Basın özgürlüğünün arkasında fon değil devrim var

Basın özgürlüğünün arkasında fon değil devrim var

Geliştirici: Mehmet Ali Güller – 26 Temmuz 2021


23 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet ilan edildi. Ertesi gün, 32 yıldır olduğu gibi gazeteleri basılmadan önce sansürlemeye gelen memurlar, bu kez II. Meşrutiyet’in gücüyle içeri alınmadılar. İşte o nedende 24 Temmuz, “Basın Bayramı” oldu. Çünkü sansürün kaldırılması, basın özgürlüğü demek, özgürlük de bayram demekti.

113 yıldır bu topraklarda 24 Temmuz “Basın Bayramı” olarak kutlanıyor. Ama Amerikancı 12 Mart darbesinden sonra gazetecilere yönelik tutuklamalar, ağır baskılar ve sıkıyönetim sansürü nedeniyle, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) 24 Temmuz’u “Geleneksel Gazeteciler Günü ve Basın Özgürlüğü için Mücadele Günü” diye kutlamaya başladı; hâlâ da öyle kutluyor.

Öyle ya da böyle, 24 Temmuz bayram olarak kutlandığında da arkasında devrim vardır; “basın özgürlüğü için mücadele günü” olarak kutlandığında da arkasında devrimin kazanımı vardır. Yani bu topraklara, pek çok yerde olduğu gibi, basın özgürlüğü devrimle gelmiştir!

Fon alan – fon veren ilişkisi
ABD ve AB fonlarından yararlanan medya, kendisini “bağımsız ve özgür basın” ilan ediyor. Oysa 24 Temmuz gününün “basın bayramı” ya da “basın özgürlüğü için mücadele günü” seçilmesi bile basının bağımsız ve özgür olmasının ABD ve AB fonlarıyla değil, devrimle, devrimci mücadeleyle, bedel ödeyerek mümkün olduğunu gösteriyor.

Bu konudaki görüşlerimi dört maddede özetleyeyim:

1) Medyada, hatta derneklerde, sendikalarda, sivil toplum kuruluşlarında fonculuk yeni değil. “Küçük Amerika” süreciyle başladı ama Türkiye’nin AB kapısına bağlandığı son dönemde, yaygınlaştı ve “normalleşti.” Çünkü AB’yle yapılan anlaşmalar proje ve fonları da kapsıyor. Dolayısıyla AB kapısına bağlanma sürecinin en önemli aktörü olan AKP iktidarının “fonculuktan” şikâyet etmeye hakkı yok. Kaldı ki devleti yöneten hükümet olarak en büyük fonu kendisi alıyor.

2) Fon alan, istediği kadar kendisini bağımsız ve özgür ilan etsin; bağımlıdır ve istediğini yazacak kadar özgür değildir. Bu fon sahiplerinin doğrudan açık baskısı nedeniyle değil, fon veren ile alanın yayıncılığı arasındaki uyum ve fonu alanın vereni üzecek yayıncılıktan uzak durması nedeniyledir.

Turnusol kâğıdı şudur: Fon alan basın her türlü demokrasi şampiyonluğu yapabilir, etnikçilik ve mezhepçilik yapabilir, otokrasiye karşı çıkabilir ama antiemperyalist yayıncılık yapamaz, işçi sınıfının çıkarına uygun yayın yapamaz!

AKP’nin asıl hedefi
3) Uzunca bir süredir “yandaş medya” olarak nitelenen AKP medyası, fon alan medyayı “fondaş medya” ilan etti. Fondaş medya, yandaş medyaya yakışmış. Zira aslında bu iki medya, siyaseten büyük oranda kardeştir!

AKP-FETÖ ortaklığının Ergenekon-Balyoz kumpası günlerinde, bugünkü fondaş medya, “yetmez ama evet” diyerek, “Ergenekon karartılmasın” diyerek AKP iktidarına açık destek veriyordu. Ve şikâyet ettiği bugünkü düzenin inşasına tuğla diziyordu.

4) Bu konunun bir anda büyük bir tartışmaya dönüşmesi, AKP’nin her şeye rağmen tam egemen olamadığı Türk basınını, bu vesileyle boğma fırsatı yakaladığını düşünmesindendir.

Erdoğan’ın KKTC’de yeni bir “sosyal medya düzenlemesi” ilan etmesi, İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un “Yeni kisveler altında beşinci kol faaliyetlerine müsaade etmeyiz. Yabancı devletlerin veya kuruluşların fonlarıyla ülkemizde faaliyet gösteren medya kuruluşlarına yönelik bir düzenleme ihtiyacı olduğu açıktır” demesi, RTÜK’ün “Fon alan medya milli güvenlik sorunlarına yol açabilir” açıklaması yapması, AKP’nin esas amacına işaret etmektedir.

Fondaşlığa da, yandaşlığa da hayır
Fonculuk vahimdir. Ancak hükümetin bağımsız ve özgür basını boğması da vahimdir.

Vergilerimizle TRT ve Anadolu Ajansı’nı saray medyası yapan, bankalarımız üzerinden kredi dağıtıp havuz medyası inşa eden, hükümet olanaklarıyla medyasına sürekli kaynak aktaran, son basın kalelerine RTÜK eliyle sürekli ceza kesen ve Basın İlan Kurumu (BİK) reklamlarını durduran bu anlayış, fonculuk bahanesiyle kalan son bağımsız basını da boğmak istiyor.

Sarayın hedefinin anlaşılması için şu dört örnek yeterlidir: BİK Cumhuriyet’in ilanlarını kesiyor, RTÜK, AKP’nin dış politikasına karşı çıktığı için Tele1’e “milli güvenliğe aykırı yayın yapmaktan” ceza veriyor; Sözcü yazarlarına -AKP kadrolarına açılması gereken- FETÖ’cülük davaları açılıyor; OdaTV hukuksuz bir şekilde kapalı tutuluyor…

Bağımsız ve özgür medya, hem fondaşlığa hem de yandaşlığa karşı çıkılarak savunulabilir!

Mehmet Ali Güller – Cumhuriyet Gazetesi


URL: https://wp.me/p1tiVW-1w7

This entry was posted in FAŞİZM, MEDYA, MEHMET ALİ GÜLLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *