Pavyonlarda ‘Cennet’i anlatma özgürlüğü’
Orhan Kemal Cengiz – Eyl 01 2021
Sarıklı cübbeli kişilerin meyhaneleri, pavyonları gezerek dini tebliğde bulunduklarına dair haberlere bir şekilde denk gelmişsinizdir. Tam rakı kadehine uzandığınız bir anda tepenizde birinin dikildiğini ve “içtiğiniz zıkkımın haram” olduğunu söylediğini düşünün.
Türkiye’de neler olup bittiğinden soyutlayarak bakarsanız, bu kişilerin yaptıklarını ifade özgürlüğü, din özgürlüğü, “bir inancı yayma misyonu” diye nitelendirebilirsiniz.
Ama şöyle soralım:
Sadece bir tür düşünceye özgürlük tanınmışsa, onu kullananların yararlandığı şey ifade özgürlüğü müdür?
Örneğin Komünist Rusya’da Komünist Parti propagandası yapmak “ifade özgürlüğü” gibi bir kavramla açıklanabilir miydi?
Komünist Parti’yi eleştirenler Gulag’a sürgüne gönderilmese, “bunların aklından zoru var” denilip akıl hastanesine kapatılmasalar, işlerini pozisyonlarını kaybetmeseler, işkence görmeseler, yok edilmeseler, elbette Komünist parti propagandası yapmayı da ifade özgürlüğü gibi bir kavramla açıklardık.
Ama zıddını savunanlara yaşama hakkı tanınmayan bir yerde, sırtını iktidarın gücüne dayamış bir düşüncenin olur olmaz her yerde “ifade edilmesine” özgürlük falan denemez.
Bu olsa olsa bir “dayatma özgürlüğü”dür.
Söz konusu şey ifade özgürlüğü olsa, aynı şekilde, inanmayanların veya farklı inançlara sahip kişilerin de Camilere, Müslümanların toplandıkları yerlere gidip kendi inançlarını, görüşlerini aktarabilmeleri gerekirdi.
Fakat heyhat, bırakın böyle bir propaganda yapabilmeyi, bugün Türkiye’de yüzlerce Protestan Hristiyan onlarca senedir yaşadıkları bu ülkeden “ulusal güvenliği tehdit ediyor” diyerek kovuluyorlar.
Bırakın bir Alevi’nin camiye gidip kendi görüşlerini anlatmasını, içinde ibadet ettiği Cemevini bu devlet, bu hükümet tanımıyor. Hem de AİHM tarafından verilen mahkumiyet kararlarına rağmen.
Cemevi’ni tanımayan devlet, Alevi’nin çocuğunun bu dersten muaf olma istediğini de meşru görmüyor. Din ve ahlak dersleri, bir dinin tek bir mezhebinin propagandası niteliğinde.
Bugün okullarda evrim teorisi anlatılamıyor.
“Hristiyanlık propagandası yapıyorlar” diye yabancı Protestanları ülkeden kovalayan bu hükümet, milyarlarca lirayı belli bir dini anlayışı empoze etsin diye tek mezhebin temsilci kurumu Diyanet’e yatırıyor.
O Diyanetin tepesindekiler milyarlarca liralık araçlara binerken “fakirlerin Allah’a yakın olduğundan” söz edebiliyorlar. Çünkü biliyorlar ki bu iktidar, bu hükümet bütün basın yayın araçlarıyla onların arkasındadır.
Çünkü biliyorlar ki, kıyıda köşede kalmış bir iki televizyon ve mütedeyyinlerin okumadığı bir iki gazete dışında hiçbir yerde eleştirilmeyecekler. O lüks araçları, şatafatlı hayatları mercek altına yatırılmayacak.
***
Bir ülkede bir şey dayatılıyorsa onu dayatanların herhangi bir özgürlük kullandığından söz edilemez. Keşke Türkiye farklı dinlere inananların, dinlere inanmayanların ve her türlü diğer inanç ve düşüncenin kendisini özgürce ifade edilebildiği bir yer olsaydı.
O zaman, o sarıklı cübbeli beylerin de bir özgürlükten yararlandığından söz edebilirdik. Ama mevcut durumda, arkalarında varsaydıkları güce yaslanarak insanları rahatsız, huzursuz ve tedirgin ediyorlar.
Söz konusu “tebliğ özgürlüğünü” çok daha kaba bir şekilde kullananlar da var. İzmir’in Mersinpınar semtinde başka bir cemaatin sarıklı cübbelileri insanların yollarını kesip kendilerini dinlemeyenleri silahla tehdit ediyor.
Bunları yapanların bir “özgürlük” kullandığından söz edilebilir mi?
* Bu makale, hukukçu Orhan Kemal Cengiz’in blogundan alınmıştır.