“Reset” sözcüğü artık gündelik yaşamımıza girdi. Ne zaman dijital aletlerimiz aksasa, teknolojiden hiç anlamayanımız bile, ilk iş “reset atıyor”. Reset tuşu mekanizmayı baştan kuruyor, bozduğumuz ayarları sıfırlıyor, ilk düzenine döndürüyor; tabii, daha temel bir arıza söz konusu değilse. [Barış Zeren / Odatv.com]
Osman Başıbüyük, Sun savunma Net, 22 Aralık 2021/Bangkok
The Great Reset Türkiye’den Başladı
İlk Sıfırlanacak Devlet Türkiye Olacak
Ekonomik krizin taşları nasıl döşendi?
Son bir ay içerisinde dolar kuru 11,5 TL’den 18 TL’lere kadar çıktı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dövize endeksli mevduat uygulamasını açıklamasıyla 12,5 TL’lere kadar geriledi. Bu dehşet verici dalgalanmadan birileri çok büyük paralar kazanırken birileri de çok fena tokatlandı. Neler olduğunu çözemezsek gelmekte olan trenin altında hep birlikte kalacağız.
Bugün yaşadığımız ekonomik krizin temelleri 2001 yılında ülkeye gelen “büyük kurtarıcı” Kemal Derviş tarafından atıldı! 2001 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakanı Bülent Ecevit arasında geçen bir tartışmada Anayasa kitapçığının fırlatılması kapıda bekleyen ekonomik krizi açığa çıkarmıştı. Moratoryum ilan etmemek ve çöküşü durdurmak için Türkiye’nin acil dolar bulması gerekiyordu.
Vatansız Para (Küresel Sermaye), imdadımıza yetişti!!! Adamı Kemal Derviş’i Dünya Bankası’ndan alıp Türkiye’ye gönderdi. Kemal Derviş, koltuğunun altında 15 yasayla gelmişti. Önce batık özel bankaların borcunu hazineye yükledi, sonra Uluslararası Tahkim, Merkez Bankası, Bankacılık, Telekom, Şeker ve Tütün Yasası gibi birçok yasayı kanunlaştırdı. Bu tedbirler sayesinde para muslukları açılmıştı. Türkiye’ye dolar gelmeye başladı. Tabi bu arada Hükümet de değişti. Yeni dönem ve yeni uygulamalar her seferinde yeni bir hükümet ve yeni yüzler ile yürütülür. Artık AKP Hükümeti iktidardaydı.
Yaşanan ekonomik krizler sonrası Vatansız Para tarafından ülkelere dayatılan kurtuluş reçeteleri her seferinde bir sonraki krizin yolunu hazırlar. Bu arada kriz sonrası akıtılan sıcak para ile yapılan yeni yatırımlar, ülkede belirli bir süre rahatlık yaratır, ekonomi canlanır, insanlar rahatlar, iş kurmaya başlarlar. Bu bir çeşit ülkeyi nadasa bırakma dönemidir. İneğin sağılacak sütü biriktirmesi gerekir. Bu süre Türkiye için 20 sene gibi gözüküyor. 2001’den bu yana 20 sene geçti, şimdi hasat zamanı, mahsulü toplayacaklar, paramızı pul haline getirdiler şimdi kıymetli paralarıyla mallarımıza ucuza çökecekler.
Kemal Derviş, Türkiye’ye gelirken yanında McKinsey Uluslararası Danışmanlık Şirketini getirmişti. McKinsey, bir süre sonra iktidarı devralan AKP Hükümetinin sağ kolu oldu. Artık AKP Hükümeti konu mankeniydi, McKinsey’in tavsiye ettiği politikaları izleyerek bugün yaşadığımız ekonomik krizin taşlarını döşemeye başladı.
Vatansız Para’nın amacı, devleti tamamen ekonominin dışına atmaktır. Vatansız Para, devlet gibi kolektif bir güç olmadan, tek başına vatandaş ile karşı karşıya kalmak ister. Bu dönemde Devlet, yapılan özelleştirmelerle halkın kontrolünü ve menfaatini sağlayan kilit sektörlerden çıkartıldı. Elektrik üretiminden petrokimya sanayine kadar bir dizi Kamu İktisadi Teşekkülü (KİT) sattırılarak devlet oyun dışına itildi. En büyük operasyon tarıma geldi. 2006 yılında çıkartılan Tohum Yasası ve diğer uygulamalarla köylünün üretimi küresel firmaların kontrolündeki, dolar ile ithal edilen tohum, gübre ve ilaç gibi dış girdilere mahkûm edildi. Böylece millet, kursağından yakalanmış oldu. Arkasından operasyon devletin döviz rezervlerine geldi. Ülke, döviz kıtlığı çekmeye başlamıştı.
McKinsey’in aklına ülkeye döviz çekmek için çok iyi bir fikir gelmişti! Köprü, tünel gibi mega projeler yapılacaktı. Üstelik bu projeleri devlet değil yabancı yatırımcı finanse edecekti. Güya devletin cebinden tek kuruş çıkmayacaktı. İnşaat için ülkeye sokulan para geçici bir döviz rahatlığı sağlıyordu ama üst akıl bu projelerin geri ödemesini döviz üzerinden devlet garantisine bağlamıştı. Bir müddet sonra Avrasya Tünelinden, Şehir Hastanelerine kadar bütün Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) projeleri, ekonomiden döviz çekmeye başladı. Ülkeye döviz soksun diye düşünülen projeler, döviz yiyen canavara dönüşmüştü. John Perkins’in “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları” isimli kitabında yazdıkları gerçekleşiyordu. Ülke, döviz getirmek yerine, ekonomiden döviz çeken projelerle tuzağa düşürülmüştü.
Devletin bu tuzağı görmemesini sağlayan unsurlardan bir tanesi, AKP’li yandaşların bu ihalelerden aldığı komisyon ve bu komisyon ile siyasetin finanse edilmesiydi. Ama göz boyamanın büyüğü inanç üzerinden yapıldı. AKP muhafazakâr bir partiydi. Türkiye, Müslüman ülkelerin lideri olacaktı. Bu masala büyük halk kitleleri inandırıldı. Bu ekonomik tezgâhı görüp, devleti uyandırabilecek kesim ise “laikçi” olmakla suçlanıp Vatansız Para tarafından kurgulanan kumpaslarla tasfiye edildi. Artık Uluslararası Para Fonu (IMF)’nun da adı ekonomide geçmiyordu. McKinsey onun yerini alarak gerekli maskelemeyi yapmıştı. Böylece insanlar, bağımsız ve milli bir ekonomi politikası izlendiğine inandırıldı.
Kaynak: Youtube Ekran Görüntüsü
Orta direği tokatladılar
Bir süre sonra sömürü maksadıyla kurulan tezgâh ürün vermeye başladı. Ekonomi ciddi kriz sinyalleri veriyordu. Dış ticaret sürekli açık veriyor, döviz sürekli artıyordu. 128 milyar dolar döviz rezervini tüketmek gidişatı durdurmaya yetmemişti. Dövizin yükselişi, enflasyonun yükselişiyle paralel hareket ederek vatandaşı da dolar almaya yönlendiriyordu. Bu sarmalı yavaşlatmak için ülkeden döviz çıkışını durdurmak gerekiyordu. Bulunan yöntem, faiz indirimiydi. Eylül ayından itibaren Merkez Bankası emirle faiz indirmeye başladı. Amaç, Türk Lirasının değerini düşürerek ithalatı kısmak ve ihracatı artırmaktı. Böylece istihdam da yaratılmış olacaktı. Buna, önce Çin modeli dediler. Baktılar, Çin ile Türkiye’nin yapısal durumu arasında dağlar kadar fark var sonra ismi “Türkiye Modeli”ne değiştirdiler.
Yeni isim üretmek ekonomik krize çare olmuyordu. Faizlerin düşürülmesi TL’deki bütün tasarrufları dolara yönlendirince yeni bulunan Türkiye Modeli 10 gün içinde işe yaramaz hale geldi. Vatansız Para’nın 20 senede döşediği ekonomik krizin taşlarını isim değişikliğiyle aşmak, bir ayda söküp atmak mümkün değildi. Ekonomik kriz, ancak üretim artışı ile aşılabilirdi o da ancak 10 yılda olurdu. Artık uluslararası finans kuruluşları da Türkiye’ye borç vermiyordu. Geriye son çare manevrası kalmıştı. Tek kaynak olarak kalan, önemli kısmı yastık altında olan vatandaşın 260 milyar dolar civarındaki parası ekonomiye kazandırılmalıydı. AKP bir yöntem bulup ömrünü uzatmak için son kalan paramızı devreye sokmalıydı.
Erdoğan’ın ekonomi kurmayları “Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat” ürünü üzerinde çalışırken, birileri operasyona başladı. Dolar dört gün içinde her gün 1 TL artarak 18 TL’lere ulaştı? Arkasından Erdoğan’ın bulduğu muhteşem çözümü açıkladığı gece birdenbire 12,5 TL’lere çakıldı. Bir gecede kaynağı belli olmayan 1 milyar dolar satılmıştı. Vatansız Para’nın istihbarat ağı CIA ve MOSSAD’ı cebinden çıkartır. Erdoğan’ın planını eniştesi duymadan onlar duymuştur. Daha da ötesi, tuzağı kurgulayan ile hükümete tavsiyede bulunan aynı akıl olunca bu açmazdan kurtulmak mümkün olmaz.
Bir hafta öncesinde operasyon ile paniğe sevk edilen vatandaş bankalara, döviz bürolarına ve kuyumculara koşmuştu. Vatansız Para, bir gecede insanımızı ciddi miktarda tokatladı. Tokatlananlar sıradan halk değil, orta direkti. Zaten dar gelirli, asgari ücretli halkın altın-döviz alacak parası yoktu. Ekonomiyi ayakta tutan yatırım yapma gücü olan orta direk tokatlandı. Ülke olarak kaybımız büyük. Kayıp daha da büyüyecek. Çünkü Erdoğan’a “Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat” sistemi aklını verenler, vatandaşın dolarını serbest piyasada bozdurduktan sonra TL olarak mevduata yatırmasını planlamışlar. Yani piyasaya 18 TL’den sürdükleri doları, düşük fiyattan yine kendileri toplayacaklar.
Şu an Erdoğan son kozunu oynuyor. Vatandaşın bu sisteme güvenip yatırdığı para ile orantılı olarak döviz kontrol altında tutulabilecek. Kovanın dibi delik ise su tutmaz. Vatandaşın parası harcanıp bittiğinde yani orta direk eridiğinde işte asıl ekonomik kriz o zaman başlayacak. Bu sürenin ne kadar olacağını bilmiyorum. Ancak gözüken, 2023 yılını bulamayacağız. 2022 yılı çok ağır geçecek.
Neler olacağını tahmin etmeye çalışalım
Neler olacağını tahmin etmek çok da zor değil, önümüzde yaşanmış örnekler var. Bu örnekleri tekrar başımıza gelsin diye değil, yine yaşamayalım diye yazıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde çok defa ağır ekonomik buhranlar geçirdi. Bunlardan en önemlisi, 1958 yılında, Başbakan Adnan Menderes ile Demokrat Parti iktidarında yaşandı. Devlet dış borçlarını ödeyemediği için moratoryum ilan etmişti. Ekonomik buhran kaynaklı halk hareketleri, 27 Mayıs 1960 darbesini getirdi. Yine ekonomik kaynaklı benzer bir darbe 12 Mart 1971’de yaşandı. 12 Eylül 1980 darbesi de farlı değildi. Krizi atlatmak moratoryumdan kurtulmak için Vatansız Para’nın dayattığı 24 Ocak kararları, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel tarafından imzalanmış ama bir türlü uygulanamıyordu. Uygulanması için darbe, sıkıyönetim ve sonrasında olağanüstü hal (OHAL) gerekiyordu. Darbe sonrası 24 Ocak kararlarının uygulanmasını 1971-73 yılları arasında Dünya Bankası’nda görev yaparak tornadan geçirilen Turgut Özal’a yaptırdılar.
Fotoğraf: RSS
Ağır ekonomik buhranlar halkı tepki vermeye zorlar ve sokağa döker. Çok partili demokratik sistemde partiler birbirinin rakibi, hatta düşmanıdır. Bu ekonomik oyunda, iktidar partisi boğazına kadar yolsuzluğa ve hukuksuzluğa batar. İktidardan düşerse kaybedilen sadece iktidar olmayacaktır.
Muhalefetin yarattığı yargılama korkusu, ülkeyi yönetenleri, Vatansız Para’nın dayatmalarına daha kolay boyun eğdirir. Sert siyasi çekişme, seçmen kitlelerini kutuplaştırır ve zamanla düşman kardeşler haline getirir. Ekonomik sıkıntılar ile bunalan halkın öfkesi, “karşı taraf” olarak gördüğü diğer partili vatandaşlara yönelir. Herkes düşman gördüğü tarafa saldırmaya başlar.
Saldırı önce medya, sosyal medya ve sonrasında sokağa taşınır. Hiç kimse farkında değildir ama kardeşler birbirine saldırırken asıl saldırı altında olan, asıl saldırdıkları Vatansız Para karşısında tek güvenceleri olan kendi devletleridir. Bu sürecin ağır yaşandığı dönemlerde ülke iç savaşın eşiğine gelir.
Ordunun sokağa müdahale etmesi kaçınılmazdır. Ordu bölünmedikten sonra devlet bölünmeyecektir. Ama hasar çok büyük olur. Bu arada Vatansız Para, darbeyi yapacak generallere göz kırpar. Para verecektir. Darbe ile sokağı kontrol altına alıp kanı durdurarak bölünmeyi önleme aynı zamanda gelen parayla ülke ekonomisini rahatlatma fikri generallerin Vatansız Para’nın dayatmalarına fit olmasını sağlar.
Bugün Türkiye hızla aynı tuzağa doğru sürükleniyor. Vatansız Para, sokağın gücünü devletlere kaşı kullanmayı planlıyor. 2022 yılının ilk aylarında sokak hareketlerini görmeye başlayacağız. Japon Bankası Nomura’nın yayınladığı Türkiye raporunda, iktidarın beş aşamalı planında öngörülen OHAL tahmini, bazı yabancı yatırımcıların bu süreci okuduğunu gösteriyor. Vatansız Para ise bu süreci okumuyor, planlıyor.
Kutuplaşmayı artıracak söylemlerden kaçınmak gerekir
Durup dururken ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Helalleşeceğiz dostlarım, helalleşeceğiz” demesi boşuna değil. 28 Şubatçıların açtığı yaraları kapatıp, helalleşecekmişiz! İkna odalarına sokulan başı kapalı kızlarımızla helalleşecekmişiz! Roboski ile helalleşecekmişiz! Sivas, Kahramanmaraş mağdurları ile helalleşecekmişiz! Diyarbakır hapishanesi mahkumları ile helalleşecekmişiz!… Ülkemiz yaralı insanların ülkesiymiş. Farklı topluluklar çok farklı yaralar taşıyormuş. O kadar ağır yaralarımız varmış ki, ruhlarımız acı çekiyormuş!
Yaralar hatırlandıkça değil unutuldukları zaman kapanır. Durup dururken eski yaraları kaşımanın ne alemi vardı şimdi? Emin olun Kılıçdaroğlu’nun önüne helalleşme metinlerini koyan akıl ile Erdoğan’a kutuplaştırıcı konuşmalar yaptıran akıl aynıdır. İkisi de aynı odaktan emir alır.
Birileri ekonomik krizi körüklerken aynı zamanda toplumsal kutuplaşmayı kışkırtıyor. Bakın Kılıçdaroğlu’nun helalleşme açıklamalarından sonra HDP İstanbul Kongresi’nde “Biji Serok Apo” sloganları atılıp, PKK marşları okundu. Terör örgütü PKK liderleri, yayınladıkları videolarda “CHP ve İYİ Parti, halkı sokağa dökmelidir” diye bas bas bağırıyorlar. Birileri ölüyü diriltme peşinde. PKK kadar Vatansız Para’nın uşağı olarak Kürt halkına ihanet eden ve zarar veren başka bir örgüt olamaz. Ne yaptıklarının farkında bile değil “Marksist-Leninist” geçinen salaklar.
Evrensel Gelir masalı tüm dünyada halkları sokağa dökmek için kullanılacak
İnsanların kapitalizm zannettiği, borç ekonomisi, bütün dünyada çökmek üzere. Vatansız Para kontrolü kaybetmemek için yeni bir ekonomik sistem arayışı içinde. Onların da az zamanı kaldı. Başaramazlarsa 300 senede kurdukları düzen bir anda çökecek. Bunun için canhıraş uğraşıyorlar ve düğmeye Türkiye’de basıldı. Bu seferki oyun büyük, küresel dönüşüm Türkiye’den başlayacak gibi.
Türkiye’den sonra birçok ülke temerrüde düşecek, yani borçlarını ödeyemeyecek. Para yokluğu yaşanırken Vatansız Para tarafından suni olarak hazırlanmakta olan kıtlık ve gıda krizi halkları sokaklara dökecek. Devrim dalgası, Türkiye’den başlamak üzere dalga dalga bütün dünyaya yayılacak. (Çin hariç. Onlar bu süreci gördü.)
Bu esnada açlıkla sınanan kalabalıkların önüne “evrensel temel gelir” sloganını koyacaklar. Kovid-19 salgını ile insanları işten alıkoyarak evlerine hapsettikleri dönemde devlet yardımları ile bu sürecin kapısını araladılar. Şimdi patlayacak isyanlarla birlikte “bir ülkenin tüm vatandaşlarına herhangi bir şart aramadan düzenli nakdi ödenek tahsis etmesi fikri” kızgın kalabalıkları kendi devletlerine saldırmaya teşvik edecek. Devletleri kendi insanlarına yıktıracaklar.
Bakın bizde Soros’un çocukları TESEV, bu konuda çalışıyor. İstanbul Belediyesi ile Ekrem İmamoğlu bile işini içinde. Sonuçta devletler teslim olacak. Devletlerin ekonomiyi kontrol etmede kullandığı en önemli araç, para basma yetkisini ellerinden alacaklar. Ne kadar süreceği belli olmayan evrensel gelir masalı ile kitleler bir müddet uyutulurken, uluslararası geçerliliği olan elektronik ve kripto paralar, devletleri ekonomik oyunun tamamen dışına itecek. Böylece bir süre sonra savunmasız ve tek başına kalan insanlar Vatansız Para’ya köle olacaklar. Çünkü sisteme karşı çıkanın tüm serveti ve ekonomik geliri bir düğmeye basmakla yok edilebilecek, ertesi gün karnını doyuracak ekmek alamayacak.
Neden önce Türkiye
Hiç şüpheniz olmasın bu süreçte ilk teslim olan ülke Türkiye olacak. Osmanlı’da da böyle oldu. Vatansız Para, o dönemde imparatorlukları yıkıp cumhuriyet ile ulus devlet sistemine geçerken işe en zayıf halka Osmanlıdan başlamıştı. Maalesef Türkiye’nin çektiği para kıtlığı, ülke içerisinde az miktarda harcama ile operasyon yapılmasına müsaade etmektedir. Diğer yandan ülke içerisindeki kurulu düzen, Vatansız Para’nın istediği gibi at oynatmasına müzahirdir.
Örneğin Düyun-u Umumiye geldikten sonra iyice para sıkıntısı çekmeye başlayan dönemin Padişahı II. Abdülhamid, kendisiyle İsrail’i kurmak için Filistin topraklarını satın almak niyetiyle görüşmek isteyen Theodor Herzl’i, devletin borçlarını çevirmek için acilen gerekli olan 1,5 milyon atın lirayı bulmak ve bu amaçla kaynak yaratmak için görevlendirmişti.[1] Bizim Erdoğan da SpaceX ve TESLA şirketlerinin kurucusu aynı zamanda kripto para sihirbazı Elon Musk ile çok sık görüşüyor. Elon Musk, Erdoğan ile son görüşmesinden sonra yaptığı açıklamada “Türkiye’de hiç denenmemiş şeyleri deneyeceğiz” dedi. Bakalım Vatansız Para’nın görünen yüzü Elon Musk, şapkadan hangi tavşanları çıkaracak! Göreceğiz.
Şapkadan yeni çıkan tavşanlar bizi küresel yeni ekonomik düzene entegre edecek. Şimdi bu yemek pişiriliyor. Ancak bu yemek Erdoğan ile birlikte yenmeyecek. Bütün değişim süreçlerinde olduğu gibi değişimi hazırlayan acılı sürecin bütün günahları eski yönetimin üzerine yıkılır. Başka türlü halk rahatlatılamaz. Yeni bir yönetim ile yeni bir sayfa açılacak. Duyduğumuza göre Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemini hazırlayan McKinsey şimdi de yeni yönetim sistemini hazırlıyormuş. Muhtemelen Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı ve Akşener’in Başbakanlığında yeni güçlendirilmiş parlamenter sistemimizi kutlarız.
Sonuç
Bu hayali ama aynı zamanda çok uzak olmayan senaryoyu insanları uyandırmak için yazdık. Maalesef Türkiye her seferinde aynı tuzaklara düşüyor. Bunun sebebi devlet adamı yokluğudur. Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en güçlü, en karizmatik siyasi liderlerden biridir. Onun siyasi liderliği ve karizması olmasaydı, 20 senedir devam eden bu tuzak Türkiye’ye yutturulamazdı. Erdoğan iyi bir siyasetçidir ama devlet adamı değildir. Maalesef Türkiye’deki siyasetçiler kendi başlarına politika üretecek kapasiteden uzaktır. Birileri tarafından önlerine konulan politikaları, kendileri üretmiş gibi halka pazarlarlar. Ne hikmetse hep akıl hocaları da Vatansız Para ile irtibatlıdır.
Sonuç itibariyle Büyük Sıfırlama (The Great Reset) Türkiye’den başladı. İlk sıfırlanacak devlet Türkiye olacak.
-
- Unutmayın devleti diz çöktürmenin yolu kendi halkını ona saldırtmaktan geçer.
- Gösteri yapan taraflara ateş açmak standart tezgâhtır. Sokak hareketleri böyle tetiklenir.
- Başlangıç noktası çoğunlukla öğrenci hareketleridir. Kaybedecek çok şeyi olmayan delikanlılar, birbirlerine karşı sokağa sürülür. Arkasından işçi ve emekçiler gelir. Bu noktada çocuklarınıza dikkat edin. Vatansız Para’nın sopası olarak kullanılmak isteneceklerdir.
- Bu tezgâhtan en az zararla çıkmanın yolu, sokağı kontrol etmekten geçer. Sokağı kontrol etmek için siyasi liderlerin konuşmalarına dikkat etmesi gerekir. Birileri tarafından Erdoğan’a kutuplaşma ile kendi taraftarını konsolide ettiği, oylarını muhafaza ve hatta artırdığı yönünde telkinler yapılmaktadır. Erdoğan’ın konuşmalarına bu tür argümanları koyanların kim olduğuna dikkat edilmelidir. Aynı şey diğer liderler için de geçerlidir.
Son söz; Vatansız Para ile gönül bağları olan, Vatansız Para tarafından satın veya esir alınan siyasetçiler ülkeleri yönettiği müddetçe, insanlığın Büyük Sıfırlama tuzağından kurtulması mümkün değildir.
Bir gün bu devleti Vatansız Para’nın uşakları değil biz yöneteceğiz.
[1] Thedor Herzl, Yahudi Devleti (Der Judenstaat 1896), S. 37-40, Sümer Kitapevi, 3. Basım, Mayıs 2020
Sayın Osman Başıbüyük’ün yukarıdaki bilgilendirici değerli yazısına ek olarak;
Büyük Sıfırlama nedir?
Büyük Sıfırlama, Great Reset veya Global Reset Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) COVID-19 salgını sonrasında, ekonomiyi sürdürülebilir bir şekilde yeniden inşa etme önerisidir. Mayıs 2020’de Birleşik Krallık Prensi Charles ve WEF direktörü Klaus Schwab tarafından tanıtıldı. Yatırımları, karşılıklı ilerlemeye daha uygun hale getirerek ve çevresel girişimlere daha fazla odaklanarak, kapitalizmi geliştirmeyi amaçlamaktadır.
Salgını, riskli bir deney haline getirmekle eleştirilen öneri, bir dilekçe ile 72 saatten daha kısa bir sürede 80.000 imza toplanılarak durduruldu. Buna yanıt olarak bir komplo teorisi yayıldı ve bunun sosyoekonomik, çevresel değişiklikleri ve sözde “Yeni Dünya Düzenini” getirmek için kullanılacağını iddia etti.
Komplo teorisi, “küresel finans elitlerinin” ve dünya liderlerinin, dünya hükümetlerinin yeniden yapılandırılmasına izin verecek koşullara neden olmak için kasıtlı olarak koronavirüsün yayılmasını serbest bırakarak bir pandemi planladıklarını iddia ediyor. ‘nın ana hedeflerinin, Marksist totaliter bir rejim ve dolayısıyla “Yeni Dünya Düzeni” kurarak küresel siyasi ve ekonomik kontrolü ele geçirmek olduğunu iddia ediyor. Böyle bir rejimin şahsi mülkiyet haklarını ortadan kaldıracağı, orduyu şehirlere göndereceği, zorunlu aşı uygulayacağı ve direnen insanlar için tecrit kampları oluşturacağı iddia ediliyor.
Savunucuların bir komplonun kanıtı olduğunu iddia ettikleri çeşitli örnekler arasında, 2030’da hayatın nasıl olabileceğini anlatan 2016 WEF makalesi, Joe Biden’ın kampanya sloganı “Daha İyiye Dön” ve Kanada Başbakanı Justin Trudeau’nun Eylül 2020 konuşması yer alıyor. The Daily Dot’a göre, bu sadece daha adil ve sürdürülebilir bir dünyanın nasıl yaratılacağını gösteren söylemdir. Teorinin bazı varyasyonlarında, ABD Başkanı Donald Trump, Ağustos 2020’de 3 milyondan fazla izlenen bir videoya dayanarak, planın gerçekleşmesini engelleyen tek dünya lideridir.
Trudeau’nun Gündem 2030 hedeflerinden bahsettiği, şu anda viral olan Eylül 2020 konuşmasının yayılmasının ardından, aşırı sağdaki internet kişilikleri ve grupları aracılığıyla bir komplo teorisi yayıldı, bazıları da QAnon komplo teorisini ve muhafazakar siyasi yorumcuları destekliyor. Maxime Bernier, Ezra Levant, Tucker Carlson, Paul Joseph Watson ve Glenn Beck gibi isimler bunlardan bazılarıdır.
Büyük Sıfırlama Aynı zamanda Rus propaganda kuruluşları tarafından da yayılmıştır. Oliver Kamm’a göre, CapX web sitesinde yer alan bir makalede: “Putin rejiminin propaganda aygıtı, aylardır meçhul blogculardan, Büyük Sıfırlamanın oligarkların servet biriktirme ve nüfusları kontrol etme kodu olduğuna dair çılgın iddialar yayımladı.”
Komplo teorisi ilk olarak girişimin duyurulmasının ardından yayıldı. Ekim ayında, Kanada Liberal Partisi içinde var olmayan bir komitenin üyesinden olduğunu iddia eden zincir bir e-posta yayıldı ve QAnon ile ilişkili gruplar tarafından alındı. Komplo teorisi, Trudeau’nun konuşmasının görüntülerinin internette viral hale gelmesinin ardından Kasım ayında daha da yayıldı. Komplo teorisi yeterli ve güvenilir kanıtlardan yoksundur.
Vikipedi, özgür ansiklopedi