SS /ANKARA YOLCU GEMİSİNİN (SS; Steam Ship) SERÜVENİ

SS (Steam Ship) yolcu gemisi ANKARA

SS /ANKARA YOLCU GEMİSİ (SS; Steam Ship)

Turgay Tuna

Çocukluk yıllarımın Boğaziçi manzarası içindeki unutamadığım görüntülerden biri de, kimi zaman Beşiktaş açıklarında, kimi zaman Büyükdere önlerinde demirli; mavi suların ortasında beyaz bir kuğu gibi duran; oldukça büyük, güzel bir gemiydi..
Ortaköy’de yatılı okuduğum ilkokulun bahçesinden, teneffüs saatlerinde o büyük beyaz gemiyi hayranlıkla seyreder, çocukluk düşlerimin içinde kaybolup uzak diyarlara giderdim..1950’li Yılların sonlarında, çocuk gözlerimden seyrettiğim, beni hayaller alemindeki uzun yolculuklara götüren bu gemi, bordası üzerinde adının iri siyah harflerle yazılı olduğu “Ankara” gemisiydi..
Uzun yıllar, Boğaz’ın orta yerinde, bacasından kısık kısık siyah dumanlarını çıkartarak, mavi dalgaların arasında yalpalayan bu heybetli gemi, gençliğimize adımlarımızı attığımız ilk yıllarda, hemen bütün gemilerin başına gelen o vazgeçilmeyen acı sonu yaşamış, parçalara bölünüp jilete dönüştürülmüştü.. Aradan yıllar geçti, çocukluğumuzun İstanbul hatıraları arasında hayallerimizde yer etmiş olan bu güzel beyaz geminin geçmişini ve başından geçenleri öğrenmeye başlayınca, “Ankara” ya olan hayranlık ve ilgimiz daha da arttı..
Öğrendik ki, binlerce insana dünyayı gezdirmiş, İkinci Dünya Savaşı’nda yine binlerce yaralı askeri kurtarıp yaşama döndürmüş, hatta ve hatta artıklarından, Kasımpaşa’daki tarihi bir camimizin şadırvan kubbesine örtü olmuş, Bahama Adaları’ndan Norveç’in fiyortlarına uzanan denizlerle, anılarla dolu bir “kahraman” gemi.
Son zamanlarda epey popüler oldu Ankara gemisinin öyküsü. Kitaplarda, makalelerde, internet ortamında yazılıp anlatıldı başından geçenler. Yıllar sonra, öğrendik ve üzüldük Aliağa tersanesindeki acı sonuna. Keşke !..dedik..Keşke kalsaydı da onu bir müzeye dönüştürebilseydik !..Ama, keşkeler o kadar fazla ki !. Ankara gemisi gibi yitirdiğimiz daha neler yok neler ?.. Adına destanlar yazılmış anlı şanlı “Yavuz”, Amerika’dan Karadeniz’e efsaneleşen “Gülcemal”, İstanbul’dan Samsun’a uzanan rotada “Kurtuluş’’ un kıvılcımını çakan “Bandırma”…
Gelin !.. İsterseniz, çok yerde kaleme alınmış, yazılmış, kimi zaman yanlış bilgilerle de makalelere, kitaplara girmiş Ankara gemisinin öyküsünü şöyle bir özetleyelim ve sonunda benim sizlere anlatmak istediğim asıl konuya geçelim.
Ankara Gemisi, gerçek adıyla ‘’İroquois’’ 1927 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Newport News tersanesinde inşa edilmiş, 124,7 metre uzunluğunda,18,9 metre genişliğinde, 8500 beygir gücünde, 6179 gros tonluk, kurvaziyer tipi bir yolcu gemisidir. Suya indirilip, inşası tamamlandıktan sonra New York Karayip Adaları arasında yaptığı “cruise” seferleriyle binlerce turist taşımış, 2. Dünya Savaşı patlak verdiğinde de, A.B.D. Deniz Kuvvetleri’ nin hizmetinde, iki yanı boyalı kırmızı Kızılhaç sembolleriyle tam teşekküllü bir hastane gemisi olarak kullanılmaya başlanmış, Pasifik Denizi savaşlarında yaralı düşen 25.000 kadar askeri yaşama döndürmüş ve onları sağ salim San Francisco limanına taşımıştır.
İkinci Dünya Savaşı sona erdikten sonra; Amerikalılar, Pearl Harbourg ateşi içinde kurtarmış olduğu binlerce canla efsaneler yaratmış kahraman İroquois’ yı adeta gözden çıkartırlar. Az buçuk elden geçirilir, yeni adı “Solace” ile satışa çıkartılır.1949 Yılında da, bu efsane geminin rotası İstanbul’ la kesişir..Bundan böyle, Türkiye Denizcilik İşletmeleri Solace’ı satın almış, adını da çoktandır hizmetten çıkartılmış olan eski Ankara gemisinin adıyla değiştirmiştir. Deniz İşletmeleri, çok güzel, klas bir yolcu gemisine dönüştürülmesi için gereken her şeyi yapar ve Ankara’yı adeta baştan yaratır. 25 adet lüks, 89 adet birinci, 40 adet ikinci mevki ve 5 adet turistik kamara ile toplam 259 kamaradan oluşan mükemmel bir kurvaziyer yolcu gemisi olur. Ankara, Deniz İşletmeleri’ndeki öteki yolcu gemilerinde olmayan bir konuma sahiptir. Konforlu kamaralardan restoranlara, güvertelerden dinlenme-sigara salonlarına, geminin % 80’ i tamamı ile yolculara ayrılmış bölümlerden oluşmuştur.
İkici Dünya Savaşı’ nda büyük hizmetler vermiş ve adeta kahramanlaştırılmış olan bu gemi, yine kendisi gibi efsaneleşmiş olan emektar süvarisi Şefik Göğen’in kaptanlığında Batı Akdeniz’den İskandinav ülkelerine, New York’tan İskenderiye’ye yaptığı turistik seferlerle 1950’li, 60’lı yıllarda altın dönemini yaşar. Ankara’nın, Galata rıhtımından sefere çıkışları, seferden dönüşleri gazetelerde haber olur; o yıllarda, Ankara ile seyahat etme şansını yakalamış olanlar, ve bilhassa ünlü isimler seyahat anılarını yıllarca dillendirir, anlata anlata bitiremezler.. Bunlar arasında Yahya Kemal Beyatlı’dan Reşat Nuri Güntekin’e, Bedia Muvahhit’ten Burhan Felek’e birbirinden ünlü isimler vardır. Sunduğu lezzetli yemekleriyle ünlenen şık yemek salonunda Darvaş ve Fehmi Ege Orkestrası’nın unutulmayan dinletileri eşliğinde yapılan seferler büyük sükse yapmış, Ankara’nın hatırlardan çıkmayan anılarına renk katmıştır.

Akdeniz seferlerinde, bir dönem Hayfa’ya da uğrayan Ankara gemisi, inançları gereği perhiz yemeği alan Musevi yolcular için “kaşer salonu” adıyla adlandırılan özel bir lokantayı bile hizmete sokmuştur. 1970’ li yılların başlarında, artık oldukça yaşlanan Ankara, turistik seferlerini yalnızca Ege Adaları ve Yunanistan kıyılarıyla sınırlar, 1970’li yılların sonlarında da, kazan dairesinden makinelerine, ısıtma tesisatından aydınlanma sistemine dek oldukça sıkıntılar yaşamaya başlayan Ankara’yı Beşiktaş açıklarına çekerler. Bir dönem İstanbul Boğazı’nın girişinde demirli duran, beyaz boyaları dökülmeye başladığından yer yer sarı astarları ortaya çıkmaya başlayan Ankara, 1981 yılında Ulaştırma Bakanlığı’nın aldığı bir kararla, hemen her yaşlanmış geminin başına gelen o kaçınılmaz sonla karşı karşıya kalır.. Önce emektar geminin içini boşaltırlar; kimi mobilyalar, yemek takımları Denizcilik İşletmeleri’nin başka gemilerinde kullanılmak üzere paketlenirler.
Bazıları da açık arttırmayla satılır. Ardından, artık kendi başına yol alamayan Ankara’yı, römorkörle Aliağa’nın Kaklış koyundaki gemi döküm limanına çekerler. Öyle ki, bir daha dönmemek üzere İstanbul’dan ayrılırken öteki gemilerin düdükleriyle selamlanıp, uğurlanır. Aliağa’da paramparça ederler Pasifik Denizi’nin efsane kahramanı emektar Ankara’yı. Onunla yolculuk etmiş, seferlere çıkmış olanların yürekleri dağlanır. Ankara’nın arkasından göz yaşı dökenlerden biri de Denizcilik İşletmeleri’nin yine bir başka efsane ismi olan genel müdür Nezih Halim Neyzi Bey’dir.. Eşi Ayfer Hanım ile, Ankara gemisinin kimi seferlerine katılmış olan Neyzi Bey, geminin parçalanmasına her zaman karşı çıkmış, ama emir büyük yerden geldiği için elinden hiçbir şey gelememiştir..
Nitekim, Ankara sökülür darmadağın edilir, ama bu parçalama süreci içinde, bir sürprizle karşılaşılır.. Ankara’nın gövdesi içinde gizli kalmış bir bölmeden her bir tarafı kalın kurşunlarla kaplı bir oda ortaya çıkar !. Çok geçmeden de, bu gizli odanın sırrı anlaşılır. İkinci Dünya Savaşı sırasında yüzer hastane olarak kullanılmış geminin röntgen odasıdır burası. Tam da o sıralarda, ivedilikle tadilat görmesi gereken Kasımpaşa’daki Çorlulu Ali Paşa Camii’ nin muhteşem şadırvanının örtüsü için kurşun gerekmektedir, ama dönem ekonomik sıkıntılarla çalkalanan bir dönem olduğundan kurşun tedarik etmek zorlaşmıştır. Nezih Bey’in önerisiyle, Ankara gemisinin gövdesinden çıkartılan kurşunlar, Kasımpaşa’ya taşınır ve Çorlulu Ali Paşa Camii şadırvanının kubbesi üzerine bir güzel yerleştirilirler.
Aradan yıllar geçer gider..1997 yılında yaptığım Mısır turlarından birinde, grubuma katılmış olan Türkiye Denizcilik İşletmeleri’ nin efsane genel müdürü Halim Nezih Neyzi Bey ve değerli eşi Ayfer Hanım’la tanışma şansını yakalarım. Aradan gelip geçen zaman içinde Nezih Bey hakkın rahmetine kavuşur. Yıllar sonra, Ayfer Hanım’la devam ede gelen haberleşmelerimizde bir gün Ankara Gemisi bahsi açılır ve daveti üzerine gittiğim ofisinde Ankara Gemisi ile onu çok seven Halim Nezih Neyzi’ nin değerli hatıralarına ulaşırım. Sohbetimiz sırasında, Ayfer Hanım’ın gösterdiği dosyalar, fotoğraflar arasında beni en çok etkileyen iki şey olur. Biri, Amerikalıların, Nezih Bey’e armağan etmiş olduğu, İkinci Dünya Savaşı’nın ünlü hastane gemisi “Solace” ın madalyası, ikincisi de bir zamanlar geminin kaptan köşkünde yer alan büyük künye plaketidir.. Ayfer Hanım’ın izniyle bunları fotoğraflarım. Beni etkileyen şeylerden biri de, rahmetli Nezih Bey’in, Çorlulu Ali Paşa Camii şadırvanının üzerine kurşunlar yerleştirilirken önünde çektirmiş olduğu bir fotoğraftır. Yıllardır heyecanla okuyup araştırdığım, fotoğraflarını topladığım efsane Ankara Gemisi ile ilgili öğrendiğim bu yeni bilgiler beni çok heyecanlandırır ve arşivimdeki Ankara Gemisi dosyasına girer…İşte, bunları dergimizin 2013 yılının bu ilk sayısında sizlerle paylaşmaktan büyük bir keyif alıyorum.. Ankara Gemisi ve efsane kaptanı Şefik Göğen ile Göğen’in ünlü genel müdürü Halim Nezih Neyzi’nin anıları daha çok yazılacak ve yazılıp araştırıldıkça da unutulup gitmiş yeni bilgiler gün ışığına çıkacaktır..
Şu gerçek ki, çoğumuz evinde, iş yerinde bugün hala, adını denizcilik tarihine altın harflerle yazdırmış Ankara gemisinden bir şeyler barındırıyor.. Unutmayın, dikiş kutularınızdaki toplu iğneler, eski kağıtlarınızın üzerindeki ataşlar ve koleksiyonlarınızda yer alan tıraş bıçaklarının çoğunda, minik te olsa Ankara gemisinden birer parça var…

https://www.festtravel.com/ankara-gemisi
This entry was posted in DENİZ VE DENİZCİLİK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *