9 EYLÜL İZMİR’İN KURTULUŞU KUTLU OLSUN
“PİYADENİN SÜVARİYİ GEÇTİĞİ” HAREKAT
Naci Kaptan 09 Eylül 2024
26 Ağustos 1922’de Türk Ordusu tarafından Afyon Kocatepe’de başlatılan “Büyük Taarruz”,9 Eylül’de “İzmir’in Kurtuluşu” ile sonuçlanmış, “Büyük Zafer” kazanılmış, Türk milletinin kurtuluşu ve bağımsızlığını elde edişinin simgesi ve çok önemli bir tarihi gün olmuştur. 15 Mayıs 1919-9 Eylül 1922 sürecinin önemi ve anlamı İzmir ve Türk milleti için çok büyüktür.
9 EYLÜL İZMİR’İN KURTULUŞU KUTLU OLSUN
30 Ağustos’ta Dumlupınar’da Başkomutanlık Meydan Savaşı’nda Yunanların ana kuvvetleri imha edilmesi sonrasında 1 Eylül’de Başkomutan Mustafa Kemal Paşa “ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrini verdi.
Afyonkarahisar- İzmir arasında 327 km uzunluğundaki yol ve 400 km genişliğindeki cephede düşman kovalandı. 150.000 kişilik bir ordunun yaya olarak ve savaşarak 2 hafta içinde İzmir’e vardığı bu takip harekatı, dünya askeri literatürüne “piyadenin süvariyi geçtiği harekat” olarak girmiştir.
9 Eylül günü Fahrettin Paşa’nın kolordusunda, 2. Süvari Tümeni’nin 4. Süvari Alayı’nda Komutan yardımcısı olan Yüzbaşı Şerafettin Bey İzmir’e ilk giren komutan olmuştur. 80 kişilik kuvvetle şehre giren Şerafettin Bey, kurşun ve şarapnel yağmuru altında 40 askerini şehit vererek Kordon’a ulaşır. Pasaport iskelesinde bir Rum’un attığı bomba ile yaralanan Şerafettin Bey, yaralarına aldırmadan Hükümet Konağına Türk Bayrağını çekmiştir. Sakarya Savaşı’nın ardından, Buhara Cumhuriyeti’nin hediye ettiği üç kılıçtan biri Atatürk’ün “bu kılıcı İzmir’e ilk giren fatihe vermekle şerefyaab olacağım [şerefleneceğim]” sözü üzerine Yüzbaşı Şerafettin Bey’e verilmiştir.
Başkomutan Gazi Mustafa Kemal 12 Eylül 1922 tarihinde İzmir’den Türk Ulusuna şu yayımladığı zafer mesajında Yunan ordusunu emperyalistlerin donattığını şöyle belirtir:
“Batı fabrikalarının çelik zırhları ile kaplanan muazzam Yunan orduları artık Anadolu dağlarında subayları tarafından terk edilmiş zavallı sürüler, cinayetlerinden dehşete düşerek kudurmuş kitleler ve ağaç diplerinde kalmış dermansız yaralılardan ibaret kaldı… Vatanın kurtuluşu, milletin rey ve idaresi kendi mukadderatı üzerinde kayıtsız şartsız hâkim olduğu zaman başlamış ve ancak milletin vicdanından doğan ordularla müspet ve kati neticelere ermiştir.”
I. Süvari Tümeni Komutanı Mürsel Bakü Paşa bir Fransız harp gemisi telsizi vasıtasıyla, İzmir’e girildiğini Ankara’ya bildirmiş ve Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü’ye yazdığı telgrafta;
“Sefil Yunanlılar sevgili İzmir’imizi terk ederek kaçmaktadırlar. Direnenlerin bir kısmı yok edildi, bir kısmı da esir alındı. Saat 10.30’da İzmir’e girdik. Bütün halk ve yabancılar Ordumuzu alkışlarla karşıladılar. Askerimiz kıyıda, Kadifekale’de ve Yenikale doğrultusundadır. I ve II. Süvari Tümeni emrimdedir. Şimdilik İzmir Komutanlığını elime aldım”.
Türk ordusu süvarilerinin 10.30 İzmir’e girişleri sırasında “Cardiff” savaş gemisinde bulunan İngiliz Başkonsolosu Sir H.Lamb., Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a çektiği telgrafta;
“Yunanların İzmir’i boşaltmaları geceleyin fiilen tamamlanmıştı. Türk süvarisi saat 11 sularında kente girdi. Rumlar Ermeniler tarafından birkaç el ateş edildi, bomba atıldı, kısa bir panik oldu ama Türkler intizam içindeydi, yarım saat içinde her şey sakinleşti. Tam bir nizami ordu tümeni gelmektedir. Kumandan Selahaddin Bey, hiçbir aşırı harekete ve misillemeye izin verilmeyeceği güvencesini verdi” sözü ile anlatmıştır.
İngiliz İzmir Konsolos Muavini Hole’ Türk ordusunun İzmir’e girişini ettiği raporda;
“9 Eylül günü saat 11.00’de hafif Türk süvarisi İzmir’e girdi ve konağı ele geçirdi. Giriş, tam disiplin içinde yapıldı, askerle o kadar intizam içerisindeydiler ki, bir Ermenin önlerine attığı bir bombayla bir subayı ve bazı askerleri yaraladığı zaman bile karşılık vermediler. Kumandan yurttaşlarına dokunulmayacağına dair Müttefik konsoloslarına güvence verdi.” İngiliz belgelerinde Türk ordusunun İzmir’e girişi bu şekilde belirtilmiştir.
2 Eylül’de harap haldeki Uşak’a girilmiş ve Yunan Ordusu Başkomutanı General Trikopis tutsak edilmiştir. Mustafa Kemal Paşa Trikopis’e alınan kılıcını iade edilmesini söyleyerek düşman komutanın ezmemiş ve asil davranışı ile Trikopis’i onurlandırmıştır. Bir tepe üzerinde konuşurlarken Trikopis Mustafa Kemal Paşa’ya savaş sırasında nerede olduğunu sormuş, Mustafa Kemal Paşa ileride ön cephede bulunan askerlerimizin olduğu yeri işaret ederken “Orada, süngülerin parladığı yerde idim”… Gazi Mustafa Kemal Paşa işte bu nedenlerle MUZAFFER KOMUTAN ve ATATÜRK’tür…
Cumhuriyet Türk mucizesi
28 Eylül 1922-11 Kasım 1922
Turgut Özakman
Bütün Türkiye günlerdir durup durup coşuyor, bayram ediyordu. Bir İstanbul’lu anı defterine şöyle yazdı: “Hastalık, parasızlık, acı, düşmanlık, gelecek kaygısı, her şey, her şey unutuldu. Her yer çılgınca sevinen mutlu insanlarla dolu. Sevinçten kucaklaşıp kucaklaşıp ağlaşıyoruz. Her yanda bayraklar. Milli Mücadele karşıtı beş hocayı üniversiteden kovdurmayı başaran öğrencilerin sevinci artarak sürüyor”
Asya, Ortadoğu ve Afrika’daki bütün Müslüman topluluklar da, bu mucize zaferi coşkuyla kutlamaktaydı. Hiçbiri bağımsız değildi. Hepsi sömürgeydi, işgal ya da denetim altındaydı, esirdi, geriydi. Dünya bu talihsiz insancıkların sevinç ve gurur dolu çığlıklarıyla inliyordu: “Yaşasın Türkiyeeee!”
Türkler emperyalizmi yenmişti. Bir ilkti bu. Tarihin çok önemli bir dönemeci yaşanıyordu- Türk ordusu Anadolu’yu temizlemiş, Çanakkale’yi sarmış, İstanbul kapılarına dayanmıştı.
Kanlı oyunun son aşaması başlamıştı.Türkiye 1918’de yenilip teslim olduğu zaman hepsi yıkılmıştı. Türkler bile başa çıkamadığına göre ‘bu beyaz efendileri’ kimse yenemez diye düşünmüşlerdi. Ümitsizliğin dibine çöktükleri anda ‘Türklerin İngilizlere ve ortaklarına isyan ettikleri’ gibi inanılması zor haberler gelmeye başlamıştı.
“Neee?”
İşgale, parçalanmaya, paylaştırılmaya, sömürülmeye karşı çıkmıştı Türkler…”Acaba doğru mu?” Son haçlı saldırısına direniyorlardı…
“Direniyorlar ha!”
İngilizlerin ortaklarını, paralı askerlerini, kiralık katillerini ardarda yeniyorlardı…”Yarabbi bu bir rüya ise ne olur uyandırma!” Bu olağanüstü mücadeleyi dört yıl boyunca, Türklerin kazanması için dua ede ede, içleri titreyerek izlemişlerdi. Ezilen, sömürülen, hor görülen İslam dünyası için bu bir onur sorunuydu. Sonunda büyük haber gelmişti: Müslüman Türkler bütün beyaz efendileri, adamları, yamakları,uşakları, beslemeleri, soytarıları, alkışçıları ve çığırtkanlarıyla birlikte yenmişti!
Milyonlarca yanık, kavruk ses göğe yükseldi: “Elhamdülillaaaaah!” …Malezya’dan Nijerya’ya kadar Asya ve Afrika’daki bütün Müslüman topluluklar sevinçle dalgalandı. Birçok şehir M. Kemal Paşa’nın resimleriyle donatıldı, Gazze’de ve Nablus’ta pencerelere Türk bayrakları asıldı.
İngilizler Nehru ile öteki Hint liderlerini hapsetmişlerdi. Liderler kaldıkları koğuşları Türk zaferi şerefine çiçekli dallarla süslediler.Bu olay Müslüman olmayan sömürgelerde de bağımsızlık ve özgürlük ümidini yeşertecekti. Tarihin akışı değişiyordu.
Tunus’un Kairouan şehrinde yaşayan Bouhdiba Efendi haberi alır almaz şükür secdesine kapandıktan sonra duaya durdu: “Bize de Mustafa Kemal Paşa gibi bir serdar, Türk ordusu gibi bir ordu nasip et ey yüce Allahım.”
İSLAM dünyasını coşturan bu zafer dünyayı şaşırtmış, özellikle İngilizleri çok sarsmıştı. Yüz yıllık bir ön hazırlığın ürünü olan Sevr Andlaşması ile onun kadar önemli olan Üçlü Anlaşma suya düşmüş, bütün çabalar boşa gitmiş, bütün planlar çökmüştü…
KAYNAKLAR
TARİHİN İÇİNDEN ATATÜRK VE İZMİR’in KURTULUŞU * 9 EYLÜL’DEN BUGÜNE BAĞIMSIZLIK