Bugün aslında dündür: ABD’nin Yunanistan’ı rızaya dayalı işgali
Cem Gürdeniz – 15 Mayıs 2022
10 Mayıs 2022 tarihinde Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias, ABD’nin Dedeağaç’taki yığınaklanması ve Karşılıklı Savunma İş Birliği Anlaşmasının ikinci protokolünün imzalanması ile Dedeağaç’ta kurulan LNG depolama ve gazlaştırma istasyonuyla ile ilgili şunları söyledi:
“Ülkenin çıkarına olduğuna inandığımız için anlaşmayı değiştirmeyi ve uzatmayı seçtik. Ulusal çıkarlar için güvenli bir konumdaymış gibi davranmadık. Bölgede ve Trakya’da bir NATO askeri varlığı istedik…Bu anlaşma kendimizi güvende hissetmek için bir araçtır… Anlaşmanın 10 yıl uzatılmasını görüştük. Önemli bir nokta Dedeağaç meselesiydi. ABD askeri varlığını burada istiyoruz. Dedeağaç limanının ticari olmasını istemiyoruz…Bunu Trakya için en büyük endişe olarak değerlendiriyoruz. Bölgenin tarihi, bir enerji merkezinin oluşturulmasıyla değişti. Jeopolitik olarak, Ukrayna’daki kriz ne yaptığımızı doğruladı.”
Bu açıklamalardan kısa süre sonra da medyada Amerikan F 35 uçaklarının Girit Suda üssünde konuşlanma kararı alındığına yönelik haberler yer aldı. Dendias, 5 gün daha beklese ve bu açıklamalarını 15 Mayıs günü yapmış olsaydı İzmir işgalinin tam 103. Yıldönümüne denk getirirdi. Biraz acele etmiş. Türk düşmanları çok üzülmüştür.
YUNAN HALKI ARTIK KÖLEDİR
Dendias’ın konuşmasında Ukrayna’yı örnek vermesi aslında Türkiye için Yunanistan isimli vekil devletin yönetimine ABD boyunduruğundaki köle bir devlet olarak neler söylettirildiğinin ipuçlarını veriyor. Kimsenin şüphesi olmasın, nasıl ki Ukrayna komedyen Zelenskiy liderliğinde, Polonya, Yunanistan ve Romanya üzerinden- özellikle European Defender Tatbikatı bahanesi ile- ağır şekilde silahlandırılıp bugün Rus ordusuna ciddi kan kaybı yaratacak ve enerjisini örseleyecek duruma getirilmişse benzeri Yunanistan üzerinden zamanı geldiğinde Türkiye’ye karşı uygulanacaktır.
UKRAYNA’DA NE OLDU?
Önce batının ve NATO’nun emperyalist yayılmacılığını perdeleyen sözde barışçı, insan hakları ve “Rules Based Order” soslu propaganda ve algı operasyonları altında Ukrayna’da fiilen üslenme, ağır silahlarla yığınaklanma, hibrid savaş, özel kuvvetler ve istihbarat operasyonları ile harekat ortamını şekillendirme sonucu karşı cepheyi kuşatma ve sıkıştırma (Donbas’ta Rusçanın yasaklanması ve 14,000 Rus asıllı Ukraynalının öldürülmesi, ekonomik yaptırım ve ambargolar, Rusya’nın şeytanlanlaştırılması vb.) uygulandı. Bir yandan da bağımsız bir devlet olarak Ukrayna’nın, Rusya’nın jeopolitik güvenliği aleyhine NATO zirveleri başta olmak üzere “AB ve NATO üyesi olmalıdır” tezi baskı ile savunularak Rusya’nın jeopolitik bu kuşatmaya rıza göstermesi için her türlü yöntem kullanıldı. Rusya’nın resmi ve gayri resmi hiçbir deklarasyonu ile önleyici askeri caydırma tedbirlerinin hiç biri ciddiye alınmadı. Diğer bir deyişle NATO ve ABD, Rusya’nın son çare olarak askerî harekât ile jeopolitik manevra yapmasını adeta teşvik etti. Ukrayna halkı kolayca harcanabilir piyon olarak yoğun medya operasyonu ve algı bombardımanı altında öne sürüldü ve tek bir Amerikalı veya İngiliz asker kanı dökülmeden ucuz Ukraynalı ve serbest piyasa malı lejyoner ve neonazi kanı üzerinden uzun soluklu yeni bir jeopolitik kanser alanı yaratıldı.
ÇİN’İ KUŞATMAK HEDEFTİR
Bu süreçte jeopolitik hedef, Rusya’nın gelecekteki küresel bir çatışma ve nihai hesaplaşmada Çin’e yardım edemeyecek kadar zayıflatılması, oyalanması ve örselenmesidir. Son tahlilde Rusya’da Batı yanlısı bir rejimin iktidara getirilerek neoliberal batı ekonomilerinin ve NATO jeopolitiğinin emrine verilmesi Romanov iktidarının devrildiği 1917’den bu yana batının hedefidir.
FİNLANDİYA VE İSVEÇ’İN NATO ÜYELİĞİ
İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğinin pişirilmesi Arktik’te makas açan ve NATO ile stratejik uçurum yaratan Rusya’ya dur denmesine katkı sağlamak içindir. Beyaz Zambaklar Ülkesi Finlandiya ve tarafsız statüdeki İsveç yeni konumları ile artık coğrafyalarını Arktik’te Rusya’nın kuşatılması emrine vermişlerdir. Yazılarımda başından bu yana savunduğum üzere her iki yeni üye, Avrasya Adasının batı Avrupa yarımadası ile Arktik Okyanusunun Rus ve Çin etki alanından tamamen koparılarak ABD ve İngiliz Adalarının ayrılmaz parçaları haline dönüştürülmesine hizmet edecektir.
JEOPOLİTİK ÇEVRELEMEDE NATO GEÇ KALDI
Bu denklemde batının tüm çabalarına rağmen uzun dönemde Avrasya karşısında kazanması imkânsıza yakındır. Zaten amaç kazanmak değil, değişimi geciktirmek ve hem Rusya hem Çin’i yeni kurulacak dünya düzenine zayıf bir şekilde yani topal ördek olarak sokmaktır. Ancak ABD ve AB’nin kendisi daha şimdiden topal ördek konumundadır. Zira enerji kaynakları ve ham madde Avrasya’da. Seçilmiş teknolojik alanlarda batıya yetişmekte olan firmalar Avrasya’da. Deniz ticaret yoğunluğu ve stoklama Avrasya’da. Gıda Avrasya’da. Nüfus Avrasya’da. Güvenlik devletleri Avrasya’da. Seçilmiş silah alanlarında nicelik ve nitelik üstünlüğü Avrasya’dadır. Batının avantajları ise, seçilmiş teknik alanlarda ekonomik güç yaratma yeteneği; finansal üstünlük, baskın medya ve film sinema tekeli üzerinden algı yaratma yeteneği; dolar basma özgürlüğü üzerinden yandaş ve lejyoner toplama; yumuşak güç üstünlüğünü devam ettirme; son 70 yılda oluşan istihbarat ve Amerikan kuklası operasyonel batı istihbarat çevrimleri ile Soros benzeri STK’lar üzerinden hibrid savaş ve false flag operasyon yürütme yeteneğidir. Batı elinde kalan bu kozları son raddeye karşı kullanmak üzere her şeyi yapıyor. Yapmaya devam edecektir. İşte bu süreçte Ukrayna halkı ve liderleri gibi yeni gönüllü piyonlara ihtiyaç vardır. Polonya, Romanya, Yunanistan ve Bulgaristan bu süreçte gönüllü piyonlar olarak öne çıkıyor.
BU SÜREÇTE EN KRİTİK ÜLKE TÜRKİYE
Rusya’nın nefes borusu bu coğrafyadan geçiyor. Ancak ne ABD ne NATO Türkiye’den Rusya karşıtlığında emin değil. Olması da mümkün değil. Zira Türkiye Atlantik jeopolitiğine ait değil. Onunla doğmamış. Sonradan eklenmiş. Besleme, zoraki evlatlık, bir köle konumunda. Asya’nın steplerinden 1000 yıl önce Akdeniz kıyılarına giren bu kavmi Avrupa asla kendinden kabul etmedi. 1830’da Yunanistan’ı bu kavmin batıya genişlemesine karşı tampon ve vekil devlet olarak kurdu. Şimdi aynı tampon devleti Rusya, Çin ve Türkiye’ye karşı aynı sefer görev emri ile donatıyor. 200 yıl önce Türklerin karşısında Fransa, İngiltere ve Romanov’ların Batı Yanlısı Rusya’sı vardı. Bugün NATO ve AB var. O zaman Avrupa ile batıya yaklaşmış Türkler arasında mendirek bir devlete ihtiyaç vardı. Yunanistan kuruldu. Bugün Avrasya ve Arktik coğrafyasındaki Rusya ile Batı arasında tampon devletlere ihtiyaç var. NATO genişletilmesiyle yeni mendirekler kuruluyor. Balkanlar, Karadeniz, Ege ve Akdeniz’de yeni planlar devreye sokuluyor.
AMAÇ: TÜRK YUNAN DÜŞMANLIĞINI KALICI KILMAK
Yunanistan ile Türkiye arasındaki jeopolitik sürtünme alanları kullanılarak ABD, Türk Yunan düşmanlığı körüklüyor. ABD’nin Dedeağaç ve Girit’e bu denli yığınak yapmasının esas nedeni Yunanistan’a Türkiye’ye karşı ağabeylik yapıp, rızaya dayalı işgale ikna edip Ege ve Balkanlarda kendisine yeni bir kale elde etmektir. ABD bu yığınakla Rusya’yı ve gelecekte Bir Kuşak Bir Yol projesini hedef alarak Çin’i; olası bir Türk-Yunan krizinde Türk ordusuna karşı caydırıcı güç olmayı amaçlayarak da Türkiye’yi tehdit ediyor. Yunanistan’ı Türk tehdidine karşı koruma bahanesi ile Yunan yarımadasında muazzam bir askeri yığınaklanma yapılıyor. Bu malzeme ve yığınak ayrıca Ukrayna veya gelecekte Balkan ve Avrupa coğrafyasında Rusya’ya karşı yeni kanser alanlarında kullanılmak üzere el altında tutuluyor.
AMERİKAN CEPHESİ KULLANIMA HAZIR
Diğer yandan Türk Yunan krizi çıktığı anda bu malzemelerin üzerindeki USAF, US Army veya US Navy mülkiyet damgaları dakikalar içinde ABD Yunan Savunma İşbirliği Anlaşması usulleri içinde Yunan mülkiyetine geçirilebilir. Ya da ucuza Atina’ya kiralanabilir (Aynen geçen hafta ABD kongresinin Ukrayna’ya askeri malzeme kiralanmasına onay vermesi gibi.) Bu süreç içinde Mitsotakis ve Dendias gibi Amerika’nın yerli ve milli elçileri Türkiye’yi Ege ve Akdeniz’de ve hatta Gümülcine’de kışkırtma tonunu ve temposunu artırabilecektir. Amerikan finans çevreleri ve Atlantik takipçileri Türk ekonomisini her geçen gün ekonomik ve finansal zorluklarla karşılaşan mevcut iktidarı sıkıştırmak için baskı altına alabilecek ve Türkiye aynen Rusya’da yaşandığı üzere Ege ve Akdeniz’deki hayati çıkarlarını korumak için müdahaleye zorlanabilecek ya da 2023 seçimlerinde tamamen batı kölesi bir iktidar dizayn edilerek Türkiye Atlantik rotasına sokulabilecektir.
EMPERYALİZMİN JEOPOLİTİK HEDEFLERİ DEĞİŞMEZ
Atlantik durum değerlendirmesine göre Türkiye ekonomik ya da askeri kan kaybı ve içimizdeki Atlantikçilerin baskısı sonucu jeopolitik çıkar alanlarından vaz geçirilecek. Yani, KKTC’den çekilecek, Mavi Vatan sınırlarından vaz geçecek; güneyinde özerk Kürdistan’a ve deniz çıkışı olan kukla Kürdistan’a izin verecek. Putin karşıtı Navalny’ci yani Batıcı Rusya ile uzlaşırken, Atlantik karşıtı Rusya ile düşmanlaştırılacak. Bu planın bırakalım ip uçlarını açık açık emare ve delilleri ortada. PKK, YPG ve PYD’ye verilen askeri destek; Amerikalı generallerin sırıtarak Kürt teröristlerle poz vermesi; Akdeniz’de Yunan, Kıbrıslı Rum ve İsrail üçlüsünün Amerikan ağabeyliği altında Türkiye karşıtlığında sınır tanımamaya devam etmesi. (5 Mayıs 2022 tarihinde dörtlünün istişare toplantısı yapması), Rusya’nın Suriye’ye hava trafiğine hava sahamızın kapanarak Amerikan ve İsrail Silahlı Kuvvetlerine Suriye’de tehdit oluşturmasının önlenmesi; FETÖ kaçaklarına NATO ülkelerinde kucak ve ocak açılması gibi örnekler ortada.
PENTAGON’UN 10 MİL HAVA SAHASI ŞAŞKINLIĞI
Son olarak Pentagon sözcüsünün Türkiye’nin 30 kez Yunan hava sahasını ihlal etmesini kınaması medyada yer aldı. O kadar iki yüzlü bir politika uyguluyorlar ki bu bile acz içinde olduklarının bir göstergesi. ABD, Türkiye’nin Yunanistan’ın Ege Denizinde akla ziyan 6 mil karasuyuna karşılık 10 millik hava sahasını tanımadığını biliyor. Kendi hava kuvvetleri de aynı şekilde 10 mil hava sahasını tanımıyor ve 6 mil hava sınırına kadar uçaklarını sokuyor. Onlar yapınca sorun yok, ancak Türk Hava Kuvvetleri bu uygulamayı yapınca saldırgan oluyor. Türkiye, Pentagon’un emekli Amiral sözcüsü Kirby tarafından küstahça azarlanıyor. Bu nasıl bir çifte standart uygulamasıdır anlamak zor. Dışişleri neden Amerikan Büyükelçisine bu durumu protesto eden bir nota vermez? Bunu da anlamak zor.
SANKİ 1919 YENİDEN YAŞANIYOR
103 yıl önce bu hafta Osmanlı büyük güçlere teslim olalı 5,5 ay olmuştu. Memleketin her yerinde İngilizlere Mondros Mütarekesi gereği askeri malzemeler, kışlalar, toplar, tüfekler, gemiler ve tersaneler teslim ediliyordu. Halkta bir isyan veya karşı koyma yoktu. İngilizlere teslim olmaya 7. Ordu Komutanı Tümgeneral Mustafa Kemal’den başka isyan eden yoktu. Ne demişti İstanbul’daki Sadrazam İzzet Ahmet Paşa’ya 3 Kasım 1918 günü Adana’dan çektiği telgrafta: ‘’İngiliz İskenderun’a asker çıkarırsa ateş açarım’’. Bu sözü üzerine Vahdettin ve hükümeti ne yaptı? Korkudan derhal 7. Orduyu lağvetti ve Mustafa Kemali İstanbul’a geri çağırdı. Osmanlı idaresi emrindeki uysal ve savaşlar yorgunu halkı uyandıran en büyük etki 15 Mayıs 1919 sabahı İzmir’e çıkan Yunan askeri oldu. Kurt siyasetçi Churchill hatıratında hislerini şöyle ortaya döküyor:
‘’Subaylarımız, ikişer, üçer Küçük Asya’nın her tarafında, Ateşkes çerçevesinde, ordularla, cephane ve silah teslimini gözetiyorlardı…Teslim olmuş Türklerden büyük miktarda tüfek, makinalı tüfek, top, mermi kolaylıkla toplanıyordu. Türkiye yenilgiyi kabul etmiş ve bunu da hak etiğini düşünüyordu: ‘Cezalandırılacaksak, bunu dostumuz İngiltere yapsın’…Fakat bu noktadan sonra, Türk milleti anladı ki ne Britanya ne de General Allenby’e değil, yüzlerce yıldır nefret edip küçümsedikleri, her zaman dövdükleri Yunanistan’a itaat etmek zorundalar. Tamamen kontrolden çıktılar. İngiliz subaylarının önce emirleri dinlenmedi, sonra hakaret edildi ve sonunda hayatlarını kurtarmak veya esaretten kurtulmak için kaçmak zorunda bırakıldılar…Toplanan bu büyük miktarda silah ve cephane bir hafta içinde tekrar İngilizlerden Türklerin kontrolüne geçti. Mustafa Kemal, ‘’Kaderin Adamı’’, İstanbul’daki Türk hükümetine isyan etmiş bir asi olarak, savaşçı bir prensin tüm niteliklerine sahip olduğu gibi, artık iktidara da sahiptir…’’
GURURUNU YUNANA ÇİĞNETMEYEN TÜRK MİLLETİ
Yunanistan özgül ağırlığı ve boyutu ile ters orantılı bir maceraya kendi iradesi ile sürüklenmiş ve sonu hüsran olmuştu. İngiliz hayranı Türk halkı da Yunan üzerine sürülünce yok ve yoksul haliyle bile ‘’Durun Bakalım’’ diyebilmişti. Bugün de Ülkemizde kendi gücüne, bağımsızlık iradesine güvenmeyen, ABD’den daha Amerikancı; NATO’dan daha NATO’cu batı hayranı besleme ve evlatlıklar Yunan üzerimize sürülünce bakalım ne diyecekler!
VENİZELOS’UN BÜYÜK KUMARI
1919 yılında Kendini Pericles zanneden Giritli Başbakan Venizelos sonunun Napolyon gibi olacağını 3 Şubat 1919 günü tahmin edemezdi. O gün Birinci Dünya Savaşını bitiren Paris Barış Konferansında dörtlü konseye (ABD Başkanı Woodrow Wilson, İngiltere Başbakanı Lloyd George, Fransa Başbakanı George Clemenceau, İtalya Başbakanı Emanuele Orlando) birkaç saat süren ve Yunan tezlerini savunan tezini sundu. İstediği Adriyatik’ten neredeyse Batı Anadolu’nun tamamını kapsayan büyük bir coğrafi alanın Yunanistan’a bırakılmasıydı. Böylece sonuçları bugüne kadar uzanan büyük düşmanlığın tohumunu atmıştı. Bu durum İngiliz Başbakanı Lloyd George’un pek hoşuna gitmişti. Savaşın başından bu yana Türklere vurmak için fırsat kollayan ve sürekli yeni tekliflerle gelen Yunana fırsat doğmuştu. Ancak ciddi bir sorun vardı. Gerek Arnavutluk gerekse Anadolu’nun paylaşımında İtalya ile büyük rekabet içindeydiler. İzmir hem Yunanlılara hem İtalyanlara teklif edilmişti. İtalya ile ekonomik ve ulusal güç perspektifinde aynı teraziye bile giremeyecek Yunanistan, şark kurnazlığı içindeydi. Fransa ile İtalya; İngiltere ile ABD arasındaki jeopolitik rekabeti kullanarak büyük bir fırsatı yakalamaya çalışıyordu. Venizelos, jeopolitik kumar masasında Yunan halkının ve Türklerin kaderini değiştirecek zarları atıyordu. Zaten Yunanistan Londra Borsasında kumarla kurulmuş bir devlet idi. Zarlar bir daha atıldı. İtalyanlar, Barış Konferansı devam ederken 28 Mart 1919 günü Antalya’yı işgal edip, kuzeye doğru ilerlemeye başlayınca ABD ve İngiltere Yunanistan’a yeşil ışık yaktı. Sonuç 9 Eylül 1922 yani 100 yıl önce kan ve göz yaşı içinde aşağılanarak Anadolu’dan kovulan Yunan ordusu ve Küçük Asya Faciası.
BUGÜN ASLINDA DÜNDÜR
Bugün de Yunanistan jeopolitik satranç masasında Atlantik borsasının hisse senedine dönüştü. Türkiye, Yunanistan kullanılarak ABD ve AB tarafından terbiye edilmek isteniyor. Aynen Rusya’nın Ukrayna üzerinden terbiye edilmesi gibi. Ancak arada büyük fark vardır. Yunanistan Türk ordusu karşısında 1922 ve 1974’te hükümet ve rejim değişikliklerine neden olacak şekilde çok ağır yenilgiler almıştır. 1996 Kardak Krizi Hükümet krizi ve Genelkurmay Başkanının aşağılayıcı şekilde görevden alınmasıyla sonuçlanmıştır. Türkiye’nin psikolojik özgül ağırlığı çok büyüktür. Güç faktörleri kıyaslanamaz. ABD askeri Yunanistan için ölmez. Ama Türk askeri kendi vatanı ve mavi vatanı için ölür. Ukrayna ve Yunanistan’ın nüfusları kıyaslanamaz. (Yunanistan 9 milyon Ukrayna 45 milyon) Yunanistan genç nüfusunu Türkiye ile çatışmada eritemez. Zira devletleri devam edemez. Bugün Yunanistan Türkiye’nin Ege ve Akdeniz’deki tezlerini kabul etmekten başka seçeneğe sahip değildir. Savaş sadece yıkım ve acı getirir. Hayallerin bile ötesinde jeopolitik hırsın sonu Yunanistan’a kazanç değil yıkım yaratır. Giritli Pericles Venizelos ile Küçük Asya Faciası sonunda idam edilen Başbakan Gounaris’ten ders alın. Yunanistan tarihte İtalya ve Almanya’nın işgaline uğradı. Görünen o ki Yunanistan şimdi de Amerikan işgali altında. Bu işgalin belki hükümet için Türkiye karşıtlığında avantajları olabilir ama jeopolitik perspektifte Yunanistan gelecek yıllarını kaybedecektir. Yunanistan, Türkiye ile barış içinde birlikte yaşamak yerine Amerikan uydusu saldırganlığı tercih etmekle intihar ediyor. Amerikan yığınaklanmasının bir nevi işgal olduğunu görmüyor. ABD’nin askeri varlığı Yunan halkına bir referandumla sorulsaydı eminim ‘Hayır’ çıkardı.”
YUNANİSTAN’A TAVSİYELER
Buradan Yunan halkına tekrar sesleniyorum. Tarihinizi biliniz. Ders çıkarınız. Sizi maceraya sokacak ABD ve AB’nin satranç masasındaki piyonları olmayın. Türklerle Ege ve Doğu Akdeniz’de barış içinde birlikte yaşamanın yollarını arayın. Megali İdea rüyalarına dalmayın. Asla ve asla ABD çıkarları için Türkiye ile denizde ve havada çatışma tuzağına düşmeyin. Sözü yine 1919 yılındaki Churchill’in hatıratına bırakalım: ‘’Yunanlıların Türkleri fethetmesi hiçbir Türkün kabul edebileceği bir kader yazgısı olamazdı… Hayallerle uyutulsa, cinayetlerle lekelense, kötü yönetimle çürüse, uzun yıkıcı savaşlarla, yenilgilerle sarsılsa ve İmparatorluğu parçalansa da Türk hala yaşıyordu.”
Bugüne, 103 yıl sonrasına tercüme edeyim: ‘’ ‘’Yunanlıların Türklere saldırması hiçbir Türkün kabul edebileceği bir kader yazgısı olamazdı… Hayallerle uyutulsa, cinayetlerle lekelense, kötü yönetimle çürüse, yolsuzluk ve usulsüzlüklerle boğuşsa, ekonomisi çökse, uzun yıkıcı kriz ve yenilgilerle sarsılsa da Türk hala yaşıyordu.”
HÜKÜMETİMİZE TAVSİYELER
Türkiye Batı tarafından her alanda kuşatılmaktadır. Rusya ve Ukrayna krizi bu süreci daha da hızlandıracaktır. Hedef, Türkiye’nin kenar kuşakta tutulması ve sabitlenmesi; Coğrafyamızın kendi jeopolitik çıkarlarımız için değil, ABD jeopolitiği için kullanımının devam ettirilmesidir. Buna izin vermeyin. Rusya ile aramızın açılmasına ve düşmanlaştırılmamıza izin vermeyin. Artık kendi coğrafyamızı kendi çıkarlarımız için, Türk dünyası ile bütünleşme için kullanın. Her geçen gün saldırganlaşan NATO’nun Türkiye’yi sadece Avrupa’da değil Asya’da da yeni maceralara sokmasına izin vermeyin. Başta İsveç ve Finlandiya olmak üzere yeni NATO üyelerini 30’lu ittifaka kabul etmek için öne çıkmayın. Güneydoğu, KKTC, Mavi Vatan ve Karadeniz’deki temel Jeopolitik çıkarlarımızı elde etmeden Rogers Planı tuzağına düşmeyin. Türkiye NATO olmadan da muhteşem coğrafyası, genç nüfusu, savunma sanayi ve Asya’da kuracağı geçici iş birlikleri içinde kendini ve geleceğini savunacak durumdadır. Bu yazıyı Profesör Bernard Lewis’in sözü ile bitirelim: “Geleceği görebilmek için tarihi bilmek çok önemli. Birey için hafıza ne ise, bir ulus için de tarih odur. Tarihini çarpıtan bir toplum nörotik bir kişi, tarihini bilmeyen toplum ise, hafızasını kaybetmiş bir insan gibidir.”
(Kitap Önerisi: 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Savaşı Kahramanı Nusrat Mayın Gemisi Komutanı Tophaneli Yüzbaşı Hakkı’nın büyük torunu Kaptan Cihat Gündoğdu tarafından yazılan 2022 – Kaşgar Yayınevi Basımı “Çanakkale Kahramanı Nusrat” kitabı tavsiye olunur.)