AYDINLANMA YAZILARI * Dincilik afyondur

Dincilik afyondur

CUMHURİYET – Örsan K. Öymen 19 Ağustos 2024

Türkiye’de normal geçen bir hafta yok. AKP iktidarında ülke her hafta anormal olaylara şahit oluyor. Son bir haftada da durum değişmedi. Önce İzmir’de sokak röportajında düşüncelerini ifade eden bir vatandaş tutuklandı. Böylece vatandaşın neleri ifade edip edemeyeceğine de hükümet karar verdi, AKP’nin faşist ruhu bir kere daha tescillendi.
Arkasından, TİP milletvekili Ahmet Şık TBMM’de kürsüde konuşurken, AKP “milletvekili” Alpay Özalan’ın fiziki saldırısına uğradı. Böylece AKP’nin faşist ruhu bir hafta içinde ikinci defa tescillenmiş oldu.
Bu olaylar sayesinde, AKP’lilerin aslında ne kadar korkak ve zavallı oldukları da bir kere daha ortaya çıktı. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, düşüncelerden, sözcüklerden, cümlelerden bu kadar korkan, bu nedenle de düşüncelerini ifade edenleri hapishaneye atan veya onlara fiziki saldırıda bulunan, düşünceye düşünceyle yanıt veremeyecek kadar alçalan ve özgüveni zayıf olan bir başka hükümete nadir rastlanır.

Düşünceyi ifade özgürlüğüne vurulan bu darbelerin temelinde, AKP’nin teokratik ve monarşik bir düzen kurma amacı yatmaktadır. AKP aslında bu düzeni büyük ölçüde kurmuştur, ancak bu süreci hala tam olarak arzu ettiği ölçüde tamamlayamamıştır. Monarşi, yasama, yürütme, yargı arasında güçler ayrılığının ve düşünceyi ifade, medya, örgütlenme özgürlüğünün olmadığı, yönetme yetkisinin tek kişide ve ailede toplandığı bir düzendir.
Teokrasi, laikliğin olmadığı, dinin, devlet, siyaset, hukuk, eğitim alanlarını esir aldığı ve bu alanlara müdahale ettiği, din devletinin geçerli olduğu bir düzendir. Dünyada, yaklaşık 200 ülke içinde, monarşiyle ve/veya teokrasiyle yönetilen çok az sayıda ülke kaldı. Krallık, çarlık, padişahlık gibi monarşik düzenler dünyadaki ülkelerin büyük çoğunluğunda ortadan kaldırıldı, birkaç ülkede de yürütme yetkisi elinden alınarak sembolik bir konuma sokuldu.
Dünyada teokrasiyle yönetilen de çok az sayıda ülke kaldı. Suudi Arabistan, İran, Afganistan, Katar, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Vatikan bunlara dair örnekler arasında sayılabilir. Malezya, Pakistan, Sudan, Somali, Mısır gibi ülkeler de yarı teokratik ülkeler olarak nitelendirilebilir.
Vatikan hariç, teokrasiyle yönetilen ülkelerin tamamı İslam dininin yaygın olduğu coğrafyadadır. Hıristiyan dininin yaygın olduğu coğrafyada Vatikan dışında teokratik bir devlet kalmamıştır. Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler hem teokratiktir hem de monarşiktir.
Dünyada teokrasiyle ve/veya monarşi ile yönetilip gelişmiş olan tek bir ülke yok. Bu ülkelerin tamamı, demokraside, insan haklarında, bilimde, felsefede, sanatta geri kalmış ülkelerdir. Bu ülkelerin içinde, petrol ve doğalgaz gibi doğal kaynaklara sahip Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri hariç, ekonomik açıdan gelişmiş tek bir ülke de yok.

AKP’nin, dünya gerçeklerinden tamamıyla kopuk yaşadığı ve çarpık zihnindeki bir hayalin peşinden inatla koşmaya devam ettiği için, Türkiye’yi ileri bir noktaya taşıması kategorik olarak olanaksızdır.
Alman filozof Karl Marx, din sömürüye dayalı düzenlerin sürmesine katkı sağladığı için, “Din halkın afyonudur, uyuşturucusudur” tezini ortaya atmıştı. Laikliğin geçerli olduğu bir düzende, dinin siyasi bir zararının olmayacağı, kişinin özel ve öznel yaşamının bir parçası olacağı, vatandaşların kendi özgür iradeleriyle dindar veya dinsiz olmayı seçebilecekleri gerçeği dikkate alınacak olursa, Marx’ın bu sözü şöyle revize edilebilir:
“Dincilik halkın afyonudur, uyuşturucusudur”.
Türkiye bu uyuşturucudan kurtulmadığı sürece, ne demokrasi ve insan hakları alanında, ne bilim, felsefe, sanat alanında, ne de ekonomide, hiçbir ilerleme ve gelişme sağlayamaz.

Gerçekleri cesaretle dile getiren üstteki yazıyı ilgi ve büyük beğeniyle okuduktan sonra Prof. Dr. Coşkun Özdemir’e 2017 yılında verdiğim (ve altta yine paylaşmayı uygun bulduğum) bir yanıtı anımsadım. Kandırılan insanları uyarma, uyandırma amacı taşıyan, bilime, akılcılığa dayalı bu gibi değerli yazıları asıl yararlanması gereken kesimlere nasıl okutabiliriz?
19.08.2024 Kemal Rastgeldi

PROF.DR. COŞKUN ÖZDEMİR’İN “BİLİM” BAŞLIKLI YAZISINA YANIT:
Değerli Dostum,
Yazı istediğin gibi gayet kapsamlı olmuş, fakat önemli olan, onu asıl okuması gereken kesime ulaştırabilmek, ki bu da herhalde dünyanın en zor işidir. O kesim, sadece kendisine ezberletilmiş olan zırvalıkları, “kutsal” yalanları doğru ve gerçek zanneder. En büyük yalan, öldükten sonra tekrar dirilme yanılgısıdır.
Bilim insanları, aydınlar bile, dinsizlikle suçlanma korkusuyla, ölüm konusunda susmayı tercih ediyor ve meydanı böylece dinci şarlatanlara bırakıyor. Oysa, bilimsel çağdaş verilere dayanarak başta doktorlar fazla tepki çekmeden ölüm gerçeğini yumuşak şekilde halka anlatabilse belki zihinleri uyandırma, kuşku duyurma adımları başlatılabilir.
Dincilerin tuzağına düşmeyecek kadar aklını kullanabilen gerçekçi insanları ancak bilimsel, laik eğitimle, (yani “dindarlaştırma” ihanetini frenleyerek) yetiştirmek mümkündür. İlgiyle okuduğum güzel, yararlı yazılarında, (kör inancın temelini oluşturan) “ölüm sonrası”na dokunduğunu pek hatırlamıyorum.
17 Ağustos 2017 Kemal Rastgeldi
This entry was posted in DİN-İNANÇ, İrtica, ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, SİYASAL İSLAM, YOBAZLIK - GERİCİLİK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *