Sorun Diyanet İşleri Başkanı Değil O Bir Maşa
Güner Yiğitbaşı – Hukukçu – 10/09/2021
Diyanet İşleri Başkanının; protokoldeki yerini atlayarak, protokolde en ön sıralara sıçraması, devletin yürütmeye ve yargıya ilişkin kurumlarının açılış törenlerinde dualar okuyarak, okunan dualardan sonra açılışların yapılması, en son olarak Yargıtay’ın yeni binasının ve 2021-22 Adli Yılının açılış töreninde de, Diyanet İşleri Başkanı Ali ERBAŞ’ın protokolün ön sıralarında yer alarak törenin onun dualarıyla başlayarak açılışın yapılması, kamuoyunda Anayasanın laiklik ilkesi açısından değerlendirilmiş ve laiklik ilkesinin ihlal edildiği şeklinde yorumlanmıştır.
Diyanet İşleri Başkanı, bu nedenle, tam tartışmaların odağında iken durmamış ve katıldığı bir imam hatip derneğinin kurultayında bir konuşma yaparak, laikliğin tam tersi olan tanımı yaparak, laiklik karşıtı tavrına bir yenisini eklemiştir.
Diyanet İşleri Başkanı konuşmasında; “İnanç, insan ile Allah arasında olsun, evine ve ticaretine, siyasetine, adaletine, yansımasın diye ortalığı ayağa kaldırıyorlar” beyanında bulunmuş. Diyanet İşleri Başkanı bu beyanı ile demek istiyor ki;
İnanç, yani din; sadece insan ile Allah arasındaki uhrevi bir bağ değildir. Dinin ilke ve kurallarının, dini esasların, senin evine ve ticaretine, siyasetine, adaletine de yansıması zorunludur. Laiklik de nereden çıktı, laikler yaygara yapıyorlar ve ortalığı ayağa kaldırıyorlar, laikler susun ve oturun oturduğunuz yerde, ortalığı ayağa kaldırmayın, boşuna konuşmayın.
Evet, Ali ERBAŞ’ın beyanı, aynen bu anlama geliyor. Adam resmen anayasa suçu işliyor, ama güvendiği ve cesaret aldığı, hatta talimat aldığı makam, o kadar sağlam ve kuvvetli ki; korkusuzca konuşuyor.
Diyanet İşleri Başkanı; inanç, yani dinin, insanların evine ve ticaretine, siyasetine, adaletine yansımasını savunurken, dini esasların ve kuralların;
Evine; yani, aile ve özel hayatına, yaşam tarzına, eşinin ve kızlarının giyim ve kuşamlarına, sair tüm davranış tarzlarına,
Ticaretine; yani ticari hayatına, ticari hayatındaki davranış biçimine, ticaretin kurallarına, örneğin ticari hayattaki faize,
Siyasete; yani, devlet idaresine, devletin yönetimine yönelik esasların, dini kurallara göre yeniden düzenlenmesine,
Adaletine; yani, adalet dağıtımına, yargının işleyişine, ceza ve ceza usulü kurallarının belirlenmesine,
Yansıtılmasını, dinin, dini kuralların; insanın özel ve kamusal tüm yaşam alanlarını düzenlemesinin gerekliliğine vurgu yaparak, açıkça; laik devlet düzeninin, dini esaslara göre yeniden düzenlenmesini savunmaktadır.
Bakıyorum görsel ve yazılı basına, hatta ben dahil herkes, bu laiklik karşıtı beyanlarından dolayı, sadece Diyanet İşleri Başkanına yükleniyor ve onu suçluyoruz. Bu doğru değil, eksik bir suçlama.
Diyanet İşleri Başkanı; Anayasaya ve özel yasasına göre, Cumhurbaşkanlığına bağlı bir kuruluş. Diyanet İşleri Başkanının amiri, yani emir vereni, partili Cumhurbaşkanı.
Partili Cumhurbaşkanının bugüne kadar ki; eylem ve söylemlerine bakıyoruz, örneğin;
“Hem Müslüman ve hem de laik olunamaz”,
“Talibanla aramızda bir görüş ve inanç ayrılığı yok”,
Diyen kişi, partili Cumhurbaşkanı.
Onun da, Diyanet İşleri Başkanından bir farkı yok zihniyet ve laiklik anlayışı itibariyle. Bundan da anlaşılıyor ki; Diyanet İşleri Başkanı, aynı görüşleri paylaştığı partili Cumhurbaşkanının emrindeki bir devlet memuru olarak, bir piyon ve maşa.
Partili Cumhurbaşkanın emirlerini, isteklerini ve özlemlerini dile getiriyor, görevini kötüye kullanma pahasına da olsa. Ama o da, aynı zihniyette tabi.