Laiklik ilkesi de asla “Dinsizlik” veya “Din düşmanlığı” değildir.

Tarihçi yazar Sinan MEYDAN’ın   “PANZEHİR” kitabından


Atatürk’ün tartışmasız en önemli ilkelerinden biri durumundaki
laiklik ilkesi de asla “dinsizlik” veya “din düşmanlığı” değildir.


Laiklik bir taraftan din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını; dünya işlerinin “vahiy” kaynaklı dinsel kurallarla değil, “akıl”   kaynaklı hukuksal ve bilimsel kurallarla yürütülmesini, diğer taraftan hem devletin bireylere karşı hem de bireylerin birbirlerine karşı anayasadaki din ve vicdan özgürlüğüne uygun şekilde davranmasını amaçlayan bir ilkedir.

Nitekim Atatürk’ün laik Türkiyesi’nde inanç ve ibadet yasak değildir; camiler açıktır, ezanlar okunmuştur, dini bayramlar kutlanmıştır, İslam’ın temel kaynağı Kur’an ve sağlam hadisler devlet eliyle en mükemmel şekilde Türkçeleştirilip bastırılıp yine devlet eliyle halka dağıtılmıştır. Ancak aynı Atatürk Türkiyesi’nde insanları herhangi bir dine inanmaya veya inanmamaya zorlamak da yasaktır.

Atatürk Türkiyesi’nde din istismarı da yasaktır. Dini hem devlete, hem bireylere karşı silah olarak kullanmak ve dini kullanıp Cumhuriyet düşmanlığı yapmak da yasaktır. Kısacası
Atatürk Türkiyesi’nde “din” değil, “dincilik” yasaktır.

Atatürk “dindarlara” değil, “dincilere” düşmandır. Örneğin Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi gibi vatansever gerçek din adamlarına büyük saygı duyan, ölünceye kadar onlarla dostluğunu, yakınlığını sürdüren Atatürk, Şeyhülislam Mustafa Sabri gibi işbirlikçi,
sahte din adamlarına müthiş düşmandır.

Atatürk, Türklerin “emperyalizm” ve “geri kalmışlık” bataklığına saplanmalarında yüzyıllardır “aklın” ve “bilimin” fazlaca ihmal edilmiş olmasının çok belirleyici olduğu sonucuna varmıştır. Bu topraklarda yüzyıllardır aklın ve bilimin ihmal edilmesinde dinin, daha doğrusu “dinciliğin” çok etkili olduğunu gömüştür. Bu nedenle cumhuriyetin ilanıyla birlikte iki önemli adım atmıştır:

1. Öncelikle hayatın merkezine aklı ve bilimi yerleştirmek istemiştir. Atatürk’ün bütün devrimleri bu temel amaca yöneliktir.

2. Dinin anlaşılmasını sağlamak istemiştir. Bunun için de din dilini Türkçeleştirmiştir. Atatürk’ün dinin anlaşılmasına çalışmasını, onun toplumu “dindarlaştırma” veya “dinsizleştirme” çabası olarak yorumlamak yanlıştır. Atatürk, inananlara neye inandıklarını; inanmayanlara neye inanmadıklarını göstermek istemiştir.

Bu bakımdan Atatürk’ün dinin anlaşılmasına yönelik çabaları, örneğin Kur’an’ı ve hadisleri Türkçeye tercüme ettirmesi özünde “laik” bir çabadır. Atatürk bir taraftan akla ve bilime vurgu yaparken, diğer taraftan yine aklın ve bilimin bir gereği olarak “dinin anlaşılmasına” çalışmıştır

This entry was posted in ATATURK, CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER, DİN-İNANÇ. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *