POLİTİKA GÜNDEM * Erdoğan’ın ‘metal yorgunluğu’ yukarıdan aşağı dalga dalga iniyor

Erdoğan’ın ‘metal yorgunluğu’
yukarıdan aşağı dalga dalga iniyor

Afganistan’dan gelecek göçmenler için kısa süre öncesine kadar ‘Mülteci sorununun finansal boyutunu iyi yönettik, mülteci alabiliriz’ diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, içeride artan tepkiler, mülteci sorununun giderek ağırlaşan siyasi ve ekonomik faturası karşısında geri adım ve U dönüşü yolları arıyor.

Son bir haftadan bu yana başta Rusya Devlet Başkanı Putin, Almanya Başbakanı Merkel, İngiltere Başbakanı Johnson, AB Konseyi Başkanı Michel ve başka ülke liderleriyle telefon diplomasisi yürüten Erdoğan, akabinde de ‘mülteci alırız’ söyleminden, ‘Türkiye Avrupa’nın mülteci ambarı değildir’ söylemine geçti.

Erdoğan’ın ardından AKP sözcüsü Ömer Çelik de ‘Türkiye’nin bir tek mülteci daha alacak kapasitesi yoktur’ açıklamasını yaptı.

İktidar, mülteci ve Afgan politikasına oluşan tepkiler, yükselen toplumsal tansiyon ve eleştiriler karşısında politikasını ve söylemlerini değiştirmeye, geri adım atmaya mecbur kalırken, ekonomide de sıkışmış ve çaresiz durumda.

Aynı zamanda AKP Genel Başkanı olarak, parti örgütünü ayakta tutabilmek, çözülmeleri önleyebilmek için 1,5 ayda iki kez ‘AKP İl Başkanları ve Teşkilat Toplantısı’ düzenleyen Erdoğan’ın konuşmasında dile getirdiği konular, artık söyleyecek yeni bir sözü, heyecan yaratabilecek yeni bir vaadi ve kamuoyunu oyalayabileceği, gündemi belirleyeceği yeni bir ‘çılgın proje’ iddiasının da kalmadığını ortaya çıkarttı.

Erdoğan, artık geleceğe dönük bir vizyon ve vaatte bulunamıyor.

Yüzde 18,95 düzeyindeki enflasyon karşısında memur sendikalarıyla yapılan toplu sözleşmede 2022 ve 2023 yılları için 6’şar aylık dönemlerde yüzde 5-6-7-8 oranındaki maaş zamlarının yarattığı tepkileri bertaraf edebilmek için rakam ve hesap algısı yaratmaya çalışan Erdoğan’ın büyüme, milli gelir, kişi başına düşen milli gelir, işsizlik, yoksullaşma konularında sıraladığı 19 yıllık icraatları ise daha önce kendisinin açıkladığı hedeflerin çok gerisinde.

En başta uzun süredir tartışılan Merkez Bankası döviz rezervlerinin kritik düzeyi ile ilgili algı yaratma çabasıyla IMF’den gelen rezerv desteğini gizlemeye yöneldi.

IMF, COVID-19 salgınının yarattığı ekonomik tahribata karşı, tüm üye ülkelere rezerv desteği için oluşturduğu 650 milyar dolarlık fonun, üye ülke merkez bankalarının hesabına yatırıldığını açıkladı. Türkiye, IMF’deki ‘Özel çekme hakkı-SDR’ kotası karşılığında 6,3 milyar dolarlık pay aldı.

Erdoğan ise AKP il başkanları toplantısında Merkez Bankası rezervlerinin halen 109 milyar dolar olduğunu, yakında tamamlanacak bazı işlemlerle 115 milyar dolara yükseleceğini söylerken, aradaki 6 milyar dolarlık artışın IMF desteği-hibesi olduğunu gizledi.

Kısa süre öncesine kadar Türkiye’nin IMF ‘defterini kapattığını’ dile getiren Erdoğan, ‘IMF’ye borç verecek konuma geldik’ iddiasındaydı. Dolayısıyla şimdi IMF parasına muhtaç konuma gelen ekonomik tabloyu ve MB rezervlerinin ‘eksi’ olduğunu örtebilmek için rezervdeki artışın IMF hibesi olduğunu söylemekten kaçındı. Sel ve deprem felaketleriyle karşı karşıya kalan kentleri ve ülkeyi 19 yıldan bu yana kendisi yönetmiyormuş gibi ‘artık dikey yapılaşmadan vazgeçme zamanının geldiğini, bazı şehirlerin kimi bölgelerinin yıkılıp yeniden yapılması gerektiğini’ söylemeye başladı.

Oysa başta İstanbul, Ankara, Bursa, Antalya, Adana vb. büyükşehirler olmak üzere Türkiye’deki yerel yönetimler 25 yıl süreyle Erdoğan’ın da aralarında yer aldığı Refah Partisi ve AKP’li belediye başkanlarınca yönetildi.

AKP hükümetleri ve belediyeleri döneminde tüm Türkiye’de dikey yapılaşma, gökdelenler 40-50 katlı rezidans ve kamu binası inşaatları patlama yaptı.

Olası İstanbul depremine karşı öngörülen ‘kentsel dönüşüm’ uygulamalarında da deprem riski bulunan bölgelerde yıkılan binaların yerine çok katlı devasa binalar inşa edildi.

Türkiye’nin yıllık ortalama büyüme hızını yüzde 1’in altında alıp, yüzde 5,1 seviyesine getirdiklerini savunan Erdoğan şunları söyledi:

“İhracatı 36 milyar dolardan aldık ve geçen yılı 170 milyar dolar ihracatla kapattık. Bu yıl inşallah 200 milyar doların üzerine çıkarmış olacağız. Nüfusumuzun 66 milyon olduğu dönemde 238 milyar dolar olan milli gelirimizi 960 milyar dolara kadar yükseltmiştik. Son yıllarda döviz kurundaki dalgalanma başta olmak üzere yaşadığımız hadiseler sebebiyle bir miktar düşen milli gelirimizi inşallah en kısa sürede trilyon doların üzerine çıkartacağız. Türkiye 19 yılda 9 milyon vatandaşına iş bulmuş, bir başka ifade ile istihdamını 9 milyon artırmış bir ülke haline geldi. Kadın ve gençlerin talebiyle işgücü arzının yükselme sebebi ile yeni istihdam alanlarına ihtiyacımız olduğunu biliyoruz. İnşallah yatırımlardaki, üretimdeki, ihracattaki, sanayi ve hizmetler sektörlerindeki büyüme ile çalışmak isteyen her vatandaşımıza iş sağlayabilecek seviyeye doğru yaklaşıyoruz.”

Ancak bunları söylerken, bazı gerçekleri de gizledi.

Örneğin, 2002’de AKP iktidara geldiğinde Türkiye nüfusu 66 milyon iken şimdi 85 milyon. Nüfus 19 milyon artarken 19 yılda sadece 9 milyon kişinin daha yeni istihdam edilmesi, aslında işsizlikte artışın itirafı.

Bunun yanı sıra 2011 seçimlerine gidilirken, AKP seçim kampanyası öncesinde Erdoğan’ın ilan ettiği 2023 Vizyonu ve Hedefleri’nde milli gelirin 2 trilyon dolara, ihracatın 500 milyar dolara, kişi başına düşen milli gelirin de 25 bin dolara çıkacağı vaat edilmişti.

Şimdi ise Erdoğan milli geliri 1 trilyon doların üzerine çıkartma vaadiyle aslında 10 yıl önce söylediğinin yarısı kadar bir milli gelir hedefini pazarlamaya çalışıyor. Bunu yaparken de kendi kendisini yalanlıyor, 19 yıldaki ekonomik başarısızlığı ve ülkenin geriye gittiğini ilan ediyor.

İktidara geldiklerinde 76 olan üniversite sayısını 207’ye, 70 bin olan akademik personel sayısını yaklaşık 181 bine ve 1,5 milyon olan üniversite öğrencisi sayısını 8 milyona çıkarttıklarını ifade eden Erdoğan, 19 yılda 19 milyonluk nüfus artışını, AKP iktidara geldiğinde doğan çocukların şimdi 19 yaşında ve üniversite çağında olduklarını göz ardı ediyor.

Açılan yeni devlet üniversitelerinin çoğunun ‘aile üniversitesi’ haline geldiğini, akademik personelin büyük bölümün birbiriyle akraba, damat-gelin-kardeş-çocuklardan oluştuğunu, eğitim kalitesinin düştüğünü, uluslararası sıralamaya girebilen üniversite sayısının hızla gerilediğini ise söylemiyor.

Çoğu iktidara yakın şirketler ve vakıflar tarafından kurulan özel vakıf üniversitelerinin, adeta ‘ticarethane’ konumunda olduğunu ve üniversite özerkliğinin, akademik özerkliğin ortadan kalktığını, binlerce akademisyenin üniversitelerden ihraç edildiğini, Türkiye’den beyin göçünün rekora gittiğini gözlerden kaçırıyor.

Bunun yanı sıra üniversite mezunu işsizlerin de tüm zamanların en yüksek düzeyine çıkarak, TÜİK’in resmi verileriyle 1,5 milyona ulaştığının üzerini örtüyor.

Özetle, artık sürekli kendini yineleyen, geçmişle övünüp, avunan Erdoğan’ın söyleyecek yeni sözünün, vaadinin kalmadığı, ayda bir karşısına toplayıp saatlerce 19 yıllık maziyi anlattığı AKP örgütlerinin de liderlerinin tabiriyle ‘metal yorgunluğu’ içinde olduğu ve heyecanını yitirdiği somut şekilde gözleniyor.

Artık iktidardaki tükeniş, en tepeden en alta doğru dalga dalga hızla yayılıyor.


https://ahvalnews-com.cdn.ampproject.org/c/s/ahvalnews.com/tr/akp/erdoganin-metal-yorgunlugu-yukaridan-asagi-dalga-dalga-iniyor?amp

This entry was posted in Politika ve Gundem. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *