MUSTAFA KEMAL PAŞANIN ASKERLERİ

MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN ASKERLERİNİ DEĞERSİZLEŞTİRMEYE ÇALIŞARAK TSK’ya SÜLEYMANİYE OLAYI DAHİL OPERASYON ÇEKENLERE, KEMALİST KADROLARI TASFİYE EDENLERE, TSK’NIN HİYERARŞİK PİRAMİDİNİ BOZARAK PARÇALAYIP “EMİR KOMUTAYI” GÜÇSÜZLEŞTİRENLERE, MİLLİ ORDUNUN KOMUTASINI SİYASİ KADRO OLAN MSB’YE DEVREDENLERE, GEN.KUR.BAŞKANLIĞINI “YOK” SAYANLARA, ORDUNUN İÇİNE TARİKATLARI SOKARAK ASKERİMİZİ BÖLENLERE, ASKERİ LİYAKATI YOK EDEREK KADROLARI SİYASALLAŞTIRANLARA, ATATÜRK VE TARİHİ SİLMEYE ÇALIŞANLARA YANITTIR;
MUZAFFER KOMUTAN, ÜST İNSAN MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN, ATATÜRK’ün  AFYONKARAHİSAR’DA SUBAYLARA YAPMIŞ OLDUĞU KONUŞMA VE DEĞERLİ UĞUR DÜNDAR’IN GERÇEKLERİ BİR KAYA GİBİ YÜZÜMÜZE VURDUĞU YAZISINI SUNUYORUM.
Naci Kaptan – 12.09.2024

Mustafa Kemal Atatürk’ün, 82 Yıl Önce,31 Temmuz 1920 Tarihinde, Afyonkarahisar Kolordu Dairesi’nde Subaylara Hitaben Yaptığı Konuşmanın Tam Metni:

“Millet bağımsızlığının korunmasını ordudan, ordunun ruhunu teşkil eden subaylardan bekler. İşte subayların yüce olan vazifesi budur. Milletin bağımsızlığı ihlal edilirse bunun vebali subaylara ait olacaktır.”

“Orduyu imha etmek için mutlaka subayını mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzetinefsini yok etmeye gayret ettiler.”

“Kuvveti olmayan, dolayısıyla mücadele edemeyen bir millet, mahkûm ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin bağımsızlığı gasp olunur.”

“Dünyada hayat için, insanca yaşamak için bağımsızlık lazımdır. Bağımsızlık sahibi olmak için kuvvet sahibi olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder. Kuvvet ordudur.”

“Milletimiz, ordusundan yoksun bırakılma girişimiyle karşı karşıyadır.”
Efendiler!

Eski silah arkadaşlarımla böyle yakından ve samimi temasta bulunmaktan büyük vicdani zevk hissediyorum. Sizinle oturup uzun hasbıhal etmek isterdim. Fakat çoksunuz; müsait yer de yoktur. Bu sebeple hissiyatımı birkaç cümle ile mülahaza etmekle yetineceğim.

Arkadaşlar!

İngilizler ve yardımcıları milletimizin bağımsızlığını imhaya karar vermişlerdir. Milletler bağımsızlıklarını hiç kimsenin lütuf ve atıfetine borçlu değildir. Hiç kimse kimseye, hiçbir millet diğer millete hürriyet ve bağımsızlık vermez. Milletlerde tabiaten ve yaratılıştan mevcut olan bu hak, milletlerce kuvvetle, mücadele ile mahfuz bulundurulur. Kuvveti olmayan, dolayısıyla mücadele edemeyen bir millet, mahkûm ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin bağımsızlığı gasp olunur.

Dünyada hayat için, insanca yaşamak için bağımsızlık lazımdır. Bağımsızlık sahibi olmak için kuvvet sahibi olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder.

Kuvvet ordudur.

Ordunun hayat ve saadet kaynağı, bağımsızlığı takdir eden milletin, kuvvetin lüzumuna olan vicdani imanıdır. İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, pek tabii olarak evvela onu ordudan mahrum etmek çarelerine giriştiler. Mütareke şartlarının tatbikatı ile silahlarımızı, cephanelerimizi, bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzetinefsini yok etmeye gayret ettiler.

Ordumuzu tamamen lağvederek, milleti bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler. Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de izzetinefsine, her türlü haklarına ve mukaddesatına taarruzla milleti alçaklığa, boyun eğmeye alıştırmak planını takip ettiler ve ediyorlar. Her halde ordu, düşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu.

Orduyu imha etmek için mutlaka subayını mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta engeller ve müşkülat kalmaz. Bu hakikat karşısında ve içinde bulunduğumuz vaziyete göre subaylar heyetimize düşen vazifenin mahiyeti, ehemmiyeti ve kıymeti kendiliğinden meydana çıkar.

Milletimiz hür ve bağımsız yaşamak lüzumuna tam bir iman ile kani olmuş ve buna kati azim ile karar vermiştir. Zaman zaman şurada burada üzüntü verici karaktersizliklerin görülmüş olması hiçbir vakit milletimizin genel kanaatine, hakiki imasına sekte vurmamıştır ve vuramayacaktır. Dolayısıyla kuvvetin, ordunun vücudu için lazım olduğunu söylediğim kaynak ki milletin vicdanı imanıdır-mevcuttur.

Ordu ise arkadaşlar, ancak subaylar heyeti sayesinde vücut bulur. Malum bir askeri hakikat, felsefi hakikattir; “ordunun ruhu subaylardadır”. O halde subaylarımız, düşmanlarımız tarafından yıkılmak istenilen ordumuzu tamir edecek ve canlandıracak ve ordu ve milletimizin bağımsızlığını muhafaza edecektir. Millet, bağımsızlığının muhafazasından ibaret olan hayati gayesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil eden subaylardan bekler. İşte subayların yüce olan vazifesi budur.

Allah göstermesin, milletin bağımsızlığı ihlal edilirse bunun vebali subaylara ait olacaktır.

Subaylar, izah ettiğim yüce, mukaddes ve bütün açılardan üzerlerine düşen vazife itibariyle, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve ferasetleriyle giriştiğimiz bağımsızlık mücadelesinde, birinci derecede faal ve fedakâr olmak mecburiyetindedirler. Şahsi ve hususi hayatları itibariyle de subaylar, fedakârlar sınıflarının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler. Çünkü düşmanlarımız herkesten evvel onları öldürürler. Onları aşağılar ve hor görürler.

Hayatında bir an olsa bile subaylık yapmamış, subaylık izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü küçümsemiş bir insan, hayatta iken, düşmanın tasarladığı ve reva gördüğü bu muamelelere katlanamaz. Onun yaşamak için bir çaresi vardır: Şerefini korumak! Hâlbuki düşmanlarımızın da kastettiği, o şerefi ayaklar altına almaktır. Dolayısıyla subay için “ya istiklal, ya ölüm” vardır. Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, bağımsızlığımızı muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima bağımsız görmekle bahtiyar olacağız!


Teğmenler!..

Uğur Dündar – 11 Eylül 2024

– Siz hiç; askeri okula girdiğinde anasını ve ablasını, evlendiğinde karısını, evlat sahibi olduğunda kızını ağlatmanın…
– Siz hiç; memlekete gittiğinizde zili çalmadan kapıyı açmak için saatlerce pencere köşelerinde bekleyen bir ananın oğlu olmanın…
– Siz hiç; babasının yokluğunu hissettirmemek için evladına hem analık hem babalık yapan, Kurban Bayramı arifesinde kurbanlık seçmeye giden, çalışmayan aracınıza akü taktıran, taşınırken tüm eşyaları paketleyip üstüne bir de nakliyecilerle pazarlık eden bir eşe sahip olmanın…
– Siz hiç; kendisine istediği oyuncakları alabilmek için para kazanması gerektiğini, bunun için de göreve gitme mecburiyetinde olduğunu kızına anlatan babaya kızının, “Baba sen yeter ki gitme, ben oyuncak istemiyorum” diyen bir evlada sahip olmanın…
– Siz hiç; öldüğünde ev, araba, bankada para bırakamayan, ama şerefin, gururun, kul hakkı yememenin, delikanlılığın en önemli erdemler olduğunu vasiyet eden bir babaya sahip olmanın…

– Siz hiç; günlerdir karlar içinde süren operasyonda soğuktan donmamak için tim personeli başçavuşuna belki eşinden daha sıkı sarılmanın…
– Siz hiç; operasyon dönüşlerinde istirahat ettikleri koğuştaki üç katlı ranzada aylarca altlı üstlü yatıp da, o günkü operasyon dönüşü şehit olan silah arkadaşının terliklerinin hâlâ yatağının başucunda durmasının…
– Siz hiç; 32 kilo ağırlıktaki teçhizatla, 155 kilometreyi, 48 buçuk saatte yürüdükten sonra, sabah mesaiye giderken şişen ayaklarını ayakkabıya sokmak için yarım saat kapı önünde mücadele vermenin…
– Siz hiç; 22 kiloluk sırt çantası, tüfek, çelik yelek ve çelik başlık ile 27 kilometre uzunluğundaki koşu testini 2 saat 30 dakikada bitirdikten sonra duş alıp kahve içmeye şehre gitmenin verdiği hazzın…
– Siz hiç; Ramazan ayında orucunuzu bir tabak mercimek çorbasıyla açarken, gelen bir telefon mesajı ile bulunduğu evden yaklaşık bin kilometre ötede, 3 bin metrelik rakımda, eksi 26 derecedeki havada operasyona çıkmanın…

– Siz hiç; altında 700 kiloluk EYP patladıktan sonra, 10 metre öteye fırlayan 19 tonluk zırhlı aracın içindeki silah arkadaşlarından kaçının şehit, kaçının yaralı olduğunu telefonuna gelen son dakika haberinden öğrenmenin…
– Siz hiç; alnından keskin nişancı silahı ile vurulan silah arkadaşının dışarıya akan beyninin parçalarını ümitsizce kafasında açılan deliğe itmenin…
– Siz hiç; ortalama hava sıcaklığının eksi 26 derece olduğu soğukta, 5 gün aralıksız karın üzerinde durmanın…
– Siz hiç; 3 kilometre yüksekte giden uçaktan serbest paraşütle atlayıp, yere 900 metre kala açtığın paraşütünün seni tartmasının verdiği hazzın…
– Siz hiç; ülkedeki vatandaşların evlerinde huzurla uyuması için geceleri hiç uyumamanın…
– Siz hiç; helikopterin bile gelemeyeceği engebeli bir arazide, beş yerinden vurulan 70 kilo ağırlığında yaralı silah arkadaşını ölmeden tahliye edebilmek için 8 kilometre öteye sırtında taşıyan adamlarla birlikte çalışmanın…
Teğmenlerin mezuniyet töreninde Subaylık Andı içmesi iktidarı rahatsız etti.

– Siz hiç; analarının hayatını sana emanet ettiği binlerce askere emir komuta etmenin, alınan görevi yapmak için analarının kuzularına ölüm emri vermenin omuzlara yüklediği yükün ağırlığının…
– Siz hiç; daha ilk operasyonunda, zemini taze kanla dolu bir helikopterle, biraz önce 3 askerin şehit, 10 askerin yaralandığı yere tekrar gitmenin…
– Siz hiç; sınır ötesi operasyonda tuzaklanmış anti tank mayınına basıp, 300 metre ileride sadece sol botu bulunabilen silah arkadaşının tabutunu anasına teslim ederken, “Komutan, senden tek isteğim, evladımın yüzünü son bir kez görmektir” diyen şehit anasına gösterecek bir şey olmadığı için tabutun kapağını çivi ile çakmanın, bu çaresizliği yaşarken daha 24 yaşında genç bir teğmen olmanın…
– Siz hiç; hayattaki en büyük erdemin dürüstlük olduğunu bilmesine rağmen, anasını, babasını, karısını, kızını ve sevenlerini üzmemek için sürekli yalan söylemenin…

– Siz hiç; FB-GS derbi maçını seyrederken, daha maçın 23. dakikasında telefonuna gelen “yıllarca beraber görev yaptığı bir silah arkadaşının şehit olduğu” mesajı sonrasında ne seyrettiğinin, hatta hayatın bile anlamsız hale geldiğinin…
– Siz hiç; emekli olduğunda bile daha önce görev yaptığı bölgelerdeki halkın başına bir iş geldiğinde ilk seni aramasının…
– Siz hiç; dümdüz ve karla kaplı arazide sığındığın tek kayacığın arkasında mevzilenen 6 kişiden 4’ü vurulduktan sonra yanındaki silah arkadaşınla helalleşmenin…
– Siz hiç; 38 gün süren operasyon sonrası kışlaya döndüğünde banyo yaparken sabunun köpürmemesinin…
– Siz hiç; hava aydınlanmadan zirveye el atmak için 18 buçuk saat aralıksız bir dağa tırmanmanın…
– Siz hiç; operasyon dönüşü şehre gidip sıcak bir çorba içmek için lokanta ararken, seni almaya gelen askeri araca binip birliğe geri döndükten sonra tekrar operasyona çıkmanın…

– Siz hiç; yıllar sonra bile 5-6 tugayın güçlükle operasyon düzenlediği, sınır ötesindeki terörist kamplarının olduğu dere yataklarında sadece 5 kişi ile dolaşıp arama/tarama yapmanın…
– Siz hiç; kar suyunu eritip yapılan çayın, ateşte pişen kumanyanın, bir parça ekmeğin, 3 tane yeşil zeytin 1 parça domatesin, 15 gün karda gezdikten sonra kılcal damarlarının çatlaması pahasına alınan sıcak duşun, 5 yıldızlı otelde konaklayıp kahvaltı yapmaktan bile daha lüks olmasının…
– Siz hiç; belki 1 gün sonra şehit olma ihtimaline karşı arkadaşından helallik alamayacağı korkusu ile 1 saatten fazla küsmenin, kavga edip ağız dolusu küfretmenin bile lüks sayıldığı bir arkadaşlık yaşamanın…
– Siz hiç; operasyona gitmek üzere seni evden almaya gelen araca doğru ilerlerken, parmaklarının ucunda durarak gidişini camdan izleyen 4 yaşındaki kızına, bir daha hiç göremeyecek bile olsan ağlamamak için son kez geriye bakıp el sallayamamanın…

– Siz hiç; bir adım daha atamayacak kadar yorulduğunda dahi kilometrelerce yürümenin, hüngür hüngür ağlayacak kadar üzgün olsan da dik durmanın, emrindeki silah arkadaşlarının sevdiklerine sağ salim kavuşmaları için en doğru kararı vermenin, kendi çocuğun ateşler içinde hasta yatağında yatarken, başında duramazken, yaralanan askerinin ölmemesi için elini tutmanın…
– Siz hiç; başarının yüzde yüz olduğu, yüzde 99’un bile başarı olmadığı, kalan yüzde bir ile arkadaşlarının hayatını kaybedebileceği, başarı kriterinin yaptığın işlerin hiç kimse tarafından bilinmemesi olduğu, bildiklerini yaşadıklarını kimseye anlatamadan mezara gideceğin bir mesleğinin olmasının…
– Siz hiç; TV’deki haberlerde gittiğin operasyondan bahsedilirken “ben de oradaydım” diyememenin…
– Siz hiç; barut kokusunun parfümün; sırt çantanın, tüfeğinin en iyi arkadaşın; hücum yeleğinin yastığın; ölümün, kanın, karın, toprağın hayatının bir parçası; uykusuzluğun, açlığın, kilometrelerce yürümenin hayat tarzın haline geldiği bir mesleğe sahip olmanın…
– Siz hiç; klasik müziği, Mozart’ı, Kayahan’ı, Karadeniz türkülerini sevsen de Müslüm Gürses şarkılarında kendini bulmanın… ne demek olduğunu bilir misiniz?…
“…..Çünkü sen çölüme yağmur oldun, sen geceme gündüz oldun, sen canıma yoldaş oldun, sen kışıma yorgan oldun. Eğer seni kırdıysam darıl bana, ama bir gün beni ararsan bak ruhuma……”

Yürekleri vatan sevgisiyle dopdolu, Mustafa Kemal’in askerleri yeni mezun genç teğmenlerin bahtları açık olsun, ayaklarına taş değemesin, Allah hepsini korusun…
Onlara laf dokunduranlara inat, minnet ve sevgiyle…
This entry was posted in ATATURK, TSK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *