EMPERYALİZM TÜRKİYE’Yİ NASIL ELE GEÇİRDİ? * YÖNTEMLER / UŞAKLAR

CUMHURİYET – Örsan K. Öymen – 18/25 Aralık 2023

Emperyalizmin yöntemleri


Emperyalizm ülkeleri altı yöntemle ele geçirir.

Birinci yöntem, serbest piyasa ekonomisi ve özelleştirme üzerinden gerçekleşir. Emperyalizm bu yöntemle kamu ekonomisini çökertir ve ekonomiyi halkın elinden alıp, özel sektördeki yerli ve yabancı büyük sermaye odaklarına aktarır. Dünyanın çoğu ülkesinde, emperyalizmin uyguladığı en yaygın yöntem budur.
İkinci yöntem, eğitim sisteminin çökertilmesi ve halkın cahil bırakılmasıdır. Bir yandan nitelikli eğitimi paralı hale getirmek, kamu kurumlarındaki eğitim kalitesini çökertmek, geniş halk kitlelerini nitelikli eğitimden mahrum bırakmak, bir yandan da kamusal eğitimin dinselleşmesini sağlamak ve bilimsel-laik eğitim sistemine darbe vurmak, bunun yolu olarak uygulanmaktadır.
Üçüncü yöntem daha sert bir yöntemdir. Emperyalizm bu yöntemi genellikle gözden çıkardığı ve yok etmek istediği ülkeler için kullanır. Bu yöntem, ülkeleri din, mezhep ve etnik kimlik üzerinden bölerek ve parçalayarak iç savaşa sürüklemektir. Afganistan, Irak, Suriye, Libya gibi ülkelerde gerçekleşen budur.
Dördüncü yöntem, başka ülkelerde kendisinin çıkarına hareket edecek askeri darbeleri gerçekleştirmektir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Latin Amerika ülkelerindeki darbeler buna dair örneklerdir. Türkiye’deki 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbesi ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimi de bunların arasında yer alır.
Beşinci yöntem, ülkeleri doğrudan askeri güçle işgal etmektir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı sırasında, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Vietnam’da ve son olarak Irak’ta uygulanan yöntem budur. Bu yöntem oldukça yüksek bir maliyete neden olduğundan, genellikle tercih edilen bir yöntem olmaktan çıkmıştır.
Altıncı yöntem, ülkeleri sömürge haline getirmek, bu ülkeleri doğrudan yönetmektir. Bu yöntem, 20. yüzyıla kadar Britanya, Fransa, İspanya gibi ülkeler tarafından tüm kıtalarda uygulanmıştır. Hem kendi halkından gelen tepkiler, hem de sömürge ülkelerindeki ayaklanmalar sonucunda, bu yönteme büyük ölçüde son verilmiştir.

20. yüzyılın ilk yarısında, Britanya, Fransa, Almanya, Japonya gibi ülkeler emperyalist ülkelerin başını çekiyordu. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu rolü Amerika Birleşik Devletleri üstlendi. Britanya, Fransa, Almanya, İsrail gibi ülkeler, ABD’nin öncülük ettiği bu düzenin tamamlayıcı unsurları oldular.
Bugün dünyada, kendi ülkesinin dışında açık ara farkla en fazla askeri üs bulunduran ülke ABD’dir. Rusya ve Çin değildir. Bugün dünyadaki ekonomik düzende en büyük egemenliği kuran ülkeler de ABD, Britanya, Fransa, Almanya gibi ülkelerdir. Çin de bu ülkelerden birisidir.
Türkiye bugüne kadar sömürge olmamıştır; işgal de edilmemiştir; ancak bunların dışındaki tüm emperyalist uygulamalara maruz kalmıştır.

Bugün Türkiye’de, ağırlıklı olarak din, mezhep ve etnik kimlik üzerinden siyaset yapan partilerin toplam oyu yaklaşık olarak yüzde 60’tır. AKP, YRP, SP, DEVA, GP, HÜDA PAR din ve mezhep üzerinden; MHP ve HDP/DEM de etnik kimlik üzerinden siyaset yapmaktadır.
Bu Türkiye için son derece tehlikeli bir durumdur ve bir ulusal güvenlik sorunudur.
CHP gibi merkez sol ve İYİ Parti gibi merkez sağ partilerin içinde, din, mezhep ve etnik kimlik üzerinden yapılan siyasete taviz verilmesi, başlı başına ayrı bir sorundur.
Türkiye’nin kurucu partisi olan CHP’nin genel başkanı Özgür Özel’in, Şeyh Sait’in şeriatçı ve bölücü bir vatan haini olduğunu söylemek yerine, bu konunun siyasetin değil, tarihçilerin konusu olduğunu söylemesi, emperyalizm gerçeği ortadayken, sorumsuzluktan başka bir şey değildir!

Emperyalizmin uşakları

Emperyalizm Türkiye’de, bir yandan serbest piyasa ekonomisi, özelleştirme ve sendikasızlaştırma üzerinden kamucu ekonomiyi çökertmektedir; bir yandan eğitim sistemine darbe vurarak ve kamusal eğitimi dinselleştirerek, halkı cahil ve nitelikli, ücretsiz eğitimden mahrum bırakmaktadır; bir yandan da din, mezhep ve etnik kimlik üzerinden siyasetin yapılmasını teşvik ederek, ülkenin kutuplaşmasına, bölünmesine ve parçalanmasına yol açmaktadır.
Üniversite, medya ve yayıncılık sektörünün büyük bir kesimi onlarca yıldır, bu gerçekleri gizlemektedir veya görememektedir ve bozuk düzeni bilinçli veya bilinçsiz bir biçimde olağanlaştırmaktadır.
Emperyalizm ülkeleri sömürürken, sömürülen ülkenin içinde, kendisine hizmet eden odaklara gereksinim duyar. Yurtiçinde emperyalizme hizmet eden odaklar olmadan, emperyalizm başarıya ulaşmaz. Bu nedenle sömürülen ülkelerin durumundan, yurtdışındaki emperyalist odaklar kadar, sömürüye hizmet eden yurtiçindeki odaklar da sorumludur.

Emperyalizme bilinçli ve kasıtlı olarak hizmet eden kişilere, emperyalizmin işbirlikçisi denir. Bu kişiler kötü niyetli insanlardır.
Ancak emperyalizme hizmet edenlerin çoğunluğu, emperyalizme hizmet ettiklerinin farkında bile değillerdir. Bu kişiler, emperyalizmin ve onun kökeni olan kapitalizmin nasıl kurulduğu ve işlediği hakkında yeterince bilgi sahibi olmadıkları için, düzeni sorgulamadıkları, okumadıkları, okuduğunu anlamadıkları, düşünmedikleri, akıl yürütmedikleri için, konumlarının bilincinde değillerdir.
“Vatan”, “millet”, “din”, “mezhep”, “örf”, “gelenek”, “töre”, “ecdat”, “etnik köken” adına siyaset yapanlar, akıl ve bilgi sahibi olmadıkları zaman, emperyalizmin uşağı haline dönüşürler. Kendilerini efendi sanan bu kişiler aslında emperyalizmin uşağıdırlar.
Din, mezhep ve etnik kimlik üzerinden siyaset yapanlar, farkında olsunlar veya olmasınlar, emperyalizmin uşağı konumundadırlar.
AKP, YRP, SP, DEVA, GP, HÜDA PAR, MHP, HDP/DEM gibi siyasi partiler bu kategoridedir. Türkiye’de bu partilerin toplam oyu yaklaşık olarak yüzde 60’ı bulduğu için, Türkiye büyük ölçüde emperyalizmin işgali altındadır.

Laiklik emperyalizmin en büyük düşmanlarından birisidir. Çünkü laikliğin olduğu bir ülkede devlet, hükümet, siyaset, hukuk, eğitim dinselleşmez, din konusu vatandaşın özgür iradesine bırakılır ve böylece farklı dinlerin, mezheplerin ve felsefi görüşlerin bir arada yaşaması sağlanır, belli bir din ve mezhep vatandaşlara dayatılmaz.
Dernek ve vakıf adı altında devletin içinde örgütlenen laiklik karşıtı tarikatlar ve cemaatler bu nedenle emperyalizmin en büyük uşakları arasında yer alırlar.
Laikliğin olmadığı yerde din ve mezhep üzerinden kutuplaşmalar, parçalanmalar, bölünmeler yaşanır ve bu bir ulusal güvenlik sorununa yol açar, ülkeler bu nedenle iç savaşa kadar sürüklenirler.

Emperyalizm için fakirliğin ve cehaletin bir arada olması esastır. Bu nedenle ekonominin ve eğitimin paralel olarak çökertilmesi, emperyalizmin sonuca ulaşması için bir önkoşuldur. Kamucu ekonominin yerine özel sektördeki sermaye sınıfına öncelik verilmesi, milli/ulusal eğitimin yerine ümmetçi “eğitimin” uygulanması, emperyalizmin amacına ulaşmasını sağlar.
Halkın ekonomik refah seviyesi yüksek olursa, halk bir şekilde kendisine nitelikli, bilimsel, laik eğitim olanaklarını yaratabilir. Ama halk fakir kalırsa, devletin dinselleştirdiği ümmetçi “eğitime” mahkûm kalır ve böylece cehaleti sürdürülebilir olur. Cehaletin sürdürülebilirliği, cehaletten beslenen iktidar odaklarının sürdürülebilir olmasını sağlar.
Nitelikli bir eğitim alan halk ne kadar fakir olursa olsun, bir gün uyanır ve o ülkeyi fakir bir ülke olmaktan çıkartır. AKP hükümetinin ekonomi ve eğitim alanındaki uygulamaları, bu çerçevede değerlendirilmelidir.
This entry was posted in Uncategorized. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *