Cumhuriyet erdemdir * Antik Yunan filozofları Platon’a ve Aristoteles’e göre yaşamın amacı iyi bir insan olmaktır ve iyi bir insan olmak da erdemli olmak anlamına gelmektedir. Platon’a ve Aristoteles’e göre adalet de en önemli erdemlerin arasında yer alır.
Antik Yunan filozofları Platon’a ve Aristoteles’e göre yaşamın amacı iyi bir insan olmaktır ve iyi bir insan olmak da erdemli olmak anlamına gelmektedir. Platon’a ve Aristoteles’e göre adalet de en önemli erdemlerin arasında yer alır. Dolayısıyla adil olmayan birisinin erdemli ve iyi bir insan olması olanaklı değildir.
Ancak Platon’un ve Aristoteles’in bu çıkış noktasının halkçı bir aşamaya geçmesi 17. ve 18. yüzyılda İngiliz filozof John Locke ve İsviçreli-Fransız filozof Jean-Jacques Rousseau ile gerçekleşmiştir. Onların önerdiği toplum sözleşmesine göre, mutlak monarşi, teokrasi ve feodalizm yıkılmadan, halkın egemenliğini ve adaleti sağlamak olanaklı değildir.
Cumhuriyet halkın egemenliğine dayalı yönetim biçimidir. Cumhuriyet, krallık, padişahlık, çarlık gibi monarşik bir yönetim biçimi değildir. Monarşilerde halk değil, padişah, kral, çar egemen olur. Teokraside halk değil, ruhban sınıfı egemen olur. Feodalizmde halk değil, toprak ağası egemen olur. O nedenle cumhuriyetin kurulabilmesi, yani halkın egemen olması için hem monarşinin hem teokrasinin hem de feodalizmin yıkılması zorunludur. 18. yüzyılın Aydınlanma filozofları cumhuriyet ile erdem arasında bir bağlantı kurdular ve cumhuriyetçi olmayı aynı zamanda bir erdem olarak gördüler.
Bu düşünceler 1776 Amerikan Devrimi’ne ve 1789 Fransız Devrimi’ne yol açtı. Bu devrimlerle başlayan süreçte monarşi, teokrasi ve feodalizm yıkıldı. Monarşinin yerine yasama, yürütme, yargı arasında güçler ayrılığı, teokrasinin yerine laiklik, feodalizmin yerine mülkiyet hakkı devreye girdi.
Kurtuluş Savaşı’nın lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, 18. yüzyıl Aydınlanma filozoflarından ve Fransız Devrimi’nden etkilendi. Atatürk bu bağlamda aynı devrimleri Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarında gerçekleştirdi. Osmanlı İmparatorluğu da monarşik, teokratik ve feodal bir yapıya sahipti.
Atatürk’ün şu sözleri oldukça önemlidir: “Cumhuriyet, ahlaki erdeme dayanan bir idaredir. Cumhuriyet erdemdir. Sultanlık/ padişahlık, korku ve tehdide dayanan bir idaredir. Cumhuriyet idaresi erdemli ve namuslu insanlar yetiştirir. Sultanlık/padişahlık, korkuya ve tehdide dayandığı için korkak, alçak, sefil ve rezil insanlar yetiştirir. Aradaki fark bunlardan ibarettir.”
AKP iktidarının himayesinde ise neo Osmanlıcı ve Cumhuriyet karşıtı bir bakış açısı gelişmiştir. “İkinci cumhuriyetçiler” ve neoliberaller de onlarca yıl medya organlarında, yayınevlerinde, üniversitelerde, derneklerde, vakıflarda, AKP’nin değirmenine su taşımışlardır.
1920’li ve 1930’lu yıllarda, TBMM’nin kurulması, padişahlık ve halifelik düzeninin kaldırılması, Cumhuriyetin kurulması, bilimsel ve laik eğitim düzenine geçilmesi, kadınların ve erkeklerin her konuda ve hukuk önünde eşit kılınması, din konusunun vatandaşın özgür iradesine bırakılması, çiftçinin toprak sahibi olmasının sağlanması aynı zamanda bir erdemdir.
Selanik’in yakınlarındaki Stagira antik kentinde MÖ 4. yüzyılda doğan ve büyüyen Aristoteles, erdemli olmayı bir yaşam amacı olarak ortaya koyduğu gibi, insanın doğası gereği toplumsal bir canlı olduğunu ve erdemlilik durumuna ancak toplumsal bir bağlamda geçilebileceğini düşünmüştü. O dönemde bu yaklaşım cumhuriyet ve cumhuriyetçilik kavramıyla ifade edilmiş olmasa da cumhuriyetçiliğe doğru çok önemli bir adım atılmıştı.
Aristoteles’ten yaklaşık 2300 yıl sonra yine Selanik’te doğmuş ve büyümüş olan bir başka Makedonyalı, Mustafa Kemal Atatürk, Aristoteles’in attığı temelleri 20. yüzyılda Anadolu coğrafyasında geliştirmiştir.
Felsefenin MÖ 7. ve 6. yüzyılda Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes ile antik Miletos kentinde, Anadolu’da doğduğu düşünülecek olursa Anadolu’ya da bu yakışmıştır.
Bunun değerini kavrayamayan cahillerin ve şaşkınların zavallı bakış açıları, tarihin ve zamanın derinliklerinde yok olup gidecektir.