Akademik beyin göçü

Akademik beyin göçü

CUMHURİYET – Prof. Dr. Osman İnci
12 Aralık 2024 Perşembe

Akademisyenler, düşünen insanlar, nitelikli, başarılı, üretken, verimli ve iyi yetişmiş değerlerimiz, ülkeyi terk ediyorlar. Beyin nereden göçüyorsa orası kaybeder, beyne kim kapılarını açıyorsa orası kazanır. Beyin göçü az gelişmiş ülkelerden gelişmiş ülkelere doğrudur.

Gelişmiş ülkeler arasında “beyin göçü” savaşı yaşanmaktadır. Gelişmiş ülkeler üretken, düşünen, yüksek performanslı kadrolardan kendi eğitim ve araştırma kurumlarında, teknolojisinde yararlanma yarışında.

BİRDEN ÇOK NEDENİ VAR
Türkiye beynini kaybediyor. Bizim açımızdan beyin göçü Türkiye’nin beka (kalıcılık) sorunudur. Gidenler yalnızca akademisyenler değil, bilişim ve iletişim teknolojisi elemanları, mühendisler (bilgisayar, elektrikelektronik, otomotiv) ilk sıralardalar. Ülkemizde ise beyin göçünün yoğunlaştığı sanayi sektörlerinde nitelikli eleman sıkıntısı ciddi boyutta. Nitelikli eğitim alınan ülkede kişinin eğitimine uygun iş olanağı yoksa istenmese de göç bir seçenektir. Beyin göçü salt ekonomik değil, aynı zamanda güven ve huzurlu çalışma ortamı, gelecek arayışıdır.

Bilimde düşünmek için uygun koşullar gerekir. Eskiden düşündüklerini uygulamak için giderlerdi, son yıllarda düşünmek için gidiyorlar. Böylece gelişmekte olan ülkeler bin bir emekle yetiştirdiği, kalkınmada stratejik özelliğe sahip, kıt insan sermayesini de kaybetmektedir. Bu bilimsel, eğitimsel, ekonomik, sosyal ve kültürel kaynak kaybıdır. Ülkenin kalkınma sürecini yavaşlatır, hatta göçün niteliğine göre geriletir de.

“GİTMEK KOLAY DEĞİL…”
Son yıllarda Türkiye’den beyin göçünü rekor düzeye ulaştığı bildirilmekte. Çağımız bilgi çağıdır ve giden bilgidir. Öngörülmez düzeyde güç kaybıdır. Göç eden bireylerin önemli sermayeleri kafa emeği ve eğitim düzeyidir. Gitmek asla kolay bir karar değil. “Beyin göçünün bir parçası olanlar, sadece evlerini ve çevrelerini kaybetmiyor, akademisyen ve entelektüelerin toplu göçüyle Türkiye’de otokrasiye gömülüşünün hızlanmasından korkuyorlar” yorumu yapıyor Politico.

Hitler döneminde, Goethe Üniversitesi’nde çalışan Philipp Schwartz, ırkçı ve ideolojik baskılar ve tehditler nedeniyle önce İsviçre’ye sığınmış ve oradan da Türkiye’ye, İstanbul Tıp Fakültesi’ne gelmiştir. Türkiye, Alman bilim insanlarına kapılarını açmış ve döneme göre ciddi sayıda Alman bilim insanı Türkiye’ye gelmiştir. Çok garip bir tarihi süreç yaşanmakta. Şimdi de Almanlar bize kapılarını açtı. Alman A. Von Humboldt Vakıf, P. Schwartz girişimi başlattı, ülkesini terk eden bilim insanlarına yardım etmekte.

Yurtdışına gitmek isteyen akademisyen sayısında görülmemiş bir artış yaşandığına dikkat çekilmekte. “Giderek baskıcı hale gelen atmosfer, soruşturmalardan kaçmak isteyen yüzlerce kişinin Batı ülkelerine, özellikle de Avrupa’ya gitmesine yol açtı” denmekte. Bu durumda “politik iklim” önemli etmen. Ülkede ve üniversitelerde yönetimsel sorunlar, siyasi baskılar, çalışma ortamı yetersizliği ve güvensizlik başat etkenler.

NEPOTİZM YÜKSELİŞTE
Ayrıca üniversiteler “bilim okuryazarı olmayan” akraba, siyasiler ve yandaşlarla dolduruldu. Üniversite siyasallaştı, akademik ve idari kadrolar siyasi görüş ve ideoloji öne alınarak atanmakta. Yolda geçene akademik unvan veriliyor adeta. Rektörlerin 1/3’ünün uluslararası yayını yoktur. Türkiye şaibeli (yağmacı) dergilerde yayın yapan ülkeler arasında üçüncü sırada. Nitelikli yayın yetersiz olmasına karşın kimsenin okumadığı “çöp yayın” çok. Böyle bir ortamda bilim üretmek olanaksız. Akademik kadrolar özgür ve güvenli ortamda verimli olabilir, bilgi toplumu oluşumuna ve gelişimine katkı sağlar. Üniversitelerimizde genel olarak bu ortam kalmamıştır.

Beyin göçü nedenleri arasında “kayırmacılık ve otokratikleşme” ilk sırayı almakta. Ayrıca akademik değerlere saygısızlık, liyakatsizlik, atama ve yükseltmelerde bilimsel verilere değer verilmemesi, ifade özgürlüğünün olmaması, siyasal baskılar, yıldırma (mobbing), araştırma koşulları yetersizliği, nepotizm (yakınlarını koruma ve kayırma), projelerde taraf tutma, buluşların desteklenmemesi şeklinde özetlenebilir.

Üniversitelerden kendisini güvende hissetmeyen, çalışamayan, üretemeyen, hak ettiği halde yükseltilmeyen ve kadro verilmeyenler gidiyorlar. Akademisyen öncelikle kendisini güvende hissetmeli, bilimsel çalışma ortamı ve koşulları sağlanmalı ve destek verilmeli. Ayrıca üniversite dışı yaşam koşulları da çok önemli. Huzursuz ve güvensiz ortamda bilim üretemezsiniz.

This entry was posted in GÖÇLER-GÖÇMENLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *