İŞGALCİLERİN GÜNÜMÜZDEKİ İŞBİRLİKÇİSİ Yobaz İsmail Kahraman * İslamcıların Kurtuluş Savaşı düşmanlığı

Değerli okur,
Erdoğan’ın has adamlarından, bir zamanlar TBMM başkanlığına dahi atanmış olan ismail kahraman isimli yobaza ait gazeteci Mehmet Yılmaz tarafından kaleme alınmış olan aşağıdaki yazı öncesine ismail kahraman hakkındaki bir anımsatma yazısını okumanıza sunuyorum.
Naci Kaptan – 30 Ağustos 2022

İsmail Kahraman ,”Amerikan emperyalizminin 6. Filosuna karşı mücadele eden yurtsever 68 gençliğinin karşısında duran, Amerikan askerlerini törenle karşılayan ve Amerikan gemisine karşı secde ederek namaz kıldıran kişidir.

TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın “Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır” şeklindeki sözleri ve “Dindar anayasa meselesinden anayasamızın kaçınmaması lazım. Dini olarak bahsetmesi lazım” diye konuşması Türkiye gündemine oturdu. Peki, Türkiye’nin demokrasi tarihi İsmail Kahraman’ı hangi olaylardan hatırlıyor?
Arşiv unutmaz; anlatalım… Tarih: 7 Eylül 1967…
Yeni Adli Yıl’ın açılışı töreninde dönemin Yargıtay Başkanı İmran Öktem konuşuyor. Ve sonrasında gericileri ayağa kaldıran şu konuşmayı yapıyor:
Tarih 1 Mayıs 1969…
Dinciler Öktem’in bu sözlerini ve daha sonraları yaptığı benzer çıkışları unutmadı. Öktem, Yargıtay Birinci Başkanı olarak görevini sürdürürken vefat etti.Dönemin Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) “Dinsiz Öktem’in cenaze namazı kılınmasın” kampanyası düzenledi.
Ve 3 Mayıs’ta…Ankara Maltepe Camisi’nde yapılan cenaze töreni basıldı. Çoğunluğunu çember sakallı kişilerin oluşturduğu bir kalabalık namazın kılınmasını engellemeye çalıştı ve imamlar cenazesini kaldırmak istemedi. Cenazeye katılanlardan İzzet Gözübüyük namazı kıldırdı. O kalabalıkta MTTB üyeleri de vardı.
Olaylar o kadar büyüdü ki, cenazede bulunan İsmet İnönü’yü korumak amacıyla Kara Kuvvetleri Komutanlığı Topçu Dairesi Başkan Vekili Tuğgeneral Nabi Alpartun silahını çekti. İnönü olaylar için “Bu yaşanan ikinci 31 Mart vakasıdır” sözlerini sarf etti.
İşte…Bundan 47 yıl önce…İmran Öktem’i hedef alan ve cenaze namazının kılınmasını istemeyen Milli Türk Talebe Birliği’nin o dönemki genel başkanı ise, bugün Meclis Başkanı olan İsmail Kahraman’ın ta kendisiydi…
KANLI PAZAR VE KAHRAMAN’I
Bitmedi! Tarih: 16 Şubat 1969…
76 gençlik örgütü boğaza demirleyen ABD’nin 6. Filo’sunu protesto etmek için Taksim’de toplandı. Üstelik bu gösteriye Valilik de izin vermişti. Ancak ülke en gergin dönemine giriyordu. Çünkü dinciler daha iki gün önce “Bayrağa saygı” mitingi düzenlenmiş, bu mitingde “komünistlere” karşı savaş açıldığı ilan edilerek, 6. Filo’yu Protesto Yürüyüşü’nde gereken dersi vermek üzere halka toplanma çağrısı yapılmıştı.16 Şubat günü, devrimci gençler Taksim’e doğru yürüyüşe geçmek üzere Beyazıt’ta toplanırken, dinciler de Taksim Meydanı’na geldi. Burada toplu kılınan namazın ardından taşlı ve sopalı bir biçimde beklediler ve polisin herhangi bir engellemesine maruz kalmadılar.
İktidarda Adalet Partisi vardı.
Beyazıt Meydanı’nda toplanan gençlik örgütleri yürüyüşe geçti. Sultanahmet, Sirkeci, Eminönü, Karaköy ve Dolmabahçe üzerinden Taksim Meydanı’na ulaşan göstericilerin önünü kesen polis, kasıtlı olarak alana küçük gruplar halinde girmelerini sağladı. Alana girenler de burada bekleyen ve sadece iki sıra olan polis barikatını kolaylıkla aşan sağcıların sopalı, taşlı ve bıçaklı saldırısına uğradı.
Tekbir getiren dinci saldırganlar, göstericileri dövdü. Olaylar sırasında Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan adlı gençler bıçaklanarak öldürüldü. Bu sırada polisin saldırganları engellememesi, ülkede infial yaratsa da istifa çağrılarına kimse yanıt vermedi. Demokrasi tarihine “Kanlı Pazar” olarak geçecek bu olayı düzenleyenler de, İsmail Kahraman’ın o dönem genel başkanlığını yaptığı Milli Türk Talebe Birliği idi.
Dolayısıyla… “Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır” ve “Dindar anayasa meselesinden anayasamızın kaçınmaması lazım. Dini olarak bahsetmesi lazım” ifadelerini kullanan TBMM Başkanı’nın geldiği siyasi gelenek, İsmet İnönü’nün “Bu yaşanan ikinci 31 Mart vakasıdır” sözlerini hafif bırakacak cinsten…(26.04.2016 / Odatv.com)
İşte fırsat buldukça Laik Cumhuriyet, Atatürk hakkında iftiralarda bulunan, tarihi çarpıtmaya çalışan, fesli deli kadir’in hayranı yobaz ismail kahraman budur…

İslamcıların Kurtuluş Savaşı düşmanlığı

T24 – Mehmet Y. Yılmaz – 30 Ağustos 2022

Niyeti belli aslında. Kurtuluş Savaşı yoksa, “müstevliler kurşun atmadan alacaklarını alıp, çekip gittilerse” Cumhuriyet’in kurucu kahramanları da yok demektir.

Çocukken yılın bu mevsiminde önce İzmir‘e dayıma, sonra da Salihli‘ye dedem ve amcalarımı ziyarete gitme nedenimizin aslında İzmir Fuarı’nı gezmek için bir bahane olduğunu düşünürdüm. Çocuk yaşımda İzmir Fuarı’nı gezmek ve her ülkenin kendi pavyonunda iftiharla sergilediği zamanın teknoloji ürünlerini izlemek büyüleyiciydi.
Onun için asıl amaç fuarı gezmek, gazinolara yağmur gibi yağan günün moda sanatçılarının programlarına gitmek gibi gelirdi bana. Ama her 5 Eylül günü Salihli’de bulunmamızın bir tek nedeni olduğunu biliyorum: Kurtuluşu kutlamak!
Salihli, bilmeyenler için söylüyorum, Manisa’nın büyük bir ilçesidir. Tipik bir Ege kasabası. Ondan çok daha küçük ilçeler il oldu ama Salihli, hemen yanındaki Akhisar ve Turgutlu ile hâlâ ‘ilçe’. Sanıyorum, İzmir ile Manisa’ya ‘bir sigara içimi’ mesafede olmalarının bir sonucu bu.
Aile büyüklerimiz aramızdan ayrılalı beri Salihli’ye yolum ayda yılda bir ya düşüyor ya düşmüyor. O yüzden çocukluğumuzun alışkanlıklarının sürüp sürmediğini de bilemiyorum. Çocukluk yıllarımda, 30 Ağustos’taki Büyük Taarruzu takip eden günlerin bütün o bölge için gerçek bir bayram olarak yaşandığına tanık oldum.
2 Eylül Uşak’ın, 4 Eylül Alaşehir ve Kula’nın, 5 Eylül Salihli ve Demirci’nin, 6 Eylül Akhisar’ın, 7 Eylül Turgutlu’nun, 8 Eylül Manisa’nın, 9 Eylül de İzmir’in Yunan işgalinden kurtuluşunun yıldönümüdür.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla sonuçlanan Büyük Taarruz, 26 Ağustos 1922’de başladı, tam 100 yıl önce bugün, 30 Ağustos 1922’de zaferle sonuçlandı. Mustafa Kemal Paşa, “Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır; o satıh bütün vatandır” emriyle başlattığı Büyük Taarruz’u, Büyük Millet Meclisi’nden aldığı “başkomutanlık” yetkisiyle Afyon Kocatepe’den yönetti. Ulusal Kurtuluş Savaşı, 9 Eylül 1922’de Türk Ordusu’nun İzmir’e girmesi ve 18 Eylül’de Yunan Ordusu’nun Anadolu’yu tamamen terk etmesiyle sona erdi.
O yıllarda dedem de dahil olmak üzere Yunan işgalini görmüş birçok insan hayattaydı. Yunan, Salihli’ye girdiğinde babaannemi kucağında yeni doğmuş babam, elinde büyük amcamla Uşak yakınlarındaki bir akraba evine emanet ederek hayatlarını güvence altına alan dedem, her 5 Eylül’de duygularına hâkim olamazdı.
Sadece o mu? Sandıkta durmaktan kat izi yapmış asker giysilerini giyen yaşlılar, İstiklal Madalyası’nı, hayatta sahip olabildikleri o çok değerli tek şeyi göğüslerinde gururla taşıyan gaziler…
Trampetlerin ve boruların sesiyle çılgına dönüp, yerlerinde duramayan atlarının üzerinde ellerindeki tüfekleri havaya sıkan, saçları kırlaşmış, sakalları bir cuma günü okunup kesilmiş yaşlı zeybekler… Mahşeri bir kalabalığın arasında üstü açık, bayraklarla süslenmiş bir askeri araca konulmuş bir Atatürk büstü. Ve en çok da çocuklar… Çatapatlar, mantar tabancaları ve tahta atlarla şamatada kendisine de bir yer edinmeye çalışan çocuklar…
Salihlililer için 5 Eylül, her şeyin yitirildiğinin düşünüldüğü bir anda bile direnme gücünü kendisinde bulabilmiş bir halkın bayramıydı.
Şimdi her 30 Ağustos’ta o eski 5 Eylülleri hatırlıyorum. Çoktan toprak olmuş zeybekleri, Kurtuluş Savaşı’nın isimsiz kahramanlarını, yokluk içinde ama gururla dolu olarak aramızdan ayrılanları anıyorum. Bugün 30 Ağustos. Büyük Zafer’in 100. yıldönümü.
1 Eylül’den itibaren de bu bölgedeki kentlerin kasabaların “100. kurtuluş günleri” kutlanacak. Başlarına iğne oyası, göğüslerine fişeklik sarmış efeler, babalarından kalan İstiklal Madalyalarını gururla göğüslerine takmış dedeler, harmandalı oynayan ilkokul çocukları izleyeceğiz bu kentlerin sokaklarında.
1 Eylül’de Uşak’ta başlayacak, Eskişehir, Ödemiş, Kula, Alaşehir, Salihli, Akhisar, Kuşadası, Balıkesir, Aydın, İzmir diye devam edip gidecek.
Eylül ayı takvimini önünüze alırsanız nasıl bir felaketin ve yok oluşun eşiğinden dönmüş olduğumuzu daha iyi görebilirsiniz. Eğer o zafer kazanılmamış olsaydı bu topraklarda neler yaşanacağını tahmin etmek hiç zor değil. Daha önceki yıllarda Girit’te, Balkanlar’da, Trakya’nın büyük bölümünde neler yaşandıysa onlar olacaktı: Etnik temizlik, zorunlu göç, göç yollarında katledilen on binlerce sivil!
Etnik temizlikten kurtulmayı başaranlar ise Yozgat, Ankara, Kayseri, Konya arasına sıkışmış küçük bir toprak parçasında denize hasret yaşıyor olacaktık. O zaman Ege yollarında giderken araya karışan radyo istasyonlarındaki Yunan müziği de “cızırtılı”  olmayacaktı. Yayın buralardan yapılacaktı çünkü.
Bugün sahillerde güneşlenirken yok olup gitmenin eşiğinden nasıl olup da dönebildiğimizi tekrar düşünmenin zamanı.  Ve böyle bir günde bir dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı gibi bir göreve de getirilmiş şuursuz bir zavallının sözlerini okudum gazetelerde.
Eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman “şehirlerin kurtuluş yıldönümlerinin kutlanmasına karşıyım” diyor.
“Fetih günleri kutlanır” diye ekliyor. Kurtuluş Savaşı’nı bile yok sayıyor. Bakın neler söylüyor:
“İstanbul’un kurtuluşu 6 Ekim, kim demiş? İzmir’in kurtuluşu 9 Eylül, kim demiş? Ne münasebet. Cihan harbi bitti, müstevliler alacaklarının birkaç kat mislini aldı ve öyle gittiler, çekildiler. Kurşun sıkmadık ki. 2 Mart’ta da aynı şey var. Ruslar çekildi gitti. Çarpışmadık, dövüşmedik, vuruşmadık. Tarihi doğru dürüst niye bilmiyoruz? Övünecek büyük bir tarihimiz varken kölelikten kurtulduğumuz tarihe niye bayram diyeceğiz. Fethettiğimiz tarihe diyeceğiz.”
Rize’nin fethinin 561’inci yılı dolayısıyla Valilik, Belediye ve Rize Dernekler ve Vakıflar Birliği Vakfı (RİDEVA) tarafından bir dizi etkinlik gerçekleştirildi.
Kent merkezinde Trabzon Büyükşehir Belediyesi mehteran takımının gösterisinin ardından 150 metrelik Türk bayrağı ile kortej yürüyüşü gerçekleştirildi. Vali Kemal Çeber, AK Parti Milletvekili Osman Aşkın Bak, Belediye Başkanı Rahmi Metin, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi (RTEÜ) Rektörü Yusuf Yılmaz, RİDEVA Başkanı Recep Albayrak ve vatandaşların katıldığı yürüyüş 15 Temmuz Demokrasi ve Cumhuriyet Meydanı’nda başladı. Mehteran takımı eşliğinde 150 metrelik bayrakla yapılan yaklaşık 1 kilometrelik yürüyüş İsmail Kahraman Kültür Merkezi’nde sona erdi.
Kültür merkezinde TBMM Eski Başkanı İsmail Kahraman’ın da katılımıyla ‘Rize’de tarihi bir an, Fatih Sultan Mehmed Han’ vecizesiyle etkinlik gerçekleştirildi.
“Fetihler kutlanır”
Programda konuşan TBMM eski Başkanı İsmail Kahraman, “Şehirlerin kurtuluş yıldönümleri kutlanıyor. Kesinlikle karşıyım. 2 Mart’ta Rize kurtulmuş, kim diyor? Yok Erzurum şu Mart’ta. Şehirlerin düşman işgalinden kurtuluşu dolayısıyla kutlama yapılmaz. ‘Ben esirdim, esaretim bitti, ben köleydim’ diye ikrarda bulunulmaz. Bu küçüklük kompleksi verir, bu yanlıştır, böyle şey olmaz. Fetihler kutlanır. Tarihi zengin ve engin bir milletiz biz. Biz köklü bir devletiz. Zaferlerle dolu bizim tarihimiz. İstanbul’un kurtuluşu 6 Ekim, kim demiş? İzmir’in kurtuluşu 9 Eylül, kim demiş? Ne münasebet. Cihan harbi bitti, müstevliler alacaklarının birkaç kat mislini aldı ve öyle gittiler, çekildiler. Kurşun sıkmadık ki. 2 Mart’ta da aynı şey var. Ruslar çekildi gitti. Çarpışmadık, dövüşmedik, vuruşmadık. Tarihi doğru dürüst niye bilmiyoruz? Övünecek büyük bir tarihimiz varken kölelikten kurtulduğumuz tarihe niye bayram diyeceğiz.
Fethettiğimiz tarihe diyeceğiz” dedi. (DHA)”
Utanmasa Fesli Kadir gibi “Yunan kazansaydı keşke” diye devam edecek sanki.
Tarihi kendine göre yeniden yazıyor. İstanbul, İzmir hiç işgal edilmemiş gibi. Kurşun atılmadıysa Kurtuluş Savaşı şehitleri ve gazileri de yok demektir. Ege’nin köylerinde, kasabalarında camilerde topluca yakılan, tecavüz edilip öldürülenler de hiç yaşamadılar anlamına geliyor bu sanırım.
Niyeti belli aslında.
Kurtuluş Savaşı yoksa, “müstevliler kurşun atmadan alacaklarını alıp, çekip gittilerse” Cumhuriyet’in kurucu kahramanları da yok demektir.
“Müstevlilerin alacaklarını alıp çekip gittiler” dediği de herhalde hilafetin kaldırılıp, Osmanlı Devleti’nin yerine Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması olmalı.
Dürrizade’nin cüppesinden çıktıkları için de böyle konuşmalarına aslında hiç şaşırmamalıyız. Kim bilir belki de Fesli Kadir, İsmail Kahraman gibi tiplere içlerindekini açıkça ortaya koydukları için teşekkür bile etmeliyiz.
Türkiye’nin siyasal İslamcılarının tıyneti tam olarak işte budur.
This entry was posted in SİYASAL İSLAM, YOBAZLIK - GERİCİLİK, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *