
MAYIN TEMİZLEME İŞİ NE OLDU ÇOCUKLAR?
BOP/ BİP ve MAYINLI ARAZİ TUZAĞI’nın GERÇEK YÜZÜ; “Paranın dini, milleti, ırkı olmaz”
Naci Kaptan – 08.10.2024
BÖLÜM I
AKP’li cumhurbaşkanı Erdoğan bir süre önce İsrail’e girmekten bahsetti. Aradan çok zaman geçmeden bu kez de İsrail’in Türkiye’yi hedef alabileceğini söyledi. Kısa zaman aralıklarıyla bir birine zıt açıklamalar doğal olarak toplumda kafa karıştırıcı etkiler yarattı. Yanı başımızda savaşlar, katliamlar, soykırımlar yapılırken, İsrail Gazze’de Lübnan’da soykırım yaparak sivilleri katlederken böylesi bir ortamda Erdoğan’ın bu açıklamalarının GÜNDEMİ KARARTMAK ve ülkemizin içine düştüğü DERİN EKONOMİK ÇÖKÜNTÜYÜ ve SIĞINMACILAR konularını gözden kaçırmak amaçlı olduğu düşünülse de DIŞ POLİTİKANIN, İÇ SİYASETE karıştırılması İsrail ile olan ilişkilerimizin de gözden geçirilmesine neden oldu.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN ŞÖYLE SÖYLEDİ;
‘Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır. Şu anda bütün hesap bunun üzerinedir.’
Partili cumhurbaşkanı Erdoğan toplumu korkutmak ve konsolide etmek için aynen böyle söyledi!!!
Bazı şeyleri çabuk unutuyoruz… Veya iktidar bizlere balık hafızalı muamelesi yapıyor… Balık hafızalı olduğumuzu zannediyor…Cumhurbaşkanı Meclis açılış konuşmasında İsrail’in Türkiye’ye saldırabileceğini söyledi. Ortadoğu’da sınırların yüzyıl sonra yeniden değiştirilmek istendiğini iddia etti…
Millete korku sardı mı? Millet eyvah yarın İsrail başımıza füze yağdırır diye endişeye kapıldı mı? Hayır… Toplumun dikkati önlenemeyen ve artan pahalılık, çok yüksek enflasyon, işsizlik, derin yoksulluktan ve sayısı 10 milyonu aşan sığınmacılardan kaçırılmaya çalışılıyordu. Hak, hukuk, adalet, demokrasi, insan hakları yok edilmişti. İşte bu nedenlerle İSRAİL üzerinden “CAMBAZ İPE ÇIKARTILMIŞTI”
Bu nedenle arşiv sandığını açarak güncelledim.
AKP’NİN MAYIN TEMİZLEME PROJESİ “BOP”‘IN PARÇASI MI?
Suriye sınırımızdaki mayınların temizlenme projesinde Genelkurmay devre dışı bırakıldı. Proje savunma bakanlığı yerine maliye bakanlığına verildi. İhalenin biçimi ayrıca projenin İsrail menşeili bir şirkete verilme şüphesi, sınır bölgesinin yabancı devlet destekli şirketlere verilmesi durumunda sınır güvenliğinin zafiyete uğrama olasılığı ortaya çıktı. Bölgede açığa çıkacak olan geniş tarım arazilerinin durumu ve anlaşmada TİGEM’in de İsrail’e verilmesi, yerel halkın sosyo-ekonomik geleceği konuları bu bölgede Türkiye’nin güvenliğini olumsuz etkilemesi gündeme geldi. Ayrıca projenin ihale yöntemi Danıştay tarafından iptal edilmiş olmasına rağmen tasarıda köklü bir değişikliğine gidilmedi.
Güncellendi Naci Kaptan – 08.10.2024
SINIRDAKİ MAYINLARIN TEMİZLENMESİ
GÖÇLER/ SIĞINMACILAR İÇİN KORİDOR MU?
“Türkiye’nin İran sınırındaki 80 bin anti-personel mayın, Avrupa Birliği Kalkınma Programı tarafından temizlenmeye başlanacak. Irak ve Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesinden sonra başta göç olmak üzere başımıza gelenleri düşündükçe bu iş hayra alamet değil.
Türkiye-Suriye sınırındaki 215 milyon metrekarelik alanda yaklaşık 600 bin mayın bulunuyor. Uluslararası firmalar metrekaresini ortalama 1,5 dolara temizliyor. Arazinin tarım alanına dönüşebilmesi için yaklaşık 300 milyon dolar harcamak gerekiyor. İki Kıbrıs adası büyüklüğündeki arazi oldukça verimli. Mayın sebebiyle yaklaşık 50 yıldır ekim yapılmadığı için tarıma çok elverişli. Bu topraklarda üzüm ve pamuk yetiştirilebileceği belirtiliyor. Petrol açısından zengin olduğu düşünülen araziden tarihî eser çıkma ihtimali de var.
Türkiye-İran sınırında Avrupa Birliği (AB)’nin finanse edeceği mayın temizleme faaliyeti, uzmanlarda tedirginlik yarattı. Daha önce Irak ve Suriye sınırındaki mayın temizleme faaliyetlerinin ardından büyük göç dalgaları yaşanmıştı. İran sınırında ise birinci aşamasında 46 bin mayının temizlendiği projenin ardından bugün ikinci aşama başlayacak. Yeni aşamada Mart 2022’ye kadar 80 bin mayın temizlenecek. 4.2 milyon metrekare alanda bulunan anti-personel mayınları temizleme faaliyeti, BM Kalkınma Programı (UNDP) ve Milli Mayın Faaliyet Merkezi (MAFAM) tarafından yürütülecek.
Proje için AB Delegasyon Başkanı Büyükelçi Nikolaus Meyer-Landrut ve beraberindeki heyet de Iğdır’a geldi. Ottawa Sözleşmesi kapsamında yürütülen projenin birinci etabında 18 milyon avro harcandığını ve 46 bin anti-personel kara mayının temizlendiğini aktaran Meyer-Landrut, “İkinci aşamada 80 bin kara mayının temizlenmesi hedefleniyor. Projenin toplam tutarı 36 milyon avro.” bilgisini paylaştı.
Avrupa’ya yönelen göç rotasının tam ortasında bulunan Türkiye’de, uzmanlar mayın temizleme faaliyetine karşı endişeli. Küresel güçlerin göçü bir silah olarak kullandığını hatırlatan uzmanlar, bununla ilgili ABD’de yapılan çok sayıda akademik çalışma bulunduğuna dikkat çekiyor. Ottowa Sözleşmesi’ni de sınır problemi olan hemen hemen hiçbir ülkenin imzalamadı. https://www.aydinlik.com.tr/haber/mayin-temizligindeki-gizli-operasyon-259348

BÜYÜK İSRAİL PROJESİ ve MAYINLI ARAZİ TUZAĞI’nın GERÇEK YÜZÜ
BÖLÜM II
1862 yılında “Roma ve Kudüs” adlı eseri ile Siyonist düşüncenin temellerini atan Moses Hess, kitabında “Yahudi Meselesi”nin ancak kutsal toprakların yeniden düzenlenerek, Yahudilerin buraya yerleştirilmesi ile çözülebileceğini, İsrail’in “Vaat edilmiş Topraklar” olarak tanımlanan Nil ve Fırat’ın arasında kalan bölge (Arzı Mev’ud) üzerinde misyonu olduğunu yazmıştır.
1983 yılında Brüksel’de bir basın toplantısı düzenleyen dönemin İsrail Dışişleri Bakanı İzhak Şamir, Türkiye’yi ‘Kürdistan’ı işgal altında tutan devletlerden biri’ olmakla suçladı ve “İşgalci devletler yüzünden Kürt halkının bağımsızlık mücadelesi bir türlü sonuçlanmıyor” dedi.
1993’te Amerika’da Barzani’nin fotoğrafı altında bir Nevruz kutlaması gerçekleştirildi. Bu kutlamaya katılan özel birisi vardı: Yahudi Lobisinin en güçlü örgütü olan ve Başbakan Erdoğan’a “Cesaret Madalyası” veren AIPAC’in eski direktörü Moris Amatay. O Nevruz kutlamasında Amatay; Siyonistler ile Kürtlerin ilişkisini şu şekilde anlatmıştı: “Ortadoğu Coğrafyasının dinamikleri ele alındığında görülüyor ki; Yahudiler ve Kürtler, Arap olmayan bir millet olarak, Araplar tarafından çevrilmişlerdir.
Ortadoğu’nun yapısına zıt bu iki unsurdan Yahudiler bağımsızdır ama Kürtler değildir. Yahudi toplumu Ortadoğu’da Kürtlerin doğal ittifakçısıdır.” Yahudi yazar Kevin Brook ise; Yahudi Kürtler vasıtasıyla K. Irak topraklarını sahiplenmek amacıyla bu ittifakı bir adım ileri götürüp “Kürtler ile Yahudilerin genetik olarak akraba olduğu” iddiasında dahi bulunmuştur.
İsrail’in Kürtlere sempati beslemesinin, ırksal olarak kardeş olduklarını dahi dile getirmesinin, bağımsız bir devleti hak ettiklerini düşünmesinin sebebi, kendilerinin de çok zor şartlarda bir Yahudi devleti kurmaları olmadığı açıktır. İsrail’in Kürt sevdasının nedeni; Kürt nüfusu kullanarak belli bir takım isteklerini “Maşa” vasıtasıyla elde etmektir.
Gazeteci Turan Yavuz; İsrail gizli servisi MOSSAD’ın Kürtlere 1958’lerden beri destek olduğunu belirtiyor. Bu desteğin nedenini Yavuz şu şekilde dile getirmiş: “Ortadoğu’daki İsrail’in güvenliğini ilgilendiren en önemli alanlardan biri “Su”. Su kaynaklarının üzerinde bir Kürt devletinin kurulması; İsrail’e yönlendireceği yeni bir kart sunacaktır.”
Şimon Perez; Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesinde tek nedenin petrol olmadığını, belki petrolden çok daha önemli olan şeyin “Su” olduğunu “Yeni Ortadoğu ve Uzun Bir Yol” adlı kitabında açıkça ifade etmiştir. Kitabında Fırat ve Dicle’den “Yaşam dolu sular” diye bahseden Perez; “Ortadoğu’daki suların herkese ait olduğunu ve su için gerekirse savaşılabileceğini” yazmıştır.
Bush hükümetinde Amerika’nın Irak Özel Temsilcisi olan David Satterfield ise, su konusundaki düşüncelerini şöyle açıklıyor: “İsrail, Ürdün, Batı Şeria ve Gazze sürekli su sıkıntısı içinde. Nüfus artışı ve ileride görülecek ekonomik gelişmeler, bu bölgenin su kaynakları üzerinde daha geniş bir bölüşme baskısı yaratacaktır”
Büyük Ortadoğu Projesi söylendiği gibi bölgeye, demokrasi ve insan hakları götürmek için değil; Ortadoğu’da petrolle beraber su kaynaklarının da Amerika ve İsrail lehine şekillendirilmesini sağlamak için yürürlüğe konmuştur. Gördüğünüz gibi BOP; öyle bir kaç yıllık bir düşüncenin ürünü de değildir.
1975 yılında Mesut Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani, Washington’a bir mektup yazmış ve “Kürdistan” ismiyle Amerikanın 51. eyaleti olmak istediklerini belirtmiştir. Bunun için Amerika’nın destek ve himayesine ihtiyaç duyduklarını şayet Amerikan yardımı sağlanırsa, Kerkük’teki petrol merkezlerini ele geçirebilecek kadar güçleneceklerini ve bu petrollerin idaresini Amerikan şirketlerine bırakacaklarını taahhüt etmiştir. Amerika kendisinden “Gelin bizi yönetin” diye yardım isteyen Barzanileri “Sömürge Valisi” olarak kullanmak için İsrail’i görevlendirmiştir. Baba Barzani’nin ilk eşinden olan Ubeydullah Barzani; Saddam’a sığınmış ve babası ile üvey kardeşi Mesut’un İsrail ile işbirliği yaptığını, İsrailli subayların K. Irak’ta Kürtleri eğittiğini, Irak devletine karşı düzenlenen tüm saldırıların İsrail ile birlikte babası tarafından planlandığını anlatmıştır.
2004 yılında ise Lübnan’da yayınlanan Müstakbel Gazetesinde şu haberle karşılaşıyoruz: “Aralık 2003 sonunda, MOSSAD ile Barzani ve Talabani arasında gizli bir komando birliği kurulması konusunda anlaşma sağlandı. KDP (Kürdistan Demokrat Partisi)’den Hüseyin Sancari (Barzani’nin sağ kolu olarak biliniyor) ve KYB (Kürdistan Yurtseverler Birliği)’den Serkut Resul Ali, toplam 60 kişilik bir ekip kurdular. Birliğe Kürt asıllı İsrail Albayı komuta edecek. Bu birliğe Mam Rişe Birliği adı verildi.
Ocak 2004 sonunda birlik bir Amerikan askeri uçağıyla Natanya şehrine intikal ettirildi. Uçuş Kerkük’ten gerçekleştirildi. 45 günlük yoğun bir kurs dönemi geçirdiler. MOSSAD Başkanı Meir Dagan kursiyerlerle bizzat ilgilendi. Kursta, suikast, adam kaçırma, patlayıcı yerleştirme gibi dersler aldılar. Mart 2004 sonunda bölgeye döndüler. 10’ar kişilik gruplar halinde çalışmalara başladılar. Her gurubun başında bir MOSSAD subayı vardı, bu subaylardan 4’ü Kürt asıllı ve Arapça ile Kürtçe’yi çok iyi konuşurlar. Bağdat, Musul, Kerkük, Basra, Necef, Kerbela, Nasıriye ve Ramadi’de karargahları var.”
Görüldüğü gibi bugün oğul Barzani, babasının hayalini Amerika ve İsrail’in desteği ile gerçekleştirmiştir. K. Irak’ta; Anayasalarında Türkiye Cumhuriyeti topraklarını da kapsayan Sevr Anlaşmasının 62. 63. ve 64. maddelerini olduğu gibi barındıran Barzani önderliğinde Kürdistan Federe Devleti kurulmuştur.Yalnız bu Kürtlerin düşündüğü gibi “Bağımsız bir Kürdistan” değildir. Aksine Amerika ve İsrail’e tam bağımlılıktır, petrol ve su konusunda Amerika ve İsrail’e bekçiliktir. Barzaniler; yıllardır hayalini kurdukları “Amerika’nın eyaleti olma, sömürgesi olma” isteğine kavuşmuştur. Amerika ve İsrail ise; K. Irak petrolünün ülkemiz topraklarından Amerika’nın inisiyatifinde dağıtılması hayalini gerçeğe dönüştürmüştür.
Petrol konusunda 1975 yılından bu yana söz konusu üçlü tarafından sürdürülen çalışmalar, binlerce masum insanın katledilmesine neden olmuş ama sonuçta semeresi alınmaya başlanmıştır. Şimdi sıra “Gerekirse savaşırız” diyecek kadar önem verilen “Su” sorununa gelmiştir.
2009’un Mayıs ayında İsrail Büyükelçisi Levi; Şanlıurfa’ya bir ziyarette bulundu ve “Biz küçüklüğümüzden beri nereden geldiğimizi ve tarihimizi biliyoruz. Bu topraklar bizim için önemli” dedi. Söz konusu topraklar; Arzı Mev’ud yani Fırat ve Dicle arasında kalan havzadan ibarettir. Bu toprakların Büyükelçinin dediği gibi Yahudiler için önemi büyüktür ve İsrail denetimine geçmesi gerekmektedir.
Ne dersiniz mayınlı arazinin temizliği konusunun perde arkasında İsrail’in olması, coğrafi açıdan ele alındığında İsrail lehine “Su sorunu”nun en azından 49 yıllığına çözülmesi anlamına gelmiyor mu?
Gördüğünüz gibi söz konusu bölgede mayınlardan çok daha tehlikeli ve savaş sebebi olabilecek bir tuzak vardır. “Su tuzağı.” Mayınlı arazinin temizleme işi İsrail destekli bir şirkete verilirse Siyonistler; savaşmayı dahi göze alacaklarını en yetkili ağızdan dile getirdikleri “Su”ya ne yazık ki tek bir kurşun bile atmadan sahip olacaklardır.
BÖLÜM III
AKP’lilerde İsrail rahatsızlığı
Türkiye-Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin, temizlenmesi karşılığı İsraillilere verileceğini savunan muhalefete Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “Paranın dini, milleti, ırkı olmaz” dedi.
Muhalefet, mayınların temizlenmesine ilişkin yasa tasarısına Türkiye-Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin İsraillilere verileceği gerekçesiyle karşı çıkarken, AKP içinde de İsrail karşıtı sesler yükseliyor.
Türkiye-Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin, temizlenmesi karşılığı İsraillilere verileceğini savunan muhalefete Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “Paranın dini, milleti, ırkı olmaz” diyerek yanıt verirken, bazı AKP’liler ihalenin İsrail firmalarına verilmesine karşı çıktı. Yaşanan sıkıntılar ve eleştiriler sonrası tasarının komisyona geri çekilmesi kararlaştırıldı.
AKP Kayseri Milletvekili Sadık Yakut, “İsrail firmasına verilmesine kesinlikle karşı olurum” derken, Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan, “Erdoğan İsrail’e böyle bir ihaleyi vermez. Bizim bütün yaşadığımız geçmişteki problemler İsrail parmağı sonucu yaşadığımız şeylerdir” ifadesini kullandı.
Doğan, TBMM’de bu nedenle bazı milletvekillerinin “direniş uyguladıkları”nı da dile getirdi. Şanlıurfa Milletvekili Abdurrahman Müfit Yetkin de, “Böyle yanlış bir uygulama olursa zaten halk bunu kabul etmez. Halk kabul etmediği zaman da yapılamaz” dedi. AKP’li milletvekillerinin mayın temizleme ihalesinin İsrail’e verilip verilmemesiyle ilgili Milliyet’e yaptığı açıklamalar şöyle:
‘Ulusal savunma konusu’
Sadık Yakut (Kayseri): İsrail’e verilecek sözü doğru değil. Sadece temizlikle ilgili yasa olmuş olsa daha iyi olurdu. Ondan sonra da yıllardan beri bu işin kahrını çeken bölge insanı var. Kiminin kolu, kiminin bacağı kopmuş, kimi yakınını kaybetmiş. En doğrusu, bu bölge insanının hakkı. Oradaki toprak çiftçiye mi dağıtılacak, belli bir şey karşılığı çalıştırılıp çiftçiye mi dağıtılacak? Ben, İsrail firmasına verilmesine kesinlikle karşı olurum. Onu da çok net şekilde söyleyeyim. Ulusal bir savunma konusuysa, buna hep birlikte karşı oluruz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı şimdiye kadar niye temizlemedi? Bunu da tartışalım. Ben yapılamadığına inanamıyorum.
Abdurrahman Müfit Yetkin (Şanlıurfa):
Kanun çıktıktan ihale sürecinde birçok şey ortaya çıkar. Eğer ihalede de dediğiniz gibi herhangi bir firma (İsrail firması) olursa, böyle yanlış bir uygulama olursa, zaten halk bunu kabul etmez. Halk da kabul etmediği zaman yapılamaz, böyle bir şey mümkün değil yani. İsrail gelip nasıl alacak orayı? İsrail’in gelip Harran Ovası’nda kilometrelerce uzunlukta bir arazide bütün İsraillileri dikip tarım yapacağına mı inanıyorsunuz? Böyle şey olabilir mi, mümkün mü? (MİLLİYET – ABDULLAH KARAKUŞ – 29.05.2009 )
BÖLGE 49 YIL İSRAİL’İN OLACAK
İsrail’in Ankara Büyükelçisi Gaby Levy, mayınlı arazi tartışmaları yaşanırken, geçtiğimiz hafta Şanlıurfa’yı ziyaret etmiş ve şu dikkat çeken cümleyi sarf etmiştir: “Her Yahudi için atalarımızın dedelerimizin geldiği bu topraklara gelmek çok önemli”.
Hükümet, Suriye sınırımızdaki mayınların temizlenmesi için özel bir yasayı TBMM’den geçirmeye uğraşıyor. Tasarıya göre hükümet mayın temizleme işini 5 yılda bitirmesi şartıyla İsrailli bir şirkete vermeyi planlıyor. Üstelik İsrailli şirket 44 yıllığına bölgenin işletim hakkına da sahip olacak. Yani, bölge 49 yıllığına bu İsrailli şirkete devredilecek!
TBMM’de CHP ve MHP’nin tepki gösterdiği, Genelkurmay’ın taraf olmadığını açıkladığı bu girişime ise Türkiye’nin hemen tüm önemli kesimleri; en başta da bölge halkı karşı çıkıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan ise karşı çıkanları faşistlikle suçluyor.
Tayyip Erdoğan, iktidarının ilk dönemine, Yahudi örgütünden “cesaret ödülü” alarak başladı. 5 yıl boyunca da aldığı bu ödülün hakkını verdi. Seçim dönemi boyunca Türk milletine “anti-İsrailci” bir görüntü seyrettiren Başbakan, mayınlı arazi konusuyla birlikte yeniden asli rolüne döndü.
Tasarının yasalaşması ve ihalenin İsrail’e verilmesi halinde esas olarak Suriye ile ilişkilerimizin bozulması ile su-gıda-petrol ve mülk temelli sorunlarla karşı karşıya kalacağız.
Öncelikle tasarı yasalaştığı taktirde, Türkiye’nin Suriye ile ilişkileri önemli oranda bozulacaktır. Mayınlı arazinin İsrail’e verilmesiyle, Suriye güneyden sonra kuzeyden de su kıskacına alınmış olacaktır. Suriye’nin Gola Tepeleri, büyük oranda su kaynağı da olduğu için zaten İsrail tarafından işgal altında tutulmaktadır. Bir de kuzeyden, önemli bir su bölgesinin 49 yıllığına İsrail’de olması, Suriye’yi zor durumda bırakacaktır!
Manavgat suyunu pahalı olduğu gerekçesiyle son anda almaktan vazgeçen İsrail, bedava suya kavuşacaktır!
Diğer yandan bölge, İsrail’in dinsel ve ideolojik olarak elinde bulundurmak istediği bir yerdir. İsrail bu amaçla uzun bir süredir bölge üzerinde politikalar üretmektedir. AKP’li belediye döneminde hayata geçirilen Yahudi Urfa Projesi unutulmamalıdır!
Ayrıca 2004 tarihli ilerleme raporunda yer alan, AB’nin GAP sularının ileri bir tarihte “uluslararası bir su yönetim idaresine” devredilmesi hedefi asla unutulmamalıdır!
Meselenin gıda boyutu da çok önemlidir. ABD’nin dayattığı tarım politikaları neticesinde kendine yol bulan İsrail’in, ülkemizi mahkum ettiği “ikinci üretimi olmayan genleriyle oynanmış tohum” sıkıntısını daha da yaşatacağı aşikardır.
Ayrıca meselenin bir de petrol boyutu vardır. Bölgede Türkiye Petrolleri
Anonim Ortaklığı’ nın (TPAO) açtığı kuyuların 10’undan günde iki bin varil petrol üretilmeye başlanmıştır. Aynı bölgenin karşısında, yani Suriye tarafında ise 560 civarındaki kuyudan günde 450 bin ile 500 bin varil arasında petrol çıkarılmaktadır. TBMM’deki tutanaklara yansıyan bilgilere göre, TPAO yetkilileri yeni açılacak 12 kuyudan yaklaşık 2500 varil petrol daha çıkarılabileceğini belirtmektedirler. https://www.odatv.com/siyaset/nato-mayinladi-israil-yerlesecek-5462
BÖLÜM IV
“MAYIN TEMİZLEME İŞİ NE OLDU ÇOCUKLAR “
Başbakan Erdoğan mayından arındırılacak olan bu bölgeyi yap-işlet-devret modeliyle İsrail’e vermeye çalışmıştır. Bir önceki ihale sürecini istediği gibi yürütemeyen AKP iktidarı yeni ihale sürecinde de yine bu işi İsrail’e ihale etmeye çabalayacaktır !!! Hadi ordan sen de “VAN MİNİT ” diyen Başbakan Erdoğan İsrail’e posta koyuyor deseniz de bunun bir show olduğunu hepimiz biliyoruz !!!
Yine hepimizin bildiği gibi Başbakan Erdoğan ABD’deki güçlü yahudi lobilerinden 2 cesaret ve üstün hizmet madalyası olan tek yabancıdır. Recep Tayyip’in Erdoğan’a Başbakanlığı giden yolda İstanbul’da yaşayan Musevi kanaat önderleri büyük destek vermişlerdir..
Ayrıca bu bölge İsrail için hem stratejik olarak hem de bölgeye sınırdaş olan ve İsrail için çok önemli olan TİGEM’in burada bulunuyor olması ,bölgede petrol kaynaklarının olması bu toprakları çok değerli kılmaktadır. Bu nedenle hem yanıt olması hem de bu konu kapanmadığından bilgi tazelemesi olması için bir yazı dizisi hazırladım.
Bir önceki ihale sürecinde mayın temizliği konusunda yetkin olan ve ihaleye katılan 5 firmadan üçünün İsrail menşeli olması ve mayından temizlenen bölgenin bedelsiz olarak temizliği yapacak olan firmaya toprakların 44 veya 49 yıllığına verilmesi düşüncesi toplumda büyük tepkiye neden oldu.
Burada bir konu çok önemlidir ;
AKP bu bölgeyi neden yap-işlet-devret modeliyle temizletmeye çalışıyor. Bu konuda uzman olan NAMSA dışında yetkin olan firmaların çoğu İsrail kökenli veya İsrail ortaklığı olan firmalardır. Daha doğrusu bu ihaleye ilgi gösteren yabancı firmalar İsrail Firmalarıdır. Türkiye böylesi bir ihale açınca, ihale/hizmet sonunda bu bölgeyi kullanacak olan firmalar ve ait olduğu ülkeler doğal olarak bundan fayda sağlamak yoluna gideceklerdir.
Burada temel eleştiri noktamız İsrail Hükümeti ve İsrail menşeli firmalar değil. Kendi Ulusal çıkarlarını pazara çıkartmış olan AKP iktidarıdır.
Önce bu mayınlı alanın tarihçesini inceleyelim ;
Son günlerde siyasiler ve kamuoyu tarafından sert tartışmalara konu olan Türkiye-Suriye sınırındaki mayınlar, 53 sene önce gömülmüştü. Son günlerin en çok konuşulan konusu Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin geçmişi 1950 yılına dayanıyor. İnsanların sakat kaldığı, ölümlerin yaşandığı yerler haline de gelen 216 kilometrekarelik mayınlı arazi 50 yılı aşkın süredir tarıma kapanmış durumda.
MAYINLAR NASIL DÖŞENDİ?
1950`li yıllarda Mardin`de sınır kaçakçılığı sırasında kaçakçılar ve gümrük muhafızları arasında çıkan silahlı çatışmada iki gümrük muhafız memurunun ölmesi üzerine dönemin Başbakanı Adnan Menderes, Mardin Kaymakamı Kamuran Çuhruk`u Ankara`ya çağırır ve bölgede bu tür olayların tekrar yaşanmaması için Suriye sınırının baştanbaşa mayınlanmasını ister. Bu direktif doğrultusunda 1956 yılında Suriye sınırı tamamen mayınlandı. Mayınlı tarlalar dışında da 5 ila 10 km arasında değişen daimi emniyet bölgeleri de verimli araziler olmasına rağmen bomboş duruyor.
Resmi rakamlara göre, 1993-2003 arasında, 299 asker ve 289 sivil mayın patlaması sebebiyle hayatını kaybetti, 1524 asker ve 739 sivil de aynı sebeple yaralandı. İnsan Hakları Derneği`nin verilerine göre ise 1990-2002 yılları arasında 512 mayın patlaması olayında 838 kişi hayatını kaybetti, 937 kişi de yaralandı. Yaralananların 214`ü maalesef çocuk.
MAYINLAR, 1975 VE 1996`DA MECLİS`E KONU OLDU
Bugün dünyada 64 ülkede 100 milyonu aşkın kara mayını bulunuyor. Türkiye`deki sayının 935 bin olduğu belirtilmekte. Türkiye`nin 2 bin kilometrelik sınırında 3,5 milyon dönümlük arazi mayınla kaplı. Mayınlı arazilerin büyük çoğunluğu ise 600 kilometrelik alanla Suriye sınırında yer alıyor. Suriye sınırındaki mayınlı sahanın temizlenmesi için, 1975`te ve 1996`da iki defa Meclis araştırma komisyonları kuruldu ve her iki komisyonun düzenledikleri raporlarda bu sahaların mayınlardan temizlenerek tarıma açılması önerildi.
AK Parti iktidarının ilk yılları.
1999 yılında uluslararası bir anlaşma (Ottawa) ile oluşturulmuş Sınırlardaki mayınların temizlenmesi projesine Türkiye de 2003 yılında imzasını attı ve 2004 yılında yürürlüğe koydu.
Türkiye bu anlaşma kapsamında 2010 yılında sınırındaki mayınları temizleme kararı aldı. 900 kilometrelik bir alanda mayınlar temizlenecekti. Mayın temizleme işini ise, mayınlı bölgenin 49 yıllığına temizleme işini yapacak olan bir İsrail firmasına verilmesinin başbakan Erdoğan tarafından planlandığının belirtileri ortaya çıkmıştı.
Ülkede kıyamet koptu. Kıyameti pek takan olmazdı da AYM ihaleyi iptal etti. Ve henüz daha AYM kararlarına uyulduğu bir dönemdi. İş TSK’ya kaldı. Türkiye Suriye sınırındaki mayınlar temizlendi.
Sonrası malum. 1 yıl sonra Suriye karıştı, karıştırıldı. 10 milyona yakın Suriyeli mayınları temizlenmiş sınırdan geçerek Türkiye’ye geldi. Şimdi onlarla iç içe yaşıyoruz. Ve bir yandan da dua ediyoruz ki, Rusya destekli Esad kendi ülkesi sınırları dahilindeki İdlib’e girmesin ki bir 4 milyon kaçak göçmenimiz ve 30-40 bin yeni teröristimiz olmasın diye.” https://platform24.org/basin-tarihi-mayin/
BÖLÜM V
Mayından temizlenecek araziler
Şırnak: 16.580 dekar
Mardin: 49.482 dekar
Urfa: 57.125 dekar
Antep: 15.929 dekar
Kilis: 11.682 dekar
Hatay: 34.616 dekar
Toplam: 185.414 dekar
Yabancı mayın temizleme şirketleri
Armtrac Ltd.- Bectec Int. Ltd (İngiltere)
Red Wings (İsrail)
Geomines SAS (Fransa)
Maavarim Ltd + Civil Eng. Co (İsrail)
Aardvark Mine Clear Ltd. (İngiltere)
Doging (Hırvatistan) + RYBO (Ukrayna)
Specialist Gurka Inc. (İngiltere)
Mine-Teck International (İngiltere)
Quadro Ltd (İsrail)
Scandinauian Demining Group + Ukrabarone Exp (Ukrayna)
Damacon Com (Danimarka)
Reinmetal (Almanya) + IEOD (İsrail) + Rumital (Hırvatistan)
UXP (ABD)
Ukrabaron (İskandinav)
Emercom (Rusya)
Northrop Gruman + Ronco (ABD)
Dr. Kohler (Almanya)
Mechem (Güney Afrika)
Demira (Almanya)
Countermine Eng. (İsveç)
Pearson Engineering (İngiltere)
Way Industry (Slovakya)
Dok-İng D.O.O. (Hırvatistan)
Gurko (İngiltere)
Scanjack (İsveç)
FSD (İsveç)
Armour Group (ABD)
FFG Group
Koch (Almanya)
MTOT (İsrail)
Uniexpon (Rusya)
Yerli mayın temizleme şirketleri
*İçtaş A.Ş.
*Saha Mühendislik
*Pazar Organizasyon
*Armada
*Altay
*MNG
*Peta Mühendislik
*Delta
*Güriş
*İnta
*Mön İnşaat
*Tis İletişim
*Tepe
*İnta Savunma Sanayi
*Ortadoğu A.Ş.
*Nurol
*Veziroğlu
*Tetiko
*BM havacılık
*Makyal
*Ceylan İnşaat
*Zorlu
*Onur Mühendislik
*Makyol-Çebi
*Mesan-ABC
*Teta Mühendislik
*Mesan-Valon
*Eskan İnşaat
*Ume Limited
*Yüksel İnşaat
*Sarsılmaz (2006’dai ihaleye katılmıştı)
*Dünya Prestij Limited
*Mertsan
*Gate
RAKAMLARLA MAYINLI BÖLGE
¥ Türkiye- Suriye sınırında yer alan ve mayınları temizlenecek arazinin yüzölçüm büyüklüğü 216 kilometrekare.
¥ Türkiye`nin Suriye sınırının toplam uzunluğu 900 kilometre. Mayınlı bölgenin uzunluğu 510 kilometre, eni ise ortalama 350 metre.
¥ Mayınlı bölgenin 189 bin dekarı Hazine`ye, 12 bin 979 dekarı şahıs mülkiyeti, 7 bin 96 dekarı TİGEM`e ve 5 bin 646 dekarı da Devlet Demiryolları`na ait.
¥ Mayınlar temizlendikten sonra Türkiye ile Suriye sınırı dikenli tel ve elektronik koruma ile muhafaza edilecek. İki ülkenin çektiği tel örgülerinin arası yaklaşık 50 metre uzunluğunda olacak.
¥ Geride kalan 300 metrelik enli bölüm kullanıma açılacak
`Mayından temizlenmesi gereken alan Hatay, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin ve Şırnak illerinin büyük kısmı Suriye, bir kısmı Irak ile olan sınır bölgesini kapsamakta olup, 216 bin dekardır.
Ancak bu alanın gerçekte 178 bin 500 dekar olduğu, aradaki farkın mayınlı olmayan diğer arazilerin varlığından kaynaklandığı ayrıca ifade edilmiştir.
Sözü geçen bölge Türkiye`nin güvenliği açısından en riskli, en kritik bölgesidir. Bu bölgede yerli ya da yabancı özel şirketlerin 44 yıl o toprakları kullanması, Türkiye`nin güvenliği açısından ciddi sakıncalar yaratabilecektir` demekte…
Milli Savunma Bakanı`nın ise kendi parti grubuna şu açıklamayı yaptığı belirtilmekte:
`1992`de sınırın mayınlı arazilerden temizlenmesi kararı verildi. Bu görev o dönemde Genelkurmay`a verildi. Ancak herhangi bir sonuç alınamadı. 57. hükümet döneminde konu tekrar gündeme geldi. Genelkurmay 25 milyon dolar maliyet çıkardı. Ekonomik kriz gerekçesiyle bu maliyet bütçeye konulamadı. AK Parti`nin işbaşına geldiği 2003`te konu tekrar gündeme alındı. Talep edilen miktar bütçeye konuldu. Ancak mayın çıkarma araçlarındaki fiyatın yüksekliği yüzünden MSB kendisine verilmiş olan tahsisatla bu işin maliyetinin de yükselmesinden dolayı Maliye Bakanlığı`na olumsuz cevap verildi ve bütçedeki rakam iade edildi.
Bakan, durumu şöyle izah ediyor:
`Genelkurmay bu işi yaparken, elle temizlik yapıyordu. 2014 yılına kadar temizlenmesi gerekiyor. Ancak elle temizlik çok daha uzun yıllar alacak diye Genelkurmay, bu işi makineyle yapmak istedi. Bu işi yapmak için üç ayrı makinenin aynı anda çalışması gerekiyor. Makineler 5 milyon dolardı. Genelkurmay da, bu makinelerden üç takım alırsak 2014`e kadar temizliği yaparız diye düşündü. Piyasa araştırması yapıldı. Biz talip olunca makinelerin takımının fiyatını 15 milyon dolara çıkardılar. MSB’nin buna bütçesi yetmedi. Dolayısıyla Genelkurmay o zaman, `Maliye Bakanlığı`na devredelim` dedi.`
TSK, `Mayın Merkezi` istedi
Muhalefetin ve AKP`li bazı milletvekillerinin ciddi direnişi sonucu Meclis`te görüşülmesi yarına ertelenen `mayın krizi` ile ilgili, 2004 ve 2005`te TSK iki rapor hazırlamış.
BÖLÜM VI
Özgür Ekşi`nin haberi
“Genelkurmay İkinci Başkanı Başbuğ`un imzasını taşıyan raporlarda, bir Milli Mayın Merkezi kurulması öneriliyor. Raporlarda, `hizmet alımı` ile arazinin hızla, ancak `pahalıya` temizlenebileceği belirtiliyor ve `İstihbarat, işi yapacak firmaların güvenilirliğiyle ilgili çalışma yapsın` deniyor.
Hürriyet, Genelkurmay`ın 25 Mayıs 2004 ve 14 Nisan 2005 tarihlerinde hazırladığı iki ayrı mayın raporunu yayınladı.. O dönemde Genelkurmay İkinci Başkanlığı görevini yürüten Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ`un imzasını taşıyan raporlar, Milli Savunma Bakanlığı`na (MSB) ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı`na yazıldı. Genelkurmay`ın MSB`ye yolladığı `Suriye Sınırı Mayın Temizliği` konulu iki sayfalık rapordan satırbaşları şöyle:
44,7 milyon dolar talep ettik: `Suriye sınırında döşeli bulunan mayınların temizlenmesi projesi kapsamında ihtiyaç duyulan modern mekanik mayın temizleme teçhizatı ve Sınır Fiziki Güvenlik Sistemi(SFGS) takviyesi için Başbakanlık`tan 44,7 milyon ABD doları talep edilmiştir. Bunun 35 milyon ABD doları teçhizat-bakım idame personel giderleri 9,7 milyon doları SFGS içindir.
17 milyon dolar ödendi: Talep edilen kaynağın ilk dilimi olarak 17 milyon dolar kaynak tahsis edildi. Mardin Nusaybin`de yapılan test sonucunda yeni teçhizat alımı MSB`den talep edilmiştir. Bir an önce temizleme faaliyetine başlamak üzere Başbakanlık 3,6 milyon ABD doları ilave kaynak tahsis etti. Kadrosu onaylanan mayın temizleme bölüğünün atamaları yapıldı.
TSK başka yeri temizlesin: Arazi belirli alanlara bölünerek hizmet alımı şeklinde temizlenebilir ancak maliyet yüksek olur. Öte yandan temizlik hızla tamamlanabilir. TSK`nın diğer bölgelerdeki mayın temizleme çalışmalarına yönelebileceği ve Ottawa Sözleşmesi gereği mayın temizleme çalışmalarını zamanında tamamlayabileceği görüldü.
Maliyet yüksek, hizmet alınsın: Modern mekanik mayın temizleme teçhizatı ile ilgili çalışmalar sonucunda fiyat, eğitim, kullanım, bakım, onarım ve işletme konusunda problem yaşanacağı ve karşılanmasında zorluklar yaşanacağı görüldü. Mayın temizleme faaliyetlerinde hizmet alımı yöntemimin bir alternatif olarak değerlendirilmesi uygun bulundu.`
İkinci rapordan: 615 bin mayın var
Dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Başbuğ`un, 14 Nisan 2005`te Kara Kuvvetleri Komutanlığı`na gönderdiği `Suriye sınırı mayın temizleme projesi` konulu dört sayfalık raporda ise, sınırda 615 bin 149 adet mayının bulunduğu kaydedildi. Genelkurmay içindeki koordinasyonun nasıl olacağının da açıklandığı raporla, Kara Kuvvetleri ile İstihbarat ve Harekát Daireleri`nin nasıl çalışacağı da anlatıldı. Bu rapordan satırbaşları da, özetle şöyle:
Milli Mayın Merkezi onayı: `Mayın temizleme faaliyetinin `Başbakanlığın kontrolünde ve Başbakanlık bünyesinde teşkil edilecek bir Üst Kurul vasıtasıyla gerçekleştirilmesi` harekát tarzının onayı alınmıştır.
İstihbarat güvenilirliğe baksın: Bölgenin hassasiyeti nedeniyle mayınlı alanları temizleme, kontrol ve bu alanlarda tarım için faaliyet gösterecek firmaların güvenirliliği ile ilgili çalışmaların yapılsın.
Harekát dairesinin işi çok: Harekát Dairesi 1. ve 2. derece kara askeri yasak bölge ve karakol emniyet sınırı ile hudut emniyet yollarının tespitini Kara Kuvvetleri Komutanlığı ile koordineli olarak yürütecek. Kara Askeri yasak bölge sınırlarının daraltılması görevini tamamlayacak. SFGS`nin Nusaybin-Akdeniz arasında kalan ahdi sınır hattında bütün unsurları ile tesis edilebilmesi için Dışişleri Bakanlığı ile koordine edilerek sınırın yeniden işaretleme çalışmalarını başlatacak. SFGS`nin AB müktesebatına uyma ihtiyacı var ise SFGS`nin AB standartlarına göre nasıl olması gerektiğini belirleyecek”
Naci Kaptan – 18.02.2010 / Güncellendi 08.10.2024