AHMET TANER KIŞLALI * Işık saçan bir aydın

Işık saçan bir aydın

CUMHURİYET – Adnan Binyazar – 21.10.2022


Düşünce düşmanı katiller, Cumhuriyet gazetesinin canına kıydıkları Uğur Mumcu, Onat Kutlar, Cavit Orhan Tütengil, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok gibi seçkin yazarlarına, 21 Ekim 1999’da saat 09.40’ta Ankara’da evinin önünde arabasına bomba koyarak Ahmet Taner Kışlalı’yı da kattılar.
Hem Hacettepe Üniversitesi’nde hem 1978-1982 yıllarındaki Kültür Bakanlığı döneminde Kışlalı’yla birlikte çalıştık. Düşüncesi gibi duyarlığı da arınık seçkin bir bilim insanı, erdemiyle ışık saçan bir aydındı.
1977’de siyasal durum düzelince CHP’den milletvekili seçilen Kışlalı, 1978’de Bülent Ecevit’in kurduğu 42. hükümette kültür bakanlığına getirildi. Kışlalı’ya kültür bakanı olduğunu açıklayan Altan Öymen’in izlenimleri, onun, az insanda rastlanan kişilik portresidir:
“Kültür bakanı olduğunu kendisine açıkladığımda yüzünde sevincin işaretlerini görmemiştim. Yalnızca gözlerinde önemli bir sorumluluk yüklendiğinin bilincine varan ışıltının çıktığını gözlemiştim.”
İKİ ATAMA 
Ecevit döneminde Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nde öğretmendim. Sağ görüşlü hükümet başa geçince zamanın milli eğitim bakanı beni önce Erzurum Eğitim Enstitüsü’ne sürdü. Birkaç gün sonra da ne olduysa onun imzasıyla Yenimahalle’ye yarım saatlik Şentepe Ortaokulu’na atandığıma ilişkin bir yazı aldım.
Hangi düzeyde olursa olsun, öğretmenliğimde öğrenciye okuma alışkanlığı kazandırmak temel amacım olmuştur. İki yılımın geçtiği okuldan ayrıldığımda her öğrencinin kitaplığında 20’ye yakın kitap birikmişti.
Kışlalı göreve başladığının ertesi günü okula telefon edip beni Yayımlar Dairesi başkanlığına getirmek istediğini bildirmiş, ertesi gün de bakanlıkta göreve başlamıştım.
Müsteşar da Atatürk’ü “kendine özgü bir yaşam ve kişiliği”yle devrim tarihinde anıtlaştıran Prof. Dr. Şerafettin Turan’dı.
KLASİKLER 
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan-Âli Yücel klasiklerin basımına öncelik vererek kültür dünyamızın alanlarını daha da genişletmişti. Böylece kitaplıklar kısa sürede yüzlerce klasikle donanmış, buna bağlı olarak, en azından okul bağlamında okuma oranı da yükselmişti.
Aydınlanma devriminin ilk aşamasının kitapla aşılıp bilgi toplumu yaratılabileceği inancındaydı Yücel. 1950 yılında Demokrat Parti yönetime gelince Tercüme Bürosu’nu kapatıp klasiklerin basılmasına son vermişti. Kışlalı göreve başlayınca ilk toplantısında klasiklerin basılması kararı alınmıştı. “Tercüme” dergisi, “Çeviri”, “Milli Kültür” dergisi de “Ulusal Kültür” adını taşıyacaktı. Değişimler, değerlendirme yarkurulları oluşturularak bir ay içinde gerçekleştirildi.
Kışlalı birtakım ayrıntılarda ona yardımcı olalım diye, o zamanki adıyla Sovyetler Birliği ziyaretinde yanına müsteşarla beni de almıştı. Yurtdışına ilk çıkacaktım. Moskova, Leningrad, Bakû, Taşkent, Samerkant gibi kendine özgü ayrı önemleri olan bu kentleri görmek, bana ayrı bir kültür dünyasının kapılarını açmıştı.  
ACILAR DAĞI
Kışlalı dayanılmaz acılara uğradı. Nasıl kara bir yazgı olmalı ki geçirdiği bir araba kazasında, hayata sevinci, özverili yapısıyla tutunan eşi Nilgün’ü yitirdi. Onun, yaşamı boyunca tek hücresi leke tutmamış canına kıyıldı.
Bu yazıyı kaleme alırken, dakikalarca Anna Ahmadova’nın şu dizeleri bir an olsun dilimden düşmedi: 

“Tıpkı senin gibi ben de katlanıyorum karanlığı bitmeyen ayrılığa./ Neden ağlıyorsun? Ağlayacağına elini uzat bana,/ Söz ver yeniden geleceğine bir düşte./ Sen ve ben bir acılar dağıyız. Sen ve ben bir daha buluşamayacağız bu yeryüzünde./ Ah, yıldızlarla geceyarısı bana bir selam gönderebilsen.”

This entry was posted in AHMET TANER KIŞLALI. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *