AYDINLANMA * GÖRÜŞLER, DÜŞÜNCELER

AYDINLANMA * GÖRÜŞLER, DÜŞÜNCELER

İSLAM DEVLETİNİN PROVALARI * DİYANET İŞLERİ BAŞKANI
HER KONUDA “FETVA” VEREREK ANAYASAL SUÇ İŞLİYOR *

Naci Kaptan / 26.08.2025


Anayasanın 136. maddesinde;

Diyanet İşleri Başkanlığı, 633 sayılı kanuna göre “İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek” üzere kurulmuştur.” 136. Madde ise şöyle der: “Genel İdare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda bütün siyasî görüş ve düşüncelerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.”

DİB Ali Erbaş Anayasayı ve DİB kuruluş kanununu hiçe sayarak halifeliğe soyunmuştur. Laik Cumhuriyete ve kurucu önder Atatürk’e düşmanca karşıdır. Hiç bir hutbede Atatürk’ün adını anmaz. Türkiye’yi şeriat hükümlerinin olduğu bir siyasal islam devletine çevirmeye çalışan ve Erdoğan/ AKP’nin siyasal çizgisini güçlendirecek şekilde çalışmakta ve toplumu DİN ve Allah ile aldatarak Türkiye’yi araplaştırmaya çalışmaktadır. Türk ulusu bireyden ümmete dönüştürülmeye çalışılıyor. Millisi yok olmuş Eğitim Bakanlığı özel yaptığı sözleşmelerle eğitimi Diyanete, tarikat ve cemaatlere teslim etmiştir. Okullarda Matematik, Fizik, kimya
derslerinin toplamı, müfredattaki Din derslerinden daha azdır… hangi ülke din eğitimi ile çağdaş dünyada yer almıştır. MEB din işlerinden sorumlu daire başkanı “TÜRKÇE ÖLMÜŞTÜR, İmam hatip okullarında Arapça konuşulacaktır” açıklaması yapmış ve bu konuda hiç bir soruşturmaya uğramamıştır. Erdoğan ve kurduğu kadrolar batı ve arap emperyalizmine hizmet ederek Türkiye’yi karanlığa taşımaktadır.

Partili Cumhurbaşkanı DİB’in protokol sıralamasında yerini değiştirerek ön sıralara ve hatta Gen.Kur.Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının da önüne aldı. Bu değişimi Laik demokratik Cumhuriyetin artık İslam Devletine rota tutmanın işareti olarak düşünebiliriz. Ardından da Yargıtay’ın yeni binasının açılışında DİB yine Erdoğan’ın yanı başında idi ve bu açılış merasimi Laiklik hiçe sayılarak dualarla yapıldı. Hemen hemen tüm açılışlar, ziyaretler ve merasimlerde DİB Erdoğan’ın yanı başında bulunuyor ve toplumu konsolide edecek şekilde din ve Allah’ın adı kullanılıyor. Sivri dilli, Atatürk’e ve Cumhuriyet’e düşman olduğu tüm söylemleriyle belli olan DİB bir kamu görevlisi olduğunu unutarak ve kendi görev alanı, yetkisi dışına çıkarak toplumun nasıl davranması gerektiği hakkında konuşmalar yaparak dini sınırlar çizmeye başladı. DİB Anayasal suç işlemektedir. Anlaşılan odur ki Cumhurbaşkanı DİB’e yeni görevler vermiştir. Erdoğan yaklaşan seçimlerde AKP tabanını konsolide ederek, inançlı, mütedeyyin insanları etkilemeye, oy tabanını genişletmeye çalışmaktadır. Bu kez yine DİN ve İNANÇ siyasete kaldıraç yapılıyor. Laiklik ilkesi çiğneniyor ve Laik Demokratik Cumhuriyet bir İslam Devletine doğru itilmeye çalışılıyor.

Naci Kaptan


“Yüce dinimiz” denilen (Arabistan ürünü) İslamiyet gerçekten söylenildiği kadar yüce midir, yoksa islah (reform) edilmesi, geçerli yaşam şartlarına uydurulması (güncelleştirilmesi) gereken hükümler, emirler içeren bir inanç temsilcisi midir?

Genel olarak islam aleminin durumuna baktığımızda doğru (yani olumsuz) yanıt hemen karşımıza çıkabilir, fakat uygulamayı değiştirmek için formül üretmenin kolay olmadığını da anlarız, çünkü inanç eleştiriye açık değildir, zira Tanrının kelamı sayılmaktadır. Bilim ise eleştiriler sayesinde günümüzdeki kadar gelişmiş ve (bazı istisnalar bulunsa da genelde olumlu yönde) dünyayı değiştirmiştir. Yapay zeka (Artificial Intelligence) sayesinde gelişmeler daha da hızlanacaktır. Bilime, teknolojiye büyük önem veren İsrail, Amerika’nın da desteğiyle, tüm islam alemini dize getirmiş, Gazze’yi de kan gölüne çevirmiştir. B. Netanyahu, Yahudilere vaad edilmiş olduğu Tevrat’ta öne sürülen Filistin topraklarını işgal etme görevinin Allah tarafından kendisine verildiğini fanatikçe savunmaktadır. Benzer şekilde, ülkemizde de Allah tarafından görevlendirildiğine inanan (ve halkı da o yönde inandırmaya çalışan) “üstün” yetkililer vardır; o yönde Diyanet İşleri Başkanının ön sırada yer aldığını rahatça söyleyebiliriz. O ve AKP’nin din sömürüsüne dayalı siyaseti sayesinde “yüce dinimizi” sorgulayan, korkmadan kusurları, yanlışları eleştirebilen aydınlarımızın, yazarlarımızın sayısında belli bir artış olduğunu görmekteyiz. Bunu sağlıklı bir gelişme olarak değerlendiriyor ve “kalemine sağlık yürekli yurtsever Zeynep Oral” diyorum.

Kemal Rastgeldi


Bu Ali Erbaş adlı kişi, laik olması gereken Türkiye Cumhuriyet’inin Diyanet İşleri Başkanı değil, Osmanlı’nın şeriat fetvaları veren şeyhülislamı zannediyor. Bu cüreti ona kim veriyor, onu bu Diyanet değil, Hiyanet ve İhanet İşleri makamına kim oturttu ve koruyor? Biz çok iyi biliyoruz. Bedri Baykam’ın, Kemal Rastgeldi büyüğümüzün ve Zeynep Oral’ın gözlem ve yorumlarına yürekten katılıyorum. Fakat Ali Erbaş ve benzerleri, Cumhuriyet ve laikliğin nimetlerinden hovardaca yararlandığı halde, her gün Cumhuriyet ve laiklik düşmanlığını söylem ve davranışları ile ilan eden kişilere niye “Sayın” diyoruz? Sayın, saygın, saygıdeğer demek değil midir? Bu kişilerin zerrece saygın bir tarafı var mıdır?

Evet, Ali Erbaş hem anayasa suçu hem de yasal suç işliyor ve bunu inatla sürdürüyor. Fakat, talimatını kimden aldığı, kimin koruması altında olduğu çok iyi bilindiği için hiç bir savcının onun hakkında soruşturma açması ve işlem yapması beklenmiyor. Umarım cesaretli gazeteciler Erbaş’ın suçlarını halka duyurmaya devam eder. AKP’nin haksız, hukuksuz saldırıları karşısında CHP’nin düzenli ve başarılı şekilde örgütlediği mitinglerde laikliğin önemi, din istismarı ve Diyanet İşleri konularına daha fazla yer verilmesi yararlı olur. Merak ediyorum, Diyanet mensuplarının eş ve anneleri, ana ve babalarının mirasından erkek kardeşlerine göre daha az mı, yoksa eşit pay mı aldılar acaba? Gazetecilerin bunu da araştırmasını ve belgelemesini ümit ediyorum.

Asım Esen


Katı, kindar bir Atatürk ve laiklik karşıtı tutuma sahip olduğu için Sn. Ali Erbaş özellikle seçilmiş ve (kanaatimce) Cumhuriyetimizin, anayasamızın temel ilkelerine değil, AKP’nin “islamofaşist” diyebileceğimiz gerici siyasetine hizmet etmesi amacıyla o otoriter makama getirilmiştir. Fırsat buldukça eline kılıç alarak sert, kışkırtıcı fetvalar vermesi de, uzlaşma ve hoşgörüden yoksun bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Daha önce de belirttiğim gibi, saf halkımızın cahil (ve değişen dünya gerçeklerinin kasten dışında) bırakılmasının baş sorumlularından birisi (belki de en güçlüsü ve yurt çapında en örgütlüsü) Diyanet İşleridir. Sn. Baykam (kibarlık gözeterek) dinde zorlama olmadığı görüşüne değinse de, atalarımızın kılıç zoruyla İslamlaştırıldığına dair pek çok kanıt (ve günümüzde de sayısız İslami Terör Örgütünün yaygın saldırılarda) bulunduğu bilinmektedir. İslamiyeti şirin (masum) göstermeye çalışmanın beyhude olduğu düşüncesindeyim; diğer bütün “yüce” denilen dinler gibi onun da sabıka dosyası bir hayli kabarıktır. En kötü şekli de, eğer HAMAS’ı saymazsak, galiba günümüzde Afganistanda ilkelce uygulanandır. Orada artık “kadın” yoktur, insan haklarının tümünden yoksun köleler, cariyeler vardır.

Medreseye çevrilen okullarımızdan bilim ve akılcılık (örneğin Evrimle ilgili dersler) dışlanarak (bebek yaştakilere bile) sünnilik şeklindeki islam dini (Diyanetin ve tarikatların da yoğun baskı ve desteğiyle) ZORLA “aşılanmakta”, Atatürk karşıtı ve CHP düşmanı kuşaklar hiçbir anayasal denetim gözetilmeden yetiştirilmektedir.

Sağduyuya, yasalara aykırı beyan ve davranışları ile halkı tahrik edip kutuplaştırması bakımından başta CHP’nin Sn. Ali Erbaşı uyarması, umursamadığı taktirde dava açması daha doğru ve etkili olabilir görüşündeyim. Bilim ve akılcılık ile kör inanç nasıl ki bir diğerinin (uzlaştırılamaz) karşıtı ise, Diyanet İşleri de, uygar, çağdaş Atatürk Cumhuriyeti için bir çelişkidir, onun kuruluş felsefesine aykırı bir ayak bağıdır. Bu hassas konudaki duyarlılığı için kendisine teşekkür etmemiz gereken Sn. B. Baykam’ın yazdığı mektuptaki kibarlık ve nezaketi (son derece mağrur) Sn. A. Erbaşın anlayıp anlayamayacağını umarım yakında (ülke daha fazla batmadan) görmek kısmet olur! Dinsizlikle suçlanmaktan korkmadan gerçeklere erişmeyi, fikir ve eleştiri paylaşmayı önemseyen kaç kişi bu kez yanıt verme zahmetinde bulunacak diye de ayrıca merak etmekteyim !

Kemal Rastgeldi



Merhaba Kemal Ağabey,

Öncelikle maillerinizi güncel olarak takip ettiğimi söylemek isterim. Neredeyse hemen her mailinizde benim de düşüncelerimi ve benim aklıma gelmeyen çok daha farklı konuları dile getirdiğiniz için üstüne ekleme yapamıyordum; bu sebeple size pek cevap yazamadım bugüne kadar. Ancak maaşı vergilerimiz sayesinde ödenen bu Ali Erbaş konusunda benim de size aktarmak istediğim bir iki konu var. İlk olarak, ben kendisini anarken isminden önce “Sn.” koyamıyorum. İkinci konu, kendisi ve kendisi ile aynı kurumdaki, aynı zihniyetteki kişileri düşüne düşüne kendimce bir kaç satır yazdım ve bunları yapay zeka araçları kullanarak şarkıya çevirdim. Enstrüman çalma konusunda siz ve ailemizdeki diğer Rastgeldi’ler gibi yetenekli olmadığımdan sizinkiler kadar ince ve estetik bir şarkı çıkmadı ortaya ama tarz olarak sözlerdeki öfkeyi yansıttığını düşünüyorum 🙂 Umarım sizin de hoşunuza gider:

Youtube kanalımdaki yapay zeka ile oluşturduğum diğer şarkıları dinlemek isterseniz de kanalımın adresi şu: https://www.youtube.com/@osman.nokta.r

Görüşmek dileğiyle, saygılarımla.

Osman Rastgeldi


Sevgili Osman,
Demokrasiye, insan (özellikle de kadın) haklarına, laikliğe, özgür fikirlere belki de dünyada en çok yer ve önem veren, gelişmiş bir ülke olan İsveç’te uzun yıllar yaşadığım için inançların hiç birine, özellikle de islam dinine sempati duyamadım. Belki de farklı (biraz anarşist, isyankar ruhlu) yapıya sahip olduğum için sorgulama, eleştirme alışkanlığım erken yaşlarda başladı. Yatılı olarak Robert Kolejde geçirdiğim altı yıllık sürenin ve o kozmopolit (çok uluslu) ortamda okul arkadaşlarımla (din dahil) her konudaki sohbetler, tartışmalar ufkumun genişlemesine sanıyorum yardımcı olmuştur. Gayrimüslim (özellikle de Ermeni) öğrenciler genelde gayet başarılıydı. Yatakhanemizde bir de çok zeki fakat fanatik derecede dinine bağlı bir Yahudi arkadaşımız vardı. Bir kapı arkasına gizlenip ibadetini yerine getirmeden asla gidip yatağına yatmazdı. İsrail halkının gelenek ve inançlarına ne denli bağlı olduğunu, Tevrat’ta belirtildiği söylenen emirlerin ve Allah tarafından karar verildiğine inanılan “kutsal topraklar” bağışının uygulanış şekline bakarak kolayca görebiliriz. Tarih boyunca devam etmiş olan din savaşlarının en kötü örneklerinden birine Gazze’de tanık olmaktayız. Bilim, teknoloji, eğitim ve iletişim araçları çağımızda bu denli gelişmişken, sorunları çözmek için en acımasız ve toplu telef edici savaşlara baş vurulması, insan neslinin evrim sürecinden nasibini yeterince almamış olduğunu göstermektedir. Yapay zekanın, zamanla, sorunları insani ve barışçıl yollarla çözüme kavuşturmada ne denli katkısı olabilir acaba?

Kanaatimce ülkemizdeki sorunların başında islam dininin istismar edilmesi gelmektedir. Diyanet İşleri Başkanının çağdışı beyan ve davranışları bu istismarın, dindeki aksaklıkların doğal bir ifadesidir. Ülkemizin laikliğe kavuşarak çağdaş, akılcı bir şekilde yönetildiğini görmek benim kuşağıma kısmet olmayacak gibi görünüyor.

25.08.2025 Kemal Rastgeldi

This entry was posted in DİN-İNANÇ, İrtica, ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, SİYASAL İSLAM, YOBAZLIK - GERİCİLİK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *