Mine G. Kırıkkanat – 02 Ocak 2022 Pazar
kirikkanat@mgkmedya.com
Yeşilçam iktidarı istiyoruz!
Takvimler 60’lardan 70’lere, Türk sineması on beş günde çekilen Yeşilçam filmleriyle dünya rekoruna koşuyordu. “Kitch” lafını henüz bilmiyorduk ama hazan ve hüzünde uzmanlaşan yerli sinemamızın altın çağlarıydı.
Çarşamba günleri Berin (Gencer) Teyzem telefon eder, annemi “Şan sinemasında bir film varmış, bir ağlatıyormuş, bir ağlatıyormuş” diye matineye razı ederdi. Bir mendil yetmeyeceğinden, epeyce tedarikli giderlerdi.
Dönüşleri görülmeye değerdi. Burunlar patlıcan gibi, gözler kıpkırmızı ama ağızları kulaklarında, birbirlerine “Oh ne güzel ağladık, aman ne güzel ağladık !” diye veda ederlerdi.
“Erkek” babalar ve biz ukala çocuklar, onların sulugöz seyirciliğiyle çok dalga geçerdik ama, bilirdik ki gitsek, Yeşilçam sineması bizi de ağlatır…
Türk sineması, artık iyi filmler üretiyor. Gerçek bir sinema sanatı var.
Ama ne gariptir ki zamana dayanıklı olmadığını düşündüğümüz saçma sapan filmler de tedavülden kalkmadı. Hatta olmayan bir değeri, zamanla kazandılar. “Kitch”likleri rağbete bindi. Abuklukları, gençleri yine katıla katıla güldürüyor, dün katıla katıla güldürdüklerini de bugün “yitik bir cennetin” nostaljisiyle gülümsetiyor. Hâlâ ağlattıkları bile var…
GÖLGESİZ GERÇEKLERİN KONFORU
Nedir bu eski filmlerin büyüsü, Yeşilçam’ın dandik klişeleri nereden yakalamıştı bizi de kopamıyoruz bir türlü?
Çünkü “konfor”luydu bu sinema. Herkes ve her şey yerli yerinde, olması gereken olurdu. İyiler iyi, kötüler kötüydüler. Hiçbir karakter gölgeli değildi, ışık ve karanlık karışmaz, rol çalamazdı birbirlerinden. Hatta oyuncular bile kalıbından çıkmaz, kötü adam bellenen iyi adamı, iyi adam bellenen kötü adamı oynamazdı, bir filmden diğerine.
“Kötücü” aktörü görünce beyazperdede, bilirdiniz ki kötülük yapacaktır. Komik komiklik, fettan fettanlık. Hapse düşse de jön prömiye, mutlaka iftiraya uğramış ve elbette hapisten çıkacak, adalet yerini bulacaktır. Zaten komiser dediğin babacan, yargıçlar saygın ve adildirler, polis görününce seyirci bir “Oh!” çeker: Kötülerin sonu gelmiş, iyilerin intikamı alınacaktır…
1970’ten sonra Türk sineması, “gerçekçi” olmaya başladı. Ve iyiler kötülerden ya da tersi, rol çaldılar, tıpkı hayattaki gibi. Polislerin haydut, haydutların polisleştiğini, adaletin her zaman yerini bulmadığını, sözün namus olmadığını öylesine birlikte ve yoğun yaşadık ki Türk sineması da “bu filmi” tersine çeviremedi.
BARIŞAMAYACAK KADAR KAVGALIYIZ
Öylesine çok yalanı gerçek diye seyrettik, öyle çok madrabazı baş tacı ettik, öyle çok eğriyi doğru diye yuttuk ki o zaman, bu zamandır…
Somut sanal birbirine karıştı, artık hayatımız sinema.
Tüm cetvellerimizi kırdılar, ölçütlerimizi yıktılar. Hepimizin üstünde birleştiği değerler; Atatürk’ün aziz hatırasından, Cumhuriyet yurttaşlığından, kadın haklarından bile nifak odakları ürettiler.
Muhalefet dahi yurttaş hakkını değil, kul hakkını savunmaya soyundu. Böldüler halkımızı, parçaladılar temel direklerimizi. Artık onlar ve biz varız, hiçbir ulusal payanda altında buluşamayacak kadar kavgalıyız!
Uygarlık tarihinde tartışma özgürlüğü ve eleştiri hakkı, demokrasinin temeli olmuştur.
Uygarlık dışına düşürdüler bu güzelim ülkeyi. Rol kesmekte Yeşilçam’ı sollayan takıyyeciler; sultanlığı başkanlık, teokrasiyi demokrasi, hırsızı ev sahibi diye yutturuyorlar iktidar sinemasında, tüm Türkiye seyirci.
İşte bu yüzden özlüyoruz, herkesin ve her şeyin yerli yerinde, olması gerekenin olduğu eski Yeşilçam filmlerini.