GÖÇLER, SIĞINMACILAR- 5 * BOP GÖREVDE * GÖÇLER, MÜLTECİLER * Türkiye’nin göçmen politikası bizi aşağıya çekiyor, ırkçı tepkileri artırıyor

Zamanın başbakanı Erdoğan BOP ve SIĞINMACILAR için tam da böyle demişti; “HİÇBİR DEVLET DİĞER DEVLETLERİN VATANDAŞLARINI KENDİ VATANDAŞINDAN ÜSTÜN TUTMAZ” Şimdi ise tam tersini yapıyor. Türk’ler kendi ülkelerinde yabancı oldu!!! BOP ise derinden görevini yapıyor… Unutmayınız ki göçmenler ve sığınmacılar emperyalizmin PLANLI bir projesidir. Ensar ise bu işe dini bir kılıftır…

Naci Kaptan


Türkiye’nin göçmen politikası bizi
aşağıya çekiyor, ırkçı tepkileri artırıyor

Yetkinreport – Mehmet Öğütçü / 30 Kasım 2024

Birçok kişi gibi ben de Türkiye’nin göçmenler, mülteciler ve yabancılara yönelik politikalarını, özellikle vatandaşlık sürecini uzun zamandır artan bir endişeyle izliyorum. Şeffaflığın olmaması, belirsiz istatistikler ve izlenen politikaların amacının açıkça ifade edilememesi bu süreci dünyadaki en kötü örneklerden biri haline getirdi.

Geçtiğimiz yaz, Como’da düzenlenen uluslararası bir toplantıda, Lübnanlı Maruni bir bakanla yaptığım konuşma hâlâ aklımda yankılanıyor. “Türk vatandaşlığı almanın neden bu kadar kolay hale geldiğini hâlâ anlamıyorum. Akrabalarımın çoğu, aile olarak gerekli ücreti ödeyerek Türk vatandaşı oldu. Biz sadece Lübnan’da onlarca yıldır yaşayan Filistinli mültecilere seyahat belgesi veriyoruz. Vatandaşlık çok ayrıcalıklı bir statü.” Bu sözler, Türkiye’nin yolunun geçirdiği önemli olumsuz dönüşümü çarpıcı bir şekilde gösteriyor.
Vatandaşlık hibeleri
Avrupa ülkeleri vatandaşlık için en az beş yıllık ikamet şartı koyarken, Körfez ülkeleri ve Japonya gibi ülkeler vatandaşlığı yalnızca çok belirli koşullar altında veriyor. Buna karşılık, Türkiye belirli bir bedel karşılığında vatandaşlık verebilen nadir ülkelerden biri haline geldi. Ümmetle bağlantı ve vatandaşlık almak için 400.000 dolar değerinde bir mülk satın alma zorunluluğu diğer gerekli kriterleri gölgede bırakıyor gibi görünüyor.
Bu noktada kişisel görüşüm, ülkemize katkı sağlayacak başarılı, nitelikli bireylere kapıları tamamen açmanın bir sakıncası olmadığıdır. Çoğu rasyonel Türk vatandaşının buna katılacağından eminim. Yatırımcı, iş insanı, sanatçı, mühendis, yazılım geliştirici veya mimar gibi nitelikli bireylerin ülkemize değer katmasına kim karşı çıkabilir? Bu tür bireyler Türkiye’ye zenginlik getirir. Ancak Batı en nitelikli bireyleri seçerken, biz maalesef bu ülkeyi aşağı çekecek olanları sıklıkla kucaklıyoruz. İnsani kaygılar bu ülkenin kendi vatandaşlarının çıkarlarının önüne geçemez.
Türkiye’nin itibarı
Ülkemizin bir zamanlar en prestijli semtlerinden biri olan Beyoğlu’ndaki İstiklal Caddesi’nde bir yürüyüşe çıkın, ne demek istediğimi anlayacaksınız. Suç örgütü üyeleri, potansiyel teröristler, aşırılıkçılar, uyuşturucu satıcıları ve kaybedecek hiçbir şeyi olmayan yoksullar (AB kaynaklarıyla finanse edilen) Türkiye’yi sığınak olarak seçiyor. Interpol tarafından aranan kişiler bile Türk vatandaşlığı alabiliyor. Bu durum, Türk vatandaşlarının Avrupa ülkeleri sınırlarında yaşadıkları aşağılanmalarla doğrudan alakalı. Vatandaşlarımıza hak ettikleri saygıyı ve küresel ligde yükselme fırsatını vermek yerine, bu kişilere ev sahipliği yaparak Türkiye’nin itibarını kaybetmesine neden oluyoruz. Ülkemizdeki yetenekli insan sermayesi belirsizlikler ve geleceğe dair korkular nedeniyle Batı’ya göç ediyor.
Resmi rakamlara göre ülkemizde yasal ikamet hakkına sahip toplam 4 milyon 425 bin 230 yabancı bulunuyor. Bunların 3 milyon 99 bin 524’ü geçici koruma altındaki Suriyeli, 221 bin 353’ü uluslararası koruma altındaki yabancı ve 1 milyon 104 bin 353’ü ikamet iznine sahip yabancı. Kaçak göçmen ve mültecilerin sayısını tam olarak tespit edemesek de sokaklara, mahallelere, işyerlerine ve tarlalara baktığımızda sayılarının azımsanmayacak kadar çok olduğunu görüyoruz.
Göçmen akını toplumsal yapıyı tehdit ediyor
Hiçbir rasyonel ülke, nüfusunun %10’undan fazlasına denk gelen bir göçmen ve mülteci akınına izin vermez. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’ye dönüşlerin son zamanlarda arttığını ve bunu teşvik ettiğimizi iddia ediyor, ancak büyük çoğunluğun kalmaya devam etme olasılığı oldukça yüksek.
Bu orana ulaşan ve yerel halkın tepkisini çeken bir göçmen akını, o ülkenin toplumsal dokusunu, etnik yapısını, güvenliğini ve iç barışını ciddi şekilde tehdit ediyor. Hızla artan nüfus, Arapça kullanma ısrarı ve yeni ayrıcalık talepleri, rahatsızlığı daha da artıracak ve ırkçı tepkileri daha da körükleyecektir. Türkiye’nin bu karmaşıklığı yönetme kapasitesini aşan bir noktaya gelmesi an meselesidir. Hükümetin, halkın çoğunluğunun bu politikaya karşı çıkmasına rağmen istediği gibi karar alabilme yeteneği, ya ideolojik bir saplantıdan ya da ciddi bir idari yetersizlikten kaynaklanmaktadır. Durum ne olursa olsun, bu gelişmeler Türkiye için bir kriz yaratıyor ve durumun daha da kötüleşmesi kaçınılmaz görünüyor.
AB’den mali yardım ve öneriler
Son olarak, Avrupa Birliği’nin bu göçmenleri Türkiye’de tutmak için gönderdiği mali yardım ülkemiz (ve ayrıca AB) için bir utanç kaynağı haline gelmiştir. Bu durumu ulusal onur meselesi olarak ele almak hem insan hakları hem de ulusal güvenlik perspektiflerinden gereklidir. Göç ve mülteci politikalarımızdaki görünürdeki “bırakın yapsınlar, bıraksınlar geçsinler” tutumu yeniden değerlendirilmeli ve vatandaşlık süreci daha katı kriterlere bağlanmalı ve şeffaf ve adil bir şekilde yönetilmelidir, çünkü bu ülkemizin geleceği için bir zorunluluk haline gelmiştir.
Öneriler:
Türkiye’nin göç ve mülteci politikaları daha şeffaf hale getirilmeli, hangi grupların kabul edileceği konusunda net kriterler belirlenmeli. Vatandaşlık sürecinde, niteliklerine göre katma değer yaratabilecek bireylere öncelik verilerek adil ve şeffaf bir yaklaşım benimsenmelidir.
Barınma ve ekonomik destek sağlamak için daha aktif önlemler alınmalı ve yasadışı göçmenlerin anavatanlarındaki sorunları çözme çabaları artırılmalıdır. Mülteci akınını önlemek için AB, ABD ve uluslararası örgütlerle koordinasyon halinde daha kapsayıcı kalkınma politikaları ve iş fırsatları yaratılmalıdır. Bu şekilde, insanlar göç etmek zorunda kalmayacaktır. Şu anda bulunanlar kayıt altına alınmalı ve gerektiğinde katı kurallarla karşı karşıya kalarak geri dönmeye zorlanmalıdır.
AB, bu amaçla Türkiye’ye gönderilen mali yardımı, geçici çözümler üretmek yerine, göçmenlerin kendi ülkelerinde uzun vadeli refah ve güvenliğini hedefleyen projelere yönlendirmelidir. Ayrıca, AB ülkeleri, sınırları üzerindeki kontrolü sıkılaştırarak göçmenleri kabul ederken daha adil ve daha eşitlikçi bir yaklaşım benimsemeli ve sorunun kökenini ele almak için Türkiye ile daha koordineli bir şekilde çalışmalıdır. Falcılığa gerek yok; böyle devam ederse Türkiye’nin uzun vadeli refahı, güvenliği, uluslararası toplumdaki konumu ve geleceği daha da gölgede kalacak.
This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, Bölücü KÜRTÇÜLÜK, BOP, DIŞ POLİTİKA, GÖÇLER-GÖÇMENLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *