Ben, ilk ve belki son defa Gazi’nin acı duyarak ağladığına şahit oluyordum. Milli heyecan duyduğunda veya harp sahnelerini anlatırken de gözlerinin de yaşardığını biliyorum ama Necati Bey’in vakitsiz ölümüne ağlaması büyük bir milli değere duyulan acının ifadesi idi. (Afet İnan, Tarihten Bugüne)
Okulumu Yıktılar
Sözcü, Yılmaz Özdil – 26 Eylül 2021
1919 yılıydı
Takvimler 13 Mayıs’ı gösteriyordu.
İzmir için için kaynıyordu.
Yunan postalı vatanımıza basmak üzereydi,
işgale saatler kalmıştı.
Mustafa Necati bey, İzmir Atatürk Lisesi’nin edebiyat öğretmeniydi, Kuvayı Milliye’nin çekirdek kadrosundaydı, “bu kadar kolay olamaz, bu kadar kolay olmamalı” dedi, şehrin yurtseverlerine haber saldı: “Mektepte buluşalım.”
Süleyman Ferit (Eczacıbaşı) bey, miralay Kazım (Özalp) bey, miralay Süleyman Fethi bey, Moralızade Halit bey, Vasıf (Çınar) bey, Ragıp Nurettin (Ege) bey, (Gavur) Mümin bey, gazeteci Hasan Tahsin bey… İsimlerini tek tek buraya sığdıramayacağım öğretmenler, doktorlar, avukatlar, tüccarlar, liman işçileri, mektepte buluştular.
Miting kararı alındı.
Bildiri yazıldı.
Milli mücadelenin, Kuvayı Milliye’nin ilk direniş bildirisiydi.
El ilanı şeklinde bastırıldı.
Daha mürekkebi kurumadan,
Mustafa Necati bey’in öğrencileri tarafından
Kordon ve Konak başta olmak üzere, bütün şehirde dağıtıldı.
Şu yazıyordu…
“Ey bedbaht Türk!
Hakkın gasp ediliyor.
Namusuna saldırılıyor.
Güzel memleketin Yunan’a verildi.
Şimdi sana soruyoruz:
Yunan hakimiyetini kabule taraftar mısın?
Artık kendini göster.
Tekmil kardeşlerin Maşatlık’tadır.
Oraya yüzbinlerle toplan, ezici çoğunluğunu bütün dünyaya göster.
İlan ve ispat et:
Burada zengin, fakir, alim, cahil yok,
burada Yunan hakimiyetini istemeyen ezici Türk çoğunluğu var.
Bu sana düşen en büyük vazifedir, vazifeden geri kalma.
Acı duymak fayda vermez.
Maşatlık’a koş!”
Ertesi gün, 14 Mayıs 1919.
Hava ağır ağır kararırken, bugün Bahribaba parkı olarak bilinen Maşatlık’ta iğne atsan yere düşmüyordu, kadın erkek çocuk, İzmir adeta nehir gibi akmıştı. Körfezde işgal gemileri son hazırlıklarını yapıyor, Karşıyaka’nın fenerleri gözyaşları gibi parlıyordu. Konuşmacılar birer birer kürsüye çıkıyor, kalabalık kah ağlayarak, kah haykırarak, dalgalanıyordu. Maşatlık’tan yükselen uğultu şehrin sokaklarına imbat gibi yayılıyordu.
Son konuşmayı Mustafa Necati bey yaptı.
Kürsüye çıktı.
Yelekli, siyah takım elbise giymişti.
Beyaz gömlek, siyah kravat takmıştı.
Başında kalpak vardı.
Kuvayı Milliye’nin simgesi, Kurtuluş Savaşı’nın alametifarikası kalpak, ilk kez bir sivil tarafından, tarih sahnesine çıkarılmıştı. Bu yurtsever “öğretmen”in ne diyeceğini merakla bekleyen kalabalık, adeta nefesini tutmuştu. Doğup büyüdüğü şehrin insanlarına şöyle bir baktı… Sonra da yüreğinin sesiyle koskoca meydanı çın çın çınlattı:
“İşgal başlıyor.
Bu akşam, güzel İzmirimizde son ve tarihi akşamımızdır.
Ayaktayız.
Vakar ve sukunetinizi muhafaza ediniz.
Vatan ordusuna iltihaka hazırlanınız.
Teslim olmayacağız!”
Teslim olmadı.
Asla.
Kürsüden indi, ailesiyle vedalaştı, Kuvayı Milliye komutanı olarak Soma’ya geçti, emrine verilen Bulgurcu Mehmet efe müfrezesiyle birlikte, Soma’da Akhisar’da Bergama’da vuruştu, Balıkesir’e geçti, “İzmir’e Doğru” gazetesini çıkardı.
Mustafa Kemal’in yol arkadaşı olarak, milli eğitim bakanlığı yaptı.
Harf devrimini gerçekleştirdi.
Ortaöğrenimi parasız hale getirdi.
Yabancı okulları denetim altına aldı.
Millet mekteplerini açtı.
Köy enstitülerinin temelini attı.
Maalesef, 1929’un yılbaşında apandisiti patladı, henüz 35 yaşındayken vefat etti, Ankara bu şok kayıpla mateme büründü… Mustafa Kemal hayatı boyunca sadece bir kişinin ölümünden sonra “ah Necati ah Necati” diye diye, dizlerini döve döve ağladı.
Öz evladı gibiydi. Aydınlanma şövalyesiydi, kadın-erkek eşitliği öncüsüydü. Mustafa Kemal’in yapmak istediklerini en iyi anlayan, en iyi kavrayan, en iyi uygulayan kişilerin başında geliyordu.
O sırada, İzmir valisi, İstiklal madalyalı milli mücadele kahramanlarımızdan Kazım Dirik’ti. Kuvayı Milliye’den can arkadaşı “öğretmen” Mustafa Necati’nin hatırasını yaşatabilmek için ne yapabilirim diye düşündü… Mustafa Necati’nin vefatından bir ay sonra bizzat açılışını yaptığı ilkokula, Necatibey ismini verdi.
224 öğrenci kapasitesiyle, o gün itibariyle İzmir’in en büyük ilkokuluydu, öğretmen kadrosu tam Mustafa Necati’nin vizyonunu yansıtıyordu, ağırlıklı olarak kadın öğretmenlerden oluşuyordu. Devasa bahçesi vardı, ağaçlarla çevriliydi, teee 1929 şartlarında bile basketbol sahası, voleybol sahası, futbol sahası vardı, sadece öğrencilere değil, bütün muhite, bütün vatandaşlara açık, muhteşem kütüphanesi vardı.
Cumhuriyet’in İzmir’e kazandırdığı sembollerden biriydi.
93 yıl boyunca, binlerce İzmirli çocuk Necatibey ilkokulu’nda okudu. Binlerce İzmirli çocuk, Mustafa Necati bey’in eğitim vizyonuyla, Cumhuriyet devrimlerini içselleştirmiş bireyler olarak mezun oldu.
Onlardan biri benim.
Necatibey İlkokulu mezunuyum.
Necatibey diploması taşımakla onur duyuyorum.
Ve dün…
Okulumuzu yıktılar!
Evet… 93 yıldır Cumhuriyet’in, İzmir’in sembollerinden biri olan, eğitim meşalemiz Mustafa Necati bey’i ölümsüz kılan, “anıtsal” özelliği bulunan, “kültür mirası” kapsamındaki Necatibey İlkokulu’nu dozerlerle yıktılar, asırlık ağaçlarıyla birlikte yok ettiler.
Yerine ne yapacaklar biliyor musunuz…
Suriyeliler için okul yapacaklar!
Resmen tabela diktiler.
Tarihi değeri olan Necatibey İlkokulu’nun yerine,
Avrupa Birliği projesiyle mülteci okulu yapıyorlar,
121 milyon liraya malolacak,
bu parayı Alman Kalkınma Bankası veriyor!
Şimdi sıkı durun lütfen…
Adeta intikam alır gibi Necatibey isminin hedef alınmasının, sanki İzmir’de başka yer yokmuş gibi, tam oraya Suriyeli okulu yapılmasının “tarihi” bir başka sebebi daha var. Suriyeliler için yok edilen İzmir Necatibey İlkokulu hangi semtte biliyor musunuz… Hatay!
Evet… İzmir Fuarı’nı kuran, sağlık bakanlığı da yapan, İzmir’in efsane belediye başkanı Doktor Behçet Uz, henüz Hatay şehrimiz Türkiye topraklarına katılmadan iki sene önce, İzmir’in yeni kurulan en büyük semtlerinden birine Hatay adını verdi.
Hatay henüz bizim değilken, İzmir’de Hatay vardı.
Hatay şehrimiz, hem Mustafa Kemal Atatürk’ün ideali,
hem de İzmirlilerin başının tacıdır,
İzmir Hatay’dır, Hatay İzmir’dir.
Hatay ismi, biz İzmirliler için Atatürk’ün emanetidir.
İzmir Hatay’da Antakya nüfusundan fazla Hatay’lı vardır.
Ben mesela İzmir Hataylıyım.
Hatay’da büyüdüm.
Hatay’da okudum.
İzmir Hatay’daki Necatibey İlkokulu mezunuyum.
Peki, İzmir Hatay’da Suriyeli mülteci var mı?
İlaç için bir kişi bile bulamazsınız.
Suriyelilerin yerleşmediği semtlerden biridir.
Peki, hiç Suriyelinin olmadığı Hatay’ın göbeğine niye Suriyeli okulu yapılıyor?
Servislerle Suriyeli mi taşıyacaksın?
Suriyelilere illa okul yapacaksan,
Suriyelilerin yoğun olarak yaşadığı semtlere yapman gerekmiyor mu?
Türkiye’nin Suriye meselesinde tarihi açıdan en hassas noktası Hatay’ken… Cumhuriyet okulunu yıkarak, İzmir Hatay’a Suriyeli okulu yapmak, tesadüften ibaret midir?