Srebrenica’dan tahliye edilenler, kuşatma altındaki Bosna kasabasından insanları taşıyan bir BM kamyon konvoyu 20 Mart 1993’te Tuzla’ya giderken, Saraybosna’nın kuzeyindeki Medgas, Bosna’daki bir BM kamyonundan bakıyorlar. AP Fotoğraf: Michel Euler
Srebrenitsa’da Soykırım, Osmanlı’da Tehcir Vardır
Sadık Rıdvan Karluk <ridvankarluk@gmail.com> 12.07.2021
Bosna Savaşı’nda Birleşmiş Milletler’in gözü önünde Srebrenica’da Sırp milislere teslim edilen 8300’ün üzerinde Boşnak erkeği katledilmiştir. Katliam; 11 Temmuz 1995 günü başlayıp, 19 Temmuz’a kadar devam etmiştir. Bu katliamlara NATO, AB, BM ve ABD’nin İnsan Hakları savunucuları tanıklık etmişlerdir. Bunlar; Hırvat Ustaşa, Sırp Çetniklerin Bosna – Hersek topraklarında ve Srebrenica’da yapılan toplu katliamlara sessiz kalmışlar, insanlık suçuna ortak olmuşlardır. Katliama uğrayanların tek suçu Müslüman olmaları ve 520 yıl Türk kültürü ile özdeşleşerek Türk kabul edilmeleridir. Bosna savaşı döneminde Cumhurbaşkanı olan Aliya İzzetbegovic, Müslüman Boşnaklar’a uygulanan katliamlar için: “… Unutma, Türk evladı. Bunlar sana Türk olduğun için yapıldı. …” demiştir.
Srebrenica’daki katliamlar soykırımdır. Çünkü, uluslararası bir mahkeme kararı vardır. Bu sebeple ABD dahil hiçbir ülke Türkiye’yi ve Türkleri soykırım yapmakla suçlayamaz. Nazi ve Srebrenitsa soykırımları Lahey Uluslararası Adalet Divanı tarafından onaylanmıştır.
Bosnalı Sırp generali Mladiç (solda), Srebrenitsa katliamından kısa bir süre önce Hollandalı ordu komutanı Ton Karremans (sağdan ikinci) ile birlikte görülüyor
Soykırımın baş sorumlularından Ratko Mladiç, 16 yıllık firarın ardından 2011 yılında yakalanmış, Lahey Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi tarafından Srebrenitsa Soykırımı’nından sorumlu tutularak müebbet hapse mahkum edilmiştir. “Bosna Kasabı” olarak bilinen Bosnalı Sırpların eski lideri Radovan Karadzic’e Srebrenitsa soykırımı dahil 10 ayrı suçtan 40 yıl hapis cezası verilmiştir. (https://edition.cnn.com/2016/03/24/europe/karadzic-war-crimes-verdict/index.html, Radovan Karadzic found guilty of genocide, sentenced to 40 years, Tim Hume, Tiffany Ap and Milena Veselinovic, CNN
Katliamdan 15 yıl sonra 27 Haziran 2017 tarihinde Hollanda Mahkemesi, Srebrenista katliamıyla ilgili Hollanda askerlerinin yasa dışı hareket ettiğine, Hollanda’nın kısmen hatalı olduğuna karar vererek Hollanda askerlerini suçlu bulmuştur. Mahkeme, Srebrenitsa’da ölümlerin yüzde 30’undan Hollanda hükümetinin sorumlu olduğunu açıklamıştır. Lahey Adalet Divanı katliamı “soykırım” olarak kabul etmiştir ama Sırbistan’ın sorumlu tutulmayacağına karar vermiştir. Bu, bir çifte standart olarak tarihe geçmiştir.
Avrupa’nın ortasında 10 bine yakın sivil kadın, erkek ve çocuğun katledilmesi, her 11 Temmuz’da anılmaktadır. Bosna – Hersek’in Srebrenitsa kentinde 8,372 kişi Ratko Miladiç komutasındaki ağır silahlı Sırp ordusu tarafından katledilmiştir. Birleşmiş Milletler’in Srebrenitsa’yı güvenli bölge ilan etmesi ve kentte bulunan 600 Hollanda Barış Gücü askeri katliama engel olamamıştır.
Srebrenitsa katliamı, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’da gerçekleşmiş en büyük toplu insan kıyımıdır. Avrupa’daki Nazi soykırımından sonra hukuksal olarak belgelenmiş soykırım olması açısından önemlidir. Bir küçük Bosnalının sorduğu soru hiç unutulmamalıdır: “Çocukları küçük kurşunla mı öldürürler anne?”
Uluslararası Savaş Suçluları Mahkemesi Tarafından Srebrenitsa soykırımından dolayı aranan, yargılanan ve mahkum olan Sırp üst subaylar ve siyasiler şunlardır: Momčilo Krajišnik, Bilyana Plavsiç, Ratko Mladiç, Zdravko Tolimir ve Radovan Karadžić. Nürnberg Mahkemeleri sonunda sanıklardan onikisi hakkında idam cezası verilmiş, bunlardan Hans Frank, Wilhelm Frick, Juluis Streicher, Alfred Rosenberg, Ernst Kaltenbrunner, Joachim von Ribbentrop, Fritz Saucker, Alfred Jodl, Wilhelm Keitel ve Arthur Seyss 16 Ekim 1946 tarihinde idam edilmiştir.
Şimdi bir karşılaştırma yapmak istiyorum.
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki seçimler sonrasında ABD Başkanı olan Joe Biden 20 Ocak’ta göreve başlamış, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı 23 Nisan’da aramış, 24 Nisan’da sözde soykırımı açıklayacağını Cumhurbaşkanı ile paylaşmış ve 24 Nisan’da da sözde Ermeni soykırımını tanımıştır.
Türkiye’den hiç bir tepki gelmemiştir ama Biden’a en güzel cevabı kendi vatandaşları vermiştir: “The biggest genocide in human history didn’t occur in Nazi Germany, but on American soil. 100 million Native Americans were slaughtered and lost their homeland.”
İnsanlık tarihindeki en büyük soykırım, Nazi Almanya’sında değil, Amerikan topraklarında gerçekleşmiş, 100 milyon yerli Amerikalı katledilmiştir. (https://www.history.com/news/native-americans-genocide-united-states, https://historynewsnetwork.org/article/7302, https://www.aa.com.tr/en/americas/us-history-riddled-with-massacres-genocide/2261696)
Biden’a bunun 14 Haziran’da hatırlatılmaması bir nakisedir. Biden Türkiye’yi soykırım yapmakla suçlarken, Bosna örneğinde olduğu gibi bir mahkeme kararına dayanmamıştır. Soykırımı devletler değil gerçek kişiler yapar. Hem Nazi ve hem de Bosna soykırımında soykırımı gerçekleştiren gerçek kişiler mahkum olmuşlardır. Oysa Ermeni tehcirinden sorumlu olanlar Malta’da yargılanmış ve tüm tutuklular beraat etmiştir.
Biden Türkiye’yi soykırım yapmakla suçlamıştır ama İkinci Dünya Savaşı’nda Japon kökenli Amerikalıların Doğu sahillerinden iç kısımlara tehcir edildiğinden muhtemelen haberi yoktur. Hiçbir Türk yetkilisi de Biden’a bunu hatırlatmamıştır. Oysa 14 Haziran bunun için iyi bir fırsattı. Bu kadar önemli gerçeğin Biden’in yüzüne karşı söylenmemesini ben kabul edemiyorum.
İkinci Dünya Savaşı’nda 120 binden fazla Amerikan vatandaşı Japon kökenli oldukları için zorla iç kesimlere göç ettirilmiş, bir başka ifadeyle tehcire tabi tutulmuştur. Bu, soykırım değildir. Tıpkı Osmanlının yaptığı gibidir. Bunların üçte ikisi ABD doğumluydu. Bu uygulamaya gerekçe olarak Japonya’nın ABD’nin batı sahilleri üzerindeki tehdidi gösterilmiştir.
7 Aralık 1941 tarihinde Pearl Harbour Baskını olmuş, ertesi gün Japonya’ya savaş ilan edilmiştir. Pasifik sahili bölgesinde yaşayan Japon kökenlilerin ilerde meydana gelebilecek saldırılarda Japonlarla işbirliği yaparak ülkeye ihanet edebileceği endişesine kapılan ABD yönetimi Japon asıllı Amerikalılara karşı önlem almıştır.
Bu konuda “Nihai Rapor, Japonların Batı Yakasından Tahliye Edilmesi” (Final Report, Japanese Evacuation from the West Coast) doğrultusunda Başkan Franklin Roosevelt 19 Şubat 1942 tarihinde 9066 sayılı Emri (Executive Order 9066) imzalamıştır. Gerekçe, “Savaşın başarıyla yönetilmesi, ulusal savunma araçlarına, tesislerine ve gereçlerine yönelik casusluk ve sabotaj girişimlerine karşı mümkün olan her türlü koruma önleminin alınması”dır.
Hemingway’in “Cesaret, olaylar karşısında gösterilen zarafettir” sözüne sadık kalalım ama zarafet göstereceğiz diye sözde soykırım yalanlarına cevap vermezsek eğer, Mark Twain’e ait olduğu söylenen sözü hatırdan çıkarmayalım: “Gerçek ayakkabılarını giymeden, yalan dünyayı üç kez dolaşır.”
Geçmişte Nazilerin yakmaya başladıkları kitapların yazarı Yahudi kökenli Stefan Zweig’ın “Akıl ve siyaset nadiren aynı yolda buluşur” sözü günümüzde Ermeniler için geçerliliğini koruduğu sürece, sözde Ermeni soykırımı gündemden düşmeyecektir. Bunun birileri tarafından Biden’a Srebrenica soykırımı da hatırlatılarak söylenmesinde yarar vardır. Çünkü, 24 Nisan 2022 tarihinde Biden, eğer sağlık sorunu olursa Kamala Harris tarafından Türkiye yine olmayan ve yapılmayan bir soykırım ile suçlanacaktır. Kimsenin şüphesi olmasın. Bu konuda eski Dışişleri Bakanı sayın Yaşar Yakış’tan 20 Nisan 2021 tarihinde aldığım e postayı paylaşmak istedim. Çünkü sayın Yakış çok önemli bir tespitte bulunmuştur:
“Gerek bu mesajla gönderdiğin makaleyi ve eklerini gerek daha önce çeşitli vesilelerle yazdıklarını büyük bir dikkat ve beğeniyle okuyorum. Sözde Ermeni soykırımı konusu Türkiye’de maalesef, 24 Nisan’dan bir hafta önce hatırlanan ve 24 Nisan’dan iki gün sonra tekrar unutulan bir konu olmaktan kurtulamamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti devleti bu konuyu uzun döneme, 80-100 yıla, yayan bir büyük proje haline dönüştüremedi. Yapılanlar, sizler gibi bir avuç bilim adamının kendi imkanlarla araştırma yaparak yayımlananlardan ibaret kalıyor.
Ermeni diasporası ise bu propagandayı yüz milyonlarca dolarlık bütçelerle yürütüyor. Türkiye’de, siyasi düzeyde bu konuda bir irade mevcut olduğundan da emin değilim. Herhalde Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal’i asmakla bu işi kapatmış olduğumuzu düşünüyoruz. Bu ilgisizliğimiz devam ederse bizden sonraki kuşakların bize beddua edecekleri kesin. En iyi dileklerimle.”