CUMHURİYET TARİHİNE NOT DÜŞENLER * ATATÜRK “RESNELİ NİYAZİ” İÇİN NELER SÖYLEDİ

ATATÜRK “RESNELİ NİYAZİ” İÇİN NELER SÖYLEDİ

Feyziye Özberk – Odatv.com – 17.04.2021

Cumhuriyet’imizin kuruluşunda yaşanılan devrimlerde kazanılan bağımsızlık ve özgürlükte Resneli Niyazi Bey’in rolü neydi? Bu soruya Mustafa Kemal Atatürk’ün değerlendirmesi dikkat çekiciydi…

Resneli Niyazi Bey 17 Nisan 1913 günü Balkan komitacıları tarafından sırtından üç kurşunla vurularak şehit ediliyor.1908 Hürriyet Devrimi’nin ilk ateşini yakan halkın “Hürriyet Kahramanı” olarak adlandırdığı Niyazi Bey İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin en fedakâr ve disiplinli önderlerinden biridir. Tüm dünyada tanınan adlandırmayla o bir “Jön Türk” yani Genç Türk’tür. Giydiği başlıkta “Vatan Fedaisi” yazar.
Resneli Niyazi Bey’in adı ya da dağa çıkarak Abdülhamit’in istibdat idaresine başkaldırdığı bilinir ama ne yapmış neyi amaçlamış nasıl bir insanmış pek fazla bilinmez. Bizi biz yapan onur duyduğumuz Cumhuriyet’imizin kuruluşunda yaşanılan devrimlerde kazanılan bağımsızlık ve özgürlükte Resneli Niyazi Bey’in rolü neydi?
Bu soruya Mustafa Kemal Atatürk’ün değerlendirmesiyle yanıt verelim: “Eğer Meşrutiyetler olmasa idi Cumhuriyet olamazdı. Resneli Niyazi gibi Meşrutiyet önderlerine çok şey borçluyuz!”
1873 yılında Resne’de doğan Niyazi Bey Resne’nin önde gelenlerinden Arnavut asıllı Abdullah Ağa’nın oğludur. “1887 senesinde daha on dört yaşını tamamlamamış bir mektep talebesi iken vatanın yandığını milletin ve memleketin battığını padişahın çevresinin hainlerle sarıldığını” öğreniyor. Vatan sevgisinin etkisiyle askeri mektebe gidiyor. Manastır Askeri Rüştiyesi’ni ve İdadisi’ni bitiriyor. İstanbul’da Harbiye’de eğitimine devam ediyor. Eğitimi boyunca uygun ortamlarda muallimleri insanlıktan ilerlemeden (terakkiden) ve vatan sevgisinden söz ediyorlar ama gördüğü eğitimin programında pratiğinde vatan sevgisinden eser yoktur.
Niyazi Bey cesur olduğu kadar okuyan düşünen tartışan bir insandır. Zaman zaman arkadaşlarına şöyle sesleniyor:
“Biz; milletin asker adını taşıyan şerefli bir kısmının erlerinin zabitleri olmak üzere yetiştiriliyoruz. Vazifemiz vatanı müdafaa etmek hücum eden düşmanı imha etmek değil mi? Neden talimimizde programlarımızda vatan sevgisinden eser yok. Bizi akıl ve mantık yolunda mukaddes sayılacak fikirlerden uzak kalmak mecburiyetinde bırakıyorlar. Bu mukaddes fikirlerin gelişip terakkisine faydalı kitaplar okutmuyorlar? Ne için tarihin birçok çağlarından bütün milletlerin gelişip terakkisinden misal alarak şu düşüşümüze mani olacak gençliği yetiştirmek istemiyorlar?”
Niyazi Bey’in 1897 Türk-Yunan Savaşı’ndaki kahramanlığı dillere destan… Bu nedenle 1908 Hürriyet Devrimi’nden önce de bir halk kahramanı olarak tanınıyor seviliyor. Vatanseverliğini yaşamını ortaya koyarak birçok kez kanıtlamış. Makam mevki hesabı hiç olmamış…
Niyazi Bey 1899’dan 1903’e kadar Ohri’de askeri depo işlerindeki görevine devam ediyor. 1903’te Resne kumandanlığına yükseltiliyor. Dört yıl avcı taburuyla Balkanlar’da ayaklanan Sırp ve Bulgar çetecilerle göğüs göğüse çarpışıyor. Başarısı sonucu kolağası yani kıdemli yüzbaşı oluyor. Vatanseverliği ve kahramanlığıyla tüm İmparatorlukta hayranlık uyandıran haklı bir şöhret kazanıyor.
NASIL BİR ÖRGÜT
1908 senesine kadar 3. Avcı Taburunda Nizamiye zabitleri gibi fasılasız komitacıları takip ediyor. Aynı zamanda komitacıların örgütlenmelerini inceliyor. Bu süreçte kafasında hep bağımsız onurlu bir ülke olmak ve hürriyeti kazanmak için nasıl örgütlenmeliyiz ne yapmalıyız düşüncesi var. Bu durumu güvendiği arkadaşlarıyla konuşuyor. Nasıl bir örgüt? Bu sorunun yanıtını arıyor: “…bizim de yapmamız gereken hürriyet mücadelesi için nasıl bir teşkilat tesis edip nasıl bir hareket lüzum ettiğini bütün arkadaşlarla danışıp görüşüyordum. ”
Niyazi Bey’in yakıcı bir biçimde gerekliliğini düşündüğü tartıştığı “teşkilatlanma” ihtiyacı başka pek çok Osmanlı aydını tarafından da hissediliyor. Fakat İttihat ve Terakki Cemiyeti tek ve güçlü bir örgüt olarak kurulamıyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun yapısı ezici korkutucu baskı rejimi ve diğer tarihi gerçekler buna olanak vermiyor. Örgütler çeşitli adlarla farklı tarihlerde kuruluyor ihbar ve tutuklamalarla dağılıyor ve yeniden ortaya çıkıyor.
Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya “İttihat ve Terakki’nin kozası ve örgüt modelini; Paris Londra Brüksel’de değil; Balkan komitalarında arayınız ” diyor. Çok haklı bir saptama. Bu örgütün önde gelen önderlerinden Niyazi Enver ve Talât Beylerin yaşam deneyimleri de bu açıklamayı doğruluyor. Onlar Balkan komitacılarıyla iç içe yaşıyorlar mücadele ediyorlar ve onların örgütlenme modellerini özellikle inceliyorlar.
İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ’NE GİRİYOR
Niyazi Bey Manastır’da İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne giriyor. O dönemdeki görev anlayışını şöyle açıklıyor: “Resne ve Prespe kumandanlığında iken Abdülhamit Hükümetinin istibdat idaresini icradan çok İttihat ve Terakki’nin bir eli olarak çalışıyordum. Diğer taraftan aynı vazifeyle Ohri’ye getirilen ve benim gibi hareket ettiğini bildiğim Ohri Redif Taburu Kumandanı Kolağası Eyüp benim gibi Cemiyete bağlı olduğundan Ohri İttihat ve Terakki’nin en itimat edilir bir merkezi halinde çalışmaktaydı. “
İttihat ve Terakki’nin Manastır örgütünü güçlendiren ve Niyazi Bey’i Cemiyet’e alan Enver Bey’dir. “Beni ve birçok genç zabiti aydınlatan Enver Bey’di. En ümitsiz günlerimizde bize sözleriyle büyük bir moral temin eden ve kendisine bağlayan bu üstün insandı. ” Niyazi Bey’in biri asker diğeri Tıp eğitimi alan iki erkek kardeşi de İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin üyesidir.
Enver Bey’in açıklamalarına göre: 1908 İhtilâli sırasında Rumeli’de iki bin kadar subay Cemiyet mensubudur. Ayrıca telgraf memurlarının çoğunun da Cemiyet’e katıldığı gelişmeleri gizlice birbirlerine aktardıkları biliniyor.
NİYAZİ BEY’İN DAĞA ÇIKMASI
İngiliz Kralı VII. Edward ile Rus Çarı Nikola 10 Haziran 1908’de Reval’de (Bugünkü Estonya’nın Başkenti Tallinn) buluşuyorlar. Bu buluşma Osmanlı aydınları vatanseverleri tarafından Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamaya Balkanlara müdahaleye yönelik bir anlaşma olarak algılanıyor. Ülkede büyük bir üzüntü ve infial oluşuyor. İttihat ve Terakki Cemiyeti bir beyanname ile büyük devletlere örgüt olarak varlığını ve vatanını savunma kararlılığını bildiriyor.
Reval mülakatının yol açtığı karamsarlığın çaresizliğin ancak ölümü göze alan cesur bir mücadeleyle toplumun harekete geçirilmesiyle başarıya ulaşacağına gören Niyazi Bey beklemenin çok kanlı hadiselere neden olabileceğini düşünüyor. Topluma örnek olmak için harekete geçmeye karar veriyor.
Niyazi Bey 9 ay önce evlendiği eşini kız kardeşini ve kız kardeşinin çocuklarını emanet ettiği bacanağı Manastır’da Kaymakam olan (Yarbaylığa karşı gelen bir askeri rütbe) İsmail Hakkı Bey’e: “Alçakça yaşamaktansa ölmeyi seçtim. Onun için mavzerlerle silahlı 200 vatan çocuğu ile vatanım için ölmeye gidiyorum” diye yazıyor.
Tanınmış tarihçi yazar Feroz Ahmad İttihat ve Terakki 1908-1914 adlı kitabında “Bu sözleri melodramatik olarak nitelememek gerekir” diyor ve ekliyor: “Böyle bir maceranın vatanın kurtarılmasıyla değil Niyazi’nin ölmesiyle sonuçlanmasını beklemek daha akla yakındı. ”
En önemli gerçek Niyazi Bey’in ölümü göze alarak Padişahın istibdat yönetimine: Hürriyet Adalet Eşitlik ve Kardeşlik isteyerek isyan etmiş olmasıdır. Üstelik o bu devrimci başkaldırıyı örgütünün (İttihat ve Terakki Cemiyeti) onayı ve desteğiyle iki yüz asker-sivil kişiyle birlikte başlatıyor ve yürütüyor. Atacağı adımları yapacaklarını tümüyle önceden tasarlıyor planlıyor.
Dağa çıkma ifadesi devrimci bir isyan dışında Niyazi Bey’in yaptıklarını tam tamına anlatmıyor. Daha uygun bir anlatımla yetersiz kalıyor. Gerçek nedir derseniz? Korunaklı bir dağ başına “askerleriyle” birlikte yerleşip beklemiyor. İki yüz vatan fedaisi olarak adlandırdığı askeriyle birlikte çevreyi köy köy dolaşıyor. Toplantılar düzenliyor. Büyük devletlerin niyetlerini ülkenin içinde bulunduğu durumu çıkış yolunu anlatıyor.
Niyazi Bey en zor koşullarda bile ara vermeden Saray’a ve diğer yöneticilere ve halka yönelik beyannameler (bildiriler) yazıyor telgraflar çekiyor. Şair Attila İlhan da Resneli Niyazi’nin mücadelesini aşağıdaki dizelerle betimliyor:
“Yıldız sarayına şimşekler teyellenir
Rumeli’de zabitler nasıl anayasacı
Ufak karafaki kavun beyaz peynir
Resne’li Niyazi’nin gümüşlü kırbacı
Makedonya dağlarında kıvılcım beslenir
Dersaadet’te ateş yakmak için”
HALKI İKNA EDEREK KAZANMAYI ESAS ALIYOR
Niyazi Bey devamlı olarakörgütüyle haberleşiyor. Geçtiği her köy ve kasabalarda İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin merkezlerini (örgütlerini) oluşturuyor. Halka karşı açık olmaya önem veriyor. İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katılım yeminini ilk kez gizli bir ortamda değil halkın önünde yaptırıyor.
Cesur ama maceracı değil. Halkın ve askerlerinin korunmasına kardeş kavgası çıkmamasına özen gösteriyor. Halk arasındaki düşmanlıkları çatışmaları çeşitli yöntemlerle tatlıya bağlıyor. Tehdit ve korkutma yöntemine de başvuruyor ama ikna ederek kazanmayı esas alıyor. Örneğin Radolişte köylüleri silahlı olarak yediden yetmişe cami avlusunda toplanarak Niyazi Bey’in askerlerini köylerine sokmayacaklarını çok kötü küfür ve tehditlerle ilan ediyorlar. Niyazi Bey önce “köyü kuşatıp cezalarını vermeyi” düşünüyor ama zabitleriyle ve o köyden birkaç kişiyle görüş alışverişi yaptıktan sonra vazgeçiyor. “Kötü bir vaziyet yaratmaktansa ben de geceyi açıkta geçirmeyi doğru gören görüşe katıldım. Böylece Değirmenlik’e çekilecek geceyi aç ve susuz geçirecektik. Bütün gece üzüntüden gözlerime uyku girmedi. ”
İttihat ve Terakki’nin etkin olduğu sevildiği komşu köy İstrogalılar Radolişte köylülerini davranışlarının olumsuzluğuna ikna ediyorlar. Niyazi Bey ve askerleri köye davet ediliyor. Konuşma ve tartışmalar yapılıyor. Sonunda anlaşıyorlar. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin idare heyeti bu köyde de oluşturuluyor. Böylece önemli bir gerginlik başarılı bir sonuçla ve tatlılıkla atlatılıyor.
Adaletli olmaya yoksulları korumaya büyük önem veriyor. Kendi cümlesiyle aktarırsak: “köylünün himayesini önde tutuyorduk” diye yazıyor. İnsanların incitilmemesine haksızlık yapılmamasına çaba harcıyor. Alınan yiyeceklerin ya parası ödeniyor ya da gelecek de ödeyecekleri vergilerden düşülecek şekilde makbuz veriliyor.
Niyazi Bey “çete”siyle birlikte 3 Temmuzdan 23 Temmuza kadar 20 gün her an Sarayın ya da farklı çetelerin silahlı saldırısına uğrama tehdidi altında dağlık ormanlık bir bölgede zaman zaman aç susuz uykusuz kalarak halkı aydınlatma ve örgütleme çalışmasını yürütüyor.
Başka cesur askerler ve Enver Bey de dağa çıkarak Niyazi Bey’e destek veriyorlar. Enver Bey bu hareketinin amacını hem Avrupa’da çıkan gazetelere hem de yönetime duyuruyor: “Meşrutiyet usulünü yeniden tesis etmek vatanın selameti için şarttır. Şimdiye kadar ve hayatımı feda edercesine hükümete hizmet ettim. Şimdi de Meşrutiyetin iade edilmesi için mücadele etmek üzere dağa çekildim. Benim gibi binlerce hamiyetli genç de bu yolda çalışacaklardır. Yardımcımız Allah’tır…”
KAHRAMANLAR VE İHTİLALLER
Kahramanlar ve ihtilaller… Fikirler ve ihtilaller… Doğru fikirler ve kahramanlıklar bir ihtilali başarmak için yeterli midir? Büyük kitlelerin de kazanılması gerekmez mi? Şevket Süreyya Aydemir bu kavramlar arasındaki bağıntıyı özlü bir biçimde açıklıyor. Şöyle yazıyor: “İhtilali sayılar değil fikirler kazanır. Eğer ihtilal onu kaçınılmaz kılan şartlara dayanıyorsa ve bu şartlar onları dile getirecek kahramanlarını bulursa ihtilal zafer gongunu bir gün mutlaka çalacaktır.
“Sayı ve birikim şartları olgunlaştırır. Bu olgunlaşma zirve noktasına varınca toplumun kabuğu çatlar. O zaman eski düzen yeni düzene döner. Ve ihtilalin topları bu dönüşü haber vermek için ufukları inletir…”
1908 Hürriyet Devrimi; Talât Enver Niyazi Atıf Eyüp Sabri Beylerde ve daha pek çok vatanseverin kimliğinde kendini feda eden kahramanlarını buldu. Onlar “ecnebi yumruğunu görmemek” için canlarından aziz bildikleri vatan ve millet yolunda kendilerini feda etmekten kaçınmadılar.
Atıf Bey’in mektubunda yazdığı gibi o sırada “örgüt pek zayıf ve çekingendi halk donmuş gibiydi” ama kısa sürede Cemiyet’in adı ülke içinde ve dışında duyuldu. Yani fikirler doğruysa koşullar uygun hale geldiğinde sayılar kısa sürede değişebiliyor. Bu hem kitlelerin kazanımı hem de süreler için böyledir. Büyük altüst oluşların yaşanıldığı dönemlerde daha önce yıllar yıllar süren değişmeler birkaç ay ya da hafta içinde gerçekleşebiliyor.
HÜRRİYETİN İLANI
İkinci Meşrutiyet’in ilanı başta; İstanbul İzmir Konya Diyarbakır Erzurum Adana Samsun Trabzon Bursa’da olmak üzere birçok il ve ilçede günlerce büyük gösterilerle kutlanıyor. Cezaevlerindeki siyasi tutuklular serbest bırakılıyor. Böylesi yaygın ve heyecanlı sevinç gösterileri halkın 1908 Devrimine katılımını desteğini bir kez daha ortaya koyuyor.
Niyazi Bey Manastır halkından vatanın her köşesinden ve yurtdışından gelen binlerce telgrafla kutlanıyor. Onu en çok mutlu edense: “Kardeşim tebrik ederim yaşasın vatan yaşasın millet yaşasın hürriyet” diye yazan Enver Bey’in telgrafıdır.
Trenle Selanik’e gelen Enver ve Niyazi Beyleri karşılayıp kutlayan Talât Bey “İşte kahraman-ı hürriyet yaşasın Enver yaşasın Niyazi” sloganıyla onları halka tanıtıyor alkışlatıyor.
1908’de Hürriyetin ilanını izleyen günlerde emekli olup Resne’ye yerleşen Hürriyet Kahramanı Niyazi Bey Balkan Savaşı patlak verince hiç tereddüt etmeden vatanını savunmak için Cevdet Paşa’nın ordusuna katılıyor. Yenilgiyle biten savaştan sonra İtalya üzerinden İstanbul’a gitmek üzere Arnavutluk’un Avlonya iskelesinde vapur beklerken şehit ediliyor.
Resneli Niyazi Bey’in Avlonya’da olan na’şı İstanbul’a “Hürriyet-i Ebediye” tepesine Talât Paşa Enver Paşa Eyüp Sabri Bey Atıf Bey gibi diğer hürriyet şehitlerinin yanına getirilmeli.
Tüm şehitlerimizle birlikte Resneli Niyazi Bey’i büyük bir saygı sevgi ve minnetle anıyorum.

Kaynak: Feyziye Özberk Resneli Niyazi/ Vatan Fedaisi ve Rumeli Dağlarından Cumhuriyete” Kırmızı Kedi Yayınevi Nisan 2019 İstanbul.
https://odatv4.com/ataturk-resneli-niyazi-icin-neler-soylemisti-17042152.html
This entry was posted in ATATURK, Tarih, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *