DENİZCİLİK TARİHİ
Naci Kaptan 24 Aralık 2024
PARASINI ÖDEDİĞİMİZ HALDE ALAMADIĞIMIZ
GEMİLER SULTAN OSMAN VE REŞADİYE
HMS Agincourt denizde HMS Erin’in dümen suyunda
Dünya konjonktürünün donanmasız yakalanamayacağını, hele Osmanlı İmparatorluğu konumunda bulunan bir devletin bahriyesinin çok kuvvetli olması gerektiğini düşünen Sultan Abdülaziz ordu ve donanmayı modernleştirmiş, Tophane Fabrikaları ve İstanbul Tersanesini Avrupa’daki benzerleri ile boy ölçüşebilecek bir seviyeye getirmişti.
İstanbul Tophane fabrikalarında zamanın en modern tüfek ve topları yapılıyor, tersanede yeni gemiler inşa ediliyordu. Abdülaziz saltanatının sonlarına doğru 30’u zırhlı ve 74’ü ahşap olmak üzere toplam 104 parça gemi ile Osmanlı Donanması sayısal olarak, İngiliz Donanmasından sonra Fransa ile birlikte dünyanın ikinci büyük deniz kuvveti haline gelmişti.
II. MEŞRUTİYET SONRASI
Sultan Abdülaziz döneminde ağır dış borç yükü ile oluşturulan bu güçlü Osmanlı Donanması, 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nde etkin bir rol oynayamadığı ve yenilgiyi önleyemediği gerekçesiyle II. Abdülhamit’in otuz üç yıllık istibdat yönetiminin ihmal ve baskısı ile Haliç ve Nara’da çürümeye terk edilmişti .
Osmanlı Donanması’nda bu dönemde eksik olan ne gemi, ne de personel idi. Eksik olan tek unsur bilgi ve tecrübe idi.
II. Meşrutiyet’in ilanı ve sonrasında II. Abdülhamit’in tahttan indirildiği 27 Nisan 1909 tarihine gelindiğinde; donanmayı teşkil eden gemi sayısı fazla olmasına rağmen bunlardan iki zırhlı, iki kruvazör, üç zırhlı korvet, iki torpido kruvazörü ve on sekiz torpidobot dışında kalanlar değil savaşmak, denize çıkacak ve hatta onarılabilecek durumda dahi değildi.
Personeli ise eğitim yapmadığından denizcilik ve savaş yeteneklerinden yoksundu. 1903 yılında İngiliz yetkililerine bilgi veren Kraliyet Armadası I. Lordu Earl Jelbourne, donanma için “mevcut bile değil”, İngiliz Amirali Mark Kerr de “Türklerin mizaç itibarıyla denizci bir ulus olmadıklarını” belirtmişti.
Son dönemlerde neredeyse süreklilik kazanan toprak kayıplarını önlemek ve Osmanlı Donanmasını eski günlerindeki gibi kuvvetli bir donanma haline getirmek isteyen Osmanlı Hükümeti, 18 milyon liralık donanma programı hazırladı. Ancak programı uygulamak için ihtiyaç duyduğu parayı hazineden karşılayamıyordu. Bu aşamada İttihat ve Terakki ile yakın ilişkileri olan Alman Askeri Ataşesi Binbaşı Von Stremple, hükümete savaş gemileri yapımı için fonların artırılması amacıyla ulusal katılımın öngörüldüğü Alman Flottenverein (Donanma Cemiyeti) benzeri bir organizasyon kurulmasını önerdi.
Teklifi olumlu olarak değerlendiren hükümet de sine-i millete döndü ve 19 Temmuz 1909 tarihinde “güçlü bir Donanma için ayda bir kuruş” kampanyasıyla zamanın ünlü ticaret adamlarından Yağcı Şefik Beyin başkanlığında ‘Donanma-i Osmani Muavenet-i Milliye Cemiyeti’ (Donanma Cemiyeti)’ni kurdu. Cemiyetin ana amacı “Ege’deki deniz kuvveti gücü dengesini muhafaza etmekti”.
Yunanlıların Averof zırhlısını donanmalarına katmaları milletteki modern gemi arzusunu büsbütün kamçılamış, Donanmanın güçlenmesi milli bir dava haline gelmişti.
Müslümanlara mahsus Kurtuluş Yolu başlıklı halka parasız dağıtılan broşürde, “Balkan Harbi sırasında Averof zırhlısı nedeniyle Osmanlı Donanması Ege’ye açılamamış, Selanik ve Ege’deki Osmanlı Adalarını savunamamıştı. Yine Averof nedeniyle İzmir’den, Beyrut’tan, Rumeli’ye asker sevkıyatı yapılamamıştı. Tek bir Yunan gemisi Osmanlı Donanmasının elini kolunu bağlamıştı…”.
Cemiyet; ‘Trablusgarp donanmasızlıktan yanıyor’, ‘Donanma ianesine koş’ gibi başlıklarla yayımlanan sayısız makaleler ile milleti şehirlisi ve köylüsüyle seferber etmiş, yaşlılar kefen, genç kızlar çeyiz paralarını vererek cemiyetin parasal varlığı bir yılın sonunda 750.756 altın Lirayı bulmuştu. Cemiyetin gelirlerinin temelini, ‘hamiyet sahiplerinin verdikleri her türlü iane akçeleri’ teşkil ediyordu. Yardım miktarını artırmak için o günün şartlarında çeşitli komisyonlar kurulmuştur. Piyango komisyonu, nakliye gemileri komisyonu, sergi komisyonu, kibrit ve sigara kağıdı komisyonu bu heyetlerden bazılarıdır.
Önemli para yardımlarında bulunanlara ‘Donanma İane Madalyası’ adı altında bir de madalya veriliyordu. Cemiyete gelir sağlamak maksadıyla II. Sultan Abdülhamid’in şahsi servetine dahi el konularak tarihi değeri olanların dışındakiler satılarak Cemiyete gelir sağlanmıştır.
Cemiyetin çıkardığı mecmuada şöyle deniyordu.
“1326 (1910) senesi Mart idi. Donanma-i Osmani Muavenet-i Milliye Cemiyeti, milletin hamiyetinin feveranı karşısında hayretler içinde kaldı. Çünkü teşekkül tarihinden ancak dokuz ay geçtiği halde, hayatım, varlığım milletim ilerdeki azametine yoracak bir hale getirmişti. İşte bu şükran beyanı ile mecmuamız ikinci sene-i devriyesini idrak etmektedir…. Muhteşem Osmanlı! Sen, o nihayetin sahillerinde Osmanlı zırhlısı bekleyecek senelerce elim, haysiyet kırıcı demler geçirdin. Artık o teesürün çok sürmeyecek. Çünkü ilk hareket büyük bir himmet azmi ile başladı. Artık komşuları düşündürmeye başlayan ilk filo, sahillerimizde gezmiyor. Yarın büyük bir filo, gaspedilmek mutad olan Osmanlılık hakkını şanlı toplarıyla müdafaa edecek. İşte ilk adım! Sen o hatveyi takip et… Fütur etme, tereddüt etme; her zaman söylüyoruz, hakikat yaman, istikbal müthiştir.”
Devletin ve milletin menfaatlerini ön planda tutarak çalışan Cemiyet, Osmanlı kamuoyunda o kadar hızlı yayılmıştı ki her il, ilçe hatta mahallelerde cemiyetin birer şubesi açılmıştı. Haziran 1911 itibarıyla 44 merkez ve buna bağlı 331 şubeden oluşan Cemiyet doğal olarak sadece Anadolu’nun dar sınırları içine sıkışıp kalmamış, İmparatorluğun bütün sathına yayılmış, hatta Almanya’da bile birkaç Türk hekiminin teşebbüsüyle ‘Berlin Donanma Cemiyeti’ kurulmuştu.
Bütün fikir adamları, şairler, öğretmenler, doktorlar, tüccarlar ve bir çok karacı subay derneğe katılmış, ücretsiz olarak vazife almışlar ve yapılan propagandalara katılmışlardı. Yeni ve kuvvetli bir donanmaya sahip olmak isteyen halkın topladığı paralar, devletin denizcilere verdiği bütçeyi çok aşmıştı. Yapılan yardım bir hafta içinde 60.000, sekiz ay içinde 762.000 altın lirayı buldu. Bu miktar Şubat 1912 başında iki milyon altın liraya yaklaşmış ve gemi alınabilecek duruma gelinmişti.
1913 kongresinde adı ‘Osmanlı Donanma Cemiyeti’ olarak değiştirilen Cemiyet, ‘Bahriye Programında’ gösterilen ve devletin acil ihtiyaçları olarak belirlenen gemileri satın almıştır ki bu gemiler; asker naklinde kullanılmak üzere İngiltere’den alınan Reşit Paşa, Mithat Paşa, Giresun, Kemal Reis, Piri Reis adları verilen beş nakliye vapuru ile Almanya’dan alınan Barbaros ve Turgut Reis zırhlıları, Yadıgar-ı Millet, Gayret-i Vataniye, Numune-i Hamiyet, Muavenet-i Milliye muhripleridir. Gemilerin hangi ülkeden alınacağı da genellikle devletin dış siyasetine bağlı olarak belirlenmiştir.
II. Meşrutiyet öncesindeki gibi kuvvetli bir Donanma özlemi içinde olan Osmanlı Devleti İngiltere’ye iki drednot siparişinde bulunmuştu. Osmanlı’nın denizde silahlanma gayretlerine paralel olarak, Yunanistan’da balkanlarda ve Ege Denizi’nde Osmanlı’ya karşı kuvvetli gayesiyle silahlanma yarışına girmişti.
İtalya’da tamamlanan ‘Averof’ zırhlısının 1911 yılı Nisanında Yunanistan Donanmasına katılması Ege’deki kuvvet dengesini Yunanlılar lehine bozmuş ve Osmanlı Hükümeti’ni, hazırlanan on yıllık Hükümeti Bahriye Programının uygulanmasına zorlanmıştır. Donanma Cemiyetinin faaliyetleri hükümetçe desteklenmiş ve 28 Şubat 1910’da kabul edilen ‘Bahriye Olağanüstü Bütçe Kanunu’ ile gemi alım fonuna beş milyon lira ayrılmıştır.
Sultan Osman Zırhlısı – HMS Agincourt zırhlısı
Reşadiye Zırhlısı – HMS ERIN
Hükümet ilk olarak Elswick’teki Vickers Ltd. şirketine iki dretnot sipariş etmiştir. Bu dretnotlardan birincisine ‘Sultan Reşat V’ kısaca ‘Reşadiye’ diğerine de ‘Fatih’ adı verilmiştir. Reşadiye’nin bedeli 2.304.712 liraydı.
Özellikle denizlerde üstün olma gayreti içinde olan Arjantin ile Brezilya arasında amansız bir çekişme vardı. Brezilya’nın 1910 yılında Mina Graes ve Sao Paolo dretnotlarını alması karşısında Arjantin de deniz gücü dengesini Almanya’dan sipariş ettiği gemilerle sağlamıştı. Üstün olma gayreti içindeki Brezilya 1911 yılında Rio de Janerio adını verdiği zamanının en büyük drednotunu İngiliz Armstrong Şirketine sipariş etmişti.
Ancak şirket tarafından geminin 1913 yılına kadar tamamlanamaması ve Brezilya’nın Arjantin ile arasındaki sorunları çözümleyerek saldırmazlık paktı imzalaması, Brezilya’nın Rio de Janerio isimli dretnotu satışa çıkartması ile sonuçlanmıştı . İnşa halinde olan Rio de Janerio’nun satışına ilişkin olarak 28 Aralık 1913 yılında açılan ve Yunanistan’ın da iştirak ettiği ihalede gemi Osmanlı hükümetince 3.387.475 liraya satın alınmış ve bu gemiye ‘Sultan Osman-ı Evvel’ adı verilmiştir.
Bu gemiler modern Osmanlı Donanmasının temelini oluşturacak, alınacak bu gemilerin Donanma’ya katılması ile Yunanlıların Averof zırhlısına karşılık, Osmanlı Donanması’nın üç zırhlısı olacaktı. Bu sayede de İmparatorluk Ege’de Yunanistan ile boy ölçüşebilecek duruma gelecekti.
Yapılan sözleşme gereğince 1914 yılı ortalarında tamamlanması planlanan Sultan Osman ve Reşadiye’yi teslim alıp yurda getirmek üzere, 7 Ocak 1914 tarihinde Sultan Osman drednotuna Hamidiye’nin efsanevi kahramanı Binbaşı Hüseyin Rauf (Orbay) Bey, Reşadiye’ye de Gv.Kur. Binbaşı Vasıf Bey komutan olarak atandırılmıştı. Her iki geminin personeli 1914 yılı Nisan ayı başlarında Donanma Cemiyeti vasıtasıyla toplanan yardımlarla alınan ‘Reşid Paşa’ vapuruyla İngiltere’ye hareket etmişti.
Armstrong firması da Temmuz 1914’te gemiyi teslime hazır hale getirmişti. Aslında gemilerden Sultan Osman’ın ilk taksiti ödenmiş geminin inşası Mayıs ayı içinde tamamlanmıştı. Osmanlı Hükümeti gemiyi bir an önce anavatana getirmek istiyordu. Goeben zırhlısının Mayıs 1914 ortalarında yaptığı İstanbul ziyaretine paralel olarak İngilizlerde Amiral de Robeck’i Inflexible zırhlısı ile İstanbul’a göndermişti. Amiral Bahriye Nazırı Cemal Paşa’ya yaptığı ziyaretlerde ‘Sultan Osman’ın İstanbul’a intikali için ne gibi tedbirler alındığını soruyor ve Yunanlıların gemiyi batıracaklarını bu konuda gerekli karşı tedbirlerin alınması gerektiğini’ söylüyordu.
Bu sorular üzerine Yunanlıların düşmanca bir harekette bulunabileceğinden şüphelenilerek Sultan Osman’ın, Reşadiye bitirilene kadar İngiltere’de kalmasına ve iki geminin birlikte intikal ederek Ağustos başlarında Donanma’nın Girit açıklarında gemileri karşılamasına karar verilmiştir. Temmuz ayının ilk günlerinde Reşadiye de hazır olunca bu defa ayrılmalarını geciktiren bir sürü mazeretler ortaya çıkarılmış, sürat ve silah tecrübeleri devamlı olarak geciktirilmişti.
1914 yılı Haziran ayı sonlarında Osmanlı ajansının gazetelere gönderdiği bir telgrafa göre, Sultan Osman dretnotunun seyre hazır olduğu, Reşadiye’nin inşası birkaç ay daha sürecekse de, top tecrübeleri yapılmaksızın Sultan Osman ile birlikte temmuz ayında geleceği bildiriliyordu. 22 Haziran tarihinde Londra’da yayımlanan bir gazetede çıkan haber de “Sultan Osman’ın inşasının tamamıyla bittiği boya gibi teferruat işlerinin sonra da tamamlanabileceği teslim işleminden önceki gerekli tecrübelerin henüz yapılmadığı, geminin yakın bir zamanda hareket edebilecek bir durumda bulunduğu ve Reşadiye’nin hareketinin biraz daha uzayacağı” belirtilmekte idi.
O günlerde yurdun her tarafında sonsuz bir sevinç hüküm sürüyor ve zırhlıların bir an evvel yurda gelmesi bekleniyordu. Gemilerin sularımıza gelişlerinde karşılanması için hazırlıklar yapılıyor, bu maksatla donanmanın Marmaris’e kadar bir gezi yapması da düşünülüyordu.
Sultan Osman dretnotunun sekiz yüz doksan bin sterlin borcu kalmıştı. Bu para, geminin tesliminden evvel İngiltere hükümetine ödenecekti. Reşadiye için 1914 yılında yüz doksan bin sterlin verilecek ve kızakta bulunan fatih zırhlısının seksen bin İngiliz lirası taksidi yatırılacaktı.
AVUSTURYA VELİAHTI’NIN ÖLDÜRÜLMESİ
Bu sırada tüm Avrupa bir savaş havasında idi. Milliyetçilik akımları ve maddi menfaatlerin siyasal bunalımlarla bütünleştiği Avrupa ve Balkanların beklediği savaş kıvılcımı, Bosna-Hersek’in Avusturya tarafından ilhakına bir tepki olarak Avusturya Macaristan Veliahdı Arşidük Ferdinand’ın eşi ile birlikte 28 Haziran 1914’te Gavrilo Princip adlı bir Sırplı tarafından Saraybosna’da öldürülmesi ile geldi. Bismarck’ın kehaneti doğru çıkmıştı. Balkanlardaki şeytan işi bu çılgınca olay, Avrupa’daki savaş adlı barut fıçısını ateşlemişti. 28 Temmuz’da Avusturya’nın Sırbistan’a ilan ettiği savaşa 1 Ağustos’ta Rusya ve Almanya’da dahil olmuştu.
Büyük devletlerin güvenini kaybetmiş olan Osmanlı İmparatorluğu diplomatik yalnızlığına son vermek amacıyla bu süreçte ve öncesinde taraftar devlet arayışına girişmiştir. Temel hedefi İmparatorluğun varlığını korumak amacıyla savunma siyaseti takip etmek olan Osmanlı Devlet adamları, bu maksatla İngiltere, Fransa ve Rusya ile ittifak girişimlerinde bulunmuş ancak olumlu bir netice alamamıştır. Bu dönemde tek başına ayakta kalabilecek gücü uzun zamandan beri yitirdiğine inanan ve varlığını Avrupa devletleri arasındaki çıkar ilişkileri üzerine kurulan dengeden yararlanarak sürdüren Osmanlı İmparatorluğu, Kırım Savaşında toprak bütünlüğünü garanti altına alan İngiltere ve Fransa tarafından terk edilmesi üzerine, tek başına kalmış ve zorunlu olarak Almanya’ya yönelmiştir.
1914 yılı 28 Temmuz’unda başlayan ittifak görüşmeleri neticesinde, 2 Ağustos’un ilk saatlerinde, Sadrazam Sait Halim Paşa’nın yalısında İçişleri Bakanı Talat Bey, Savaş Bakanı Enver Paşa, Meclis Başkanı Halil Bey ve Alman Büyükelçisi’nin katılımıyla I. Dünya Savaşının başlangıç tarihinin hemen ertesi günü beş kişi gizli bir şekilde Osmanlı-Almanya İttifak Antlaşması imzalamış, 2 Ağustos günü de tüm İmparatorlukta seferberlik ilan edilmiştir.
GEMİLERE EL KONUYOR
Sultan Osman, 3 Ağustos 1914 tarihinde Türk denizcilerine teslim edilecekti. Son taksidi olan yedi yüz bin liranın 2 Ağustos tarihinde ödenmesinden yarım saat sonra Bahriye Birinci Lordu Churchill, İngiltere’nin yakın bir tehlikenin eşiğinde olduğunu ileri sürerek İngiltere Hükümeti’nin gemiye ambargo koyduğunu açıklamıştı. ‘İngiltere Hükümeti bu ambargoyu 1912’de benimsenen İngiliz acil durum planlarına dayanarak yapmıştı’. Sultan Osman ile birlikte Reşadiye ve kızakta bulunan Fatih zırhlılarına da el konmuştu. ‘İngiltere’nin bu kararı İstanbul’da şok etkisi yapmıştı’. İngiltere Osmanlı-Almanya ittifak Anlaşmasına tepkisini bu şekilde göstermişti.
İngiliz Hariciye Bakanı Sir Edward Grey yapılan bu basit korsanlığı Osmanlı Hükümeti’ne resmi olarak bildirirken, Osmanlı Hükümeti’nin bu kritik zamanda İngiltere’nin kendi ihtiyaçlarından dolayı neden gemilere el koymayı gerekli bulduğunu anlayacağına emindi. Osmanlı’nın mali kaybına çok üzüldüklerini ve zamanı geldiğinde Kraliyet Hükümeti’nin bunu dikkate alacağını belirtiyordu. Yapılan açıklamada da tazminat vermekten hiç bahsedilmiyordu. Bu durum karşısında Osmanlı Hükümeti’nce gerekli protestoda bulunulmasına rağmen, ‘İngiliz hükümeti hangi devlete ait olursa olsun İngiltere Tersanelerinde yabancı devletler adına inşa edilen hiçbir geminin İngiltere sahillerinden uzaklaşamayacağını açıklıyordu’.
4 Ağustos’ta, Londra elçiliğimize gönderilen bir bildiri ile bu gemilerin tüm personeli yurda çağrıldı. Rauf ve Vasıf Beylerin komutasındaki personel, Reşit Paşa vapuru ile İngiltere’den ayrılarak 21 Ağustos 1914’te yurda döndü.
Savaş gemilerimize bu şekilde el konulması gerek diplomatik alanda, gerekse İstanbul basınında geniş yankı uyandırmıştır. Londra Büyükelçisi A. Tevfik Paşa konuya ilişkin olarak İngiltere Hükümeti yetkilileri ile yaptığı görüşmelerin neticesini Osmanlı Hükümetine gönderdiği 5 Ağustos 1914 tarihli raporda:
‘İngiltere Hükümeti’nin iki savaş gemimize el koyduğunu ve subaylarımızı gemilerden çıkarmaya davet ettiğini öğrenince İngiltere Dışişleri Müsteşarlığı ile görüştüm. Bu tedbirlerin Amirallikçe görülen lüzum üzerine alındığını söyledi. Bu olayın gemilere (kesin bir şekilde) el konulması mı sayılması gerektiğini sordum. Gemilerin İngiltere Hükümeti’nce satın alınmasını gerektirmediğini, şimdilik bir ihtiyati tedbir olduğunu, İngiltere Hükümeti’nin bunları satın almakta veya uygun göreceği zamanda bize geri vermekte serbest olduğunu’ söylediği belirtiliyordu.
İngiltere Kralı 25 Ağustos’ta ‘bu savaş gemilerinin kısa bir müddet için alıkonulduğunu, bundaki amacın İngiltere’nin menfaatinin Osmanlı İmparatorluğu’nun tarafsızlığının devamı olduğu, savaş sonunda geri verileceği ve bu hususun Osmanlı padişahı tarafından bilinmesi gerektiği’ açıklanmıştır. Aynı günlerde gemilerin bedelini isteyen Talat Paşa’ya ise İngiltere’nin Osmanlı Büyükelçisinin cevabı; ‘bu zırhlıların İngiltere Hükümeti tarafından geçici olarak alıkonulmasından bu kadar müteessir olan millet bunların İngiltere’ye satılmasını nasıl kabul eder? Almanya’nın da güdümünde olarak İngiltere ve onun yandaşlarına karşı her gün tehditte bulunan bir hükümete (Osmanlı Hükümeti’ne) birkaç milyon kazandıramayız’ idi.
Bu açıklamaların yapıldığı tarihlerde Goben ve Breslau’ın 80 milyon marka satın alındığı Osmanlı Hükümeti’nce tüm dünya’ya ilan ediliyordu.
3 Ağustos 1914 yılından itibaren Sultan Osman, Agincourt, Reşadiye’de Eren isimlerini alarak İngiliz Kraliyet Donanması’nda hizmete girdiler. HMS Agincourt, Albay Hanry Dowty komutasında Dördüncü Harp Filosu ve Jutland savaşı sırasında Birinci Harp Filosu emrinde görev yapmıştır. I. Dünya Savaşı hitamında İkinci Harp Filosu’na katılmış ve 1919 yılında rezerve olarak ayrılmasına karar verilmiştir. İngiltere Hükümeti I. Dünya Savaşı’ndan sonra gemiyi satışa çıkartmış ancak alıcı çıkmadığından 19 Aralık 1922’de hurda olarak Rosyth Ship Breaking şirketine satılmıştır. HMS Eren ise Albay Victor Stanley komutasında I. Dünya Savaşı’na katılmış ve 1922 yılında Agincourt gibi o da hizmet dışına ayrılarak aynı tarihte Cox-Danks isimli İngiliz gemi söküm şirketinin elinden kendisini kurtaramamıştır.
HARP TAZMİNATI
Sultan Osman’ın tamamen, Reşadiye’nin büyük kısmı ve fatih dretnotunun da ilk taksiti olmak üzere o devirde ödenmiş bulunan bedelleri, Lozan görüşmelerinde İngiltere’den istendiyse de bu paralar, Harp tazminatına karşılık tutularak geri verilmemiştir.
Cumhuriyet döneminde Bahriye Vekaleti’nce Türk-İngiliz Muhtelit Mahkemelerinde aşağıda belirtilen başlıklar altında altı dava açıldı. Bu davalar I. Dünya Savaşı ve önceki dönemlerde ödenmiş ancak geri alınamamış paralar ile ilgiliydi. Ne var ki bu davaların hiçbirisi kazanılamadı.
– Ismarlanan (Reşadiye, Sultanı Evvel) Türk zırhlılarına kömür vermek üzere ödenen 2000 İngiliz Lirası,
– Mesudiye zırhlısının cephane ve sandıkları için ödenen 500.000 İngiliz Lirası,
– Reşadiye zırhlısı için ısmarlanan cephane bedeli olarak ödenen 500.000 İngiliz Lirası,
– Sultan Osman zırhlısına torpido imal etmek için ödenen 7.200 İngiliz Lirası,
– Donanma’daki çeşitli gemilerin yedek parçaları ihtiyaçları için ödenen 10.000 İngiliz Lirası.
Yıllar sonra Rauf (Orbay) konuya ilişkin olarak şöyle der; “O muhteşem SULTAN OSMAN’ın süvarisi olarak kahraman bahriyelilerimle dünya limanlarına ziyaret tatlı rüyam idi. Gemiyi alacağımız gün, İngiliz devletinin kararını öğrenince nefret ve hiddetten kalbimin nasıl durmadığına hala şaşıyorum. Aradan seneler-devirler geçti. Cumhuriyetin büyükelçisi 1942-1944 yılları arası Londra’da iken, 1913’de Bahriye Birinci Lordu olan Winston Churchill, İngiltere Başbakanı idi. Çok yakın dostluk ve bana gösterdiği hususi sevgi ve iltifatın sebepleri arasında bu acı olayın mahcubiyeti var mıdır diye zaman zaman düşünmüşümdür. İngilizler, SULTAN OSMAN’ın aynını kendileri içinde yapmışlardı. Devrini tamamladığı için sökülmesini bekliyorlardı.
Churchill’in davetlisi olarak bir gezide rastladığımızda gözlerim takıldı ve durdum. Çok zeki muhatabım, durakladığımı görünce samimiyetle kolumu tuttu; ‘ Evet hiç hakkımız yoktu. Biliyorum. Ama dostluklar böyle acı ve tatlı hadiselerin üzerinde daha tatlı duruyor.’ dedi . Vatan müdafaası için canı-kanı ile beraber nesi var, nesi yoksa veren alicenap milletimin hakkına el koyan devlet haksızlığının itirafını da teselli sayarak sustum”.
GEMİLERİN ÖZELLİKLERİ
SULTAN OSMAN-I EVVEL – HMS Agincourt
TİPİ : Muharebe Gemisi
İNŞA EDİLDİĞİ YER : Newcastle
YAPIMCI FİRMA : Sir W.G Armstrong Co.Ltd.
SİPARİŞ TARİHİ : 1911
KIZAĞA KONMA TARİHİ : 14 Eylül 1911
DENİZE İNİŞ TARİHİ : 22 Ocak 1913
SEYİR TECRÜBELERİ : Ağustos 1914
HİZMETE GİRİŞ : Ağustos 1914 (HMS AGINCOURT)
TEKNE : Çelik
BOYU : 204.7 m.
ENİ : 27.1 m.
SU ÇEKİMİ : 8.2 m.
DEPLASMANI : Boş 24.200 ton, tam yük 27.500 ton.
MAKİNE TAHRİKİ : Buhar Türbinli
ANA MAKİNA : 4 türbinli, 34.000 shp, Parsons
KAZAN : 22 Babcock & Wilcox
YAKIT KAPASİTESİ : 3200 ton kömür, 620 ton mazot
PERVANE SAYISI : 4
AZAMİ HIZI : 22.42 Kts.
SEYİR SIASI : 4500 mil (10 kts. İle)
SİLAHLARI : 7 adet çift namlulu 12”top, 20 adet 6” top,
10 adet 76 mm. Top, 3 adet 21” torpido
SULTAN OSMAN’ın 12” ve 6” top mevkileri
REŞADİYE – HMS Erin
TİPİ : Muharebe Gemisi
İNŞA EDİLDİĞİ YER : Elswick/İngiltere
YAPIMCI FİRMA : Vickers Ltd.
SİPARİŞ TARİHİ : 8 Haziran 1911
KIZAĞA KONMA TARİHİ : 1 Ağustos 1911
DENİZE İNİŞ TARİHİ : 3 Eylül 1913
SEYİR TECRÜBELERİ : 1914
TEKNE : Çelik
BOYU : 170,5 m
ENİ : 27,9 m
SU ÇEKİMİ : 8,5 m
DEPLASMANI : Boş 23.000 ton, tam yük 25.250 ton
MAKİNA TAHRİKİ : Buhar Türbinli
ANA MAKİNA : 4 Türbinli, 26500 shp, Parsons
KAZAN : 15 Babcock & Wilcox
PERVANE SAYISI : 4
AZAMİ HIZI : 21 kts
PERSONEL : 1070
SİLAHLARI : 5 adet çift namlulu 32’likTop
16 adet 15’lik Top
4 adet 533 mm torpido kovanı
KAYNAKÇA
• BESBELLİ Saim, “Tarihte Türk Donanma Cemiyeti”, Derya, 22 (Temmuz 1963).
• BÜYÜKTUĞRUL Afif, Osmanlı Deniz Harp Tarihi ve Cumhuriyet Donanması, III, Deniz Bas., İstanbul, 1983.
• CEMAL Behçet, Hatıralar, Selek yay, 1959.
• ÇOKER Fahri, Bahriyemizin Yakın Tarihinden Kesitler, Dz. K. yay., Ankara, 1994.
• FROMKİN David, Barışa Son Veren Barış, Sabah Kitapları, İstanbul, 1993.
• GÜLEN Nejat, Şanlı Bahriye, Kastaş yay., İstanbul, 2001.
• HERGÜNER Mustafa, Cumhuriyetimizin Başlangıç Yıllarındaki Denizciliğimize İlişkin Bir İnceleme, İstanbul Deniz Ticaret Odası Yay., İstanbul, 2003.
• KARAL Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, VII, TTK. yay., Ankara, 1983.
• KUTAY Cemal, Yüzyılımızda Bir İnsanımız, III, Kazancı Tic. A.Ş., İstanbul, 1992.
• LANGENSİEPEN Bernd & GÜLERYÜZ Ahmet, 1828-1923 Osmanlı Donanması, Denizler kit., İstanbul.
• MÜTERCİMLER Erol, Destanlaşan Gemiler, Kastaş yay., İstanbul, 1987.
• NOYAN Bahri S., “Sultan Osman Reşadiye Dretnotları”, Hayat Tarih Mecmuası, I/5 (1 Haziran 1969).
• NOYAN Bahri S., “Birinci Dünya Harbinden Evvel Türk Bahriyesi”, Hayat Tarih Mecmuası, I/5 (1 Mayıs 1976).
• ÖKE Mim Kemal – MÜTERCİMLER Erol, Sultan Osman, e yay., İstanbul, 1991.
• ÖNDEŞ Osman, “Donanma Cemiyeti”, Hayat Tarih Mecmuası, I/6 (Temmuz 1966).
• ÖNDEŞ Osman, “Drednot Savaşı”, Hayat Tarih Mecmuası, I/2 (1 Şubat 1976).
• ÖZÇELİK Selahittin, Donanma-yı Osmanı Muvanet-i Milliye Cemiyeti, TTK yay., Ankara, 2000.
• TOPRAK Zafer, “Balkan Harbi, Averof Zırhlısı ve Osmanlı Kimliği”, Donanma K.lığı 1nci Deniz Harp Tarihi Semineri, 2003.
• Donanma K.lığı Deniz Tarihi Arşivi, Ferda Anoğul Arşivi, 32, 15/32.
• Donanma K.lığı Deniz Tarihi Arşivi, Raşit Metel Arşivi, 3, 3/85.
Emperyalizmin tuzaklarından kurtulamayan Türkiye cumhuriyeti 1938 tarihinden itibaren de kuşatma alınmış olup 1923 —1938 den sonrada bağımsızlığını tümüyle (NATO dahil tüm ikili antlaşmalar). yitirmiştir.Bu süreç halen günümüzde F—35 ler in parası ödendiği halde Abd devleti ve İngiltere ödenmiş olan paraların üzerine çökmüş ve gasbetmiştir.Ne yazıkki Tüm partiler teslim alınmıştır.saygılarla