BİLİM BİLİŞİM * Yapay Zekânın Geleceği

YAZIYAyorum


Bu iki yazı ürkütücü tahminlerle dolu olduğu kadar insanı düşündürücü mahiyette de; zevk alarak değil, ama merakla okudum. YAPAY ZEKA’nın yapay olmaktan çıkıp REEL ZEKA haline gelmesi ihtimali beni korkutmadı diyemem. Satranç şampiyonu Kasparov’un başına gelen yenilginin satranç için bir usta tarafından programlanmamış bir bilgisayar tarafından başarılmış olması doğruysa alarm zilleri çalmaya başlamıştır.
Canlılar bilmediklerinden ve anlamadıklarından korkarlar, çünkü onlardan gelebilecek tehlikelerin ne şekilde gerçekleşeceğine karşı ellerinde geliştirilmiş ve denenmiş bir koz yoktur. Bu insanın da dahil olduğu HAYVAN ALEMİ için yaygın bir gerçek.
Haluk hocamızın bahsettiği karbon bazlı günümüz canlıları ile silikon bazlı robotların farklı algılayısı, değerlendirişi ve mukabele şekilleri konuyu çok daha acil bir hale getirmiş bulunuyor. Nükleer silahların REELLEŞMİŞ YAPAY ZEKA’lı robot kontroluna geçmesi ihtimali, benim gibi 90’ına merdiven dayayanlar için hafif kalabilir, 18 yasındaki gençlerin uykularını kaçırmasını normal buluyorum. Aklıma ister istemez Dr. Frankenstein’ın yarttığı ve kontrolünü kaybettiği canavar gelmekte.
İki değerli Haluk dostumdan gelen bu yazıları konuyla ilgilenebileceğini düşündüğüm arkadaşlarıma kopyalıyorum. Bu çeşit ileri düşünüşlerle çok meşgul olan Arpat Ömür’dan görüşlerini alabilirsek çok sevineceğim, o böyle zor konuları çok incelemiştir ve daima ekleyeceği enteresan sözleri olmuştur.
Bu Arpattan başka kimseden görüş ve ek bilgi beklemediğim anlamına kat’iyyen gelmez, dağıtım bilhassa bu konuda görüş beklediğim kişileri ihtiva ediyor. Ben konunun cahiliyim ve dünyamızın geleceğini kestirebilmenin anahtarını bu konuyu iyi anlayıp değerlendirmekte görüyorum.
YENİ YILDA SAĞLIKLA KALASINIZ
Ahmet

Yapay Zekânın Geleceği

Doç. Dr. Haluk Berkmen – December 28, 2023 –  <halukberkmen@yahoo.com>

Dünkü yazımda dördüncü teknolojik devrimin başlamış olduğunu ve önümüzdeki 100 yıl içinde robotların farklı bir canlı tür oluşturacaklarını söyledim. Daha 1996 yılında ‘Deep Blue’ adlı bilgisayar programı dünya satranç şampiyonunu yenmeyi başarmıştı. Şu videoda Garry Kasparov’un sadece 19 hamlede oyunu kaybettiğini ve ellerini iki yana açarak oyunu terk ettiğini görüyoruz [1]. Şimdi bu makinenin düşünmediğini söyleyebilir miyiz? Satranç oynamak için programlanmış bu bilgisayarın tek amacı rakibin şahını ele geçirmekti. Fakat bu amaca ulaşması için yapması gereken her hamle programlanmamıştı. Makineyi programlayan kişiler dahi bilgisayarın yaptığı hamleler karşısında şaşkınlığa düşmüşlerdir. Hızlı düşünen bilgisayarların zekâsına ‘yapay zekâ’ desek de normal insan zekâsından farkı kalmamıştır.
Yapay zekâ ile donanmış bir robota beş duyu da eklenmiştir. Artık yürüyen, koşan, zıplayan ve hatta takla atan robotlar üretilmektedir. Boston Dynamics adlı şirket bu konuda oldukça başarılı örnekler üretmiştir. Şu videoda bir robotun başarılarını görebilirsiniz [2]. Robotlara da tüm canlılarda var olan içgüdü eklenebilir. Örneğin, robotun bataryasındaki şarj azalınca gidip bir elektrik prizine bağlanıp yeniden enerjisini şarj etmesi kolaylıkla öğretilebilir. Nitekim cep telefonları şarjları azaldığında bizleri uyarıyorlar. “Cep telefonu var olmak içgüdüsüyle bizi uyarıyor” dense, yanlış mı denmiş olur? Robotlara da bir dış tehlikeye karşı kendilerini korumaları gerektiği pekala öğretilebilir. Eğer robot kendini nasıl koruyacağına insandan bağımsız karar verirse, onun özgür irade sahibi olduğunu kabul etmemiz gerekmez mi?
İleri bir tarihte, robotların sayısı arttığında, yapay zekâ ile düşünebilen ve insandan bağımsız karar verebilen, özgür irade sahibi makineler dünyada var olacaklardır. Onlara farklı bir canlı türü olarak bakmak gerekecektir. Zira dünyada halen bulunan tüm canlı türleri karbon atomu temellidir. Karbon atomunun en dış ‘valens’ bandı dört elektron alabilir. Bunun anlamı, karbon atomunun pek çok çeşitli atomlarla bağ kurabildiği ve değişik yapıda moleküller oluşturabildiğidir. Silisyum atomu da aynı özelliğe sahiptir. Şu halde yeni canlı türü Silisyum temelli olacak ve insanlardan üstün birçok yetenek bulunduracaktır. Bunun oluşması için insanların programlamadığı, kendi programını kendi geliştirip üreten robotların oluşması gerekir.
Daha şimdiden sorulması gereken soru şudur: “Bu yeni canlı türü insan türüne zarar vermeyi düşünecek midir?”. Kanımca evet, zararlı olabilir. Çünkü var olan her canlı veya cansız varlığını tek amacı varlığını sürdürmektir. Bu bir doğa yasasıdır. Bu yasaya “Enerjinin Korunumu Yasası” diyoruz. Silisyum temelli yeni tür de varlığını korumak için tek gereksinimi olan elektrik enerjisini ele geçirmeye çalışacaktır. Dünyadaki tüm elektrik üreten santralleri bu türün ele geçtirdiğini düşünün. Elektriği kendisi için kullanacak ve enerji korunumu yasası gereği insanlarla paylaşmayacaktır. Bu durumda insanlar onlara karşı ne yapabilir. İnsanlardan daha hızlı, daha zeki ve daha güçlü bir tür karşısında insanlar çaresiz kalacaklardır. Zira onlarla mücadele etmek için dahi elektrik enerjisi gerekecektir. Bizim hayvanlara yaptığımızı onlar bize neden yapmasın? Amerika’ya giden Avrupalılar yerli Kızılderililerin topraklarını ele geçirmek için onları acımasızca öldürüp kalanları çorak bölgelere sürmediler mi? İkinci dünya savaşında Alman Nazileri milyonlarca insanı kamplara yollayıp gaz odalarında öldürmediler mi? İnsanlar kendilerini dünyanın hâkimi sanıp pek çok canlı türün yok olmasına neden olmadılar mı?
Bu karamsar tablo istenmese de, ilerde pekâla mümkün olabilir. Zira her teknolojik yenilik insanlığa hem faydalı hem de zararlı olmuştur. Başlamış olan bu dördüncü teknolojik evrimin insanlara ileride ne gibi zararları dokunabileceğini şimdiden düşünmekte yarar olduğu görüşündeyim.
[1] https://www.youtube.com/watch?v=KF6sLCeBj0s
[2] Evolution Of Boston Dynamics Since 2012
This entry was posted in Uncategorized. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *