“ALLAH’IN BÜYÜK LÜTFU!” * KARANLIK 15 TEMMUZ KALKIŞMASININ KOMİSYON ARAŞTIRMA RAPORU NEDEN SAKLANDI? * KAYBOLAN RAPOR

KAYBOLAN RAPOR

CUMHURİYET – DR. AYTUN ÇIRAY – 15 Temmuz 2024

Türkiye Cumhuriyeti geçmişinin en sarsıcı kalkışma, yıkım ve siyasi darbe girişimini 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşadı. 15 Temmuz, son derece organize ve koordineli bir şeytani operasyonlar zinciriydi. Eğer planlandığı şekilde yürümüş olsaydı, Türkiye muhtemelen bir devlet ve millet olarak bir parçası olmaya çalıştığı demokrasiden tamamen kopacaktı.

Ülkemiz ne yazık ki AKP iktidarlarının o güne kadar seçim ve referandumlarda başarıya ulaşmak için başvurduğu toplumu siyasi-sosyal kutuplaştırma politikalarının da etkisiyle iç savaş dahil bir dizi etkileşimle karşı karşıya kalacaktı. Bu nedenle kuşaklar boyu sürecek felaketler sarmalına girmiş olacaktık. İşte bütün bu ihtimallerin gerçekleşmesini önlemek için başta TBMM ve milli basınımız, TSK’nin ve polisimizin ana gövdelerinin de desteğini alarak bu hain kalkışmayı bastırmışlardır. Ancak başlangıçta ortaya konulan birlik ve beraberlik iradesi, ne yazık ki bu kalkışmadan bir fırsat çıkarma hesabı olduğu anlaşılan AKP tarafından daha ilk başta sabote edildi. Çıkarılan OHAL kararlarıyla hukuk askıya alındı ve antidemokratik şartlarda “mühürsüz referandum”la birlikte otokratik “Tek adam rejimine” geçildi.

FETÖ DARBESİNİ ARAŞTIRMA KOMİSYONU
Türkiye 15 Temmuz’da toplumsal bütünlüğü iktidar politikalarıyla zaten büyük ölçüde ortadan kalkmış bir ülkeydi. Buna rağmen 15 Temmuz gecesi ve 16 Temmuz sabahı başta kumpas davalarında tasfiye edilen vatansever ordu mensupları olmak üzere her görüşten yurttaşımız sokağa döküldü. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve polisimizin devasa çoğunluğu soğukkanlılıkla bu kalkışmanın karşısında durdular. TBMM’nin de iradesi sayesinde başarısızlığa uğratılan hain kalkışmanın ertesinde Türkiye’nin önüne bir fırsat çıktı; AKP’nin kutuplaştırma siyasetleri sonucunda hem aldığımız hasarı hem de bu çok tehlikeli ayrışmayı en alt düzeye indirme şansı doğdu.
Ancak 15 Temmuz travmasının atlatılmasında ve kolektif bilinçte yarattığı hasarın onarılmasında en büyük görev hiç şüphesiz TBMM’nin olmalıydı. Meclisi ve polis özel harekâtı TSK’den gasp edilmiş uçaklarla bombalayan ihanet şebekesinin bu güce nasıl ulaştığı Türkiye’nin ve Türk milletinin geleceği için hiçbir şüpheye yer vermeyen bir açıklığa kavuşturmalıydı. Bunun için yapılması gereken tüm partilerin katılımıyla bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasıydı.
Dört parti 15 Temmuz darbesinin aydınlatılması için harekete geçtiler. Kamuoyunda kısaca “15 Temmuz FETÖ Darbesini Araştırma Komisyonu” olarak bilinen “Fethullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ/ PDY) 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi İle Bu Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu” kuruldu.

‘BÜYÜK LÜTUF’!
Ancak zamanla 15 Temmuz hain kalkışmasını “Allah’ın büyük lütfu” diye niteleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından 15 Temmuz’un aydınlatılmasının arzulanır şey olmadığı da ortaya çıktı.
Olayların akışı ve gelişimi cumhurbaşkanının söz konusu ibareyi aslında çok farklı bir anlamda kullandığını ortaya koydu. Meğer Erdoğan’ın 15 Temmuz hain kalkışması için “Allah’ın büyük lütfu” demesinin nedeni, onu “tek adam rejimi”ni kurmak için bir katalizör olarak görmesiymiş.
Doğal olarak da 15 Temmuz FETÖ darbesinin “bir büyük lütuf“ olabilmesi için yarı karanlıkta kalması gerekiyordu. Bundan ötürü “araştırma komisyonu” işe yaramaz hale getirildi. Komisyonun faaliyetleri çoğunluğu oluşturan AKP’li üyeler tarafından şekillendirildi ve yönlendirildi. Böylece komisyon raporu 15 Temmuz’u kullanarak varılması hedeflenen amaçla tutarlı bir tarih yazımının aracı haline getirilmek istendi. Biz CHP olarak durumu fark ederek adeta suç duyurusuna benzer şerhlerimizi yazınca da rapor bu defa sırra kadem bastı! Meclis’e gelemedi bile.
Ama unuttukları bir şey var; bu kadim devlette hiçbir kâğıt kaybolmaz.
DR. AYTUN ÇIRAY
24., 25., 26. VE 27. DÖNEM İZMİR MİLLETVEKİLİ

Fotoğraflar AA

RAPOR NE OLDU?
15 Temmuz: Meclis’in ‘hükümsüz’ araştırması

ALTAN SANCAR – altansancar@diken.com.tr

15 Temmuz 2016’da gerçekleştirilen darbe girişimi altıncı yılını geride bırakırken, TBMM’de kurulan araştırma komisyonunun açıklanmayan raporu Meclis’in internet sitesinde ‘hükümsüz’ olarak yerini koruyor. Diken, çalışmaları tartışmalı olan komisyonda kimlerin dinlendiğini, neler yapıldığını, muhalefetin itirazlarını derledi.
Türkiye’nin değiştiği tarih olarak nitelendirilen 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin üzerinden altı yıl geçti. Darbe girişimi ardından Meclis’ te tam adı ‘Fethullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ/PDY) 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimi ile bu terör örgütünün faaliyetlerinin tüm yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan meclis araştırma komisyonu” kuruldu
.
26 Temmuz 2016’da kurulan, ilk toplantısını 4 Ekim 2016’da yapan komisyon, 4 Ocak 2017’de ise son toplantısını yaptı. Muhalefete göre görev süresi normal şartlarda üç ay olan komisyonun, bir daha çalışması kararı ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Darbe Komisyonu yapacağı çalışmaları yaptı. Son adımları da atıp raporunu göndermek suretiyle görevini tamamlarsa isabetli olur diye düşünüyorum” sözleri ile engellendi.
Çalışmalarını ‘tamamlayan’ komisyonda, muhalefetin şerhleri de hazırlandı ancak komisyonun nihai raporu hiçbir zaman ele alınmadı. Komisyonun kuruluş ve çalışmaya başlama süreci de sancılı oldu. 26 Temmuz’da kurulan, kuruluş kararı 2 Ağustos 2016’da Resmî Gazete’de yayımlanan komisyona CHP 3 Ağustos günü üye verirken, AKP 20 Ağustos’ta üye verdi.
9 Kasım 2016’dan itibaren komisyondaki milletvekillerinin canlı yayın yapması yasaklandı. 9 Aralık 2016’da Erdoğan açıklama yaptı ve “Aslında bu konu ile ilgili artık fazla konuşmak istemiyorum. Darbe Komisyonu yapacağı çalışmaları yaptı. Son adımları da atıp raporunu göndermek suretiyle görevini tamamlarsa isabetli olur diye düşünüyorum” dedi.
Sadece beş gün sonra komisyonun ek süre almayacağı açıklandı, 22 Aralık 2016’da 936 sayfalık ilk rapor basına sızdı. 4 Ocak 2017 komisyon dağıldı. 12 Temmuz 2017’de 1097 sayfalık nihai rapor dönemin Meclis Başkanı İsmail Kahraman’a sunuldu.
CHP Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan 2019’da yazılı bir soru önergesi ile raporun akıbetini sordu. Meclis Başkanvekili AKP’li Süreyya Sadi Bilgiç verdiği yanıtta, “Araştırma komisyonunun raporunun ‘hükümsüz’ kaldığını ve raporla ilgili yapabilecek yeni bir işlemin olmadığını” söyledi. Böylece raporun ‘hükümsüz’ olarak sınıflandırılacağı ve bir daha ele alınmayacağı kesinleşmiş oldu.
Peki, komisyon neler yaptı? Kimleri dinledi? Muhalefet şerhlerinde hangi ifadelere yer verildi? Tüm bu soruların cevabını sizler için derledik.

Araştırma komisyonunda kimler yer aldı?

AKP: Burdur Milletvekili Reşat Petek, Erzincan Milletvekili Serkan Bayram, Eskişehir Milletvekili Emine Nur Günay, İstanbul Milletvekili Ravza Kavakçı Kan, İstanbul Milletvekili Belma Satır, İzmir milletvekili Hüseyin Kocabıyık, Karabük Milletvekili Burhanettin Uysal, Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ, Bursa Milletvekili Zekeriya Birkan.
CHP: İstanbul Milletvekili Zeynel Emre, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu, İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, İzmir Milletvekili Aytun Çıray.
HDP: Mardin Milletvekili Mithat Sancar.
MHP: Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan.
15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nun başkanı AKP Burdur Milletvekili Reşat Petek, başkanvekili AKP Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ, sözcüsü AKP İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır, kâtibi ise AKP Erzincan Milletvekili Serkan Bayram oldu.
Komisyon çalışmalarının özeti
Komisyon toplam 142 saat süren 22 toplantı yaparken, olayı yaşayan 51 kişiyi dinledi ve toplam 141 kişinin bilgisine başvurdu. Komisyon Başkanı AKP’li Reşat Petek, 652 sayfalık raporun özetini 26 Mayıs 2017’de açıkladı. Dört siyasi partiden 70 ayrı önerge verildi. 86 bilgi ve belge isteme yazısı gönderildi, komisyonun çalışmalarını bitirdiği tarih olan 4 Ocak 2017’ye kadar 67 cevap alındı.

Nerelere gidildi?

Çalışma ziyaretleri ve yerinde incelemeler yaptı. Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekât Daire Başkanlığı ve Ankara Emniyet Müdürlüğü Özel Harekât Şube Müdürlüğü’ne çalışma ziyareti düzenlendi. 15 Temmuz gecesi bombalanan TÜRKSAT A.Ş. Genel Müdürlüğü’nde yerinde inceleme yapıldı. Atatürk Havalimanı (Apron, Kule, Özel Harekât Şube Müdürlüğü), Çengelköy İlçe Emniyet Amirliği ve Çengelköy esnafı, yaralı aileleri, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü ve Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi ziyaret edildi. Çağlayan Adalet Sarayı’na gidildi. Marmaris ve Dalaman’da, Komisyon tarafından 20-21 Aralık 2016 tarihlerinde yapılan ziyaret ve yerinde incelemeler kapsamında; öncelikle Dalaman Havalimanı’nda inceleme ve ardından bilgilendirme toplantısı yapıldı, ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 15 Temmuz’da kaldığı Marmaris Grand Yazıcı Turban Otel’de yerinde inceleme ve tanıkların dinlenmesi yapıldı.

Komisyon kimleri dinledi?

Komisyonun farklı tarihlerdeki toplantılarında dinlenen isimler şöyle:
Dönemin AKP Denizli Milletvekili Şahin Tin, Emniyet Genel Müdürlüğü Polis Akademisi Başkan Yrd. Prof. Dr. Şafak Ertan Çomaklı, Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi-Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mustafa Öztürk, Jandarma E. Kurmay Albay–Yazar Mustafa Önsel, Genelkurmay İkinci Başkanı Org. Ümit Dündar, İçişleri E. Bakanı, Bursa Mv. Efkan Ala, Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Eski Genelkurmay başkanı Hilmi Özkök, Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Yazar ve Gazeteci Yavuz Selim Demirağ, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ekrem Keleş, Mehmet Ağar, Gazeteci Fehmi Koru, Tunceli Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Görevlisi-Yazar Doç. Dr. Yavuz Çobanoğlu, Yerine kayyum atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediye eş başkanı Gültan Kışanak, Nedim Şener, Hüseyin Gülerce, Genelkurmay E. Başkanı Işık Koşaner, Emniyet E. Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan, Eski İstanbul valisi Vasip Şahin, İstanbul İl Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan, Merkez Valisi Mehmet Kılıçlar, Jandarma E. Genel Komutanı Galip Mendi, Ankara İl Emniyet Müdürü Mahmut Karaaslan, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Dr. Ergin Ergül, Genelkurmay E. Başkanı İlker Başbuğ, Merkez Valisi Mehmet Celalettin Lekesiz, Metro Turizm Sahibi Galip Öztürk, Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı Korg. Arif Çetin, Ankara E. Emniyet Müdürü Cevdet Saral, MİT E. Müsteşarı Emre Taner, Televizyoncu Hande Fırat, YÖK Üyesi Prof. Dr. Abdullah Çavuşoğlu, Davut Ala, Mahmut Pınarbaşı, Rıfat-Mine Özer, Can Cumurcu, Metin Doğan, Enes Topçu, Jandarma İstihbarat E. Başkanı / E. Tümgeneral İbrahim Aydın, İstanbul İl Jandarma Komutanı / Tuğgeneral Hüseyin Kurtoğlu, Ankara Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Necati Çevik, Dr. Hasan Polat, Adana İl Emniyet Müdürü Osman Ak, Sakarya İl Emniyet Müdürü Eyüp Pınarbaşı, Kazan Belediye Başkanı Lokman Ertürk, Türk Kızılay Derneği Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık, Borsa İstanbul A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Himmet Karadağ.

Kimler dinlenmedi?

Dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan muhalefetin ısrarlı taleplerine rağmen dinlenmedi. Akar’a sorularını yazılı olarak gönderen komisyon, Hakan Fidan’a yazılı soru dahi gönderememişti.

Komisyonda kim ne dedi?

Eski İçişleri Bakanı Efkan Ala: Örgüt 1980’lerden itibaren devletin önemsediği kademelerine sızmaya başladı. 17-25 Aralık’tan sonra başlatılan soruşturmalar sonucu örgüt mensuplarının emniyetin operasyonel birimlerinde, istihbaratında, emniyet müdürleri seviyesinde yüzde 90’ların üzerinde bir oranda olduğu görüldü.
Eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan: Daha önceki yıllarda siyasi değil, gizlice devletin ilgili kurumlarına sızmaya çalışan bu örgüt, rahmetli Turgut Özal zamanında artık resmen açık bir şekilde devlet kadrolarına yerleşmeye başladı… 1987 yılında özel sınıf uygulaması başlatıldı. Yüzde 80’i Fethullahçı kadroların Emniyete ve amir statüsünde yerleşmesi bu uygulamayla oldu. Bizim Emniyet Teşkilatında en fazla, İdris Naim Şahin döneminde emniyet müdürlüklerinin yüzde 80’i, istihbarat ve KOM dairelerinin hemen hemen tamamı bu örgütün kontrolüne girdi.
Eski Emniyet Genel Müdürü Mehmet Kılıçlar: Ben Emniyet Genel Müdürü olarak 2011 yılının sanırım temmuz ayında atandım. Ben göreve başlarken sayın bakanımızla bunları çok açık konuştum. Sayın bakana açıkça arz ettim çünkü kendisini de önceden tanıyordum. Ama maalesef atamalarda, mesela, ben göreve geldiğimde belki 81 müdürün 65-70’i FETÖ’cüydü, ben göreve geldikten sonra atamalarla bu sayı 75’e çıktı.
Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın yazılı beyanı: Devletimizin bir süredir FETÖ/PDY ile yürüttüğü mücadele bizim de kurumsal olarak azami dikkat ve hassasiyetle içinde yer aldığımız bir mücadeledir. FETÖ/PDY’nin tarafımızdan fark edilmemesi söz konusu değildir ve hatta en üst seviyede risk olarak tanımlanmıştır. Ayrıca yakın geçmişe kadar bu yapılanma (FETÖ) ve dini motifli hareketin tüm kamuoyunca malum olduğu bir gerçektir. Bu yapılanmanın devletin sivil, asker ve polis tüm kurumlarına uzunca süredir yavaş ve sistematik bir şekilde kendisini gizlemek suretiyle sızarak, işi bir darbe ile seçilmiş hükümeti devirmeye, TSK’yi ve Türkiye’yi kontrol altına alma noktasına getirmeye cüret etmesi, devletin diğer kurumları da dahil pek çok kimsenin beklemediği bir durumdu. Ancak, yakın geçmişte yaşanan gelişmelerin (07 Şubat, MİT tırları ve 17-25 Aralık vb.) böyle bir hainliğin varlığının somut şekilde ortaya çıkmasını sağlamasıyla birlikte, tedbir ve çalışmalarımız tereddütsüz olarak alınmış ve uygulanmış ve TSK’nin kendi içerisindeki hainleri temizleme gayretleri en üst seviyeye çıkarılmıştır.
Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök: 2002 yılında Genelkurmay Başkanlığına atandım. 2004 Ağustos ayındaki Milli Güvenlik Kurulu’nda silahlı kuvvetler komuta katı olarak bunun bir örgüt olduğunu, çok büyük bir imkân ve kabiliyete sahip olduğunu dile getirip “Bir icra planı yapılsın, bu iş takip edilsin” dedik. Hükümeti kesin olarak bilgilendirdik ancak ondan sonra bir şey yapıldığını görmedik.
Eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner: MİT’ten ve Emniyetten gelen bilgiler dahilinde Yüksek Askeri Şûra kararları ile ilgili personelin silahlı kuvvetlerden ilişiği kesiliyordu. Ancak bazı basın organlarının kamuoyunda oluşturduğu “Namaz kılan, içki içmeyen atılıyor” şeklindeki imaj nedeniyle şûra kararları engellenmeye başladı. Bu nedenle son 8-9 yıldır TSK kendini koruyamaz duruma düştü.  (Darbeden önceki yılları kastediyor) Örgüt mensupları TSK’ye yerleşerek güçlendi ve üretilen sahte bilgi ve belgelerle davalar açılarak TSK’nin önemli kadroları tasfiye edilerek örgüt mensuplarına yer açıldı.
Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ: 1992 yılında MİT Müsteşarlığı’na sivil getirildikten sonra askeri kadroların tedricen azaltılarak sıfır noktasına getirildiğini, bu nedenle TSK’ye sızmalar ve içinde oluşan cuntalar hakkında MİT’ten bilgi alamadık. Görev yaptığım 2002-2010 arası dönemde de Fethullahçılar konusunda MİT’ten hiçbir bilgi verilmedi. O zamanki MİT Müsteşarı Emre Taner, gayri resmi olarak 100 sayfalık kadar bir rapor verdi. Raporda cemaatle ilgili basında yapılanması, ekonomik gücü gibi genel bilgiler bulunduğunu ve sadece 8-9 polisin cemaat mensubu olduğu veya ilişkisi olduğuna dair bilgi bulunduğunu 2002-2010 döneminde Emniyet ve Jandarma istihbaratından da kendilerine isim bazında gelen bir bilgi bulunmadığını, hukuken askeri personeli karargâh dışında izleme yetkilerinin olmadığını, böyle bir birim kurulması için talepte bulunduklarını ancak uygun görülmediği bilgilerin paylaştı. Askeri okullara sızılma olayı bu okullara ÖSYM tarafından yapılan sınavla öğrenci alınmasıyla gerçekleşti. Sorunu mülakatla çözmek için personel temin merkezleri kurmamıza rağmen bu merkezler de örgüt tarafından ele geçirilmiş.
Emekli Jandarma Kurmay Albay ve Yazar Mustafa Önsel: FETÖ’nün askeriyeye sızması 1982’de Harp Okulu’nda tamamen sivil lise kökenli öğrencilerden oluşan özel bir sınıf oluşturulması ile başladı. Bu öğrenciler 1985’te mezun olup göreve başladıktan çok sonra bunların çoğu general oldu ve hemen hepsi darbe teşebbüsüne katıldı. Ergenekon, Poyrazköy, Balyoz gibi davalarla ordu içinde tasfiyeye gidilerek örgütün önü açıldı. 2008’den itibaren disiplinsizlik ve sağlık sorunları gibi sebeplerle askeri okullardan da tasfiyeler başladı. 2012’de ise şakirt olmayan askeri liselere giremez duruma geldi.
Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu: 2015 YAŞ toplantısında bana ve Sayın Cumhurbaşkanımıza intikal eden bilgiler, birlikte yaptığımız istişari görüşmelerde değerlendirilmiş ve TSK’nin teamül ve kuralları da göz önünde bulundurularak bu güzide ve stratejik kurumumuzun bu tür yıkıcı unsurlardan arındırılması için kapsamlı adımlar atılmıştır. Esasen FETÖ/PDY mensuplarının kendilerini gizleyerek bürokrasiye sızma çabalarının gerçek mahiyeti, toplumun dini inançlarının sosyal hayattaki tezahürlerini bir tehdit olarak tanımlayarak dindar kişilerin bürokraside yer almasını çeşitli yöntemlerle engelleyen, bu yolda hukuk dışı uygulamalara da başvurmaktan çekinmeyen vesayetçi/darbeci anlayış temsilcilerinin hastalıklı davranışları sebebiyle başlangıçta tam olarak teşhis edilememiştir.

Muhalefet şerhlerinde hangi ifadeler yer aldı?

CHP’nin muhalefet şerhi
12 Haziran 2017 tarihinde CHP’li komisyon üyeleri CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu, İstanbul Milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Zeynel Emre ve İzmir Milletvekili Aytun Çıray açıklama yaptı. Şerhlerini paylaşan Erdoğdu şunları söyledi:
“15 Temmuz hain darbe girişimi öngörülen, önlenmeyen ve sonuçları kullanılan kontrollü bir darbedir. Bu konuda en açık kanıt darbeden dört ay önce Fuat Uğur’un Türkiye gazetesinde 24 Mart 2016, 2 Nisan 2016 ve 21 Nisan 2016 tarihlerinde yazdığı üç yazısıdır. Fuat Uğur’un yazılarında kamuoyuyla paylaştığı bilgiler 15 Temmuz hain darbe girişiminde ve sonrasında aynen gerçekleşmiştir. Fuat Uğur ve benzeri yazarların darbeden aylar öncesi paylaştığı bu yazılar MİT için açık istihbarat kaynağı olup, Fuat Uğur’un bildiklerini MİT’in bilmiyor olması düşünülemez. Kanlı darbe girişimi sonrası düzenlenen savcılık iddianamelerinin incelenmesinden cemaatin darbe hazırlıklarına 2015’in son aylarından itibaren başladığı anlaşılmaktadır. Darbeye hazırlık faaliyetleri Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç ve Harun Biniş tarafından yürütülmüştür. Adil Öksüz ve diğer planlayıcılar, darbe girişiminden çok önce cemaat bağlantısı devlet tarafından bilinen isimlerdir. MİT’in ‘TSK bünyesinde istihbarat toplayamadığından darbe girişiminin tarihi konusunda net bir istihbarata önceden ulaşılamadığı’ savunması geçerli kabul edilmemektedir. Çünkü güvenlik ve istihbarat makamları tarafından bilinen ve takip edilmesi gereken ‘cemaatin hususileri’ olarak adlandırılan başta Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç ve Harun Biniş asker değil sivil kişilerdir. Darbeye hazırlık ve planlama toplantılarının çoğu askeri bölgelerde değil sivil bölgelerde yapılmış ve binlerce asker bu toplantıya iştirak etmiştir.
Kara Kuvvetleri Komutanı’nın 15 Temmuz günü İzmir programını erken keserek rutin YAŞ görüşmeleri için Ankara’ya çağrılması ve aynı uçakta hain darbe girişiminin başındaki en yüksek rütbeli subay olan Orgeneral Akın Öztürk’ün olması ve aynı gün darbe girişiminin başlaması izaha muhtaç bir durumdur. İhbarcı O.K. ‘aynı cemaatten’ vurgusuyla ‘kalkışmanın bir cemaat operasyonu ve bir darbe girişimi’ olduğunu açıkça söyleyerek durumun vahametini ortaya koymuştur. Bu koşullar altında MİT Müsteşarı’nın Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a derhal bilgi vermesi ve güvenlik birimlerini teyakkuz haline geçirmesi gerekirken bu görevini ihmal etmiş olması anlaşılamamaktadır.
Öngörülen darbe girişimi 15 Temmuz günü öğleden sonra saat 14.20 itibarıyla öğrenilmiş, ancak belirtilen bilgi ve bulgular ışığında gerekli bilgilendirmelerin yapılmadığı ve etkin önlemler alınmadığı anlaşılmıştır. Bu ihmaller zinciri sonucunda 15 Temmuz hain kalkışması önlenmeyen darbe girişimi olarak tarihe geçmiştir. 15 Temmuz hain darbe girişimi bütün muhalefet partilerinin, sivil toplum kuruluşlarının, kamu kurumlarının ve halkımızın kahramanca girişimi ile bastırılmış ve bu direniş sırasında 249 yurttaşımız şehit, 2 bin 301 yurttaşımız gazi olmuştur.”

HDP’nin şerhi

AKP için Cemaat’in bir ‘hizmet hareketinden’ ‘terör örgütüne’ dönüştüğü nokta, 17-25 Aralık operasyonudur. Daha önceki Cemaat operasyonlarından farkı olmayan bu operasyonun milat kabul edilmesinin tek nedeni doğrudan Erdoğan’ı ve AKP’yi hedef almasıdır. Daha önce binlerce insanın tutuklanmasına neden olan ortam ve telefon dinlemeleri ile uydurma deliller, bu operasyonda da kullanılmıştır. AKP, 17-25 Aralık’ı sadece kendisi için bir milat olarak kabul etmekle yetinmemiş, halkın tamamının 17-25 Aralık sonrası Cemaati ‘terör örgütü’ olarak görmesini istemiştir. Bu tarihten sonra Cemaatin bankalarında hesabı olanlar, Cemaat yurtlarında kalanlar hızla fişlenmiş, OHAL sonrasında da tutuklanmış veya kamu görevlerinden ihraç edilmişlerdir. Oysa bu milat ne hukuki ne meşrudur.
“Dönemin başbakanı Erdoğan şahsında AKP’nin ‘savcısı’ olduğu davalarda emniyet ve yargı içindeki kadrolar eliyle ve siyasetin dizginsiz desteğiyle Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları başlatılmıştır. Bu soruşturmalar da, devlet içindeki ‘derin’ yapıların aydınlatılması ve askeri vesayetle hesaplaşılması için bir fırsat olarak kullanılabilecekken, çeşitli kumpaslarla sulandırılmış, uçuk delil ve suçlamalarla gerçek dışı bir yargılama sürecine dönüşerek devam etmiştir. Hukuka aykırılıklardan dem vuran herkesin darbeci ilan edildiği bu süreçte suçlamaların sulandırılmasıyla davalar ciddiyetten uzaklaşmıştır. Böylece 1990’larda işlenen faili meçhul cinayetlere uzanan devlet içindeki ağlar bir kez daha örtbas edilmiştir. Kumpas ile askeri vesayet arasında hakikat bir kez daha ortadan kaybolmuştur.”
Cemaat, çözüm sürecine de yargısal müdahalelerle köstek olmuştur. 2009 yılının 14 Nisan’ında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’ın talimatıyla Emniyet Genel Müdürlüğü 13 ilde eşzamanlı operasyon başlatmıştır. 55 kişinin gözaltına alındığı ilk dalgada, gözaltına alınanlar arasında DTP Genel Başkan yardımcıları Bayram Altun, Kamuran Yüksek ile Şırnak Milletvekilli Selma Irmak ve DTP MYK üyesi Mazlum Tekdağ da bulunuyordu. Dalga dalga yayılan operasyonlarda, Nisan’da 509 kişiden 225’i, Mayıs ayında gözaltına alınan 213 kişiden 116’sı, Haziran ayında ise 223 kişiden 73’ü tutuklanmıştır. Bu süreçte DTP kapatılmış, onun ardılı olan BDP’ye yönelik operasyonlar ise hız kesmemiştir. 14 Nisan 2009’dan 6 Ekim 2011’e kadar belediye başkanları, BDP yöneticileri ve çalışanlarından 7748 kişi gözaltına alınmış, 3895 kişi tutuklanmıştır. Devlet ile PKK’nin çözüm süreci için müzakereler gerçekleştirdiği ve gizli yürüyen Oslo görüşmelerinin kamuoyuna sızdırılması barış müzakerelerine önemli bir darbedir.
Müzakere yerine şiddeti tetikleyecek yolların seçilmesi, kolluk kuvvetlerine hukukun sınırlarını adeta unutturmuştur. Nitekim darbe gecesi kışladan çıkarak girişime katılanlardan biri de Çakırsöğüt Jandarma Komando Tugay Komutanlığı’ndan çıkan zırhlı araçlarla kent merkezine girmeye çalışan askeri birliklerdir.
Darbe komisyonunun çalışmalarının sonucunda açıklanan rapor, kafalardaki soru işaretlerini silmekten çok uzaktır. Komisyon çalışmaları darbe sürecinin aydınlatılması veya darbe girişimlerinin engellenmesi amacından sapmış, hakikatlerin AKP’nin darbe girişimine ilişkin tezini güçlendirecek şekilde eğilip bükülmesiyle sonuçlanmıştır. Darbe girişimi karanlıkta kaldığı gibi, darbenin bastırılması için ilan edilen OHAL’le, dengi ancak bir darbeyle mümkün olabilecek hukuksuzluklar alelade bir hal almıştır.
Hukuksuzlukların bu kadar yaygınlaşması ve hükümetin sınırsız keyfi tutumu, darbe ikliminin önüne geçecek bir barış ortamı yaratmaktansa kutuplaştırmaları derinleştirmektedir. Gerginlik ortamı, toplumun yarısının desteklemediği bir anayasayla da körüklenmiştir. Bu ortamda Türkiye’nin ihtiyacı olan, hakikatin ortaya çıkarılması, adil bir hesaplaşma sürecinin işletilmesidir.”
This entry was posted in Fetullah Gülen, İrtica, ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, SİYASAL İSLAM, TARİKAT VE CEMAATLAR, TSK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *