BELLEK DÜRTÜCÜ * YILMAZ ÖZDİL’in “Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda” kitabından

Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda – Yılmaz Özdil

Son 10 yılda yaşadığımız her şey (2002/ 2013)


“Beş gazetenin arşivinden 460 bin sayfa taradım. Sırf arşiv taraması 1.5 senemi aldı. İsim Şehir Hayvan ve İsim Şehir Bitki gibi köşe yazılarımdan derleme değil… Sıfırdan yazıldı. 3 Kasım 2002’de başlıyor. Bugüne kadar geliyor. Çıraklık, kalfalık, ustalık diye üç bölümden oluşuyor.”
Yılmaz Özdil, Hürriyet, 30 Temmuz 2013

Bir tablo hayal edin.
Sanat eseri.
Miras. Size ait.
Tuvali, Türkiye coğrafyası.
Boyası, şehit kanı, alın teri.
Her sabah uyanıyorsunuz.
Gururla seyrediyorsunuz.
Ama, birileri her sabah sizden önce uyanıp o tablonun başına geçiyor
ve orasına burasına minik minik fırça darbeleri atıyor.
Her sabah bir minik fırça darbesi.
Usta işi.
Küçük küçük değişiyor tablo.
Aniden değil.
Milim milim.
Alıştıra alıştıra.
Yedire yedire.
Aradan yıllar geçiyor.
Tablo, o tablo olmaktan çıkmış!
Komple değişmiş.
Dedim ya, kanıksamışsınız.
Bakıyorsunuz bakıyorsunuz…
Tablo, hâlâ aynı tablo zannediyorsunuz.
Peki ne yapılabilir?
Fark, nasıl fark edilebilir?
Orijinal’in aslında ne kadar değiştiği…
Ne hale getirildiği…
İlk bakışta nasıl anlaşılabilir?
Tek çare var. Kıyas.
Tablonun ilk haliyle…
Son halini yan yana koymalı.

Beraber Yürüdük
Biz Bu Yıllarda

Yılmaz Özdil

2002

3 Kasım 2002.
Sandıklar açıldı.
Ampul çıktı.
AKP iktidarı başlamıştı.
Muhalefette CHP vardı.
Teee 1946’dan sonra ilk defa mecliste sadece iki parti temsil ediliyordu, gerisi yüzde 10  barajının altında kalmıştı. Recep Tayyip Erdoğan seçime katılamamıştı. “Halkı ırk, din, dil farkı gözeterek, kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suçundan hüküm giymişti; siyasi yasaklıydı.
Abdullah Gül Başbakan oldu. Güya biri yasaklı, biri Başbakan’dı ama… Davul kimin omzunda tokmak kimin elinde, belliydi. İlk resmi davet Beyaz Saray’dan gelmiş, Başbakan Gül değil, henüz milletvekili bile olmayan Erdoğan çağırılmıştı.
O günlerde AKP’liler dahil, herkes “AKP” derken, gazetelerimize manşet olan davet mektubunda “AKP” yerine “Ak Parti” yazıyordu. Kimse  değildi. AKP’ye Ak diyen ilk kişi, ABD Başkanı’ydı. Reuters ajansı, bu ziyareti şu cümlelerle haber yaptı: “Geçen sene Washington’da konuşacak adam bulamayan Tayyip Erdoğan, film yıldızları gibi limuzinlerle karşılandı.” Eee, bu işler böyleydi. Moda AKP’ydi.
İlk tesettür defilesini, Yıldırım Mayruk yaptı. İş dünyası “tek parti iktidarından pek mutluydu. Sakıp Sabancı 12 “İkinci Özal trenine biniyoruz” diyerek, sadece cebini düşünen patronların duygularını dile getirirken… AKP milletvekilleri Ankara Hilton’da iftar açıp, lobide topluca şükür namazı kılıyordu. Manşetler Gül’lük Gülistanlıktı.
Gel gör ki, Başbakan’ın eşi Hayrünnisa Hanım, eşinin yöneteceği ülkeyle mahkemelikti. Eşi muhalefetteyken, türbanla okula giremediği için Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi’ne dava açmış, Türkiye’yi şikâyet etmişti. “Peki n’oolacak şimdi?” diye sordular.
“Nefsim için bir şey yapmam, insanlığı düşünürüm; davayı geri çekersem makam mevki için geri çekti demezler mi?” dedi. Oysa, pek yakında “insanlığı düşünürüm” filan demeyecek, bir başka makam mevki için davasından vazgeçecekti.
Şak…
Yüksek Seçim Kumlu, Siirt seçimini iptal etti. Interpol tarafından aranırken bağımsız aday olmasına ve milletvekili seçilmesine ses çıkarılmayan Jet Fadıl, apar topar tutuklandı. Meclise girdim diye sevinirken, hapse girdi. Jet’in tasfiye edildiği gece, jet hızıyla yasa çıkarıldı, Erdoğan’ın yasağı kaldırıldı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer veto etti ama, nafile…
Erdoğan’ın yakında “cibilliyetsiz” diyeceği CHP’nin tam desteğiyle aynen iade edildi, onaylandı. Siirt seçimi, Siirt konuşmasından sonra hapse atılan Erdoğan’ın başbakan olabilmesi için tekrar edilecekti. Minareli şiirden yasaklayan hukuk, kılıfına uydurulmuştu.
Bülent Arınç, TBMM Başkanı oldu, Cumhurbaşkanını yurtdışı gezisine uğurlamaya eşiyle birlikte geldi, böylece türbanı ilk defa devlet protokolüne soktu. Kadınlarımızın kılığı kıyafeti tartışılırken, saçının teline bile tahammül edilmezken, kaderin cilvesi sanırım, Türk kızı Azra Akın dünya güzeli oldu.
AKP’li bakanların katıldığı ilk Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, bakanlarla birlikte, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün de oruçlu olduğu açıklanırken… İrticai faaliyetleri nedeniyle TSK’dan atılmış eski subay AKP milletvekili, rövanş gibi, Meclis Milli Savunma Komisyonu Başkanı seçiliyordu.
PKK terörü neredeyse sıfıra inmişti.
Sene boyunca sadece iki şehit verilmişti.
1987’den beri uygulanan olağanüstü hal kaldırıldı.
Derken… Türkiye suikastla sarsıldı.
Alman vakıflarının örtülü faaliyetleri ve siyanürlü altın kitaplarıyla tanınan Ankara Üniversitesi öğretim üyesi Doçent Necip Hablemitoğlu, evinin önünde başına kurşun sıkılarak öldürüldü. Fethullah Gülen cemaatinin istihbarat dünyasındaki örgütlenmesiyle ilgili kitap hazırlığındaydı. Tetikçi kayıptı. AKP döneminin ilk karanlık olayıydı. Başbakan Gül “Bu cinayeti aydınlatmak devletin namus borcudur” dedi. Başbakanlıktan Çankaya’ya, devletin başına çıkacaktı ama, namus borcundan ses seda çıkmayacaktı.

Yılmaz ÖZDİL ” Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda” kitabından sayfa 10/ 11/ 12/ 13

Derleyen Naci Kaptan
This entry was posted in SİYASİ TARİH, Yılmaz Özdil. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *