TARİHİN İÇİNDEN * OSMANLI DEVLETİNİN ÇÖKÜŞ VE YENİLGİ DÖNEMİ * BALKAN SAVAŞI * II. Abdülhamid, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1.592.806 km² toprak kaybı ile en çok toprak kaybeden padişahlarından biri oldu.

II. Abdülhamid, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1.592.806 km² toprak kaybı ile en çok toprak kaybeden padişahlarından biri oldu.


1878’den 1908’e kadar Mısır, Sudan, Habeş vilayetleri (Eritre, Cibuti, Kuzey Somali toprakları), Tunus, Sırbistan, Karadağ, Dobruca ile birlikte Romanya, Bulgaristan, Girit, Kars, Batum, Ardahan, Artvin, Bosna-Hersek ve Kotur, onun döneminde kaybedildi. Yemen’de 1904 sonrasında İmam Yahya ve Şeyh İdrisi isyanları, Lübnan’da Ammiya Ayaklanması baş gösterdi, Kuveyt özerk hale gelip İngiliz kontrolüne girdi, Arabistan’da döneminin başında sağlanan kontrol 1902 ve sonrasında İbn Suud isyanı ile kaybedildi.


Balkan Savaşı (1912–1913)

On yıllık savaş dönemi” olarak tabir edilen ve Trablusgarp ile başlayıp Balkan Savaşlarıyla devam eden, Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında verilen Milli Mücadele ile son bulan bu süreç Türk Tarihi açısından zorlu bir dönemi ifade etmektedir.

Bu savaşların her biri ayrı bir kırılma noktasına sahip olmasına karşın Balkan Savaşları, asırlardır hâkimiyetimiz altında bulunan toprakların kısa bir süre içerisinde elimizden çıkması ile asker ve sivil binlerce insanın hayatını kaybetmesi gibi pek çok olumsuz neticeyi de beraberinde getirmişti.

1877-1878 Osmanlı-Rus (93 Harbi) Harbi’nden sonra Balkanlardan Anadolu’ya bir göç hareketi devamlı olarak yaşanmış, bu göç, 20.yüzyıl başında yaşanan Balkan Savaşları ile vahim bir görünüm kazanmıştır.

Birinci Balkan Savaşında Türk ordusu, çok hızlı bir yenilgiye uğramıştır. Asker sayısı bakımından Türk ordusunun bire karşı iki oranında bir güçle bağlaşıklara karşı savaşması, Trablusgarp’ta (Libya) İtalya ile savaşın devam etmesi, Yunan donanması yüzünden deniz yoluyla ikmal yapılamaması ve askerî yönden yeterli hazırlıkta olunmaması dolayısıyla Osmanlı Devleti kolay bir şekilde mağlup olmuştur.

Bulgarlar, Yunanlar, Sırplar ve Karadağlıların Müslüman-Türk halkı yok etme ve topraklarından kovma isteği nedeniyle yaptıkları zulümler, Rumeli’ndeki Türk-Müslüman ahalinin göç ederek İstanbul ve Anadolu’ya gelmesiyle neticelenmiştir

Türkleri Avrupa’dan atmak amacını güden Şark Siyaseti’nin bir ürünüdür. 18. yy.’ın ikinci yarısında Çarlık Rusya’sının uygulamaya soktuğu “Şark Siyaseti” ile önce Türklerin Avrupa’daki toprakları üzerinde, savaşlar ve ayaklanmalar yolu ile yeni devletler kurdurulmuş, sonra bu devletler genişleme amacı ile Osmanlı Devleti’ne saldırtılmıştır.

1912 yılına gelindiğinde Türklerin Doğu Trakya’dan Batı Trakya’ya, Makedonya’ya, Arnavutluk’tan Adriyatik Denizi’ne uzanan dar bir şerit halinde toprağı kalmıştı.

Bu topraklardan da Türkleri atmak için, Rusya’nın teşviki ile Osmanlı’dan ayrılan 4 küçük devlet (Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ) savaşa hazırlandı, aralarında ittifak yaptırıldı, 9 Ekim 1912’de Karadağ’ın saldırısı ile savaş başlatıldı, 5 gün sonra diğerlerinin de saldırıya katılmasıyla Balkan Savaşı patladı.

Türk ordusu savaşta varlık gösteremedi ve Osmanlı Rumeli’sinin savunulmasının güç coğrafi durumu da buna eklenince, kaçınılmaz sonuç erken geldi. Makedonya bölgesini savunan ordu ile Doğu Trakya’yı savunan ordunun bağını sağlayan Batı Trakya, 11 günde Bulgarların eline geçti. İki ordu arasındaki irtibat kesildiği gibi, Makedonya’daki Batı ordusunun Türkiye ile bağı koptu ve yaklaşık 40 günde Makedonya bölgesi ve Arnavutluk elden çıktı.

Doğu Trakya’da ise Bulgar ordusu 24 günde Çatalca önüne geldi. Bir kolu ile de Bolayır’a yanaştı. Türk’ün Avrupa’daki toprakları, ortalama 1 ay gibi kısa bir sürede elden çıktı.

Balkan Savaşı, doğu (Trakya) ve batı (Makedonya ve Arnavutluk) olmak üzere iki cephede meydana gelmiş; doğu cephesinde Bulgarlarla, batı cephesinde ise bütün müttefiklerle mücadele edilmişti. Bulgarlar, 21-23 Ekim’de Edirne ile Kırklareli arasında Sütoğlu ve Pınarhisar Muharebelerini, 28 Ekim-2 Kasım’da ise Lüleburgaz Savaşı’nı kazandılar.

Bu yenilgi neticesinde Kırklareli Bulgarlara geçti ve Türk ordusu Çatalca hattına kadar çekilmek zorunda kaldı. Batı cephesinde de durum iyi değildi. Priştine, Serfiçe, Yenipazar, Karaferye, Vardar, İştib, Üsküp ve Manastır gibi asırlarca Türk hâkimiyetinde kalan bölgeler birkaç gün içerisinde kaybedildi. 23-24 Ekim’de Türk ordusu Komanova’da Sırplara yenildiği gibi Selanik’i korumakla görevli Tahsin Paşa da 35 bin kişilik ordusu ile Selanik’te Yunanlılara savaşmadan teslim oldu.

Mustafa Kemal, bu sonucu daha önceden görmüştü. Daha kurmay yüzbaşı iken, 1909’da Selanik’te, ordunun yakın bir savaşa hazırlanması gerektiği görüşünü savunur. Bu savaşa yönelik, bir plan dahi tasarlar ve bunu ulaşabildiği makamlara anlatmaya çalışır. Planı dikkate alınmayan Mustafa Kemal, işte bu bozgun ortamında İstanbul’a dönmüştü.

Trablusgarp’a giderken yakın arkadaşı Ali Fuat Cebesoy’a, dönüşünde Selanik’i bir kez daha görüp göremeyeceğini bilmediğinden söz etmiş; İstanbul’da buluştuğu Asım Gündüz’e de “Asım biz gidiyoruz ama korkarım ki dönüşte Rumeli’yi bile elden çıkmış bulacağız.” diyerek endişelerini dile getirmişti.

Trablusgarp’a giderken duyduğu korkuları gerçeğe dönüşmüştü. Balkanlar elden çıkmış, doğduğu yer olan çok sevdiği Selanik de kaybedilmiş, annesi ve kız kardeşi oradan göç etmek zorunda kalmışlardı.

Bu kayıptan duyduğu acıyı “Zabit ve Kumandan ile Hasbıhal” adlı yapıtında şöyle açıklamıştı: “Bir gün işittim ki baba ocağım Selanik ve oradaki anam, kardaşım, bütün akraba ve yakınlarım-mahiyetlerini anlattığım için vatanımdan kovulduğum kişiler tarafından- düşmana hibe edilmiştir. Bir gün duydum ki Hortacı Süleyman camisinin minaresine çan takılmış ve orada yatan babamın kemikleri Yunan palikaryalarının kirli ayakları altında çiğnenmiştir.”

This entry was posted in GÖÇLER-GÖÇMENLER, SAVAŞLAR-ÇATIŞMALAR, Tarih. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *