POMED (The Project on Middle East Democracy) KURULUŞUNUN RAPORU

ÖNÜMÜZDE YAKLAŞAN YEREL SEÇİMİ DEĞERLENDİRMEK İÇİN;
14 Mayıs 2023 CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNİ YORUMLAYAN
POMED (The Project on Middle East Democracy) KURULUŞUNUN RAPORU


Merkezi ABD’nin başkenti Washington’da bulunan ve CIA kontrolünde olan POMED (The Project on Middle East Democracy) adlı kuruluş, Türkiye’deki 14 Mayıs seçimlerine ilişkin dikkat çeken bir analiz yayınladı. “Türkiye’deki Seçimler: Erdoğan Nasıl Kazanmaya ve İktidarda Kalmaya Çalışabilir?” başlıklı analizi, Merve Tahiroğlu hazırladı. Meşhur CIA’cı Henri Barkey de yazıyı paylaştı.

Yazı, “Cumhurbaşkanı Erdoğan, son 10 yılda Türkiye’yi gelecek vadeden bir demokrasiden otoriter bir devlete dönüştürdü.” ifadeleriyle başlıyor. AK Parti iktidarı döneminde muhalefetin “yoğun baskı ve zulme maruz kaldığı, Erdoğan’ın siyasi rakiplerini hapse attığı, medyayı susturduğu, hile ve şiddet eylemlerine başvurduğu” gibi iddiaların uzun uzun sıralandığı yazıda, tüm bunlara rağmen Altılı Masa ile HDP’nin “Erdoğan’ı devirmeye ve Türkiye’yi demokratik yoluna döndürmeye” yakın olduğu ileri sürülüyor. “Rekabetin adil olmayacağı kesin.” denilen yazıda, 14 Mayıs seçimleri hakkında şüpheler yaratacak fitneler ortaya atılıyor. CIA da tam bu noktada kendini ele veriyor. Önce “siyasi suikastlar olacak” deyip sonra siyasi suikastlar düzenleyen, “darbe geliyor” deyip darbe yapan, “sokak hareketleri başlayacak” deyip Turuncu darbeleri kışkırtan CIA, şimdi de 14 Mayıs günü neler yapmayı planladığını sıralıyor…
MUHALEFETİ ‘KARŞI KOYMAYA’ DAVET ETTİLER
Yazıda, muhalefetten “sabotajlara” karşı uyanık ve karşılık vermeye hazır olması isteniyor. Yazının ‘Seçim Günü Suistimalleri’ başlıklı bölümünde şu iddialar yer alıyor:
“14 Mayıs’taki yüksek riskler göz önüne alındığında, oyların güvenliğinin sağlanması Türk vatandaşları için büyük bir endişe kaynağıdır. En büyük endişeler arasında hükümet kaynaklı hile, şiddet ve sansür yer alıyor.
Hile: Türk ve uluslararası gözlemciler, son genel seçimlerde hükümetin hile ve usulsüzlük yaptığını belgelemişlerdir. Seçim günü de oy verme sürecinin ve oy sayımının meşruiyetine gölge düşürebilecek çeşitli sorunlar ortaya çıkabilir.
Şiddet: Oyların güvenliği konusunda gözlemcilere güvenenler için önemli bir spoiler; seçim gününde şiddet tehdidi olabilir. Türk jandarması, 196 bin personel görevlendirdi. Ancak bu büyük varlığın, muhalif gözlemcileri sindirmek gibi istenmeyen bir sonucu olabilir: Jandarma, son yıllarda oldukça partizan ve Erdoğan yanlısı bir kurum haline gelen İçişleri Bakanlığının kontrolü altında. Türkiye’deki siyasi şiddetin büyük bir kısmından sorumlu olan Erdoğan yanlısı mafya liderleriyle yakın ilişkileri olduğu bilinen Orgeneral Arif Çetin tarafından komuta ediliyorlar. Bu gerçek göz önüne alındığında, bu yetkililerin oy kabinindeki varlığının muhalif seçmenlere ve gözlemcilere gerçek bir güvenlik hissi vermesi pek olası değil.
Sansür: Bir diğer önemli endişe de medyadaki sansürün oy sayımını baltalayabileceği yönünde. Hükümet, 14 Mayıs gecesi sosyal medyaya erişimi engelleyebilir. Ancak hükümet, potansiyel olarak sosyal medya engelleme kararının yanı sıra, Türkiye’nin yeni kabul edilen dezenformasyon yasasını kullanarak bireysel seçim gözlemcilerini, politikacıları veya gazetecileri hedef almayı da seçebilir.”
ERDOĞAN KAYBEDERSE DARBE YAPABİLİRMİŞ!
Seçim günü sonuçları manipüle etmenin Erdoğan için zafere giden tek yol olmadığı da ileri sürülen yazıda, “Seçimi kaybetmesi halinde Erdoğan, sonuçlara meydan okumayı seçebilir. YSK’yı siyasi olarak kendisine sadık kişilerle dolduran Erdoğan, seçimle ilgili tüm konularda son sözü söyleyen kurul üzerinde güçlü bir etkiye sahip. Eğer Erdoğan oyların kısmen ya da tamamen yeniden sayılmasını ya da sonuçların tamamen iptal edilmesini talep ederek sonuçlara itiraz etmeyi seçerse, YSK’nın Erdoğan’ın taleplerini kabul etmesi kuvvetle muhtemeldir.” deniliyor.
Yazı şöyle devam ediyor:
“En kötü senaryoda, Erdoğan seçim sonuçlarına sadece yasal olarak değil, güç kullanarak da itiraz edebilir. Yasadışı bir şekilde iktidarda kalmak için şiddet kullanmak Erdoğan için eşi benzeri görülmemiş bir hamle olacaktır. Hükümetin 2023’teki seçim iradesini haksız bir şekilde reddetmesi durumunda, özellikle İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde muhalif seçmenlerin protesto için sokaklara dökülmesi kuvvetle muhtemel. Erdoğan bu hareketliliği üç şekilde bastırmayı tercih edebilir.
Birincisi, Gezi gösterilerinde yaptığı gibi polis gücünü protestocuların üzerine salabilir. Türk polisi, intikamcı İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun emri altındadır.
İkinci olarak, Erdoğan Türk Silahlı Kuvvetleri’ni (TSK) protestoculara karşı müdahaleye çağırabilir. TSK elitleri son yıllarda AKP hükümeti tarafından yapılan büyük tasfiyeler sayesinde giderek siyasallaştı. Ancak nihai olarak karar verecek kişi Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar olacaktır. (Akar, her ne kadar Erdoğan’a sadık görünse de analistler, Akar’ın son yıllarda, özellikle de Ankara’daki güvenlik çevrelerinde giderek artan NATO karşıtlığı karşısında, kayda değer ölçüde bağımsızlığını koruduğunu belirtiyor.)
Üçüncü bir seçenek ve muhalefet destekçilerinin en çok korktuğu senaryo, hükümet yanlısı çeteleri ve paramiliter güçleri protestoculara karşı şiddetli bir saldırı düzenlemeye teşvik etmek olacaktır. 2016 yılında bir grup serseri subay, Erdoğan hükümetine karşı darbe girişiminde bulunduğunda, İstanbul’daki İslamcı kanunsuzlar darbeye karşı çıkmak ve sokağa çıkma yasağı uygulamaya çalışan subaylarla fiziksel olarak mücadele etmek için sokaklara döküldü. Bu arada liberal mahallelerden de geçerek laik vatandaşları silah gösterileriyle korkuttular. Bu tür gruplar 2016’dan bu yana Erdoğan’ın açık desteği altında çoğaldı ve düzenli olarak liberal protestolara saldırdı.
‘ERDOĞAN BÜYÜK DİRENÇLE KARŞILAŞACAK’
“Riskler göz önüne alındığında, Türkiye içindeki ve dışındaki gözlemciler, yaklaşan seçimlerin güvenliği ve Erdoğan’ın, kendisi ve partisinin kaybetmesi halinde demokratik bir iktidar devrine izin verip vermeyeceği konusunda derin endişeler taşıyor. Gerçekten de Erdoğan, iktidarı elinde tutmak için çeşitli anti-demokratik taktikler deneyebilir. Seçmenleri manipüle etmeye ya da seçimlere hile karıştırmaya çalışabilir; hatta yasal manevralarla sonuçlara meydan okuyabilir ya da zora başvurabilir. Muhalefetin iyimserliği ve coşkusu ne olursa olsun, seçmenler birkaç hafta içinde sandık başına gittiğinde tüm bu senaryolar büyük ölçüde belirecektir.
“Ancak Türk seçmeninin gücünü henüz küçümsemek hata olur. Şüphesiz Erdoğan, son on yılda Türkiye’yi neredeyse diktatörlüğe dönüştüren otoriter bir lider. Ancak bu koşullar altında bile Türkiye’nin siyasi muhalefeti, bağımsız gazetecileri ve sivil toplumu -ve seçmenlerin liderleri değiştirecek seçimlerin yapılabileceğine olan inancı- oldukça dirençli. Erdoğan ve hükümeti 14 Mayıs’ta bu hakkı çiğnemek için hangi taktikleri kullanmayı tercih ederse etsin, çok büyük bir direnişle karşılaşacakları kesindir. Uluslararası toplum, Türk halkının yanında durmaya ve özgür ve demokratik seçim hakkını korumaya yardımcı olmaya hazır olmalıdır.”
This entry was posted in Uncategorized. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *