TARİHİN İÇİNDEN * İSTANBUL’UN İŞGALİ VE KURTARILMASI * GENERAL HARRİNGTON ATATÜRK İLE HİÇ GÖRÜŞMEDİ…

GENERAL HARRİNGTON ATATÜRK İLE HİÇ GÖRÜŞMEDİ… DR. ZEKERİYA TÜRKMEN İŞGALİ ANLATIYOR

GENERAL HARRİNGTON ATATÜRK İLE HİÇ GÖRÜŞMEDİ…

DR. ZEKERİYA TÜRKMEN İŞGALİ ANLATIYOR
Medeniyetler beşiği, imparatorluklar başkenti Aziz İstanbul 5 yıl emperyalistlerin işgali altında kalmıştı. 1915 yılında kan dökerek geçemedikleri Çanakkale’den 1918 yılında törenle geçen işgal donanması kadim İstanbul’da 5 yıl boyunca kalmıştı. Kaderin bir cilvesi olarak 13 Kasım 1918 günü Kartal istimbotun güvertesinde karşılaştığı işgal armadasına ‘Geldikleri Gibi Giderler’ sloganıyla meydan okuyan Mirliva Mustafa Kemal Atatürk’ün öngörüsü gerçekleşti. İstanbul, 6 Ekim 1923 günü özgürlüğüne kavuştu. İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Zekeriya Türkmen, İstanbul’un işgaliyle ilgili çok bilinmeyenleri ya da yanlış bilinenleri cevapladı.

Mondros Ateşkes Antlaşması 30 Ekim 1918’de imzalandıktan ve ertesi gün uygulamaya konulduktan hemen sonra İngilizler güvenlik gerekçesini ileri sürerek (7. ve 24. Maddeyi kendilerine göre yorumlayarak) daha önceden hedefledikleri stratejik noktaları Kasım ayı başından itibaren işgal etmeye başladılar. Önce Musul, daha sonra önemli demiryolu geçitleri, limanlar ve stratejik kaynakların olduğu yerler İtilaf Devletleri askerlerinin işgaline maruz kaldı. İstanbul’un bu ilk işgali, ülkede sıkıntılı bir süreci tetikledi.
Anadolu ve Trakya’daki stratejik noktalar İtilaf Devletlerinin eline geçti. Adana, Maraş, Antep, Urfa önce İngilizler daha sonra Fransızlar tarafından işgal edildi. Mütareke ortamında hükumetler uzun süre iktidarda kalamadıkları gibi otoritelerini kaybettiler. Ülke içindeki gayr-ı müslimler İşgalcilerle iş birliği yaparak asırlarca beraber yaşamış oldukları Türklere karşı hasmane tavır takındılar, çeteler kurarak hunharca hareketlere giriştiler. 15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlar tarafından işgali büyük bir haysiyet yarası gibi tüm ülke sathında acılara yol açtı. Mütareke döneminde kurulan Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyetleri bünyesinden çıkan kuva-yı milliye yerel mücadelede halkın başlattığı bir milis teşkilatı olarak öne çıktı.

Mondros Ateşkes Antlaşması’na dayanarak 13 Kasım 1918’de başlayan işgalden 6 Ekim 1923’e kadar geçen işgal sürecinde bilmemiz gerekenler nelerdir? Az bilinen ya da hiç bilinmeyen var mı?
Yunanların İzmir’i işgalinden hemen sonra 9. Ordu Kıt’aları Müfettişi olarak Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa, oradan Havza’ya daha sonra Amasya’ya geçerek Türk İstiklal Mücadelesini başlattı. Havza genelgesi işgallere karşı bir başkaldırı iken Amasya Genelgesi de Türk İstiklal Harbinde bağımsızlık manifestosu olarak tarihteki yerini aldı. İşgallere karşı direnişte pasif kalan Osmanlı hükumeti karşısında Anadolu’da bir avuç idealist insanın başlattığı mücadele kısa sürede büyük bir harekete dönüştü. Mustafa Kemal Paşa’nın askerlikten istifasından sonra bütün rütbeleri bırakarak sivil olarak Milli Mücadele hareketinin önderliğini üstlenip Erzurum ve Sivas kongrelerinde etkili olması, kurulan Temsil Heyetinin başkanı olması, İstanbul hükumetine karşı Anadolu’da bir gölge kabine olarak yeni bir denetim mekanizmasına işlerlik kazandırması çok önemli idi.
Temsil Heyeti’nin kararlılığı, İstanbul’da iktidarın sonunu getirdi. Damat Ferid’in ardılı olan Ali Rıza Paşa kabinesi Mustafa Kemal Paşa’yı muhatap almak zorunda kaldı. İstanbul hükumeti ile Anadolu hareketi arasında başlatılan görüşmeler ve anlaşma zeminindeki uzlaşılar sonrası Mustafa Kemal Paşa’nın son Osmanlı Mebuslar Meclisine Erzurum milletvekili olarak girmeye hak kazanması, 28 Ocak 1920’de Misak-ı Milli’nin benimsenmesi, hükumetin Harbiye Nazırı Mersinli Cemal Paşa’nın kuva-yı milliyenin desteklenmesi yönündeki gizli emir ve uygulamaları iktidarın gözden düşmesine İngiliz baskısı ile çekilmesine yol açtı.
27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelen Mustafa Kemal Paşa, burayı kendisine merkez olarak seçti. İstanbul hükumetinin tavrını beğenmeyen İngilizler, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Anadolu’da yükselen sesi kesmek, Osmanlı idarecilerine gözdağı vermek adına 16 Mart 1920’de İstanbul’u işgal ettiler. Osmanlı başkentinin işgali devletin siyaseten bittiğini de gösteriyordu. Harbiye Nezareti, Mebusan Meclisi basıldı. Pek çok önde gelen aydın, mebus, asker tutuklanıp Malta’ya sürgün edildi. İşgal İstanbul’unda Türklere ait pek çok büyük bina İtilaf askerlerine tahsis edildi.
İstanbul’un gayr-ı müslimleri İtilaf devletleri ordularına muhbirlik yapmaya başladı. Türk devlet idarecileri işgalci askerlerin hakaretine maruz kaldı. İşgalde keyfi uygulamalar giderek arttı, şehirde asayişsizlik baş gösterdi. Geçim sıkıntısı arttı. Bir yerden bir yere İngilizlerden pasaport alınarak gidildi. Sadrazam Tevfik Paşa İngiliz onbaşıya selam vermedi diye aracından indirilip hakaret edilirken, Sultan Vahdettin de İngiliz işgal ordularının izniyle Cuma selamlığına çıkabildi. İstanbul’un işgali anayasal olarak meclisin ülkenin en güvenli bir yerinde toplanması zaruretini gündeme getirdi.
Bu durumu dikkate alan Temsil Heyeti Başkanı Mustafa Kemal Paşa, bütün vilayet ve kolorduları gönderdiği bir mesajla meclisin Ankara’da toplanacağını duyurdu. 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi Ankara’da açıldı, yeni hükumet kuruldu. Böylece yeni Türk devletinin temelleri atılmış oldu. Meclisin bir süre sonra milli ordu teşkilatını kurmasıyla savaştan bıkmış olan halk, yeniden askere çağrıldı. Önce doğu daha sonra batı cephesinde kazanılan kısmi başarılar 1921’de Sakarya Zaferiyle taçlandırıldı. 26 Ağustos 1922’de başlatılan Büyük Taarruz ve Takip Harekatı Yunan ordusu denize döküldüğü gibi bir süre sonra Trakya da kurtarıldı.
1921’den itibaren işgal ettikleri yerlerden çekilen Fransızlarla anlaşmalar yapılmıştı. Büyük Zafer’den sonra İtilaf Devletleriyle yapılan Mudanya Mütarekesinin ardından Büyük Millet Meclisi adına Doğu Trakyayı devr almakla görevlendirilen Refet Paşa 19 Ekim 1922 tarihinde İstanbul’a girdi. Türk ordusu halkın coşkun sevinç gösterileri ile karşılandı. Refet Paşa 10 gün sonra Padişah Vahidettin ile görüşerek, İstanbul hükûmetinin artık bir yetkisinin kalmadığı, bunun derhal lağvedilmesini ve İtilaf Devletleri ile devam ettirilen münasebetlerin hemen kesilmesi gerektiğini bildirdi. Zaten 1/2 Kasım 1922’de TBMM saltanatı kaldırdı.
Bu arada İstanbul’un idaresi de yavaş yavaş millî hükûmetin kontrolüne geçmeye başladı. Böylece İstanbul’un 13 Kasım 1918’de başlayan yaklaşık 5 yıl (4 yıl 11 ay 7 gün) süren işgal devri sona ermiş oldu. 2-4 Ekim 1923 tarihinde Dolmabahçe’de Selahatttin Adil Paşa’nın da bulunduğu Türk komuta heyetinin yanında Türk bayrağını selamlayarak şehirden ayrılan İşgal Orduları Komutanlığı personelinin gidişinden sonra 6 Ekim 1923’te TBMM hükûmetinin X. Kafkas Fırkasına bağlı birlikleri Şükrü Naili Paşa komutasında İstanbul’a girmiştir.
13 Kasım 1918 günü kaç gemi ve kaç asker gelmiştir? Atatürk’ün Geldikleri Gibi Giderler sözünün aynı gün söylenmesi nasıl bir tesadüftür? Atatürk bunu kurmay subay zekâsı ve stratejisiyle mi söylemiştir?
7 Kasım 1918 tarihinde İngiliz gemilerinin başını çektiği İtilaf Devletleri donanması Çanakkale Boğazından giriş yaptı. 13 Kasım 1918 günü, İtilaf Devletlerinin 61 parça harp gemisinden müteşekkil donanması mütareke şartlarının kendilerine verdiği yetkiye dayanarak İstanbul önlerine gelip demir attı. Bu donanmada 15 muharebe gemisi, 11 kruvazör, 29 muhrip ve 6 denizaltı bulunuyordu. Bir iki gün sonra Yunanların Averof zırhlısı da İstanbul önlerine demirledi.
13 Kasım tarihinde İtilaf filosundan 2.616 İngiliz, 540 Fransız ve 470 İtalyan askeri olmak üzere toplam, 3.626 asker karaya çıkarılmıştır. Yaklaşık bir yıl sonra 5 Kasım 1919 tarihi itibariyle İstanbul’da İngilizlerin 894 subayı, 26.525 askeri, 27 bataryası, 160 makineli tüfeği; Fransızların 572 subayı, 18.497 askeri, 30 topu, 91 makineli tüfeği; İtalyanların 210 subayı, 3.782 askeri; Yunanlıların 83 subayı, 712 askeri, 160 makineli tüfeği bulunuyordu.
Bu hesaba göre, 5 Kasım 1919 tarihi itibariyle -işgalin birinci yılı sonu- İstanbul’da İtilaf Devletleri, toplam 1.759 subay, 49.516 asker, 57 top, 411 makineli tüfeği ile başkenti kontrolleri altına almışlardı. Fransızların Renault marka tankları, İngilizlerin zırhlı otomobilleri ve diğer lojistik destek araçları da İstanbul’a çıkarılmış, zaman zaman askerlerle birlikte zırhlı araçların ve lojistik destek unsurlarının katılımıyla düzenlenen geçit törenlerinde İtilaf bandosu marşlar çalarak İstanbul halkına gözdağı vererek korkutmaya, baskı altında tutmaya çalışmıştır.
Osmanlı Genelkurmayı tarafından bütün ordu komutanları, Mondros Mütarekesi şartları gereği birlikleri lağvedilince İstanbul’a çağrıldı. Yıldırım Ordular Grup Komutanlığının lağvedilmesinden sonra İstanbul’a çağrılanlar arasında Mustafa Kemal Paşa da vardı. 13 Kasım 1918 tarihinde Haydarpaşa’da trenden inip Kartal İstimbotuna binerek karşıya geçmiştir. Kartal istimbotu ile İtilaf donanması arasından geçerken yaveri Cevat Abbas’a İtilaf donanmasını göstererek “Geldikleri gibi giderler!” demiştir.
Bir kurmay subay olarak Harbiye’de ve Erkan-ı Harbiye Mektebinde gördükleri dersler, cephelerde edindiği tecrübelerden başka askeri ataşe olarak bulunduğu Sofya’da edindiği diplomatik tecrübelerden de hareketle dünyanın küresel gücü İngiltere ve bağlaşıklarının mağlup olmuş bir ülkede neler yapabileceğini çok iyi öngörün bir kişiydi. Mustafa Kemal Paşa. Çanakkale’de İngilizleri Conkbayırı ve Birinci ve İkinci Anafarta Muharebesinde üç kere yenmiş, Filistin cephesinde İngilizler ve sömürge askerleriyle amansız savaşlar vermiş, taktik geri çekilme planıyla kılıç artığı son Osmanlı ordu kalıntılarını Hatay’ın kuzeyine çekmeyi başarmıştır.
Yaveri Cevat Abbas’a bu sözü söylerken ümitsiz değildir. İstanbul’a Osmanlı Genelkurmayı’nın emri gereği gelmiştir ancak, ona göre bir çıkış yolu mutlaka bulunacaktır. O çıkış yolunu da, İstanbul’da bulunduğu 5,5 aylık zaman zarfından arayacak, tarihe “üçler misakı” (Dönemin Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa’nın bilgisi dahilinde gerçekleşen Üçlerin andı: Mustafa Kemal, Cevat ve Fevzi Paşa) kararlarından sonra ordu müfettişlik teşkilatının kurulmasıyla bulacak, Samsun’a çıktıktan sonra Türk milletini büyük ülküler uğruna peşinden sürükleyerek İstiklal mücadelesini başlatacaktır.

Resmi işgalin yaşandığı 16 Mart 1920 tarihinde neler olmuştur?
Savaşın değişmeyen bir kuralıdır: Mağlup, galibin bütün isteklerine boyun eğmek zorundadır. Türkler son savaştan yenik çıkmıştı. Ama buna rağmen Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa önderliğinde bir direniş başlatılmıştı. 1920 Mart ayı başında Amiral Calthorpe, Anadolu halkının ve hükûmetin kuva-yı milliyeye sağladığı desteğin durdurulması için Osmanlı hükûmetini, kuva-yı milliyeyi açıkça suçlamasını, bununla ilgili beyannameler yayımlanmasını istedi. Sadrazam Salih Hulusi Paşa bunu reddetti ve bu da hükûmetin kaderini belirledi.
İşgal kuvvetlerinin hükûmet üzerindeki baskılarının şiddetlenmesi, bunların bir kısmına hükûmetin olumsuz yanıt vermesi 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul’un tamamen işgalini gündeme getirdi. İngilizler, Osmanlı başkentini tamamen işgal edip denetim altına almak istediler. İngilizler öncelikle Şehzadebaşı’ndaki askeri karakolu ve ardından Harbiye Nezaretini işgal ettiler. Şehzadebaşı Karakolunda uykuda basılan bando erlerinden 6’ı orada şehit edildi, bir o kadarı da yaralandı.
Harbiye Nazırı Fevzi Paşa işgalin olabileceği ihtimali değerlendirip bir gün önce ayrılmıştı. İngilizler Mebusan Meclisi binasını da basarak tutukladıkları mebusların bir kısmını Malta’ya sürgün etmişlerdir. 16 Mart 1920’deki işgalle birlikte İstanbul’daki bütün resmi binaların denetimi İngilizlerin kontrolüne geçmiştir. Bir süre sonra hükumet değişti. Vahdettin tekrar eniştesi Damat Ferid’i sadrazam yaptı. Damat Ferit, İngilizlerin bütün isteklerine olumlu cevap verdi.
Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendinin (Mustafa Sabri Efendi’nin de dahil olduğu ekip tarafından hazırlanan) -Mustafa Kemal Paşa ve Anadolu’daki lider kadronun güya sultana karşı çıkıp, islama aykırı hareket ettiklerinden dolayı- kuva-yı milliye önderlerinin idamına dair fetvası yayımlanıp İngiliz ve Yunan uçaklarıyla Anadolu ve Trakya’da şehirlere yağdırıldı. Ankara da buna Börekçizade Rıfat Efendinin karşı fetvası ile cevap verdi.
6 Ekim’e kadar geçen süre de işgal güçleri İstanbul’da nasıl karşılanmıştır? Futbol maçları, balolar, davetler….
İngilizler ve müttefiklerinin İstanbul’u terk ettikleri 2 Ekim 1923 tarihine kadar, Osmanlı başkentinin tek hakimi işgalcilerdir. Gerçi Refet Paşa’nın Ankara hükumeti temsilcisi olarak Eylül 1922’de İstanbul’a gönderilmesinden sonra İngiliz hakimiyeti büyük sarsıntıya uğramıştır. Artık, İstanbul yeniden Türk İstanbul olacaktır. Mütareke döneminde İstanbul İşgalcilerin (İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan) istedikleri gibi at oynattıkları bir şehir olmuştur. Şehirde yaşayan gayri müslimler tarafından alkışlarla karşılanan işgalciler, onların kılavuzluğu veya ispiyonları ile Türkleri takip edip hayatı zindan etmişlerdir.
Şehrin asıl sahibi olan Türkler, ev ziyaretlerini, çarşı-Pazar alışverişlerini yapamaz olmuşlardır. İşgalci askerlerin onur kırıcı davranışları, kanun-kural tanımaz tavırları Müslüman halkı bezdirmiştir. Düzenlenen maçlar, balolar ve diğer davetlere Türkler tarafından mandacı olarak tanınan kesim rahatlıkla katılırken, onurlu, haysiyetli olan kesim katılmaktan çekinmiştir. İngiliz Muhipler Cemiyeti mensubu olanlar işgalcilere yaltaklanmaktan geri kalmamıştır. Sait Molla gibi muhafazakâr kesimi temsil ettiği düşünülen kişilerin yanında Sadrazam Damat Ferit Paşa, Dahiliye Vekili Ali Kemal gibiler İngiliz yanlısı bir siyasetten yana idiler. General Harrington Kupasını Fenerbahçe’nin kazanması Türklerin gururunu ve özgüvenini artırmıştır.
Bir başka İngiliz Generali Maksvel Beykoz’da verdiği bir davette Beylerbeyi Sarayından Sultan Abdülaziz’in tahtının getirilmesini istemiş ve Sultan Vahdettin’in bunu kendisine hediye ettiğini iddia ederek sahiplenmeye kalkmıştır. Keza İngilizler bu sırada Ayasofya’yı alıp Yunanlara vermeyi ve yeniden kilise yapılmasına dair dedikoduları ileri sürerek, Türkler için fethin sembolü sayılan Ayasofya’nın kaderini belirlemeye çalışmışlar; bu durum üzerine bir tabur asker Ayasofya’nın etrafına konularak korunması gündeme gelmiştir. Ankara hükumeti böyle bir durum olursa Ayasofya’nın uçurulacağı haberini yaymıştır. İstanbul’daki Türklere ait pek çok tarihi eser (hatta mezar taşları) İngiliz veya Fransız gemilerine yüklenerek Avrupa’ya kaçırılmıştır. Fatih’in meşhur şahi toplarından birkaçı Londra’ya götürülüp meydanlarda sergilenmeye başlanmıştır.
General Harington’dan bahseder misiniz? Kimdir? Nasıl bir komutandır? Emrindeki asker sayısı kaçtır?
İngiliz General Charles Harrington, Ekim 1920-6 Ekim 1923 tarihleri arasında İstanbul’da İşgal Orduları başkomutanı olarak bulunmuştur. İstanbul’un 13 Kasım’da başlayan ilk işgali sırasında İngiliz General Milne, İşgalciler adına İstanbul’dan sorumlu idi. 1920 Ekim ayında yerine General Charles Harrington atanmıştır. Harrington Türkleri pek sevmeyen bir kişilikti. Müttefik İşgal Ordularının başında olmasına rağmen, İstanbul’da onlar üzerinde tam bir otorite kuramadı, İngilizlerin dışındaki birlikler kendi başlarına hareket etmekte idiler.
Mütareke İstanbul’unda şehirde asayişsizlik, hastalık, yangınlar aldı yürüdü. General Vrangel ve Denikin ordusu da İstanbul’a gelince, Rus göçmenler şehrin huzurunu daha da bozdu. Harrington ne kendi birliklerini, ne de bunları zabt u rabt altına alamadı. Emrinde bir kolordu sayısında asker vardı. 900 civarında subay, 27.000 civarında İngiliz askerinin başında idi. Toplamda işgal kuvvetlerinin personel sayısı 50.000 civarında idi. Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’da başarıları arttıkça onunla çeşitli yolları deneyerek görüşmek istedi, güvenilir adamlarını Anadolu’ya göndermeye çalıştı ise de amacına ulaşamadı. Mustafa Kemal Paşa’yı ikna edip, barışa zorlamaktı niyeti. Kendince İstanbul hükumetine de bu yönde baskılar yaparak amacına ulaşmak istiyordu, ancak İstanbul hükumetinin Anadolu’da hiçbir hükmü kalmamıştı.
Büyük Zaferden sonra TBMM tarafından Saltanat 1/2 Kasım 1922’de kaldırılınca sabık hükümdar Vahdeddin, müslümanların halifesi sıfatıyla hayatını tehlikede gördüğünü ileri sürerek “İngiltere devlet-i fahimanesine iltica” edip İstanbul’dan ayrılma talebini içeren mektubunu General Harington’a iletti. Bunu kabul eden General Harington sabık hükümdarı Malaya zırhlısı ile o dönemde İngiliz sömürgesi olan Malta’ya gönderilmesini sağladı. General Harington, Vahdeddin’i Malaya zırhlısına uğurlama sırasında “…belki de sigara kutusunu bir hatıra olarak vermesini bekliyordum, bunun yerine birdenbire beş hanımına göz kulak olmamı benden istedi; bu beni biraz endişelendirdi,” cümleleriyle bu iltica olayını aktarır.

Bazı kaynaklarda Ganeral Harrington’un İstanbul halkınca çok sevildiği, otomobille şehri gezdiği anlatılır. Otomobilinin Topkapılı Mehmet tarafından çalındığı doğru mu? Hatta eşinin de bazı faaliyetleri olduğu anlatılır. Harington kupası-Fenerbahçe galibiyeti…Görüşleriniz….
General Harrington şehri zaman zaman halkın aşina olduğu otomobili ile gezerek teftiş eder. Osmanlı idarecilerine bununla giderek talimatlarını bildirirdi. Topkapılı Cambaz Mehmet, Mustafa Kemal Paşa’nın Çanakkale muharebelerinde yakında bulunmuş sadık askerlerinden biri idi. İstanbul’lu gözüpek bir genç oluşu Mustafa Kemal’in dikkatini çekmiştir. Mustafa Kemal Paşa 13 Kasım 1918’de İstanbul’a geldiğinde Topkapılı Cambaz Mehmet ile de birkaç defa görüşmüştür. Mehmet, Karakol Cemiyeti diye bilinen ve Anadolu’ya silah ve adam kaçırma faaliyetlerini yürüten gizli teşkilatın bir üyesi, en faal elemanıdır. Mustafa Kemal Paşa ile haberleşirdi. Ona İstanbul’da iken “Göreyim seni Topkapılı Cambaz Mehmet” diyerek Şişli’deki evinde daha Samsun’a çıkmazdan evvel talimatını vermişti.
Demir takma adıyla Karakol ve Mim Mim (Müsellah Müdafaa-i Milliye) Gurubunda çalıştı. İngiliz İstihbarat Yüzbaşısı Bennet’e suikast düzenledi, Bennet bunu hatıralarında yazmıştır. General Harrington’un çok sevdiği arabasını da bir gün kaçırıp parçalayıp Anadolu’ya göndermesi de onun kahramanlığını ve gözü pekliğini ortaya koyması bakımından önemlidir. Bu kahramanlıklarından dolayı İstiklal madalyası ile ödüllendirilip vatana hizmet tertibinden maaşa bağlandı ise de maaşını Kızılay’a bağışlayan bi kahramandı.
Fenerbahçe’nin işgal kuvvetlerine karşı Mütareke döneminde kazandığı zaferlerinden birisi İstanbul’da galibiyetle sonuçlanan “General Harrington Kupası”dır. Bahse konu maç 29 Haziran 1923 günü Taksim Stadında çok kalabalık bir seyirci topluluğu önünde oynanmıştır. İşgal Kuvvetleri askerleri de maçı içlemiştir. Fenerbahçe Futbol Takımının kadrosunda Şekip Kulaksızoğlu- Hasan Kamil Sporel, Cafer Çağatay- Kadri, İsmet, Fahir- Sabih, Alaeddin Baydar, Zeki Rıza Sporel, Ömer Tanyeri, Bedri Gürsoy vardır. İlk yarıyı 1-0 yenik bitiren Fenerbahçe, seyircinin çoşkun tezahüratıyla ikinci yarıya başlamış ve Zeki Rıza (Sporel) ini iki golüyle 2-1 maçı galibiyetle sonuçlandırmıştır.
General Harrington Kupasını alan Fenerbahçeli oyuncular ve seyirciler bu coşkuyu Beyoğlu’nda Büyük Cadde’ye (İstiklal) kadar taşımışlardır. İstanbul ve Anadolu basını bu maçı sayfalarına taşımış, önemli bir haber olarak vermiştir. Keza General Harrington’un 29 Ağustos 1923’te Tarabya’daki Bahçe Eğlencesine (Garden Party) İstanbul komutanı sıfatıyla Selahattin Adil Paşa ve asker-sivil erkan katılırken, gazeteci Velid Ebuzziya (Tevhid-i Efkar gazetesi) bu daveti reddetmiştir. Bununla ilgili haberi ise Ekim ayında gazetesinde yayınlamıştır.
 Fahrettin Altay’ın emrindeki 5. Süvari Kolordusunun İzmir’e girmesiyle başlayan süreçte neler olmuştur? Çanakkale’de ki İngiliz birliklerinin Harington emriyle savunma pozisyonu almasını yorumlar mısınız?
Fahrettin Paşa’nın emrindeki 5. Süvari Kolordusu Büyük Taarruz’da Türk ordusunun yıldırım harekatına yön veren birliği olmuştur. Süvarilerin hızına piyadelerin erişmesi mümkün değildir. Bundan dolayı Yunan ordusu Dumlupınar’da Kurtkapanı planına göre çember altına alınamamış, ama Uşak’ta kıstırılıp başkomutanlarıyla birlikte esir edilmişti. 5. Süvari kolordusundan Yüzbaşı Şerafettin, İzmir’de hükumet konağına bayrağı çekmiştir.
İzmir’in kurtarılmasından sonra Türk ordusunun yeni hedefi Boğazlar ve Trakya’dır. Türk ordusuna ait süvarilerin 23 Eylül günü Çanakkale Boğazı kıyısına ulaşması İngilizleri endişelendirir, General Harrington, 26 Eylül’de Mustafa Kemal Paşa’ya bir telgraf göndererek bu durumun sıkıntıya sebebiyet verebileceğini ihtar eder. Mustafa Kemal Paşa, Harrington’a cevabında Türk birliklerinin Yunan ordusunu takip ettiklerini belirtir. Türk birlikleri durmaz daha da ileriye gidince İngilizler Çanakkale’de tel engellerini yayarlar, siper kazarlar. İngiliz ordusu General Harrington’un emriyle savunma durumuna geçer. Hatta Kocaeli yarımadasından ilerleyen Türk birliklerini de İstanbul Maltepe ile Beykoz Çubuklu arasında bir savunma hattı ile durdurmayı düşünür, ancak bunda da muvaffak olamaz. Araya Fransız siyasetçi Franklin Boullion girerek Mustafa Kemal Paşa ile İzmir’de görüştükten sonra iki tarafı yatıştırır. Boğazlarda Türk-İngiliz çatışması böylece engellenir. Mudanya Ateşkes antlaşmasından sonra Türk ordusu Trakya’ya geçerek kontrolü ele alır.
İngilizler nasıl ve neden İstanbul’u savaşmadan direnmeden teslim etmiştir?
İngilizlerin Türk İstiklal Harbi boyunca maddi manevi destek verdikleri Yunanların Türk ordusuna yenilmesiyle Anadolu’da Türklüğü bitirme ümitleri kırılmıştı. İzmir’in 9 Eylül 1922’de kurtarılmasından sonra Mustafa Kemal Paşa, Büyük Taarruz’da kuzey cephesinden ilerleyen İkinci Ordu Komutanı hocası Yakup Şevki Paşa’ya Bursa ve Kocaeli üzerinden Boğazlara doğru ilerlemesini istemişti.
Muzaffer Türk Ordusunun Boğazlara yaklaşması İngilizleri endişeye sevk etmiştir. Artık, şahlanan Türk Ordusunu durmaları mümkün değildir. Bu yüzden Eylül ayı ortalarında Mustafa Kemal Paşa’nın temsilcisi sıfatıyla İstanbul Komutanlığına atanan Refet Paşa’yı kabul etmek zorunda kaldılar. Refet Paşa İstanbul’a geldikten sonra Kocaeli’de konuşlu bulunan 25. Kolorduya bağlı birliklerin İstanbul’un Anadolu ve Trakya kesiminde konuşlanmasını sağlayacak planlar yaptı. Daha sonra Selahattin Adil Paşa İstanbul Komutanı olarak atandı.
Artık İngiliz imparatorluğunun direnecek tutarlı bir politikası kalmadı. İslam dünyasında özellikle Hint Müslümanlarında (Güneydoğu Asya) İngilizlere karşı tepki giderek artmıştı. Britanya başbakanı Lloyd George, Türk zaferinden sonra iktidardan düşmüştür. Yunanistan’da darbe olmuş, kralcıların bir kısmı idam edilmiş, kimileri sürgüne gönderilmiştir. Bu durum İngilizlerin ve müttefiklerinin İstanbul’da sonlarının geldiğini göstermektedir.
Zaten öteden beri Fransızlar, İtalyanlar İstanbul’da ne işimiz vardı şeklinde düşünmeye, İngilizlere tepki göstermeye başlamışlardı. Yunanlar da İzmir’in kurtarılmasından sonra İstanbul’dan sıvışmanın yolunu aramakta idiler. İşbirlikçi olanlar eski komşuları Türklerin yüzüne bakacak halleri yoktu, şehri terk etmek onlar için en uygun hal çaresi idi. Türk İstiklal mücadelesi, aslında İngiltere gibi küresel ve sömürgeci bir imparatorluğun da sonunu hazırlamış, istiklal ateşi sömürge ulusların kalkışmasına model olmuştur. Bu bakımdan Türk İstiklal Harbi’nin tüm dünyaya tam bağımsızlık ruhunu yayması noktasında katkısı vardır.
General Harington İstanbul’u hangi araçla, nasıl ve hangi şartlarda terk etmiştir? (Sayın hocam Harrington’u Arabic gemisine Yıldırım adlı tekneni götürdüğü söyleniyor. Doğru mu?
Lozan Antlaşması’nın ardından İngilizlerin İstanbul’u terk etmeleri gerekiyordu. Ancak bu konuda diretmeleri anlamsızdı. 2 Ekim 1923 tarihinde İstanbul’un tahliyesi amacıyla düzenlenen tören için hazırlıklar TBMM adına İstanbul Komutanı Selâhaddin Âdil Paşa ile İtilaf Devletlerini temsilen General Charles Harington yürütmüştür. Geçit töreninde Türk bayrağını selamlayan General Harrington, Dolmabahçe yakınındaki rıhtımdan bir motorla Boğaziçinde Fındıklı açıklarında demirli Arabic adlı savaş gemisi geçerek ülkesine dönerken İstanbul 2 Ekim 1923 tarihinde resmen yeniden “Türk İstanbul” olarak TBMM idaresine geçmiş oldu. İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet Han’dan yıllar sonra Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’u işgalden kurtaran bir fatih olarak şehir halkı tarafından alkışlandı. Taksim’den Mecidiyeköyü’ne uzanan cadde Mustafa Kemal Paşa’ya şükran duygularından dolayı “Halaskar Gazi Caddesi” adıyla isimlendirildi.
Harrington ile Atatürk Pera Palas otelde karşılaştı mı?
Mustafa Kemal Paşa 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan ayrıldıktan sonra uzun yıllar bu şehre gelmemiştir. General Harrington Ekim 1920 tarihinde İstanbul’da Müttefik İşgal kuvvetleri komutanlığına getirilmiştir. Mustafa Kemal Paşa ile İstanbul’da Pera’da görüşmesi uydurmadır. Tarihçi Enver Behnan Şapolyo’nun ilerleyen yaşında yazdığı uydurma bir bilgidir.
Ne sonuç çıkarmalıyız?
İstanbul Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında fethinden itibaren bu güne kadar hesap edilirse 569 yıllık bir Türk şehridir. Türkler fetihten sonra Doğu Roma’nın Konstantinopol şehrini Türk İstanbul’a dönüştürmüşlerdir. Nihat Sami Banarlı’nın ifadesiyle “İstanbul, yalnız İstanbullu olan, onda doğan, onda yaşayanların şehri değildir. O, bütün Türk milletinin aynı ölçüde sâhibi olduğu aziz ve müşterek varlıktır. Onun dilini, onun zevkini, onun millî mîmârîsini yalnız İstanbullular yapmış olamaz. Bu şehri bütün Türk milleti bir ruh ve îman birliğiyle sevmiş, almış, onarmış ve güzelleştirmiştir…”, keza benzer tanımlamayı Yahya Kemal de “Türk İstanbul” olarak yapmaktadır.
Son söz olarak şunları söylemek yerinde olacaktır. İstanbul kapılarını Türklere açan Fatih ise, buranın ebedi bir Türk şehri olduğunu tescil eden, büyük zaferden sonraki kararlı tutumuyla Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa olmuştur. 13 Kasım 1918’de başlayan, 16 Mart 1920’de resmi işgalle devam eden İstanbul’un o karanlık dönemi yaklaşık 5 yıla yakın (4 yıl 11 ay 7 gün) sürmüş; Türkleri Anadolu’da, Trakya’da, İzmir’de, İstanbul’da boğmak isteyenler, en nihayetinde 2 Ekim 1923’te Türk Bayrağını selamlayarak, Mustafa Kemal Paşa’nın öngörüsüyle belirtmek gerekirse,
“Geldikleri gibi gitmişlerdir.”

Türk İstiklal Harbinde Büyük Taarruz Zaferinin 100. Yılını kutladığımız 2022 yılı, İstanbul’un da aslında kurtuluşu için başlatılan hamlenin yılıdır. Gençlerin bunu çok iyi idrak etmesi, hatırlaması, öğrenmesi, bir bilinç olarak hafızalarına yerleştirmesi gerekir.
Netice itibariyle İstanbul bir kültür şehridir, İstanbul Türk tarihinin özetidir, İstanbul’un cadde ve sokaklarında yaşayan tarihi hissetmek önemlidir. Kıymetini bilemediğimiz bu şehri bugün beton yığınına dönüştürdüğümüzü üzülerek belirtmek gerekir. Şehri fetheden Sultan Fatih, kurtaran ikinci Fatih Mustafa Kemal Paşa geri gelse, bu durumu görse, acaba idarecileri ve şehrin halkına ne derdi? Güzel beldenin kurtuluşunun 99. Yılı kutlu olsun.

https://denizkartali.com/general-harrington-ataturk-ile-hic-gorusmedi-dr-zekeriya-turkmen-isgali-anlatiyor.html
This entry was posted in ATATURK, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *