Neo-Liberal Diktatörlüğün Kuruluş Aşaması

Neo-Liberal Diktatörlüğün Kuruluş Aşaması

Orhan Özkaya – Araştırmacı Yazar

“Oltadaki balık…”

“Türkiye gibi anti-kominist hükümetlerin iktidarda bulunduğu ülkelere yapılacak yardımlar ve açılacak krediler öncelikle askeri nitelikte olmalıdır. ‘Oltaya yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur‘ geliştirilmiş ekonomik yardım, Türkiye gibi ülkelerde bazı durumlarda düşünülenin tam tersi sonuç verebilir, yani bağımsızlık eğilimlerini arttırıp; mevcut askeri plânlarımızı zayıflatabiliriz. Bu tür ülkelere yapılacak yardım, bize bağlı hükümetleri iktidarda tutacak ve ABD’ne düşman unsurları zararsız hale getirecek biçim ve miktarda olmak zorundadır.”

Nelson Rockefeller, bu mektubu ile 1956 yılında Eisenhower’a Türkiye ile ilgili görüşlerini çok net bir şekilde dile getiriyor, ABD politikalarına yön verebildiğini zaman içerisindeki gelişmeler göstermiştir. O dönemde dünyanın en zengin insanı olarak, ABD Başkanı’na bu şekilde müdahalede bulunma cüretini kendisinde görmesi şaşırtıcı olmamalı. Bugün de gelinen noktanın farklı bir görünüm gösterdiği ve ABD politikalarını şirketlerin belirlediği bilinen bir gerçek olduğu açık iken, bu mektubun yadırganmaması doğaldır. Türkiye’ye biçilen rolün ne olduğunu bugün en belirgin bir şekilde yaşamaktayız. Soros’ un en büyük ihraç ürünümüzün ‘Mehmetçik’in kanı olarak dünyaya ilân etmesi henüz belleklerimizden silinmedi.
Küresel finansın birlikteliği…
J.D.Rockefeller ile J.P.Morgan şirketleri, 1901 yılında şirket evliliği yapmışlar ve bunun sonucunda güney eyaletlerinin 13’ünün varlığının toplamlarının iki katından daha fazla bir varlık ortaya çıkmıştır. Aslında Morgan, dünya finans kapitalinin kurucusu olarak halâ etkinliğini sürdürüyor. Küreselleşme kavramından anlaşılan; siyasal alanda liberal demokrasi ki, bunun içine çok partili liberal düzen, hukukun üstünlüğü ve insan hakları dâhil ediliyor; ekonomik açıdan da piyasa düzenlemesi, bu da ticaretin, alabildiğine serbestleştirilmesi, hiçbir engelle karşılaşmaması ve korumacılığın da ortadan kaldırıldığı bir ortamın yaratılması ilkesini içermektedir. Kültürel düzlemde de, post-modernist bir düşünce açılımının topluma yerleşmesi hedeflenmektedir. Yani, farklı kültürlerin, inançların ve düşüncelerin birbirlerine karşı düşmanlık beslemeden kaynaşmaları istenmektedir. Bütün bu süreç, kapitalizmin alternatifinin olmadığı, piyasa ekonomisiyle insanlığın refah seviyesinin arttığı dolayısıyla, küreselleşme sürecinden ayrılan ulusların yoksullaşacakları ve hiçbir zaman düze çıkamayacakları savları dünya halklarına şırınga edildi
“Çok Kutuplu Dünya” seçeneği bütün hesapları yıktı
Oysa kapitalizm, 1939 bunalımına doğru hızla kaymakta, yeni sömürü alanları daralmakta, tüketim ekonomisini kontrolden kaçırmaktadır. Bunda da Çin ve Hindistan, Rusya, Latin Amerika, Pakistan ve diğer faktörler ağır basmakta… Artık insanlık, “Tek Kutuplu Dünya” stratejisi yıkılmış, “Çok Kutuplu Dünya” ya geçilmiş durumda. AB ülkeleri, büyük bir durgunluk yaşamakta, işsizlik büyük boyutlara ulaşmış durumda. Dünya enerji yataklarına eskisi kadar kolay kolay el koyamamanın çıkmazı ekonomideki durgunluğu hızla arttırıyor. İşte bu nedenledir ki, Sovyetler Birliği yeşil kuşak projesiyle kuşatılmış ve dağıtılmıştır.
Bugün için de Ortadoğu petrolüne doğrudan müdahale etmek, kapitalist emperyalizmin var olma mücadelesinin bir yansımasıdır. Avrasya’ya dolanması, Asya’yı gözüne kestirmesi, Orta Doğu’da AB’yi dışlayarak tek başına sadece İngiltere, İsrail eksenli hareket etmesi, son derece zorda kaldığının belirtisidir. Çünkü dünya enerji kaynaklarına el koymak ve ortaklarını da sınırlamak, güvenli iş birliği kurmak durumundadır. Bilinçli Avrupa halklarının kendisine ayak bağı olabilecek kültür etiğine sahip olmaları endişesi onu korkutuyor. Son AB Anayasası’na hayır diyen Fransız ve Hollanda halklarının tepkileri bunun işaretidir. Sosyal devletin yıkılması, kapitalizmin yaşaması için kaçınılmaz koşul olarak öne çıkmıştır.
Liberilizasyonla ortaya çıkan problem, sosyal devlet ilkesinin varlığının sürdürülebilir olmaması gerekliliğidir. Zira sermaye yükselmesinin buna bağlı olduğu ve zaman içinde bu olgunun terk edilmesi gerektiği kabul edilmiştir. İşte kapitalizmin kalesi sayılan ülkelerde ulus devletin olabildiğince desteklenmesi ve devlet eliyle ulusal sermayenin de biriktirilmesi ön görülüyordu. Kapitalist sistem kendi sorunlar dizinini ancak, kendi içinde ulus devletini katı kuralları ile donatarak halkın üzerindeki baskısını koruyacak; diğer yandan da Çok Uluslu Şirket evliliklerini sürdürecektir. Bütün bu hedefleri; İMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve GATT (Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması ) gibi örgütleri devreye sokarak gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Bütün bu faaliyetlerin finansörlüğünü büyük miktarda halâ Rockefeller yapmaktadır.
This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, KÜRESEL POLİTİKALAR. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *