DENİZLER VE DENİZCİLİK * 2024’e Okyanuslardan ve Denizlerden Bir Bakış

2024’e Okyanuslardan ve Denizlerden Bir Bakış

E. Amiral Cem Gürdeniz – 30 Aralık 2024

Dünya jeopolitik hesaplaşma dönemine girdi. 2024 yılı belki de son 80 yılın en kanlı ve en vahşi gelişmelerine tanık oldu. Önümüzdeki dönem jeopolitik çatışma döneminin devrimci değişimlerine tanık olacak. Bu sürecin temel belirleyicileri 2008 krizinden sonra neoliberal ekonomik modelin çöküşü, Çin’in ekonomik bir dev haline gelirken bir deniz gücü olarak ortaya çıkması ve Rusya’nın Ukrayna cephesinde ABD ve NATO’ya karşı direnişi oldu.

Jeopolitik ve jeoekonomik dalgalanmalar uzun bir aradan sonra rezonans evresine girdi. ABD, Rimland jeopolitiğinin dayatmalarına ve son 3 yıldır Kiev’e verdiği olağanüstü lojistik ve finansal desteğe rağmen Ukrayna’da geriliyor. ABD’den ayrı düşünülemeyen İsrail jeopolitiği, ABD tarafından kurulan cihatçı terör çeteleri ve ABD’nin İsrail’e sağladığı muazzam siyasi, hukuki ve lojistik destek sayesinde Suriye’de örneklendiği gibi ilerliyor. Küreselleşme, neoliberalizm ve tek kutupluluk dünyası artık sona eriyor. 2025’e böyle bir konjonktürde giriyoruz. 2024’te okyanuslar ve denizlerle ilgili gelişmelere baktığımızda karada olanlara benzer bir tablo görüyoruz. 2024 yılı deniz jeopolitiği, jeoekonomik ve deniz gücü perspektiflerinde devrim niteliğinde olaylara ve gelişmelere tanık oldu.

Buzlar Eridikçe Hegemon Denizi Jeopolitiği Kaybediyor

Jeopolitik açıdan baktığımızda en önemli gelişme hiç kuşkusuz Arktik Okyanusu’nda Kuzey Deniz Rotası’nın (NSR) açılmasıydı. Panama bayraklı, Ice Class olmayan, 294 metre uzunluğundaki PANAMAX sınıfı 5000 konteyner (TEU) taşıyan ”Flying Fish 1” adlı konteyner gemisi, Rusya’nın Saint Petersburg kentinden ayrılmasından üç haftadan kısa bir süre sonra 25 Eylül 2024’te Çin’in Şanghay kentine ulaştı. Gemi, 8000 millik bu yolculuk boyunca ortalama 16 knot hıza ulaştı ve en önemlisi Rus buzkıran gemilerine ihtiyaç duymadı. Böylece Rusya, dünya deniz ticaret sistemine sadece kıtaları birbirine bağlayan en kısa deniz ulaşım rotasına sahip olduğunu kanıtlamakla kalmadı, aynı zamanda dünya tarihinin son iki yüzyılında ilk kez,   Anglo-Sakson deniz hegemonyasının egemen olduğu Deniz Yolları’nda kendi kontrolünde bir deniz ulaşım rotasına sahip oldu.

İSTANBUL KÖPRÜSÜ

Konteyner / Panamax, IMO 9200811 ( Kaynak ).

Bu ulaşım güzergahının, savaş zamanlarında okyanus güçleri tarafından diğer bölgelerde ablukaya alınacak Asya güçlerinin nakliye çabalarına büyük katkı sağlayacağı açıktır. Bu devrimi getiren süreçte ABD liderliğinden kaçınılmaz karşı hamleler geldi. Birincisi, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya hızla kabul edilmesi, ikincisi ise Norveç’in Arktik Okyanusu’nda bir kıyı devleti olarak bir Amerikan askeri ileri üssüne dönüştürülmesiydi. Bu bağlamda, 20 Ocak 2025’te göreve başlayacak olan ve Rusya’dan sonra Arktik Okyanusu’nda en uzun kıyı şeridine sahip olan Kanada’yı ABD’nin 51. eyaleti yapmak isteyen ve Danimarka’ya bağlı olan Arktik Okyanusu’na giriş ve çıkışı kontrol eden Grönland’ı satın alma isteğini dile getiren yeni ABD Başkanı Trump’ın, ABD’nin Arktik Okyanusu’ndaki jeopolitik hedefleri ve kenar kuşak jeopolitiği çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.

ABD’nin, Rusya’nın kendi kontrolü dışında Çin’e savaş zamanı desteği sağlayabilecek bir deniz ulaşım rotasına tahammül etmeyeceği bir gerçektir, ancak bunu engellemek son derece zordur. Çünkü Rusya, hem coğrafi hem de kuvvet yapısı açısından Arktik’te belirgin stratejik avantajlara sahiptir. Öte yandan Çin, Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan sonra Arktik Bölgesi’nde Rusya ile hızla işbirliği geliştirmiştir. Örneğin, Rus ve Çin bombardıman uçakları zaman zaman Alaska kıyılarında ortak devriyeler gerçekleştirmektedir. Benzer şekilde, Bering Boğazı’ndan geçen Çin ve Rus sahil güvenlik gemileri, her yıl belirli zamanlarda Arktik sularında ortak tatbikatlar ve devriyeler gerçekleştirmektedir. Çin kendini Yakın Arktik Devleti olarak tanımlamaktadır. Bölgede yalnızca jeopolitik çıkarları yoktur. Rusya ile, öncelikle enerji ve nadir toprak metalleri alanında birçok ortak yatırımı bulunmaktadır.

Husilerin Görünmez Deniz Gücü

İkinci gelişme şüphesiz İsrail’e ve İsrail yanlısı ticaret gemilerine, Batı’nın direniş ekseni olarak tanımladığı İsrail’e düşman devletler ve devlet dışı aktörler tarafından denizde oluşturulan asimetrik riskleri ve tehditleri içeriyor. Bu bağlamda, hem ABD ve İngiltere’nin hem de İsrail’in çok sayıda hava ve füze saldırısına maruz kalmasına rağmen, Kızıldeniz ve Bab el-Mandeb Boğazı’nda tipik Erişim Engelleme ve Alan Reddi taktiklerini uygulayan Yemenli Husilerin tehdidi devam ediyor. Bu durum aslında teknolojik yeteneklerin asimetrik etki yaratacak şekilde kullanılması ve patlayıcıların yayılması sonucu ortaya çıkıyor. Bu, teknoloji transferi veya askeri yardım yoluyla büyük güçlerin rekabeti döneminde devlet dışı aktörlerin ne kadar etkili olduğunu ortaya koyuyor.

Rusya Suriye’den Ayrılıyor

2024’ün en önemli gelişmelerinden biri de hiç kuşkusuz ABD ve İsrail destekli bir Cihatçı Çete’nin Suriye’deki rejimi değiştirmesi oldu. Bu gelişmeye paralel olarak Suriye’de Esad rejiminin çökmesinin ardından Rusya’nın Tartus Deniz Üssü ve Hmeymim Hava Üssü’nden uzaklaşması Doğu Akdeniz’deki güç dengeleri açısından önem taşıyor. Yeni rejim Rusya’dan her iki üssü de terk etmesini resmen istemese de Rusya’nın bu üslerdeki askeri malzemesinin bir kısmını Libya’ya aktardığına dair medya haberleri var. Bu bağlamda, Amerikan neocon’larının ve deniz stratejistlerinin, sınır bölgesinin jeopolitiği çerçevesinde Rusya’nın Süveyş Kanalı’na çok yakın bir üs kurmasına izin vermesi ve Batı yanlısı rejime baskı yapmaması beklenemez.

Sualtı Kabloları ve Boru Hatları

2024’teki önemli deniz kazalarından biri, 17 Kasım 2024’te İsveç’in Gotland adası ile Litvanya arasındaki deniz tabanı iletişim kablosunun kesilmesiydi. NATO çevreleri bu olayı hemen Rusya’nın ve hatta bölgedeki bir Çin ticaret gemisinin sabotaja bağlamaya çalıştı. Ancak Batı çevrelerinin bu suçlamaları, CNN ve New York Times gibi neocon yayınlar dışında kimse tarafından görmezden gelindi.

Benzer bir durum Şubat 2024’te Bab el Mendeb Boğazı’nda yaşandı. Avrupa ile Asya’yı birbirine bağlayan deniz tabanı internet kablosu hasar gördü. Hindistan ve Körfez ülkelerinde ciddi sorunlar yaşandı. Başlangıçta Husiler suçlansa da daha sonra hasarın bir trol balıkçı gemisinden kaynaklandığı anlaşıldı. Dünyada her yıl yaklaşık 100 deniz tabanı kablosu hasar olayı yaşanıyor. Bunların %40’ı balıkçı, %16’sı gemi çapası, %5’i deprem ve %5’i üçüncü şahısların neden olduğu hasarlar olarak kayıtlara geçiyor. Ancak savaş durumunda bu kablolara saldırılar şüphesiz kaçınılmaz olacaktır. Söz konusu kablolar barış ve gerginlik dönemlerinde tüm tarafların ortak çıkarlarına hizmet ettiğinden aktif saldırılardan ziyade kablolar üzerinden keşif, gözetleme ve bazı durumlarda haberleşme istihbaratı (COMINT) amaçlı operasyonlar yapıldığı bilinmektedir. Önümüzdeki dönemde deniz tabanı savaşları kapsamında kritik deniz tabanı altyapılarının korunması veya tahrip edilmesi, deniz savaşlarının önemli cephelerinden biri olmaya devam edecektir.

Çin ve Batı Pasifik Dengesi

2025 yılına girerken, ABD Deniz Kuvvetleri 33. Komutanı Amiral Lisa Franchetti tarafından hazırlanan Deniz Kuvvetleri Yol Haritası Belgesi’nde açıklandığı gibi, ABD ve Çin rekabeti 2027/2028’de silahlı çatışma aşamasına ulaşabilir. Görünüşe göre Çin, Batı Pasifik Okyanusu’nda deniz savaşında üstünlük elde etti. Bunun temel nedeni sadece deniz ve hava kuvvetleri varlıkları arasında Çin’in lehine olan sayısal üstünlük değil. Çin Deniz Kuvvetleri’ni 30 yıl gibi kısa bir sürede savunmacı bir stratejik dönüşümden saldırgan bir stratejik dönüşüme dönüştüren temel faktör, gemi inşa kapasitesidir. Bu kapasite, deniz, ticari gemiler ve insansız su üstü/su altı araçları alanında her geçen gün gelişiyor. Bugün Çin’in 48 dizel-elektrikli, 65 denizaltısı ve 395 su üstü savaş gemisi var. Donanmanın 2030 yılına kadar 85 denizaltı ve 435 su üstü gemisine sahip olması planlanıyor. Çin şu anda dünyadaki tüm yeni ticaret gemisi siparişlerinin %64,7’sini kontrol ediyor.

Bu gelişmelere paralel olarak ABD Deniz İstihbarat Müdürlüğü (ONI), Çin’in 2024 yılı itibarıyla ticari gemi inşa kapasitesinin ABD’ninkinden 232 kat fazla olduğunu duyurdu. Benzer bir yorum ABD Deniz Kuvvetleri Bakanı Del Toro  tarafından da yapıldı :

“Çin, ABD’nin 7 yılda üretebildiği gemi sayısını bir yılda üretebiliyor.”

Bugün Çin, gemi inşa alanında ABD’nin II. Dünya Savaşı’nda elde ettiği başarıya benzer bir başarıya ulaşmıştır. Bu gelişme deniz kuvvetleri yeteneklerine de yansımıştır. Çin, savaş gemilerinin makinelerini, elektronik sistemlerini ve silahlarını dışarıya bağımlı olmadan üretmektedir. Çin’in 2010’dan sonra 6 nükleer balistik füze denizaltısı ve 6 nükleer saldırı denizaltısı inşa edebilmesi, bu kapasitenin en önemli örneğidir. Çin’de, 2023 yılı itibarıyla sadece Devlet Gemi İnşa Şirketi’nde (CSSC) yaklaşık 200 bin kişi çalışıyordu. Geriye kalan 1.100 tersanede çalışanlar da hesaba katılırsa, Çin’de gemi inşa sektöründe yarım milyondan fazla işçi çalışmaktadır.

Öte yandan ABD, Çin ile 2027/2028 çatışma senaryosuna paralel olarak Batı Pasifik’te operasyonel ortamın oluşturulması, üslendirilmesi ve şekillendirilmesi için her düzeyde faaliyetlerini sürdürüyor. Japonya’da 85 ayrı kara, deniz ve hava üssünde 53.700 ABD askeri personeli bulunurken, Güney Kore’de 70 ayrı üste 25.400 ABD askeri personeli bulunuyor. ABD Donanması, 2024 yılında koloni adası Guam’a nükleer saldırı denizaltılarını kalıcı olarak konuşlandırmaya başladı. Japonya/Okinawa’dan 2000 ABD deniz piyadesi Guam’a transfer ediliyor. Bu adanın Çin’e en yakın Amerikan toprağı olduğunu hatırlatmakta fayda var. Ayrıca Guam, Balistik Füze Savunması için Aegis sistemiyle donatılmış durumda. Tayvan’a silah satışı ve Tayvan silahlı kuvvetlerini eğitme programları artırıldı. Filipinler’deki mevcut 5 Amerikan üssüne ek olarak, 4 yeni üsse ABD kuvvet konuşlandırma ve askeri yığınaklama hakkı verildi. Ayrıca, Çin’in iç bölgelerini vuracak Amerikan füze sistemleri ve gemisavar füze sistemleri bu ülkeye konuşlandırılıyor. AUKUS çerçevesinde Avustralya ile ortak nükleer saldırı denizaltısı inşa projesi yavaş da olsa ilerliyor. 2.500 Amerikan deniz piyadesi Avustralya/Darwin’de konuşlandırılmış durumda. Papua Yeni Gine’deki havaalanları ve limanların kullanımı ABD’ye bağışlandı. Fiji Hükümeti ayrıca ABD Kuvvetlerine adada üs kurma ve inşa etme hakları verdi. Batı Pasifik alanındaki bu faaliyetler şüphesiz 2025’te daha da yoğunlaşacak.

2025 ve Devam Edecek Delilik Dönemi

Küresel düzende istikrar, dünya çapında kabul görmüş egemen bir devletin koşulsuz liderliği altında sağlanır. 1945’ten sonra bu hegemon ABD’ydi. Küresel lider yozlaşırsa, güç tuzağına düşerse ve küresel konsensüsün kendisi için bir tehdit haline gelirse, yükselen güçler bu hakimiyete meydan okuyacaktır. ABD özellikle 2001’den sonra bu konuma düştü. Hegemon çöktüğünde dengeler bozulur. 2019’da büyük güçler arasındaki rekabet dönemi başladı. Böylece çatışma ve istikrarsızlık dinamikleri her yerde belirginleşti. Çöken hegemon ABD, gücünü korumak ve dünya liderliğini sürdürmek için her şeyi riske atacaktır. Buna nükleer savaş bile dahildir.

1991’de Nükleer Kıyamet Saati tarihinin en güvenli dönemindeydi. O yıllarda gece yarısına (kıyamet) 17 dakika vardı. Bugün ise sadece 90 saniye kaldı. ABD Başkanları son 34 yılda nükleer kıyamet riskini 17 dakikadan 90 saniyeye nasıl düşürmeyi başardılar? Bugün Ukrayna ve Ortadoğu’da devam eden savaşlar, ABD’nin her hafta yarattığı yeni krizler ve rejim değişikliği çabaları bu sorunun cevabıdır. Bu savaşların ve krizlerin temel nedeni, gerileyen ancak savaşlara dayanan hegemonun dayatmalarına Çin ve Rusya’nın meydan okumasıdır. Sonuç olarak, hegemon gönüllü olarak pozisyonundan vazgeçmeyeceği için mevcut krizler daha da büyüyecek ve nihai bir hesaplaşmaya varılacaktır.

İsrail Faktörü

Mevcut kaosun bir diğer nedeni de 1970’lerden beri ABD jeopolitiğinin ayrılmaz bir parçası haline gelen İsrail’dir. İsrail önce kendi etrafında bir güvenlik kuşağı oluşturdu ve ardından Nil’den Fırat’a kadar uzanan topraklarda 2700 yıl önceki teolojik rüyayı gerçekleştirmeye yöneldi. İsrail 1948’de kurulduğunda sosyalist bir devletti. Bugün ise tamamen dindar ve yayılmacı bir devlet haline geldi.

Öte yandan ABD’nin Ortadoğu’daki dış politikasını yönlendirmeyi ve şekillendirmeyi başarmış bir devlettir. ABD’li neoconlar ve Netanyahu’nun birlikte hazırladıkları ve Filistin devletini reddettikleri 1995 tarihli “Temiz Kopuş Raporu” bu konudaki en güçlü kanıttır. Soğuk Savaş’ın ardından ABD, bu çerçevede 6 Ortadoğu/Afrika ülkesinin haritasını veya rejimini değiştirdi. Bunu İsrail ve NATO ile ortaklık yaparak yaptı. Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Sudan ve Somali doğrudan ABD ve İsrail’in jeopolitik çıkarlarına göre şekillendirildi ve nihayetinde yüz binlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan askeri müdahalelere, darbelere, iç savaşlara ve kaosa maruz kaldılar. Ne yazık ki Türkiye de 2002’den sonra bu süreçte ABD’nin yanında aktif rol aldı. 8 Aralık 2024’te neoconların ve İsrail’in Suriye’deki zaferinden sonra bir sonraki vurulacak ülke İran gibi görünüyor.

ABD ve Kargaşa Yaratma Potansiyeli

ABD, gerileme ve çöküş sarmalında, stratejik deniz ulaşımı, su, gıda ve enerji kaynakları darboğazlarının kontrolü için küresel mücadelesini tüm gücüyle sürdürmektedir. Amaç, büyük hesaplaşma dönemi başladığında ekonomik, askeri ve teknolojik alanlarda rakiplerine karşı durumsal bir üstünlük elde etmektir. Bu amaçla, yaratılacak küçük krizler, vekalet savaşları, iç savaşlar, darbeler ve rejim krizleri yoluyla rakiplerin gücünü kanserleştirmek ve eritmek hedeflenmektedir. ABD, 1945’ten beri sahip olduğu yumuşak gücü bu amaçla, özellikle uluslararası sistemi kendi tarafına çekmek için kullanmaktadır. Bu amaçla, insan hakları, demokrasi, serbest piyasa ekonomisi, küreselleşme ve kural temelli dünya düzeni gibi kavramlar, kurum medyasının dünya kamuoyunu yanıltmak için en çok kullandığı kavramlardır. Bu kavramlar üzerinden Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Filistin, Lübnan, Sudan ve Somali’de askeri müdahaleler, iç savaşlar ve harita değişiklikleri gerçekleştirilmiştir. Yüz binlerce ölü, devam eden iç savaşlar ve kanserli rejim sorunları yaratılmıştır. Türkiye gibi ülkelerde CIA, MI6, BND, MOSSAD bağlantılı FETÖ tipi örgütlerle önce sahte davalar, sonra da fiili darbe girişimleri organize edildi. 

ABD ve Azalan İtibarı

ABD, İsrail’in barışı ve kendi küresel liderliğinin devamı için dünyanın geri kalanını ateşe atmaktan hiç çekinmemiştir. Ancak bugün yeni bir dünya kurulmuştur. ABD’nin her alanda mutlak hakimiyeti artık söz konusu değildir. Çok kutuplu dünya sistemi etkisini ve varlığını her alanda hissettirmektedir. Batı’nın demokrasi ve insan hakları mantralarıyla örgütlü ve kaba askeri güç kullanımının veya kurallara dayalı dünya düzeninin etkinliği her geçen gün azalmaktadır.   İsrail’in soykırımlarına koşulsuz destek verilmesi ABD’nin itibarını ve güvenilirliğini yerle bir etmiştir. Son olarak, Suriye’de başlarına milyon dolarlık ödül konulmuş cihatçı köktendinci örgütlerin bir devleti yıkması, Irak ve Libya örneklerinden sonra ABD sicilinde derin yaralar açmıştır. ABD artık küresel barış ve istikrarı değil, kendi çöküşünü geciktirecek savaşlar, kaos ve yıkım peşinde koşan bir devlet haline gelmiştir.

Bugün ABD içindeki neocon ve neoliberal sistemi temsil eden küreselcilerle, ekonomik kalkınmayı ve üstünlüğü önceleyen Trump önderliğindeki milliyetçiler arasındaki mücadele, geleceğin küresel güvenlik yapısını belirleyecektir. ABD, küreselleşmenin finansal/sermaye yapısı üzerinden haksız kazançlar elde ederken, üretimi Çin’e bırakmak sonunu hızlandırmıştır. ABD kendi gücünün dışında hareket etmeye devam ettikçe, içsel çürüme ve kaçınılmaz hesaplaşma çöküşünü hızlandıracaktır. Trump’ın Çin’i ekonomik üstünlükle çevrelemeyi öncelemesi beklenirken, ABD jeopolitiğinin amacını oluşturan okyanus ve deniz hakimiyetini hedefleyen kenar jeopolitik hedeflerinden herhangi bir sapma olması beklenmemelidir.


Emekli Oramiral Cem Gürdeniz, Yazar, Jeopolitik Uzmanı, Teorisyen ve Türk Mavi Vatan doktrininin yaratıcısı. Türk Deniz Kuvvetleri Karargahı’nda Strateji Dairesi Başkanı ve ardından Planlar ve Politikalar Dairesi Başkanı olarak görev yaptı. Muharebe görevleri olarak 2007-2009 yılları arasında Amfibi Gemiler Grubu ve Mayın Filosu Komutanlığı yaptı. 2012 yılında emekli oldu. 2021 yılında Hamit Naci Mavi Vatan Vakfı’nı kurdu. Jeopolitik, denizcilik stratejisi, denizcilik tarihi ve denizcilik kültürü üzerine çok sayıda kitap yayınladı. Ayrıca ATASAM’ın fahri üyesidir. 

Global Research’e düzenli olarak katkıda bulunmaktadır.

Öne çıkan görsel: 2017 yılında Malezya’nın Penang eyaletindeki Butterworth’ta bulunan Changchun’daki bir Tip 052C destroyeri (CC BY-SA 4.0 lisansı altında)

This entry was posted in DENİZ VE DENİZCİLİK, Ekonomi. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *