Dolaşımda olan iddialara göre Aziz Nesin’in ZÜBÜK isimli kitabından çevrilen ve bir taşra siyasetçinin dönek, ahlaktan yoksun, çıkarcı ve ilkesiz tutumunu anlatan ZÜBÜK isimli filimin gösteri hakkının bir TV şirketi tarafından satın alınarak iktidarın isteği sonucunda gösterilmemekte olduğu hakkında söylentiler var. İlkesiz siyasetçileri ve yalanlarını anlatan bir filim neden yasaklanır? Kim yasaklar?
Dönek siyasetçi tipi her dönemde vardır. İçinde bulundukları parti/leri terk ederek kendisine çıkar, koltuk, para, lüks araba, villa v.b veren, banka hesabına yüklü bir para yatıran diğer partiye geçerler. Daha önceleri söylediklerini unutur gibi yaparak yeni partilerinde çıkarları gereği tersini söylerler, yaparlar. Bundan da hiç ama hiç utanmazlar. Bunları hepiniz tek tek tanıyor ve biliyorsunuz.
Türkiye’nin siyasi yaşamına ayna tutan ve siyasetçilerin erdemsiz, yalanlarla dolu, dönek davranışlarını anlatan bu kült romanın filmini gündem nedeniyle anımsatmak istedim. ve bu konuda yazılmış olan bir inceleme yazısını ve ZÜBÜK FİLMİNİN videosunu sunuyorum.
Vesile ile büyük yazar Aziz Nesin’i saygı ve sevgi ile anarım.
Naci Kaptan – 26.01.2024
https://www.dailymotion.com/video/x8mzzma
Z.ENGİN PEKEL – BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ TÜRK DİLİ
VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ ÖĞRENCİSİ – 06 Ocak 2023
ZÜBÜK NEREDEN GELMEKTEDİR?
2000’lerin başında televizyonda sık sık görüp izlediğim filmlerden biri de Zübük’tü. Filmde 68 plakalı araçlar kullanıldığı için hikâyenin geçtiği Gülören’in Aksaray’da olduğunu sanmıştım. Tabii bu yanılgım çok uzun sürmedi. Son zamanlarda Zübük filmini ne televizyonlarda görebiliyoruz ne de internette filmin düzgün bir kopyasını bulabiliyoruz. Fakat kitabı okumak isteyenler için Zübük romanını internetten veya bir kitapçıdan temin etmek çok kolay. Yaklaşık altmış sene önce yazılan bu roman geçen zaman içinde hem bir külte dönüştü hem de yeni bir kavram olarak dilimize yerleşti.
Zübük’le alakalı süregelen tartışmalardan biri, Zübük’ün kim olduğu ve memleketi Gülören’in neresi olduğu. Benim de kafamı meşgul eden bu soruyla ilgili birkaç küçük araştırma yaptım. İnternette bu konuyla alakalı bazı bilgiler mevcut. Aziz Nesin’in Yurt Gezileri isimli kitabında Zübük’e ilham kaynağı olan Anadolu Gezisi’ni ve doğrudan Zübük romanına referans olan bazı noktaları bulmak mümkün. Ayrıca Mum Hala isimli hâtıra kitabında da yazarın kendisi bu konuya değiniyor. (Kaynak: https://www.nesinyayinevi.com/urun/zubuk)
Zübük’le alakalı olarak, bu kitabın tek bir insana ve şehre dayanarak yazılmadığını; bilâkis pek çok şahıs ve mekândan beslenen bir kompozisyon olduğunu söylemek gerekiyor. Yine de kitabı kurgularken Aziz Nesin’in çıkış noktası olarak kullandığı bir şehir ve politikacıdan bahsetmek mümkün. Kitapta Gülören olarak anlatılan şehrin ilham kaynağı Sivas’ın Suşehri ilçesi; Zübük karakterinin ana referans noktası da DP mensubu, 50’lerde Suşehri Belediye Başkanlığı ve Sivas Mebusu olarak görev yapmış politikacı Abdurrahman Doğruyol. Yurt Gezileri’nde romana mesnet olan kısımları bu yazıda tespit etmeye çalışacağız.
Suşehri ve Gülören arasındaki benzerliklerden bahsetmeye romandaki şu satırlardan başlayabiliriz: “Otellerden birinin adına neden ‘Turistik’ eklenmiş diye şaşma. Çünkü içinde kaç yıl yaşıyacağımı bilmediğim bu ilçe, Türkiye-İran transit yolu üzerindedir.”[1]
Aynı konuyu Yurt Gezilerinde de görüyoruz: “Söylenenleri size anlatıyorum: Suşehri transit yol üzerindedir. Avrupa’dan karayoluyla İran’a gidecek olanlar Sivas’tan geçer, Suşehri’ne uğrar öyle giderler. Günde onbeş-yirmi, kimi zaman daha çok turist arabası Suşehri’ne uğrar. Orda geceleyenler olur, geçip gidenler olur.”[2]
Sadece Suşehri için geçerli olmayan ancak romanda karşımıza büyük bir mesele olarak çıkan cami yaptırma derneğini gezi notlarında şu satırlarda ana hatlarıyla görebiliyoruz: “Bu gezimizde şimdiye dek en az kırk yerde bu türlü camiye yardım ilanları gördüm. Ama bitek okul yaptırmak için yola dikilmiş yardım ilanı, okula yardım için otobüsün yolunu kesip para toplayan görmedim.”[3] Kitabın genelinde hemen her şehirde bu meseleyle alakalı kısımlara rastlayabiliriz. Belli ki o dönemde ülkede cami yaptırma furyası varmış.
Kemal Sunal’ın Zübükzade İbraam Bey karakterini canlandırdığı Zübük filmindeki cami-okul çekişmesinin sahnesi. (1980, Atıf Yılmaz)
Zübük’te meşhur bir kaybolan manda hikâyesi vardır. Kasabın mandası kaybolur, bir ay kadar bulunamaz. Bir ay sonra mandanın camiye girip kendi kendine çıkmayı başaramadığı, bir aydır kimse camiye girmediği için de bir türlü bulunamadığı ortaya çıkar. Bu meselenin orijinali Nesin’in ismini vermek istemediği bir Karadeniz kıyı şehrinde geçer. “Koca manda köy içinde gezerken başını vurup caminin kapısını açıyor. Camiye giriyor. Cami kapısı hamam kapıları gibi, itince açılıyor, sonra kendiliğinden kapanıyor. Elle çekmeyince içerden açılmaz. Manda içerde kalıyor, dışarı çıkamıyor. Yirmiyedi gün camiye kimse girmediği için ordaki mandayı gören olmuyor. Yirmiyedi gün değil, yetmişyedi gün de camiye uğrayan yok ya… Mandayı hergün heryerde arıyorlar, camiyi aramak hiçbirinin aldına gelmiyor. Mandanın camide işi ne?”.[4] Orijinal hikâyede de yirmi yedi günün sonunda mandayı köyün delisi buluyor.
Yurt Gezileri’nde Aziz Nesin’in detay vermeden bahsettiği iki hikâye vardır. Ancak yazdıklarından Nesin’in bu hikâyeleri kitapta yer verdiğinden daha detaylı dinlediği bellidir.
İlk hikâye, her siyasetçinin taşralıya evire çevire yutturmaya çalıştığı “Sizi vilayet yapacağız!” yalanı yüzünden Ankara’ya giden bir heyetle ilgilidir: “Söyleye söyleye Suşehrilileri de heyecanlandırmışlar. Suşehrililer il olma isteklerini Ankara’ya gidip ilgililere duyurmak için ilçeden bir kurul kurmuşlar. Bu kurulun Ankara’ya bir gidişini anlattılar, güle güle bir hal oldum! Sonunda Ankara’da kimseyle de görüşememişler. Bir de ters geri dönüşleri var…”.[5] Romanda Ankara’ya Zübük’ün yanına gittikleri faslın bu hikâyeden beslendiğini de tahmin edebiliyoruz.
Üstü kapalı geçilen diğer kısım da belki Abdurrahman Doğruyol’u anlatmasa da esin kaynaklarından birisi gibi duruyor:
“Amasya’dan tirenle Sivas’a geliyordum. Başka bir adamın adını daha tirende duydum. Tirendekiler, siz onu daha çok duyacaksınız, dediler. Öyle de oldu. Sivas’ta herkes ondan konuşuyor. Ordan ayrılıncaya dek dinledim de dinledim, anlattılar da anlattılar. 1,90 boyundaymış. İleri gelenlerden biri gelmeye görsün, hemen kuzuları kestirir, zurnaları çaldırır, davullar vurdurur, köylüye halaylar çektirirmiş. Eskiden… Söylemeyeyim daha iyi… Okuması yazması yokmuş. Yükselmiş de yükselmiş.”[6]
Nesin’in Zübük için Suşehri ve Doğruyol’dan esinlendiğini gezi yazılarının birinde net bir şekilde anlıyoruz. Yazının başlığı: “İt Kağnı Gölgesinde Yürümüş, Kendi Gölgem Sanmış” Yazının muhtevası şu şekilde:
“Biçok atasözü topladım. Ama bunların en güzelini Suşehri’nde duydum. Bakınız, ne güzel: ‘İt kağnı gölgesinde yürümüş de, kendi gölgem sanmış.’ İşte bir tümce içine sıluşurılmış bir kitap dolusu gerçek. Bu sözü Suşehrililer bir politikacı için söylüyorlar. Bu politikacı konuştu mu mangalda kül bırakmazmış. Sözünün en küçüğü, DP’nin en büyüğü olurmuş. Örneğin Adnan Menderes için ‘bizim Adnan’ diye konuşurmuş; ‘şu bizim Koraltan’…
Konuşmalarından bikaçı:
‘Gelip bana danıştılar. Olmaz Hasan, dedim, olmaz kardeşim. Beni dinlemediler. İşte gördüler. Şimdi ocağıma düştüler. Aman, diyorlar. Acıyorum. Şeytan diyor ki hiç karışma. Ama olmuyor…’; ‘Dün bana telefon etti. Evde yok dedirttim.’; ‘Gazinoda içiyoruz. Garson hesap pusulasını getirdi. Bizim Hasan’ın rengi sarardı. Hemen anladım, parası yok. Yavaştan bir binliği parmağıma sıkıştırıp masanın altından buna uzattım. Parayı alınca bir ferahladı. Bu iyiliğin hiç unutmayacağım, dedi.’ Daha bunun gibi neler…
“Bigün Ankara’dan (!) karısına telefon ediyor, ama başka sesle. Karısına kendisini soruyor. Kadın,
— Yok efendim. Kimsiniz? diyor.
— Ben (…). Kendisine bişey danışacaktık da…
Kadın şaşırıyor. Korkudan elinden telefonu düşürecek.
— Gelince söylerim efendim. Başüstüne.
— Acele (…)’e kadar gelsin. Çok rica ederiz. Biraz sonra evine geliyor. Karısı,— Bey, seni (…) aradı. Acele (…)’e gelsin, bişey danışacağız, dedi.
Elinin tersiyle havayı itiyor.
— Bırak canım, gitmeyeceğim.
— Aman git, ayıp olur.
—Gitmeyeceğim işte…
Sonra kadıncağız bu olayı herkeslere anlatıyor:
—Bizim beyi rica ediyler, yalvariyler de gene gitmiy…”.[7]
Bu yazıda işin rengi iyice ortaya çıkıyor. Zübük’ün Doğruyol’dan yola çıkılarak oluştuğu belli olmaya başlıyor. Bu yazıda Doğruyol isminin henüz açıkça telaffuz edilmediğini de söylemek gerek. Doğruyol’un mebusluk dönemi bittikten sonra siyasi olarak faaliyetlerine devam ettiğini de görebiliyoruz: “Bu konuşmalar askerlik şubesi başkanının yanında geçiyor. Bu sırada Kaymakam Vekili Hamit Nacar şube başkanına dönüp dert yanıyor:
— Memleketimizde dört-beş tane grup var. Eski milletvekili Doğruyol grubu, belediye başkanının grubu, DP Başkanı Kırca’nın grubu, bir de CHP grubu. Birinin istediğini yapıyorum, öbürü darılıyor. Ne yapacağımı şaşırdım.”.[8]
İt Kağnı Gölgesinde Yürümüş, Kendi Gölgem Sanmış başlıklı yazı yayımlandıktan sonra Abdurrahman Bey bir tekzip yayımlatıyor. Tekzip yazısında Aziz Nesin’in daha önce isim vermeden bahsettiği politikacıyla ilgili yazıyı üstüne alınarak içinde Nesin’e yönelik hakaretler de bulunan bir tekzip metni gönderiyor. Tamamını buraya almayacağımız tekzip yazısı kurnaz taşra politikacısına has ucuz, hamasi bir üslupla yazılmış. Yazının tamamına Yurt Gezileri kitabında da yer veriliyor.
Aziz Nesin daha sonra bu tekzibe şöyle cevap veriyor:
“Suşehri’ne gitmiştim. Orası için de beş yazı yazmıştım. Elbet kendi görüşüme göre… Suşehri’nde bir politikacı tipi anlattılar. Çok ilginç bir tip. Onun için anlatılanları yalnız muhaliflerden duymadık, kendi parti arkadaşları da öyle anlatıyorlardı. Bu adamın yaptığı işler bir gülmece romanı konusu… Kimdi bilmem. Görmedim, tanışmadım. Adını bile bilmiyorum. İlginç olan onun adı-sanı, kimliği değil yaptığı işlerdi. Bunların yazılıp duyurulmasını yararlı gördüm, yazdım. Haydi, savcılık eliyle bir yalanlama… Bu nasıl yalanlama? Biz yazmışız da ad vermemişiz, kimlik, kişilik göstermemişiz; yer, zaman bildirmemişiz. Neyi yalanlıyorsun? Yalanlamada bir eski DP milletvekili olan Abdurrahman Doğruyol, ‘O yazıda anlattıkların var ya,’ diyor, ‘işte o işleri yapan benim…’ Ne diyelim? Bizim bişey dediğimiz yok, kendisi diyor.”[9]
Abdurrahman Doğruyol’un biyografisine baktığımızda Wikipedia sayfasında dedesi Hacı Celâl Doğruyol’un da daha önce Suşehri Belediye Başkanı olduğu bilgisi veriliyor. Kesin olarak teyit edemesek de Doğruyol’un Suşehri eşrafından olmasına ve uzun siyasî kariyerine bakılırsa tutarlı bir bilgi. Siyasî kariyerinde işgal ettiği ilk makam DP Suşehri İlçe Başkanlığı olan Doğruyol, önce Suşehri Belediye Başkanı, 1954 seçimlerinde de Sivas Mebusu olarak seçiliyor. 1957 seçimlerinde ikinci kez milletvekili olamasa da aktif siyasetle bağlarını koparmıyor.
Romanda milletvekilliği sonrası tasviri şu şekilde:
“Onunla bir akşam öğretmenler derneğinde tanıştım. Adam birden beni sardı. Hiç de anlattıkları gibi değil, dahası, anlatılanların tersi. İçim ısınıverdi. Evet, liseyi bile bitirememiş ama, oldukça geniş bilgisi var. Dili bura ağzına çalıyor, anlatışı tatlı, sözü de dinleniyor, kavrayışlı bir adam. O da benim konuşmamdan, benden memnun kaldı sanırım. Kırk yaşlarında var yok. Evinden dışarı pek seyrek çıkıyor. Daha bu yaşta yalnızlığa gömülmüş, küskün. Hemşerilerinin onunla dostluk yapmağa pek niyetleri yok. Yanına bile sokulmuyorlar. Uzaktan selâm verip geçiyorlar. Onun da partiye, belediyeye uğradığı yok. Arada bir öğretmenler derneğine gelip yalnız başına oturuyor. Yanına gelen yok. Arada bir memurlar konuşuyorlar.”[10]
Kaynak: X. Dönem Mebus Listesi, TBMM Albümü, 2: 668.
Abdurrahman Doğruyol’un mebusluk sonrası dönemi bu romandaki gibi yalnız ve dışlanmış değil bilâkis aktif siyasete devam ediyor. 1963 ve 1968 seçimlerinde iki dönem üst üste Suşehri Belediye Başkanı seçilerek 1973’te kendi isteğiyle siyaseti bırakıyor. 21 Haziran 1982 tarihinde vefat ediyor.
Aziz Nesin hayattayken de Zübük-Doğruyol benzerliği gündeme geliyor. Hatta Aziz Nesin Sivas’a gittiğinde sürekli bu konu açılıyor. Bu kısmı kendisinin Mum Hala isimli hâtıra kitabından alıntılıyoruz:
“Vatan gazetesi benden bir mizah romanı isteyince, yine böyle yapacaktım. Romanın adı Vilayetlik İstiyoruz!’du. 1959’daki yurt gezisinde kafama takılmıştı bu konu. Ekonomik planda başarısız DP iktidarı oy avlamak için türlü yollara girmişti. Bunlardan biri de ilçeleri vilayet yapmak vaadiydi. İlçe bile olmaması gerekli küçücük, verimsiz, az nüfuslu, bakımsız, yoksul yerlere ‘Vilayet Yapcağız!’ deniliyordu. Vilayet olmayı bir çıkar yol sananlar da inanıyordu. Yurt gezisinde bu konuda çok gülünç olaylar gördüm, dinledim: Şebinkarahisar, Suşehri, Merzifon, Akşehir vb. yerlerde…
Vilayetlik istiyoruz! romanında bunları yazacaktım. Romanın geçtiği çevre Suşehri olacaktı. Burda madrabaz bir politikacı, muhalifleri susturmak için, biçok yerde de olduğu gibi, ‘Vilayetlik istiyoruz!’ parolasını atmıştı. Halk buna inanmış, bağlanmış ve iktidarın burasını vilayet yapacağı umuduyla muhalifler seslerini çıkarmaz olmuşlardı. Bu madrabaz politikacı tipi de, gezide gördüğüm biriydi. Onun hakkında biçok gülünç olay dinlemiştim.”[11]
Mum Hala kitabındaki yazının devamından:
“Romanın bu kadar iyi olmasını isteyince, hiç yazamadım, Vilayetlik istiyoruz! olmadı. Bu romanın tasarısındaki tip, Zübükzade İbraam Bey öne geçti Yani benim uzun mizah hikâyelerimdeki tutumum değişti. Bir ana düşünce eksenine sıralanmış gülünç olaylar zinciri yerine bu sefer Zübükzade İbraam Bey diye bir karakter almış oldum. Böyle başlamak mizah romanı ‘uzun hikâyesi’ için zor. Bir belli karaktere durmadan gülünç olaylar yaşatamıyorsunuz. Oysa benden istenen bu. Okur her tefrikada gülecek. Yazdım bozdum, yazdım bozdum. Onüç gün durmamasıya kıvranarak çalıştıktan sonra, en sonunda bugün olumlu bir yol buldum. Sanırım adını Kağnı Gölgesindeki İt koyduğum roman iyi gidecek, iyi bir roman olacak.”[12]
Aynı kitaptan 1987 yılında Nesin Sivas’a gittiğinde yaşadıklarını da öğreniyoruz:
“Sivas’ta bu kez kaldığım beş gün boyunca çok kişi (öğretmenler) Zübük’ten konuştu. Öyle anlaşılıyor ki Zübük bir söylence olmuş. Ne var ki, Zübük’ten konuşanların çoğunun Zübük romanını okumamış olduklarını, okumuş gibi davrandıklarnı konuşmalarından anladım. Ben Abdurrahman Doğruyol adını bile unutmuştum. Belki romanı yazarken bile bilmiyordum. Ben ordayken o sevimli, tombul DP’li belediye başkanı vardı. O kalpten öldü. Ondan sonra Abdurrahman Doğruyol Suşehri belediye başkanı olmuş.
Zamanım olsaydı, yolları da kardan kapanmamış olsaydı Suşehri’ne gidip bikaç gün kalmayı çok isterdim. O zamanlardan beri ne gibi değişiklikler olmuş! 1958’di ilk gelişim. Yirmidokuz yıl olmuş. Asıl Zübük, bana Abdurrahman Doğruyol’u Zübük olarak anlatan avukat Vahit Bozatlı. Abdurrahman Doğruyol, hiç olmazsa partiden partiye transfer olmadı, hep DP ve süreği olan AP’li kaldı. Asıl Zübük Vahit Bozatlı, mecliste CHP’nin en atağıyken AP’ye geçip AP’nin havhavcısı olmuş.
Para oyunlarını filan anlattılar. Şimdi Istanbul’da notermiş. Çok merak ediyorum. Bir gidip görsem…
Zübük’ün süreği olarak bir roman daha yazmak istiyorum. İkinci Zübük’ü yazarsam, başına bir önsöz yazıp Zübük romanının nasıl oluştuğunu yazmalıyım. Aslında romanda salt Abdurrahman Doğruyol anlatılmış değil ki… Bütün o Sivas, Zara, Suşehri, Tokat bölgelerinin Zübük’ünü anlattım. O tip bir kompozisyondur. (sanat gerçeği budur.)
Kısacası, Zübük söylencesi Zübük romanını çok aştı.
Romandaki Zübük’ün Abdurrahman Doğruyol sanılmasının nedeni, roman Akşam gazetesinde tefrika edilirken, o ben değilim yollu yalanlama göndermesidir Abdurrahman Doğruyol’un.
İkinci Zübük’te Vahit Bozatlı’yı anlatmalıyım.”[13]
Romanda Avukat Burhan karakteriyle temsil edildiğini düşündüğümüz Vahit Bozatlı da aynı dönemde Suşehri CHP İlçe Başkanı. Avukat Burhan’ın aydın, mücadeleci, idealist bir karakter olarak tasvir edildiğini düşünürsek hadiseler yıllar içinde Aziz Nesin’in Bozatlı hakkındaki fikirlerinde büyük değişikliğe sebep olmuş. Yukarıdaki satırlardan da anlaşılacağı üzere Zübük kavramı ne Doğruyol’a ne de Suşehri’ne özgü bir durum. Anadolu’nun pek çok yerinde benzer olaylar ve kişiler o dönemde mevcut. Doğruyol ve Suşehri sadece tetikleyici konumundalar. Bu sebeple Zübük’lüğün yükünü onlar kadar herkese yüklemek gerekiyor.
Yurt Gezileri kitabında buraya alınabilecek daha bir dolu anekdot var, ancak o kadar detaylı bir yazı için bu sütunlar yeterli olmaz. Uzun uzadıya hususi bir inceleme yazısı yazmak gerekir. Yurt Gezileri oldukça akıcı, kıvrak bir gazeteci üslubuyla yazılmış, okurken akıp giden bir kitap. Eğer ilginizi çektiyse okumanızı muhakkak tavsiye ederim. Zübük’ün yeni baskılarında da romana ilham veren kitap olarak tanıtımı yapılmaya başlanmış.
Yazıyı son olarak Suşehri Belediyesi’nin internet sitesinde yer alan ve Atatürk’e ithaf edilen bir sözle bitirmenin yerinde olacağını düşünüyorum. Bu sözlere göre, Suşehri Belediye Başkanlığı, Atatürk’ün alternatif kariyer planında da kendine yer edinmiş fevkalâde mühim bir makam.
“Reis-i Cumhur olmasaydım Yalova’da ya da Suşehri’nde Belediye Reisi olmak isterdim.” (M. Kemal ATATÜRK)
[1] Aziz Nesin, Zübük (İstanbul: Nesin Yayınları, 2021), 101.
[2] Aziz Nesin, Yurt Gezileri (İstanbul: Nesin Yayınları, 2009), 302-303.
[3] Nesin, Yurt Gezileri, 94.
[4] Nesin, Yurt Gezileri,126.
[5] Nesin, Yurt Gezileri,307.
[6] Nesin, Yurt Gezileri, 234.
[7] Nesin, Yurt Gezileri, 311-312.
[8] Nesin, Yurt Gezileri, 319.
[9] Nesin, Yurt Gezileri,323-324.
[10] Nesin, Zübük, 252-253.
[11] Aziz Nesin, Mum Hala, (İstanbul: Nesin Yayınları,2009), 1: 81-82.
[12] Nesin, Mum Hala, 1:83.
[13] Nesin, Mum Hala 2: 197-198.
ZÜBÜK MESELESİ…