HAYATIN İÇİNDEN * ERZİNCAN DEPREMİ 1939 * MAHKÜMLARIN İNSANLIK DERSİ VE DEVLET BABA

ERZİNCAN DEPREMİ 1939


1939 Büyük Erzincan Depremi, 27 Aralık 1939 tarihinde merkez üssü Erzincan olan 7,9 Ms büyüklüğünde gerçekleşen deprem. Amerika Birleşik Devletleri Jeoloji Araştırmaları Kurumu (USGS) ise depremin büyüklüğünü 7,8 Mw  (± 0,4) olarak kaydetti. Mercalli şiddet ölçeğine göre depremin şiddeti, ölçeğin en yüksek değeri olan XII (Afetsel) olarak saptanırken 116 bin 720 bina bütünüyle yıkıldı. Sarsıntı sonucunda resmî sayılara göre 32 bin 968 kişi yaşamını yitirdi, 100 binden fazla kişi ise yaralandı. Aynı gün içinde sıcaklık -30 °C’ye düştü. Acil kurtarma operasyonu başladı. 5 Ocak’a kadar, deprem ve düşük sıcaklıklar, kar fırtınası ve seller nedeniyle yaklaşık 33.000 kişi öldü. Ölüm oranlarının yüksek olmasının ana nedenleri arasında; çetin kış koşullarının olması, yardımların ve arama-kurtarma faaliyetlerinin güç koşullar altında yürütülmesi ile birlikte yeterli kurtarma, ilkyardım ekiplerinin ve ekipmanın olmaması gösterildi.

MAHKÜMLARIN İNSANLIK DERSİ


27 Aralık 1939’da Erzincan’da 7,2 büyüklüğünde bir deprem olur. Cumhuriyet tarihinin en büyük depremlerinden biridir. Depremde 30 binden fazla insan hayatını kaybeder, 100 binden fazla insan yaralanır ve şehir neredeyse tamamen yıkılır. Dünya tarihinin en ağır bedel ödenen depremlerinden biri olarak kayda geçer.
Deprem Aralık’ta olduğundan ısınmak için kullanılan sobaların ve mangalların devrilmesi sebebiyle yangınlar çıkar, depremin yıkımına bir de yangınlar eklenir… Evlerin çoğunluğu kerpiçten yapıldığı için depremde 100 binden fazla ev yıkılır. Kış şartlarında dış dünyayla bağlantısı kesilen Erzincan’da ve iletişim ağlarının kopması sebebiyle gereken yardımların ulaşmasında aksaklıklar ve can pazarı yaşanır.
Dönemin Erzincan Cumhuriyet Savcısı İzzet Akçal, göçük altındaki binlerce yaralının kurtarılması için tarihi bir riski göze alır, mahkumları toplar ve onlara şu tarihi cümleleri söyler;
“Sizi şimdi kurtarma çalışmalarında görev almak üzere serbest bırakacağım. Aranızda civar köylerden olanlar varsa iki günlüğüne köylerine gidip, ailelerini görebilirler. Ancak bir koşulum var; hiçbiriniz kaçmayacaksınız. Canla başla çalışacaksınız. İşimiz bitince cezaevine döneceksiniz”

Mahkumlar her sabah depremin yaralarını sarmak için hapishaneden çıkarlar ve her akşam düzenli sayım yapılan hapishaneye geri dönerler. Deprem bölgesine özel bir trenle hareket eden Cumhurbaşkanı İsmet İnönü de bu özverili çalışmaya tanık olur. Erzincan yakınlarındaki köyde bir mahkum trene binmek ister. Muhafızlar mahkumu trene bindirmezler, bu sırada çıkan kargaşa sebebiyle İnönü olay yerine gelir.
Mahkum İnönü’ye yaklaşarak:
“Efendim, ben Savcı Bey’e kaçmama sözü verdim. Erzincan’a dönüp, kurtarma çalışmalarına katılmak istiyorum. Beni de trene alın” der.
İnönü olaydan etkilenir ve mahkumu trene alır. Kurtarma çalışmaları bittikten sonra dördüncü Umumi Müfettişlik çektiği telgrafta, mahkumların bin kişiyi kurtardığını yazar. Mahkumların bu iyi niyeti ve fedakarlığı dolayısıyla TBMM’ye bir kanun teklifi verilir. Bu teklif, özel bir af kanununu içermektedir. Görüşmeler sırasında Erzincan Milletvekili Abdülhak Fırat şöyle der:
“Biliyorsunuz ki, bu insanlar hakikaten hayatlarında bazı günahlar işlemiş, hatta can acıtmışlardır, fakat buna mukabil yüzlerce can kurtarmak suretiyle yararlıklar ve fedakârlıklar, ahlâkî birçok vasıflar da göstermişlerdir”
26 Nisan 1940’da özel af kanunu Resmi Gazete’de yayımlanır ve yürürlüğe girer. Bu af kanununa göre aralarında adam öldürme, hırsızlık, gasp, kız kaçırmaya teşebbüs, tütün kaçakçılığı gibi suçları bulunan 241 mahkumun, mahkumiyet sürelerinin beşte dördü affedilir.
Mahkumların bu davranışı insana dair umudun bitmeyeceğini bir kez daha göstermiştir…
This entry was posted in HAYATIN İÇİNDEN. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *