Değerli okur,
E-nabız Katarlılara satıldı: Tüm sağlık verileri artık Katarlıların elinde!
Türkiye’de bütün vatandaşların yer aldığı e-Nabız uygulamasının yaklaşık 100 milyon dolara Katar’a satıldığı ortaya çıktı. Büyük tepki toplayan satışın, AKP eski Gençlik Kolları Başkanı’na ait bir şirket tarafından gerçekleştirildiği öğrenildi.
İçinde kamu yöneticilerinin, iktidarın parçası olan siyasetçilerin bulunduğu büyük bir yolsuzluk/ soygun daha yakın zamanlarda gerçekleşti. İşin içinde SAĞLIK BAKANLIĞI ve çalışanları da var. Tüm toplumun sağlık verilerinin kayıtlı olduğu, KAMUYA AİT, E-NABIZ sisteminin yolsuzluk yapılarak bu programı yöneten ÖZEL bir firma tarafından Katar’a satıldığını değerli araştırmacı gazeteci Asuman Aranca’nın ve bu konuyu derinlemesine izleyen, araştıran ülkemiz basınının yüzaklarından olan Barış Terkoğlu’nun iki bölümlük yazısından öğrendik. Konuya ilişkin köşe yazılarını ardışık olarak okumanıza sunuyorum. Fakat yazıdan önce bir fıkra;
Şeytan küçük oğlunu çevreyi tanıması için dünyaya getirmiş. Oğluna anlatıyor; “Bak oğlum şu ağaç, şu araba, şu kedi, şu elma diyerek çevredeki nesneleri, canlıları oğluna tanıtıyor. Çocuk kendilerine yaklaşmakta olan başında takke, sırtında cübbe , sakallı, kasıla kasıla yürüyen, çevresine yukarıdan bakan eli tespihli bir adamı gösteriyor; “Baba bu kim?” Şeytan “Aman oğlum ondan uzak dur. bu iktidarda olan partinin vekilidir. Bunlar bizim bile aklımıza gelmeyecek planlar yapar, soyarlar, çalarlar, devletin, insanların haklarını, her .oku yerler fakat sonunda kabahati bizim üzerimize atarlar, ŞEYTANA UYDUM derler. Biz bile onlar kadar kötülük yapamayız, ondan uzak dur”
Kıssadan hisse…
Naci Kaptan – 14.10.2024
BÖLÜM I
E-Nabız deyip geçmeyin!
CUMHURİYET – Barış Terkoğlu – 10 Ekim 2024
Tanrı’dan sağlık dilersin. Ama sağlıklı olma arzusu şirketlere kazandırır. O haberi ilk kez geçen yıl T24’te Asuman Aranca’nın imzasıyla okuduk. Hepimizi ilgilendiriyordu. Zira sağlık verilerimizin olduğu e-Nabız uygulamasının Katar’a satıldığını anlatıyordu.
Ortaya çıkmasının nedeni aslında bir davaydı. e-Nabız sistemini ilk tasarlayan şirket olan Bilbest isimli firma, daha sonra sistemi sürdüren Tiga isimli şirketten, “e-Nabız uygulamasını Katar’a kendi mülkiyetindeymiş gibi satması” nedeniyle şikayetçi olmuştu. Bilbest, bu nedenle Bakanlığı da suçluyordu. Aranca’nın aktardığına göre satışı yapan firma olan Tiga, Sağlık Bakanı Yardımcısı Şuayip Birinci’ye yakındı.
İki şirketin hesaplaşması sırasında bir şey oldu. Bakanlık’ın uluslararası projelerinde danışmanlık yapan Umut Elmas, Tiga aleyhinde bir sosyal medya mesajı paylaştı. Önce mesajı silmesi istendi, yapmayınca Bakanlık’taki işine son verildi.
Bununla da kalmadı. Bakan Yardımcısı Birinci, yakınlık iddialarını doğrularcasına, Elmas’ın da aralarında olduğu Bakanlık danışmanları ve Bilbest hakkında, “ihaleye fesat ve rüşvet” iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Savcılık da bu suç duyurusunu davaya dönüştürdü.
Haberin üzerinden bir buçuk yıl geçti. Umut Elmas’ın sosyal medyada paylaştığı mesajları görünce merak ettim. Acaba Sağlık Bakanlığı’ndaki davalar savaşının sonucu ne olmuştu?
KATAR’A SATIŞIN İNTİKAMI
Gerekçeli karar önümde duruyor. Ankara 33. Ağır Ceza Mahkemesi, geçen Mayıs ayında, Sağlık Bakan Yardımcısı’nın şikayetiyle başlayan davada, danışmanlar hakkında beraat kararı vermiş. İşin ilginci, sanıklar, e-Nabız uygulamasının Katar’a satılmasının deşifre edilmesi nedeniyle kendilerinden intikam alındığını, bu nedenle de haklarında böyle bir kumpas davası açıldığını söylemiş. Mahkeme de beraat kararında bu ifadelere yer vermişti.
Kararı okuyunca Umut Elmas’a ulaştım. Bu süreçte başından geçenleri sordum. Sağlık Bakanlığı’nın birçok uluslararası projesinde görev almış Elmas, beraat etse de yaşananların ardından Türkiye’yi terk etmişti. İtalya’da bir üniversitede kıdemli uzman olarak çalışmaya başlamıştı.
Anlatmaya başladı:
“2022 yılı içerisinde e-Nabız projesinin AKP eski gençlik kolları MKYK üyesi ve Ar-Ge Başkanı olan Adem Ali Yılmaz’a ait TİGA isimli şirket tarafından Katar’a 100 Milyon Dolar civarında bir bedelle satıldığını öğrendim. Ben de 6 Ağustos 2022 tarihinde şirketi sorgulayan bir tweet paylaştım.”
Her şeyin böyle başladığını söyleyen Elmas, devamında, mahkemede anlattıklarını tekrarlıyordu:
“Bakan Yardımcısı Şuayip Birinci tarafından Türkiye’de iş yapamamakla, hatta ‘ekmek dahi yedirmemekle’ tehdit edilerek tweeti kaldırmam söylendi. Ben de kaldırmayıp istifa ettim. En yakın çalışma arkadaşım Filiz Gül de aynı tehdide maruz kalarak istifasını verdi. Benim ihtarnamemi dikkate almayan Bakanlık, tweetimi gerekçe göstererek kontratımı feshetti. Aynı şekilde Filiz için de ihtarnameyi dikkate almayıp Bakanlık’a ait bilgisayarı gerekçe göstererek zimmet suçlaması yönelttiler.”
ÇALIŞAN BAKANLIKTA ALIKONULDU
Yargılandığı davadan beraat eden Elmas, başına gelenlerin nasıl hazırlandığını şöyle anlattı:
“16 Eylül 2022 gecesi koordinatörü olduğum birimin çalışanı İlkay Kaynak, bakanlık binasında bir gece boyunca alıkonuldu. Psikolojik işkenceye maruz kaldı ve kişisel verileri zorla ele geçirildi. İlkay da bu olay üzerine Bakanlık’a bu alıkonulma hadisesini içeren bir ihtarname göndererek istifasını verdi. Benimle aynı ekipte olan Ozan Beyhan da gıyabında aynı tehditlere maruz kaldığı için istifa etti.”Gerçekten de mahkemenin gerekçeli kararında, Kaynak’ın bu anlatımları yer alıyordu:
“16 Eylül 2022 akşamı 17.30’dan 17 Eylül 2022 sabahı 06.30 -06.45 civarına kadar 12 saati aşkın süre bakanlıkta alıkonuldum. Elektronik eşyalarım incelendi.”
İnanılmaz ama Sağlık Bakanlığı’na hizmet veren bir çalışan, devletin bakanlığında, adeta mafya usulüyle, bir gece boyunca alıkonulduğunu, telefonunun-bilgisayarının izni olmadan açılıp incelendiğini, kopyalandığını anlatıyordu.
Ardından “siz görürsünüz” denilerek savcılığa aleyhlerinde dilekçe verilmiş, savcılık 4 bakanlık çalışanını sabaha karşı gözaltına almış, 4 gün gözaltı ve 50 gün ev hapsinin ardından yargılanmışlar. Nitekim sonunda da beraat etmişler.
BİRİ DEPREMDE ÖLDÜ
Gelgelelim hayatları da mahvolmuş…
Gözaltı, ev hapsi, sosyal medyadan Bakanlık bağlantılı olduğu belli olan hesaplardan tehdit, sağlık şirketlerine “bu adamlarla çalışırsanız bozuşuruz” uyarıları yetmemiş…
İşsiz bırakılan Ozan Beyhan isimli çalışan, Ankara’dan ayrılıp Hatay’daki baba evine yerleşmek zorunda kalmış. Burada da deprem nedeniyle hayatını kaybetmiş. Beraat kararını bile görememiş.
Sonuç olarak…
e-Nabız projesinin Katar’a satışını ortaya çıkaran çalışanlar sürüm sürüm süründürüldükten sonra aklanmışlar. Gelgelelim, birçok uluslararası proje onların gidişiyle aksamış.
Belli ki “sağlık” deyip geçtiğimiz sistemin altında milyar dolarlar yatıyor. Sistemin karı, şirketler savaşına neden oluyor. Bu savaşta ise kimi yakınlıklar halkın yararının önüne geçiyor. Adli vakalarda nedense ortalarda göremediğimiz yargı da hesaplaşmalar için araç olarak kullanılıyor.
E-nabız bir örnek…
İhale dosyalarının tamamına bakılsa kim bilir daha neler göreceğiz!
Kazanç ne kadar büyükse onun için verilen savaş da o kadar büyüktür. Paranın yasalarından kurtulduğumuz gün daha sağlıklı olacağız.
BÖLÜM II
E-Nabız bizimse parası da bizim olsun!
CUMHURİYET – Barış Terkoğlu – 14 Ekim 2024
Ne renkler ne semboller ne inançlar… Şirketler zamanın putları gibi. Ne tartışıyorlar ne de tartıştırıyorlar.
E-Nabız’ın satış hikayesini bu köşede anlatmıştım.
Aslında geçen yıl T24’te Asuman Aranca’nın haberi sayesinde olan biteni öğrenmiştik. E-Nabız sistemini ilk tasarlayan şirket olan Bilbest isimli firma, daha sonra sistemi sürdüren Tiga isimli şirketten, “e-Nabız uygulamasını Katar’a kendi mülkiyetindeymiş gibi satması” nedeniyle şikayetçi olmuştu. Aranca’nın aktardığına göre, Tiga, Sağlık Bakanı Yardımcısı Şuayip Birinci’ye yakındı. E-Nabız üzerinde iki firmanın kavgası sürerken, Birinci, yakınlık iddialarını doğrularcasına, E-Nabız’ın satışını sızdırdığı iddia edilen Bakanlık danışmanları ve Bilbest hakkında, “ihaleye fesat ve rüşvet” iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuştu. Bakanlık çalışanları gözaltına alınıp yargılanmıştı.
Sağlık Bakanlığı çalışanlarının, sonunda beraat ettiğini yazdım. Bu sırada, gerekçeli karara “e-Nabız uygulamasının Katar’a satılmasının deşifre edilmesi nedeniyle kendilerinden intikam alındığı” ifadelerinin yansıdığını söyledim.
Aslında yazarken uyarılmıştım. Zira bu konu, “cıs!” denilen meselelerden biriydi. Nitekim hikâye çok konuşulduğu gibi, Bakanlık ve Tiga isimli şirket konu üzerine açıklamalar yaptı.
Gelelim benim bulgularıma…
ARAP MEDYASINDA SATIŞ
Önce şunu söyleyeyim. E-Nabız uygulamasının satışı ile uygulamadaki vatandaşlara ait sağlık verilerinin satışı birbirinden farklı şeyler. İlki ticari bir mesele. İkincisi ise açık suç. Haliyle, vatandaşların “veriler tehlikede mi” endişesi Türkiye gerçeğinde haklı olsa da mahkemeye yansıyan tartışma sadece “uygulamanın satışı”na dair.
Peki Sağlık Bakanlığı ne dedi: “E-Nabız Kişisel Sağlık Kaydı Sistemi, Bakanlığımızın amaç ve hedefleri doğrultusunda tasarlanarak geliştirilmiş ve tüm unsurları ile Sağlık Bakanlığına aittir. Sağlık Bakanlığından izin almadan hiçbir ülkeye satılamaz ve Bakanlığımızdan izinsiz kullanılamaz.”
E-Nabız projesinde hakkında dava açılan şirketin sahibinin Gazeteci Cüneyt Özdemir’e yaptığı açıklamayı da aktarayım: “Veriler değil Katar’a özel ayrı bir yazılım satıldı.”
Bu aşamadan sonra acaba Arap medyasında bir şey çıkmış mı diye baktım. 18 Kasım 2022’deki haber, Katar ile Tiga arasında, sağlık alanında bilişim teknolojileri için, 5 yıllığına 320 milyon Katar Riyali (88 milyon dolar) değerinde bir anlaşma yapıldığını haber veriyor.
Yani gerçekten de Tiga, tam da E-Nabız’a benzer bir çalışmayı, çalışanların söylediği tarihlerde ve söyledikleri rakama yakın şekilde Katar’la yapmış.
BİLİRKİŞİDEN E-NABIZ RAPORU
Gelelim E-Nabız’ın durumuna…
E-Nabız sistemi 2014’te Bilbest tarafından tasarlanarak Bakanlığa kullanım hakkı verilmiş. O tarihten sonra, fikri mülkiyeti Bilbest’in olmak üzere, Sağlık Bakanlığı E-Nabız sisteminin kullanım haklarına sahip olmuş. Bakanlık, 2016 sonundan itibaren ise sistemin işletmesi için Tiga ile çalışmaya başlamış. Bu sırada E-Nabız’ın kodlarını Tiga ile paylaşmak için sistemi kuran şirketten izin de istemiş. Şirket de sadece sistemin kullanımı için bu kodların paylaşılmasına izin vermiş.
İşte kavga da buradan sonra başlamış. Zira Bilbest’e göre Tiga bu aşamadan sonra E-Nabız’ın üzerine konmuş. Tiga’ya göre ise bu kodları gördükten sonra kendileri E-Nabız benzeri uygulamaları yeniden tasarlamışlar.
Elbette hakimler bu düzeyde bilgisayar bilmiyor. Konuyu bilişim uzmanlarına havale etmişler. Hazırlanan 5 kişilik bilirkişi heyeti raporu, E-Nabız’ın kopyalanarak yeni bir yazılım üretildiği, bunun bir ihlal olduğu kanaatine varmış.
Dahası…
Tiga’nın tanıtım broşürlerinde de E-Nabız, şirkete mal ediliyor.
ÖYLEYSE PARA DEVLETİN OLMALI
Yani E-Nabız’ı tasarlayan şirket, E-Nabız’ın kopyalanarak satıldığını söylüyor. Bakanlık çalışanlarından bir grup da doğruluyor. Mahkemeye giren bilirkişi raporu, çeşitli broşür ve haberler de bunu teyit ediyor.
Elbette kararı mahkemeler verecek. Ancak Sağlık Bakan Yardımcısı Şuayip Birinci’nin çabalarıyla, garip bir şekilde, bakanlık iki şirket arasındaki hesaplaşmada Tiga lehine taraf oldu. Öyle ki Birinci’nin Tiga aleyhine atılan tweete soruşturma açtırması bile mahkeme dosyalarına girmiş.
Peki ne olmalı?
Madem E-Nabız söylendiği gibi Bakanlığın malı… Öyleyse bu davaları bizzat Bakanlığın açması gerekmez mi? Bakanlığın iki şirket arasında açık taraf olması yanlış değil mi? Bakanlığın E-Nabız’ın sanki kendi ürünleriymiş gibi pazarlanmasına itiraz etmesi, eğer Katar’a satılıyorsa “bu para Bakanlığındır” demesi, alıp devletin kasasına koyması gerekmez mi?
Elbette gazetecilerin de şirketler savaşında taraf olmaması, sadece ama sadece kamunun çıkarını savunması gerekiyor. Gördüğünüz gibi, sorularımız kamuyu korumak için soruluyor.
Son iki not…
Yazımdan sonra, Sağlık Bakanlığı’nda da Birinci’nin Tiga politikasından rahatsız olan bürokratların olduğunu, kucağında bu meseleyi bulan yeni bakanın da meseleye çözüm aradığını öğrendim.
İkinci kaynağım ise Ankara Adliyesi’ni iyi bilen bir isimdi. Şirketler savaşında, yargıya kimi akrabalıklar ve yakınlıklar kullanılarak, “E-Nabız satışını duyuran çalışanları tutuklayın” baskısı yapılmış. Yargı da şirketler savaşının parçası haline getirilmeye çalışılmış.
Kamunun çıkarını şirketlerin çıkarının yerine koyduğumuz gün devlet milletiyle barışmış olacak.