Hangi şeriat?

Hangi şeriat?

CUMHURİYET – İbrahim Türkeş
16 Mart 2024 Cumartesi

Türkiye’de demokrasi, “demokrasiyi İslamlaştırma” çabalarından bir türlü kurtulamamıştır. Bunda, laik bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nde aynı zamanda “devlet yönetmeye talip bir din” olgusunun varlığı kadar, dini “devlet yönetimini ve karar merkezini ele geçirerek rejimi ve toplumu dönüştürme (eski başbakanlık müsteşarının sözü)” aracı olarak gören siyasetin/siyasetçinin payı vardır. Tarihe ve topluma bin yıllık şeriat geleneği içinde oluşmuş bir mercek ardından bakılan Türk toplumunda din, 1923 Devrimi ile devletten uzaklaştırılabilmiştir.
3 Mart 1924 tarihli Devrim Yasaları, “Şeriye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılmasına dair, Tevhidi Tedrisat’a (öğretim birliği) dair ve hilafetin kaldırılmasına dair yasalar” bu yönde atılmış çok önemli adımlardır. Ancak Atatürk’ten sonra gelen bütün sağ iktidarlar, Cumhuriyetle dinden arındırılmış kamu yaşamına yeniden ve gittikçe artan bir dozda “İslami ayar” vermeyi öncelikli görev saymış, din yeniden bugün olduğu gibi bilim dahil her sosyal kuruma müdahale eden “kurumlar üstü” bir değer haline getirilmiştir. Bugün gelinen noktada Diyanet İşleri Başkanlığı, Cumhuriyet yasaları ile kaldırılan Şeriye Vekâleti’nin işlevini üstlenme, Milli Eğitim Bakanlığı da ÇEDES ve benzeri uygulamaları ile Cumhuriyet yasaları ile kaldırılan ikili öğretimi diriltme çabası içindedir. Sıra hilafettedir…
BATI DEMOKRASİSİ
Batı’da devlet yönetmeye talip bir din olgusu yoktur. Batı demokrasisi, daha 300 yıl önce Aydınlanma felsefesinin ve Sanayi Devrimi’nin yarattığı burjuvazinin gücü ile Hıristiyan şeriatı ile hesaplaşıp onun simgesi olan engizisyonun defterini dürmüş; sonuçta Hıristiyanlık devletten kiliseye çekilmiştir. Ne Aydınlanmayı ne Sanayi Devrimi’ni yaşamış İslam dünyasında yalnızca Türkiye, Atatürk’ün öncülüğü ve yanındaki bir avuç sivilasker bürokratın desteği ile “Anadolu Aydınlanması”nı yaşamış, laik Cumhuriyete ulaşabilmiştir.
Bu nedenle Anadolu insanı, dinini, diyanetini bir Suudiden, bir Afgandan, bir İranlıdan farklı olarak, kendi özgür iradesi ile yaşayan, yaşamayana karışmayan, Cumhuriyet değerlerine bağlı bir inanç profiline sahiptir. Yine bu nedenle o, inanç ve ibadet dünyasında dindar ancak dünyasal yaşam tarzında laiktir. Bireyin hem dindar hem laik olabileceğini, bu iki yaşam tarzının insanın iki ayrı dünyası ile ilgili olduğunu Anadolu insanı Cumhuriyetin bu Aydınlanma felsefesi ile kavramış, inanç ve ibadet özgürlüğünün güvencesi saymıştır.
BUGÜN YAPILAN NE?
Bugün devleti daha İslami kılmak ve bu amaçla karar merkezine dini oturtmak isteyen dinci siyasetçi, Cumhuriyetin bu dindar fakat laik insan profili ile yetinmiyor, ondan onun sömürebileceği en elverişlisini yaratıp dindarlığının sınırlarını zorluyor. Fıkhın (şeriat) insanın saçının telinden ayağının tırnağına kadar her konuda koyduğu değişmez kurallar içine onu hapsedip kullanışlı siyasi aparat ve sonuçta oy deposu haline getiriyor. Bu kışkırtmanın ayartması ile softa başkaldırmış, tıpkı Patrona Halil gibi, tıpkı Kabakçı Mustafa gibi, tıpkı Derviş Vahdeti gibi bağırıyor: “Şeriat isteriz.”
Efendi, hangi şeriat? Şeriat isteriz derken kastettiğiniz dinin ibadete ilişkin hükümleri ise bu ülkede sizin namazına, orucunuza, haccınıza, zekâtınıza kim karışıyor, kim engel oluyor? Yok eğer şeriat isteriz derken amacınız fıkhın dünyaya ilişkin koyduğu kurallar, münakehat (evlenme, boşanma), muamelat (mal, borç, ticaret), ukubat (ceza) ve bunların uygulanması ise sırasıyla başlayalım: Bu durumda çokeşli evlenme istiyorsunuz, “Boş ol” demekle eşinizi boşamak istiyorsunuz, mirasta kendinize iki pay, kadına bir pay istiyorsunuz, kadını toplumdan ve kamusal görevlerden uzaklaştırmak istiyorsunuz, hırsızın kolunun kesilmesini istiyorsunuz. İşte burada durun. Çünkü suç işliyorsunuz. Bütün bu talepler, TC Anayasası (m24) ve diğer Cumhuriyet yasaları karşısında anayasanın ve laik hukuk düzeninin ihlalidir.
Şimdi siyasetçiye sorulması gereken soru tam da şudur: Siz bu işin, “Şeriat isteriz” çığlıklarının neresindesiniz? Cevap verin, bilelim. Ama siyaset ahlakınızla, fikir namusunuzla!
This entry was posted in Uncategorized. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *