MİLLÎ B E N L İ K  VE  K İ M L İ K


MİLLÎ B E N L İ K  VE  K İ M L İ K

Prof. Dr. Sadık K. TURAL


Kavramlar, dil denilen mucizeli servetin değerli taşlarıdır. Kavramlar zekânın anahtarları, zihin adlı deponun hazineleridir. Bazı kavramlar ise, tanımlarında birleşildiği oranda, fert ve toplum planında benlik ve kimlik oluşturuculuk ve yaşatıcılık işlevine sahiptir. Enerjilendirme gücü taşıyan kavramların tanımlarında ihtilaf bulunan toplumlarda sosyal gerginlikler kaçınılmaz olur. Kişiyi ve toplumu bütünleştirme gücü ve işlevi bulunan kavramlardan beşine değinmek istiyorum:

Benlik ve Millî Benlik
Batı dillerinde ego ve self olmak üzere iki ayrı kavram var: Ego, her türden değerlendirme ve davranışın merkezine kendisini koymaktır; ego, diğer insanları ve varlıkları kendi ölçüleriyle değerlendirme durumudur. Ego, kendini fazlaca beğenmeye, ölçüsüz tepkilere yol açabilen bir ‘iç ses’tir. Aşırı bencil anlamındaki egoist kavramı, haklılığını, üstünlüğünü benimseyip benimsetmeye çalışanları tanımlamaktadır. Arap dilindeki enâniyet kavramı ise, bencilliği karşılamaktadır.
Self kelimesi, ‘kendi olmak, kendiyle ilgili sınırları bilmek, şahsî hukuku konusunda bilinçli tepkiler vermek’ anlamındadır. Türkçemizdeki öz güven, öz-erk sahipliği self kavramıyla anlamdaştır. Self kavramını, şahsî şeref, onur veya ‘kendilik bilinci’ olarak da karşılayabiliriz.
Ruh, can kelimeleri başta olmak üzere, birçok anlamın karşılığı olan nefs kavramına kısaca değineyim: Rab, ilettiği vahiylerle egoistliğin dereceleri olan, nefs-i emmâre ve nefs-i levvâme basamaklarının aşılmasını, ‘nefs-i mülheme’den ‘mutmainne’ye doğru gelişerek ‘insan-ı kâmil’e erişilmesini emrediyor.
Ego ve self ayrımını dikkate almaksızın, benlik kelimesini kullanacağım. Benlik, insanın kendisini nasıl gördüğü, kendisine hangi değeri biçtiği konularındaki özel bir tespittir. Kendi olmak, kendi varlığının sınırlarını, gücünü ve geliştirilerek şahsiyet konumuna yükseltmek, iyi, faydalı işler yapıp hakkı savunmak, insan olarak yaratılmanın asıl sebebidir.
İnsan önceki nesillerden devralınan bedene ve ruha ait özelliklerle biçimlenerek yapılanmaktadır. İnsan atalarından gelen olumlu veya olumsuz biyolojik, psikolojik, etnolojik genleri eğitimle çağdaşlaştırmaktadır.
Toplumlar insanın bencilleşmesini eğitim aracılığıyla azaltıp, uyumlu kılmaya çalışmaktadır. Düzenli ve düzensiz, yaygın ve örgün eğitimler, benzeştirme, gönüllü ve bilinçli biz olmayı hazırlayan süreçlerdir. Benlik, şeref ve haysiyet kavramlarına bağlı kabullenmelerin oluşturduğu tercih ve tepkileri yapılandırmaktadır. Şeref ve onur’a bağlı benlik yansımaları, toplum içinde yer ve itibar kazanmanın imkânlarını hazırlamaktadır. Her toplumun ‘ben’leri, ‘biz’ kavramı etrafında birleştirmeye yönlendiren benimsetme yolları ve araçları vardır. Bu benimsemeler sonucunda ferdî benlik, millî benlik kavramının temsilciliğini de üstlenmektedir.
Millî benlik, insanın ortak benimseyişler yoluyla, aitlik duygusu taşıdığı toplumun değerlerini kabullenmesi ve sahip çıkmasıdır. Millî benlik, bir toplumun ata saydıkları kişiler ve topluluklardan alınan biyolojik, psikolojik, sosyolojik miraslar bütünüdür. Millî benlik, bir topluluğun mensubiyet duygusuyla, önceki nesillere atıflar yaparak devam etme düşüncesine bağlı kabullenmelerdir. Millî benlik adlı yapılandırıcı, insanın, yabancılar karşısında iken, ait olduğu topluma ve devletine dayanması, güvenmesidir.
‘Başka/öteki’ sayılanlarla veya benzeşilenlerle ilgili konumlarını, aitlik, mensupluk duygusu ve düşüncesine bağlamanın sonucu olan enerjiye millî benlik diyoruz. Millî benlik, incitilme, aşağılanma hâllerinde; hürriyetin ve bağımsızlığın kaybedilmesi tehlikesi ile karşılaşılınca meydana çıkan, ortak direnme ve korunma ihtiyacı duyma psikolojisidir. Millî benlik, devletin bağımsızlığı, milletin egemenliği, vatanın bütünlüğü tehlikelerle karşılaştığında ortaya çıkan bir bağışıklık ve savunma enerjisidir.
Millî ruh, millî heyecan, millî mefkûre, millî tavır, millî şuur, millî vicdan, millî uyanış, millî direniş, millî birlik, millî mücâdele, millî ülkü, milletin şerefi, millî haysiyet, millî izzeti nefis, millî hafıza vb. gibi söyleyişler, millî benlik kavramının Türkçedeki değişik ifadeleridir.
Emperyalist devletler ve kuruluşlar, zihnen yetersiz, yönetimi beceriksiz, millî direnişlere yol açabilecek benlik enerjisi zayıf toplumların ve ülkelerin yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürmektedirler. Emperyalistler, sömürmek veya diz çöktürmek istedikleri toplumlardaki millî benlik adlı enerjiyi, yok edilmesi gereken en büyük engel saymaktadırlar. Millî benlik, bir toplumun başkalarının esir veya âciz kılmasına karşı çıkarak tek yürek olma gerçekliğidir.
Her insan, başka bir milletten birisiyle karşılaşınca millî benliğinin enerjisiyle kendince karşılaştırmalar yapar. Bu karşılaştırmanın temelinde, kabullenme, üstün olduğuna inanıp, inandırmaya çalışma yatar; bu karşılaştırmada öteki/başka saydığının üstünlüğünü -açık veya gizli- kabullenirse, ya aşağılık duygusuna düşer, ya da muhatabına karşı, şiddeti farklı öfkeler duyar.
Millî benlik, kavramlar ve semboller üzerinden benimsetilir. Özellikle semboller, millî benliğin göstergeleridir: Bayrak, sancak, asker, marş. Toplumların millî benliğinin göstergelerinden birisi de, milletlerarası sportif yarışmalarda, gerek seyircilerin, gerekse yarışanların ortaya koydukları psikolojidir. Türk spor takımlarından herhangi birinin, yabancı bir takım ile karşılaşması sırasında, ülkenin tek ses olması konusunda herkesin gözlemi ve bilgisi vardır. Millî takımlar millî benliği temsil eden kuruluşlardan biridir.
Türk milletinin millî benliğinin timsâli ise, millî benliğin kurumlaşmış hâli olan Türk ordusudur. Türk milletinin, ‘ordu’ya “Peygamber ocağı”, anlayışıyla yaklaşması, dinî unsurların millî benlikle bütünleşmesinin bir göstergesidir. Ordu düşmanlığı yapan kirli ruhlular veya orduyu ele geçirmeye çalışıp farklı bir millî benlik oluşturmaya çalışanlar unutulmayıp gündemde tutulmalıdır.
Millî benlik, tarihin ve ataların verdiği görev ve sorumluluklardan hizâya bakmaktır. Millî benlik, ataların bıraktığı mirâsın yaşayanlara yüklediği; başka toplumların da, o topluma yakıştırdığı belirgin değerler ve davranışlar topluluğudur.
Millî benlik, halk seviyesinde mahallî benlik biçiminde yaşayıp gider: Aynı şehirden olma, aynı bölgeye âitlik biçimleriyle ortaya çıkan mahallî benlik nitelikli zihniyetleri, millî benlik hâline getirmek, sanıldığı kadar kolay değildir. Kabilecilik ilkel bir kalıntıdır; mahallî kimliklerin bir kısmı kabileciliği aşamamış olanlardır. Regionalizm denilen mahallî benlikçilik, istikrar düşmanlığına, millî benlik karşıtlığına dönüşebilir. Mezhep, tarîkat, cemâat gibi adlandırmalara bağlı ayrışmacılar da, millî benlik konusunda duyarsızlık göstermeye çok yatkındır.
Millî benlik adlı millî bağışıklığa kaynaklık eden, savunma ve korunma enerjisine dönüştüren servete karşı çıkan, inancı ideolojileştiren grupların duyarsızlıkları ilkelliktir. Bencilliğin veya ilkelliğin teslim alabileceği ferdî benlik veya grup mensubiyeti, millî benliğe dönüştürülmelidir.
Millî benliğine yabancılaşmış aydınların, kozmopolit ve dejenere bürokratların ön plâna çıktığı toplumlarda, yeni yetişenler arasında millî benlik kriziyle karşılaşılabilir. Kavramların bulanıklığından halk sorumlu değildir. Gençleri bu konuda suçlamak da yanlıştır. Bilinçli ve bilgili aydınlar, siyasetçiler, karar vericiler, özellikle eğitim ve öğretim kurumları, millî benliğin uyandırılması ve diri tutulması konusunda tedbirler almalı, gereğini yapmalıdır.
Millî benlik, bir toplumun, başka toplumlar karşısında, aşağılık kompleksine düşmek yerine, onunla eşit veya ondan üstün olduğuna inanması demektir. Her milletin, yeni nesillere aktarılmasında ısrarlı oldukları duygu, düşünce, hayâller millî benliğin temelini oluşturur. Ataların ruhundan ve tarihin ruhundan gelen çok özel sesleri duyma konusunda zekâlarının bütün kapılarını açık tutanlar, millî benlik sahibi olanlardır.
30 Ekim 1918’de Emperyalizmin lideri İngiltere’nin Osmanlı devletine imzalattığı Mondros Mütarekesi anlaşması, bir esâret belgesidir. Türk milletinin dört yıl süren işgal ve savaş acılarını bilmeyenler veya inkâr edenler, millî benlik duygu ve düşüncesinden yoksun insanlardır. Mondros Mütarekesi adlı kısa belgeyi okumamış aydınlarda, millî benliğin köklenmesi ve emperyal tuzakları anlama bilincinin oluşması kolay değildir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün millî mücâdele bayrağını açması, kuvâ-yı millîye’yi uyandırması, ‘millî izzet-i nefs’i uyarması, Türklere, hürriyet, istiklâl ve devlet kazandırdı. 1921yılında Mustafa Kemal Paşa şöyle diyor: “Esaret kaydına karşı evladını ayaklanmaya davet eden ecdat sesi kalplerimiz içinde yükseldi ve bizi son kurtuluş mücadelesine davet etti.” Bu ifade, tarihin ruhundan, ataların ruhlarından gelen seslere cevap veren millî benlik timsali liderin sözleridir. Düşmanın iğrenç zulmü, azınlıkların çılgınlıkları, millî benliği uyaran liderin etrafında halkın büyük ölçüde birleşmesini hazırladı: Türk zaferi, millî izzet-i nefsin enerjiye dönmesinin sonucudur.
Atatürk’ün Hatay konusundaki ‘millî dava, millî emel’ anlayışlı ısrarlı tavrı, hem Fransızlara, hem de ilkellikten kurtulamamış Suriye’ye karşı millî benliğin ifadesidir. İngiliz, Fransız emperyal aklı, Hatay, Urfa ve Antep’in Türk coğrafyasında olmasını yaklaşık bin yıldır kabullenmiyorlar. Fransızlardan ve İngilizlerden gözü yılmışlara rağmen, hastalığının ilerlediği aylarda, Atatürk’ün bu meseleyle ilgilenmesi, Hataylı’lardaki millî benliğin uyandırılmış olması çok düşündürücüdür. Millî benlik, kendi toplumuyla gurur duyan, milletine engin bir müsamaha ve derin bir aşk ve bağlılık taşıyan aydınlar yoluyla yaşayabilen bir enerjidir.
Kimlik
Kimlik veya hüviyet kavramı, bir insanın başkalarınca tanınmasını sağlayıcı ana bilgilerdir. Bir kimseyi tanımak isteyenler, ‘kimdir?’ diye sorarlar. Bu soruya, önce ismini, soyadını; daha sonra da, memleketini, işini, sosyal ilişkiler ağındaki yerini ifade ederek, cevap verilir. Cevap sırasında, o insanın dışa vurduğu, başkalarına gösterdiği, vitrinlediği, büyük bir kısmı beş duyuya dayanılarak toplanılan bilgiler sıralanır. İnsanın hüviyeti veya kimliği, bir insanın başkaları tarafından nasıl görülüp, hangi değerin biçildiğine ait yaygınlaşabilen bilgilerdir. İnsanın kimliğini oluşturan unsurlar, beş ana grupta toplanabilir:
1. Bedene ait özellikler, 2. Zihne ait özellikler 3. Mizaç, huy, 4. İstek, irade, 5. Özel yetenekler. Bunlara kısaca değinelim.
1. Anne ve baba ile önceki nesillerden devralınan genetik mirasa bağlı anatomik yapı, insanın kimliğinin temel göstergelerindendir. Bedenî özellikler, bir yandan benlik kavramına, diğer yönüyle de kimlik kavramına bağlıdır.
2. Her insanın öğrenme gücü, kavrama seviyesi, ve değerlendirme gücü ile hâfızası az çok farklıdır. Yeni bilgiler edinmeye olan ihtiyaç ile, o ihtiyacın karşılanması, zihne ait özelliklerin göstergeleridir. Varlıklar, olaylar, insanlar ve bilgiler arasında karşılaştırmalar yapabilme konusundaki yeterlilik, ferdî kimliğin, zihnî özellikler yönünü oluşturuyor.
3. Mizaç kavramı: Mizaç insanın benliğini yapılandıran bir enerji türüdür. Mizaç veya huy kavramını, haz ve elem arasında gidip gelmeler, tercih ve tepkiler olarak anlayalım…Mizaç, bir insanın, başkalarına gösterilmesinde mahzur bulmadığı, hattâ bilinmesini gerekli saydığı kabulleridir, davranışlarıdır.
4. İstek ve irade: İnsanın kendisi ve yakın çevresi için istediği refah, güvenlik ve huzur konusundaki ma’kul ve meşrû çabaları kimlik niteliklidir. İnsanın, başkalarını da hesaba katan, benimseyiş ve davranışları sırasında ortaya koyduğu kararlı ısrarlı eğilimleri de, ferdî kimliğin oluşturucu unsurlardandır.
5. Özel yetenekler: Bir insanın artistik, akademik, mekanik, pratik ve sosyal, politik sahalardan birine ve birkaçına ait yetenekleri ve ortaya koydukları da kimliğini meydana getiren yapı malzemeleridir. Bir sanat veya bilim dalında özel bir gelişmeyi veya değişmeyi sağlama; mevcut bilgileri toplayıp değerlendirerek, yeni hükümler elde etmek; âlet yapabilme; teknolojinin yapısını kavrayıp katkıda bulunma, özel yetenekler grubuna girer. Özel yetenekler alt bölümüne giren ve çok farklılık yaratan kısmı ise, öncülük, önderlik, liderlik özelliğidir. Karizmatik liderlik ayrı bir kimliktir. Şarlatanlar, çılgınlar, millî benlik ve kimliğe örtülü veya açıkça karşı çıkanlar yahut bu kavramların gereğine inanmadıkları hâlde kullananlar da, bâzen ön sıralarda yer alırlar.
Başkalarına gösterilen kimlik ile iç dünya arasında çekişmeler ve çatışmalar, insandaki kimlik bunalımının işaretleridir. Olmak istediği hâlde olamamak, göstermeye çalıştığı vitriniyle aynı yapıyı taşımamak, başka kişilere benzemek arzusu vb. gibi durumlar, kişinin kimlik krizine girmesini hazırlamaktadır. Kendi vitrininden memnun olmayan insanın, duygu, düşünce ve hayâl dünyası ile dış âlem arasındaki çatışmasının saklanamazlığına, kimlik bunalımı deniliyor. Kimlik buhranı, insanın benliğinin, sosyalleşmeye direnmesi veya büyük hâdiseler karşısındaki âcizlik, yahut ağır hastalıklar sebebiyle oluşabilir. En çok rastlanılan türü, yepyeni bir çevrede, intibak mecburiyetinden doğan kimlik bunalımıdır.
Kimlik bunalımından kurtulmanın yolu, yine insanın kendisidir: Temel özelliklerini benimseyip, kendiyle barışık olmaya çalışmak; yetersiz olduğu konulardan, çözümlenemeyecek türden olanlarını kabullenip, başka başarı alanları aramak… Kendine karşı dürüst olup, sabırlı olmak. Benliğinden gelen ihtirasları dizginleyebilmek. Adaletli ve yararlı insan olmayı vazgeçilmez saymak. Hiçbir zaman umutsuz olmamak. Rabb’in yaratma sebebine aykırı düşmekten de, birlikte yaşadığı insanların kimliğini çelişkili bulmalarından da sakınmak.
Millî Kimlik
Millî kimlik kavramı, başka milletlerin sizi nasıl tanımladıkları ve sizin kendinizi tanıtma ve tanımlamada vitrine çıkardığınız değer ve davranışlardır. Millî kimliği oluşturan beş ana kaynak var:
1. Tarih içinden süzülüp gelen, tabiî gelişmelerle şekillenen gelenek ve göreneklerimizin yol açtığı, değerler, hükümler ve sosyal denetim unsurları… Millî benliğin ve millî kimliğin en önemli enerji kaynağı, yansıma alanı dildir. Günlük hayatı kuran, yürüten benimseyişler, değer ve davranışlar: Beslenme, barınma, korunma ve eğitim ve eğlenme alanlarına ait benimseyişler ve uygulamalar… Tarih ve vatan konusundaki bilgiler, kabullenmeler…
2. İnançlarımızın sonucu olan ve/veya İslâm dininin Kur’ân’dan ve Hadis’ten gelen emir ve yasakları, yönlendirmeleri… İman ve ibâdet ile ahlâk ilkeleri.
3. Alay edilme, gülünç düşme, dışlanma korkusunun doğurduğu yönlendirici unsurlar…
4. Kanun, tüzük, yönetmeliklerin (yazılı hukukun) emrettiği, değer, norm ve sosyal kontrol unsurları…
5. Kendi kültürümüzün dışından gelen, bazen iktibas ettiğimiz, bazen belli oranda bünyemize uygun hâle getirmeyi becerdiğimiz unsurlar..
Bu beş kaynaktan gelen ve bize Türk ve Müslüman kimliğini kazandıran değerler, normlar ve sosyal denetim mekanizmaları, kişiyi toplumda âhenkli hâle getirmeye çalışıyor. Millî kimliğin benliği destekleyen bir yanı da, uluslar arası marka sahipliğidir.
Millî kimlik, millî benlik ile beslenerek, sahip olunan tarihî birikim yoluyla, insanlardaki ortak sorumluluk duygusu ‘bilinç’ hâline dönüşünce, o toplum milletleşir. Millet, benlik ve kimliğe bağlı benzeşmelerle oluşup gelişen, sosyolojik ve politik bir yapıdır. Millet yapısı kazanan topluluklar kendi çabalarıyla-bağımsız veya bağımlı- devlet sahibi olabilirler.
Bâzı aydınlar, millî benlik ve kimliklerine sahip çıkmak yerine, başka millet veya kültürlere aşırı hayranlık duyabilmektedir; aşırı hayranlıkla kendinden geçenler, millî benlik ve kimlik konusunda duyarsızlık göstermektedir. Son yüz elli yıldır, Türkiye’de millî benlik ve özellikle kimlik konusunda duyarsızlık gösteren, başka milletlere hayranlığını teslimiyet hâline dönüştüren aydınların sayıca arttığı bilinmektedir.
Millet olmak, aydınların ve devletin öncülüğünde ve örnekliğinde gerçekleşen bir millî uyanış ve bütünleşmedir. Millet olma, sosyolojik ve psikolojik değer, hüküm ve davranışlara dayanan politik bir sonuçtur. Milletlerin temeli, millî benlik ve millî kimliğin yapılandırdığı millî kültür adlı ortak paydadır.
Millî Kültür
Kültür, bir kişinin veya grubun yahut toplumun bedenî ve rûhî ihtiyaçlarını karşılamak için geliştirdiği inanışların, kabullenişlerin, bilgilerin, davranışların, eşyaya ve âlete dönüştürmelerin oluşturduğu hayat alanıdır. Kültürün yarattığı hayat alanına, çeşitli kaynaklardan gelen katılmalar, onu hem zenginleştirir, hem de nesil farklarıyla değişmelere yol açar.
Devlet, halkın elzem saydığı ihtiyaçları giderdiği, dönüşümleri sağladığı oranda, kültür buhranı yaşanması önlenmiş olur. Devlet adlı erkler/iradeler toplamı olan yönetici ve yönlendirici kurumlaşmış güç, millî kültürü vazgeçilmez ilkesi saydığı ölçüde varlığını sürdürebilir.
Kültür bunalımı, kültüre ait değer ve davranışlarda değişme talepleri şiddetlendiği zaman ortaya çıkmaktadır. Bir nesil içindeki değişim ve dönüşümler iki ayrı şekilde olur; birincisi, devlet, çürümüş unsurları temizlemek, mutlak eksiklikleri gidermek, yeni ihtiyaçları karşılamak üzere, toplumun hayatında değişme ve değiştirmeler yapar. İkincisi ise, değişme istek ve uygulamaları, ‘marjinallik’ veyahut ‘moda düşkünlüğü’ adı verilen kişi ve gruplardan gelmektedir. Bu kişi veya grupların olumsuz ve yıkıcı olanları bir kenara, bazen de kültürü, zenginleştirir ve rahatlatırlar.
Yazılı hukuk ve örgün eğitim, millî kültürü, hem oluşturur, hem yayarak, canlılığını sağlar. Kültürü koruyan, öncelikle devlet, sonra da gönüllü kuruluşlar ile, bilinç sahibi insanlardır. Başta dil olmak üzere, kültürün maddî ve mânevî unsurlarını koruyan, yaşatan, zenginleştiren gruplardan biri de, ediplerdir. Toplumdaki kültür buhranının oluşmasında da, buhran sırasında çözüm teklifleriyle rahatlatılmasında da, edebiyatçıların büyük katkıları ve rolleri bulunmaktadır. Dilin imkânlarını kullanarak, tarihin, toprağın, ataların ruhundan gelen mesajları günümüz insanlarının idrakine sunmak, şairlerin, roman, hikâye, piyes, senaryo yazarlarının başaracağı bir bilgilendirme ve bilinçlendirme yoludur.
Halkımız, millî benlik ve kimlik konusunda bilgilendiren, uyaran her türden oluşumun yerli düşmanlarına da, diyaspora nitelikli saldırganlara da, tepki vermelidir. Millî benlik ve millî kimlik düşmanlığı yapan iman ve ibâdet baronlarının, emperyalist devletlerin ve kuruluşların işine gelen ilkellikleri üzerinde durmayacağım. “Keşke Yunanlılar kazansaydı” diyebilenlerin millî benliklerindeki hastalığı teşhis ve tedâvi etmek ayrı bir konudur. Milletlerin yarınlarını var eden enerjisinin kaynağı, millî benlik ve millî kimlik kavramlarına bağlı benimseyişlerlerdir. Bu benimseyişlerin olumlu ve olumsuz yanları üzerinde değerlendirme yapmak, mensûbiyet problemi olmayanların hakkıdır.
Yabancı bilginlerin kabul ettiği gerçeklik şudur:
Türk atanın torunları olan, tarihî olayların sonucunda ayrı coğrafyalarda yaşayan, bazıları konuştukları dil yüzünden apayrı gibi görünen 220 milyona yakın insan var. Bu halklarla ilgili araştırmalar ve yakınlaşmalar artırılmalıdır. Bu çabalarda bilinçli ve samimi olunması Türk millî benlik ve kimliğini zenginleştirecektir.
Türkiye’de özellikle ‘Atatürk Devri’nde, millî kültürün tarihî ve yaşayan değerleri, eserleri araştırılıp, ortak kültür paydasına katılmasına çalışıldı. Millî benlik ve kimlik oluşturucu ve güçlendirici atılımlarda bulunuldu.
Son yetmiş yılda bazıları gaflete, bazıları ihanete dayalı çelmeleyici politik tavırlara rastlanmakla birlikte, Türk kültürünün yaşatılması çalışmaları, Devlet’in öncülüğü ve desteğiyle sürüyor. Millî benlik ve kimlik kavramlarına bağlı uyandırma ve bilinçlendirme işlevi yalnızca Devlet’e yüklenemez. Bilgili ve bilinçli aydınlar ile çeşitli sivil toplum kuruluşları bu konularda büyük katkılar yapmaktadır.
Millî benliğe ve kimliğe sahip çıkılması adına uyanan ve uyandıran şahsiyet sahiplerinin ve kuruluşların sayısı arttıkça, benzeşme ve bütünleşme millî gerçekliğe dönüşecektir.

4 EKİM 23 günü İstanbul’da TÜRK EDEBİYATI VAKFI’nda sunduğum bu metin üç formalık bir kitapçıktan seçtiğim cümlelerden oluşuyor. ( KONUŞMA sırasındaki hitap nitelikli ifadeler ile atasözleri deyimler ve minik anekdotlar Size iletilen metinden çıkarılmıştır.) İmzamı taşıyan o kitapçık da adı geçen Vakıf tarafından yayınlanacaktır. Sadık K. Tural
This entry was posted in Uncategorized. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *