktırmam” sözüyle biliniyordu. Hukuka bağlılığı ve çalışmalarındaki titizliği nedeniyle adı, ‘Bay Angel’den ‘Bay Engel’e çıkmıştı.
1952 yılında, dönemin vali ve belediye başkanı Fahrettin Kerim Gökay, kendisini çağırtarak, ABD’lilerin İstanbul’da bir otel yapmak istediklerinden bahsetti. Angel, “Tabii, kendilerine birkaç yer göstereyim” dedi. Ama aslında hükümet kararını çoktan vermişti: ABD’liler, Hilton Oteli’ni Gezi Parkı’nda yapacaktı.
Aron Angel, “Böyle bir şeyi asla kabul etmem”, “Bu yeşil alan halkın olmalıdır, bir suça iştirak etmeyeceğim” diyerek, o gece istifa mektubunu yazdı. Mektup, Angel’in hayata ve mesleğine karşı duruşunu özetliyordu: “Şahsi menfaatlerin revaçta bulunduğu bir müessesede çalışmaktan utanç duyuyorum.”
‘Demokrasiyi yanlış anladılar’
Şehir plancısı ve yüksek mimar Aron Angel, Taksim’den başlayıp Divan Oteli’nin arkasından devam eden Hilton Oteli arazisinin tamamını içerip Maçka Parkı’na ve Dolmabahçe sırtlarına kadar uzanan, resmi adıyla ‘2 Numaralı Park’ın oluşturulması için yıllarını vermişti.
Projelerini bizzat çizdiği Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı ile Açık Hava Tiyatrosu da parkın bir parçası olarak inşa edilmişti. Ancak park, bu haliyle sadece birkaç yıl yaşayabildi.
Aron Angel bir söyleşisinde Gezi Parkı için şöyle diyecekti: “Gezi Parkı’nda çok kötü işler yapıldı. 1950’de iktidara gelenler demokrasiyi çok farklı şekilde yorumladılar. Demokraside her şeyin serbest olduğunu sandılar. Onca yılda hazırladığımız planları yaktılar, nazım planı anlayışını yok saydılar.”
‘Müze gibi korumamız lazım’
Aron Angel için dünyada iki şehir vardı; biri İstanbul, diğeri Paris. Ama İstanbul her zaman bir adım öndeydi.
İstanbul’u bir kültür ve turizm şehri olarak hayal eden Aron Bey, belediyede çalıştığı 10 yıl boyunca bu amacına uygun projeler geliştirdi. Bağdat Caddesi’ndeki ayrık nizamlı evler, Yeşilyurt’taki az katlı binalar, Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı hep bu hayalin yansımasıydı.
Ama kimisi maddi, kimisi politik gerekçelerle hayata geçemeyen projeleri de vardı. ‘Taksim’e metro’, ‘Bayrampaşa’ya botanik bahçesi’, ‘Levent’te kadınların çalışma hayatına katılmasını kolaylaştıracak tarzda bina’ projesi, ne yazık ki kağıt üzerinde kalacaktı.
Aron bey, İstanbul’un müze gibi korunması gerektiğini düşünüyordu. Site hayatına da TOKİ binalarına da karşıydı. Gökkafes onun için ‘ucube’ydi.
Kentin dört bir yanından yükselen gökdelenler için de farklı düşünmüyordu. “Bir devletin nasıl anayasası varsa, bir şehrin anayasası da nazım planıdır. O olmazsa şehircilik olmaz” diyen Angel, kentin ehil olmayan kişilere teslim edilmesine çok üzülüyordu.
İki üniversiteyi birden okudu
Aron Angel’i çok sevdiği İstanbul’un ilk şehir plancısı olma yolunda teşvik eden kişi, Atatürk’ün daveti üzerine 1936’da Türkiye’ye gelen Fransız mimar ve şehircilik uzmanı Henri Prost’tu.
Ünlü mimar, İstanbul’un nazım planını oluşturmakla görevliydi. Angel o sıralar, bakaloryasını Galatasaray Lisesi’nden aldıktan sonra İTÜ İnşaat Mühendisliği’ni bitirmiş, aklı karışık bir gençti. Paris’te mimarlık okumayı düşünüyordu…
Genç Aron, liseden bir öğretmeni sayesinde Henri Prost’la tanıştı. Prost, ona Paris’teki birkaç okulun ismini önerdi, “İçlerinden birini seç” dedi. Aron Angel bu okullardan birini beğenip, 1937 sonbaharında Paris’e gitti.
Bir hafta sonra okuldaki bir konferansta içeriye Henri Prost girdi. Aron Angel o an, seçtiği okulun müdürünün Prost olduğunu öğrendi. Henri Prost, Angel’i odasına çağırıp, “Mimarlığın yanında şehircilik de okumak ister misin? Senin için bunu ayarlayabilirim” dedi.
Şehircilik mi?
Aron Angel, o zamana kadar ‘şehircilik’ diye bir şey duymamıştı. Çünkü Türkiye’de böyle bir bölüm yoktu. Hayatının akışını değiştirecek bu teklifi kabul eden Angel, iki üniversiteye birden gitmeye başladı…
1940’ta Paris Üniversitesi’nden şehircilik, Ecole Speciale d’Architecture’den mimarlık diplomasını aldı. Türkiye’ye dönen Aron Angel, Prost’un bu kez, “Birlikte çalışalım” teklifiyle karşılaştı. 10 yıl boyunca birlikte çalışan Angel ve Prost, ‘baba-oğul’ kadar yakın oldu. Hatta Prost’un papyona merakı, Aron beye de geçti.
Abdülaziz’in diş ağrısı tutunca
Sultan Abdülaziz’in Avrupa seyahatinde diş ağrısı tutmasa, Türkiye, Aron Angel gibi bir insanla hiç tanışamayacaktı. Angel’in büyük büyükbabası Avramo Bivas, İtalya Kralı Victor Emanuele’nin diş hekimiydi. Sultan Abdülaziz’in Napoli’de diş ağrısı tutunca, Bivas kendisini kısa sürede iyileştirmişti.
İtalya Kralı, ziyaret sona erdiğinde Sultan’a toprakları üzerinde en çok beğendiği şeyi hediye etmek istediğini söylemiş, Abdülaziz hiç düşünmeden, “Dişçiniz” yanıtını verince, Bivas, kendisine de sorularak Osmanlı kafilesine dâhil edilmişti.
Kanatsız melek
Yaşamı belgesel ve kitaplara konu olan Aron Angel, hayatı boyunca doğru bildiğinden hiç şaşmadı. Soyadını soranlara, “Angel but without wings” (Melek ama kanatsız) diye takılırdı.
1950’de evlendiği ve 2006 yılında beklenmeyen bir anda, trajik bir şekilde kaybettiği eşi Milena’ya tapar, ailesinden, iki kızı ile bir oğlundan ve torunlarından bahsettiğinde gözlerinin içi güler, neşe ve sevgi taşardı. Elim bir trafik kazasında yitirdiği torunu piyano sanatçısı ve parlak bir gelecek vaat eden sinema artisti Uzay Heparı’yı her vesile ile anardı.
Çok disiplinli, prensip sahibi ve çalışkan biri. Her sabah 1 saat -kimileri için ağır- spor yapıyor, her daim çok şık, papyonundan da vazgeçmiyor. “Kolay” diye bir lafı var, “Kolay… Hadi yapalım” gibi bir kolay bu… Kâğıt israfı yapmayan, çizimlerini bile muhasebe hesaplarının arkasına yapan biri.
Bu paylaşım, hakkında bir okuma yapmak isteyenlere fikir versin ve şu medya aleminde Aron Bey gibi birinin adı olsun diye; Gezi’yi, Bağdat Caddesi’ni planlayan kişiyi bilelim diye… Ve şehir planlaması hakkında, onu okuyup, izleyerek biraz düşünelim diye…>>
27 Mart 2024 – BNGV®
YORUMLAR
BDURMUS – 28.03.2024 15:37:44
Şafak Ural hocanın yazısının bağlantısı verilmediği için tarihine erişemedim. Yazı Büyük ölçüde 26.07.2014 tarihli şu linkteki ıOlga Ünaydın Azizoğlu yazısı ile örtüşüyor: https://www.diken.com.tr/bilir-misiniz-ki-gezinin-ilk-direniscisi-yahudiydi/ Aynı yıl İstanbul Hayali (2014) adlı Yönetmen: Perihan Bayraktar Kurgu: Thomas Balkenhol tarafından yapılan Aron Angel’ın (1916-2010) hayat hikayesini, planlarını ve çalışmalarını anlatan video belgesel yayınlanmış. Filmi yorumlayan bir yazı: https://www.arkitera.com/gorus/aron-angelin-istanbul-hayali/ Bayram Durmuş
https://kavrammutfagi.com/makale/istanbul–ya-aron-angel-in-tasarladigi-gibi-olsaydi-
Posted in Uncategorized
Leave a comment